Çocukluğumdan beri kurgunun büyüsüne inandım, o büyüye zihnimde ortak oldum; Sinem’i, öykünün bir kahramanı yaptım, sıkıştırıverdim bir köşesine. Çok istersem dileğimin gerçek olacağına, gökteki yıldızlarda bu dünyadan sıkılan sevdiklerimin oturduğuna, iyilerin hep kazanacağına masallarla inandım (Hâlâ bütün yüreğimle de inanmayı sürdürüyorum!).

İlkokul yıllarımdaydı sanırım, bir gün “Yaprak Dökümü” romanını bitirmek üzere olduğumu gören babam, “Gel, ben sana onun sonunu anlatayım.” diye çekip aldı, kitabı elimden. Öylesine pespembe, öylesine mutlu bir son yazdı ki benim için kitaba, onu yeniden elime alıp sonunu okumayı istemedim bile. Yıllar sonra bir gün tesadüfen elime yeniden geçtiğinde fark ettim ki o yaşta “mutsuzluk” ve “hayal kırıklığı”yla tanışmayayım diye kitabın finalini hayalinde yeni baştan yazmış ve gerçeğin o olduğuna inandırmıştı beni. İşte o zaman kavradım: Kurgu; yeniden üretilebilen, değiştirilebilen bir dünya…

Gün geldi; okuduklarımı, izlediklerimi zihnimde bazen yeniden ürettiğimi, bazen onlara ufak tefek rötuşlar yaptığımı fark ettim. Yetmedi, sorgulamaya başladım, “Şurası şöyle olsa nasıl olurdu, buraya bu eklense neye benzerdi?” diye… Sonra yazılanın somutlanmış hâlini inceler oldum; yazar ne söylemiş, oyuncu ne yapmış, ona baktım ve bir gün oturup yazmaya başladım tüm bunları.

Önce kendi kendime kalem oynattığım küçük bir blog, sonra birtakım detaylar ilave edilmiş bir boy büyüğü veee en sonunda dizi’Sin…

2017’nin mart ayında doğdu, dizi’SİN. Adını annesinin (SİNEM ÖZCAN) adıyla hobisinden (dizi) aldı. Sonra bir de baktık ki “Sin”de bir de sinema göndermesi var, “Eh, madem kendiliğinden geldi, buyursun!” deyip dizinin yanına kardeş getirdik sinemayı da.

Alfred Hitchcock’a sorarlar “İyi bir film yapmak için ihtiyacınız olan üç şey nedir?” diye. Duraksamadan cevap verir: “Senaryo, senaryo ve senaryo.” İşte benim de hareket noktam, bu oldu. Dizi ve sinema senaryosu da bir kurgu… Yani yaratılmış bir dünya…  Aslında onu var eden de yok eden de senaryo. Öyküyü anlatanı da, oyuncuyu da o besliyor.

Odağa senaryoyu aldım, yanına onun yarattığı kahramanları canlandıranları koydum, bir parça da öyküyü anlatana baktım. Benim penceremden izlediklerim nasıl görünüyor, size onu anlatmaya çalıştım ve çalışıyorum.

Burada iddialı “Bu dizi tutar / tutmaz” yargıları, magazin dedikoduları, yeni bölüm tüyoları bulamazsınız. “En iyi ben bilirim!” tavrı da göremezsiniz. Sadece “Ben böyle görüyorum, sence?” diye sorabilirim, sizlere.

Dizi’Sin’de dizileri, oyuncuları, karakterleri konuştuğumuz gibi yazmayı ve yeni bir dünya kurmayı da konuşacağız. En iyileri ve hayal kırıklıklarını dile getireceğiz. Söyleyecek sözü olan “Yazmazsam eksik kalır!” diyen herkesi bekliyoruz.