YAZAR: Şeyma BULUT

Sevdiğine inanan, kötülük nedir bilmeyen bir alaca kuştu, Nare. Uçurumun dibini de gördü, cehennem ateşini de. Onun yaşadıklarını başkası yaşasa ya delirirdi ya da kendini öldürürdü. Ölmeyi denese de öldürmeyen acı onu kuvvetlendirdi. Japon tarihinde erkeklerin arasında, onlara karşı savaşan bir kadın vardı, Tomoe Gozen. Onun hikâyesi de acıklı. Kılıcı eline ilk aldığında kimsenin inanmadığı, “bundan olmaz” dedikleri biriydi. Büyük mücadeleler sonrasında kendini ispat etti insanlara. Nare’ye her baktığımda o kadının silueti geliyor gözümün önüne. O da zayıf, şımarık bir kız çocuğundan bu güçlü, hayran olunacak kadını yarattı. O savaşmaya hazır. Artık yalnız da değil. Nare bir savaşçı ve onun yanında ona inanan bir insan var : Gediz. Ne garip değil mi? Ömrünce kimse senin yanında olmasın ve bir yabancı çıksın karşına, her şeyinle sana inansın, güvensin ve yanında olsun. Hayat aldığını bir şekilde öder derler ya, Nare’nin şansı da dönüyordur belki, kim bilir?

18 yaşında, ufacık bir çocukken en güzel hikâyesi en sevdikleri tarafından yıkılan bir kadın, Nare Çelebi. Abim dediği Akın’ın saldırısına uğramış, babası kumar borcu için bunu görmezden gelmiş ama onu bitiren sevdiği adamın inanmaması olmuş. Ona göre seven sevdiğine her koşulda inanır. İspata ihtiyacı yoktur. Kanıtlar dışarıdaki yabancılar içindir. Zaten kendinden de bu yüzden vazgeçmedi mi? Tutunacak bir dalı kalmadığı, çaresiz kaldığı için yapmadı mı bunu? Sonrasındaysa içinde büyüyen küçük mucizesine sığınıp nefes almayı yaşamak kabul ederek zor bir hayat yaşadı. Tüm bunları yaşarken de Melek’in aldığı her nefesle yeniden ayağa kalkıp bir şekilde, zor da olsa hayatına devam etmek için çabalayarak bugünlere geldi. Nare yıkıldığı yerden ayağa kalkıp sıfırdan başlamış hayata. Bu yüzden kimseye eyvallahı yok. Başını asla eğmiyor. İstediği her şey için sonuna kadar mücadele ediyor.

Aklımda uzun zamandır bir soru vardı Sancar, ona inansa bir gün ne olur diye? Bu sorunun cevabını da aldım. Nare, Sancar’ın artık ona inanmasını beklemiyor. Sancar son yaptığıyla onu öyle bir kanattı ki bir zamanlar sonuna kadar güvendiği adama” Bana inanırsan seni öldürürüm, Sancar Efe!” dedi.

 Nare anladığım kadarıyla aşkı bir yana iterek, kızıyla birlikte tüm diğer duygulardan uzak bir hayat kurdu kendine. Bir başkasına bakmadı. Kızı için yaşadı ve hayatta kaldı. Sancar ise aldatıldığını düşünerek öfkesiyle hayata tutunarak yoluna devam etti. Nare, Melek’le; o, öfke ile kendini bağladı hayata. Nare’nin gelişi de tabi ki paniğe sebep oldu. Kurduğu dünyanın yıkılmasından korkuyor gibi dursa da aslında korkusu sadece tekrar bu sevdaya düşmek değil. Aldatılmaya, ihanete öyle inanmış ki aksini gördüğü anda en büyük cezayı kendine kesecek. Nare, kulübede konuşurken aslında kafasına çaktı o şüpheyi. Son andaki bakışında ya öyle değilse korkusunu gördüm onun. Ayrı geçen yıllardan sonra, sevdiğini düşürdüğü konumu düşündükçe kahrolur ve kimseye bırakmaz, cezasını kendisi keser diye düşünüyorum. Zira ne kadar kızsa da Nare’nin canı yandığında hâlâ canı yanıyor, kendince müşkül durumda kalmaması için çözümler üretiyor. Deli misin çocuk sen, demeden edemiyorum açıkçası. Yine de Menekşe durumu beni sinir ediyor arkadaş ya, o deliyi gördükçe de Sancar cezanın büyüğünü çekiyor diye de düşünmüyor değilim.

Çok sevdiğim bir dostumun bir sözü var, sevgi sevenin kendisini bağlar, karşı tarafı değil diye. Yani ikisi de birbirine ne hesap soracak ne kızacak konumdalar. Yaptıkları onları bağlar. Ayrıca Sancar sevdasını içine gömmeden başkasına da  elini uzatmamalıydı. Kendi sevgisini içinde bitirmeden başka bir ilişkiye adı ne olursa olsun girmemeliydi. Bir yuvaya içinde bir yangınla girersen hem kendini