Yazar: Tuğçe YELİZ

Dostoyevski insanların birbirlerini tanımaları için en iyi zamanın, ayrılmaya yakın oldukları dönem olduğunu iddia eder. İnsanların hep şikâyet ettiği şeylerin aslında hayatlarında ne kadar önemli yer kapladığını ya da bu şikâyetleri bir kenara bıraktığında karşısındaki insanı daha iyi tanıyabileceğini anlayabilmesi için Kaf Dağı’nın ardını görmesi gerekir bazen. Şanslı olanlar çok geç olmadan eline geçen fırsatı kaybetmemek için harekete geçerken evrenin mesajlarını sürekli gözardı etmekte inat edenler için bu durum çok daha kötü sonuçlar doğurabilir. Neyse ki bu hikâyede kahramanlarımız fırsatları tepmek yerine engellerle savaşmayı seçen taraf oldular.

Başlarına gelen her olaydan öyle ya da böyle sıyrılmayı başaran Kerem ve Ayşe için işler bu defa biraz daha karışık olsa da bu hadise onların birbirini daha çok merak etmelerini sağladı ve didişmek yerine kafa kafaya verebilmenin önemini gösterdi. Ne yalan söyleyeyim ben birbirleriyle çatışan Kerem ve Ayşe’yi görmektense birlik olup çevreye karşı savaş veren Kerem ve Ayşe’yi izlemeyi daha çok sevdim ve çok eğlendim.


Hem ailelerin gözündeki itibarı hem de bu yola başlarken elde etmek istedikleri tüm çıkarları kaybetmekle sınanan Kerem ve Ayşe, Ceyda’nın tüm oyun ve tehditlerine rağmen çevresindeki insanlara ayrılmanın sinyallerini bir türlü veremeyince evliliğin mi yoksa ayrılık oyunun mu daha gerçekçi durduğu kendiliğinden çıktı ortaya. Ben en başından beri Ceyda’nın bu ikili üzerinde olumsuz değil de olumlu bir etki yarattığını iddia eden tarafım. Onun ara bozmak için attığı her adım, kendi ayaklarının birbirine dolanmasına sebep oluyor. Ceydacığım sen de çok iyi bir rakipsin elbette ama unutma ki iki, birden daha güçlüdür. Karşı tarafı da pek hafife alma istersen.

Aslına bakarsanız Ceyda’nın, gözünü dahi kırpmadan kendi çıkarları için birini işinden edebileceğini izlediğimiz sahnelerde ne kadar ileri gidebileceğini az çok tahmin edebiliyordum ancak karakterin bu kadar basite indirgenmesi beni bir izleyen olarak zaman zaman yoruyor açıkçası. Evet hastalıklı bir sevgi besliyor Kerem’e karşı ama bu durumun gereğinden fazla göze sokulmaya başladığını düşünüyorum. Ceyda’yı ilk etapta ayakları yere sağlam basan, başarılı bir iş kadını olarak görmüştük ancak son bölümde istenmediğini bildiği, hatta Kerem’in hareket ve mimikleriyle kendisine acıdığını anladığı halde “Benimle evlenirsin.” diyen bir kadın vardı, karşımızda. En fazla kendi iyiliğini düşündüğü vurgulanan bir karakterin bir anda benliğini hiçe sayacak kadar değiştirmek doğru mu, çok emin olamadım.


Başlarda oyunun zayıf halkası olarak Kerem’i görüyordum ancak bu evcilik oyunu en çok ona yakıştı desem yeridir. Her ne kadar evliliğin “sahte” olduğunu vurgulasa da Ayşe’yi koruyup kollamasıyla benden zaten bir artı puan almıştı. Tüm bunların üzerine birde kaybetme endişesini somut olarak görmek “Bu iş tamam!” dedirtti. Bölümde en mest olduğum sahne tartışmasız asansör sekansıydı. Ses tonundan tutun, bakışlardaki nahifliğe kadar her şeyiyle başarılı buldum. Ayşe’nin “anneme söyleme fenalaştığımı.” sözlerinden sonra Kerem’in asansörün diğer tarafındakilere “Ben iyi değilim, elinizi çabuk tutun” haykırışı, beni kalbimden vurdu. Kerem Yiğiter, sen kabuğun kırıldığı anlarda çok zarif bir adamsın ve o kabuk her geçen gün bir parça daha kırılıyor.

Kendi hayatımda sık sık kullandığım ve kendim için motto haline getirdiğim bir söz vardır. “Her şey güzel olmadan önce, en kötüsü olmak zorundadır.” Bu sözü Kerem ve Ayşe’ye çok yakıştırıyorum. Şimdi baş etmek zorunda kaldıkları her şey, yağmurdan sonra çıkacak gökkuşağı için aslında.

Ayşe’nin annesi Melahat, evlendikleri gün kızına “Kalbi güzel olanın kaderi de güzel olur.” demişti. Başlarda bu sözün klasik anne – kız konuşması olduğunu sanmıştım ancak Ayşe’ye şimdi dönüp baktığımda aslında kastedilen şeyin ne olduğunu daha iyi anlıyorum. Üstelik bu söz sadece Ayşe’yi değil Kerem’i de kapsıyor.


Ceyda sayesinde olası bir ayrılık hâlinde ailelerin durumdan ne kadar etkileneceği net bir şekilde gözler önüne serildi. Bu ve benzeri durumlarda büyüklerin sergilediği tutumun ne kadar önem ifade ettiği de vurgulandı bir bakıma. Kerem, Ayşe’nin ailesine sahip olduğu için, Ayşe de Kerem’in ailesine sahip olduğu çok şanslı. Bu ayrılık hikâyesi onların birçok şeyi anlamasına zemin oldu diye düşünsem de ben Ayşe ve Kerem’in ayrı kaldıkları gece birbirlerini düşündüğünü ve biraz afalladıklarını görmek isterdim açıkçası.

Bunun dışında bir de Kerem’e ufak bir eleştirim olacak. Onun gibi zeki bir adamdan Ceyda’nın evine daha kolay girmenin bir yolunu bulmasını beklerdim. Zira Kerem’in bir “Hadi sana gidelim” sözü Ceyda’nın evine giriş bileti olabilecek nitelikteydi ve Kerem, o eve girdikten sonra ne yapar ne eder o ses kaydına ulaşırdı. Hatta sadece ufak bir uyku ilacına bile bakabilirdi bu iş. Evet, bölüm süreleri çok uzun ve bu zamanı doldurmak için biraz şişirme gerekebiliyor bunu anlayabiliyorum ama Kerem ve Ayşe’nin Ceyda’nın elinde biraz fazla “kukla” olduğunu hissettim koca bir bölüm boyunca. Bunlara ek olarak bir de yan karakterler ve ana karakterler arasındaki sahnelerin kopuk olduğunu ve bunun bölümü karışık bir hâle getirdiğini de söylemeliyim.


Bu bölüm, Kerem’i sık sık Ayşe’yi tanımaya çabalarken gördük. Özellikle sahil kenarında Ayşe’nin nasıl biri olduğuyla yakından ilgilenen bir Kerem vardı ama ne olurdu sanki o anların devamlılığı bozulmasaydı? Ah, be Keremciğim çok mu zor o gözlere sahip çıkmak anlamıyorum ki! Neyse neyse yine de bu konuda bayağı yol aldın zamanla olacak inanıyorum sana ben. Diğer kadınlardan ziyade Ayşe’ye attığın bakışlar boşa değil.

Öte yandan Ayşe ve Volkan ikilisini de bayağı sevdim bu bölümde. Anlaşılan bu duruma alışan sadece Kerem değil. Volkan da en az onun kadar Ayşe’yi kabullenmiş durumda. Hatta bitirim ikili artık bitirim üçlü diye bile nitelendirilebilir ama önce Volkan’ın çok sevgili yengesini ipten alması lazım. Kolayı seçmek yerine çetrefilli yollardan Ceyda’nın evine girmeleri başta Ayşe olmak üzere hepsinin başına yeni bir bela açtı çünkü.

Ceyda’yı hırsız paniğiyle Kerem’in yanında, Ayşe’yi sobelenmiş bir biçimde güvenlik görevlisiyle bıraktık bu bölüm. Bakalım Kerem ve Volkan hem Ayşe’yi kurtarmayı hem de ses kaydını almayı başarabilecek mi?

Ayşe ve Kerem’in tüm sahnelerinin zaten fragmanda verilmesine rağmen gayet eğlendiğim ve merakla seyrettiğim bir bölümü daha geride bıraktık. Kerem ve Ayşe haftaya bu işin içinden nasıl sıyrılacaklar heyecanla bekliyorum.

Yazan, çeken, oynayan herkesin emeklerine sağlık. Haftaya önce TV karşısında daha sonra dizisin.com ‘da buluşmak dileğiyle. Sevgilerimle.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

2 Comments

  1. Naser 19/07/2019

    Ellerinize sağlık. Güney azerbaycandan mehebalar efendim. Merakla hem diziyi hemde incelemelerinizi bekliyoruz

    1. Tuğçe Yeliz 19/07/2019

      Sevgiler ve selamlar. Çok teşekkür ederim, okuyan gözlerinize sağlık 🙏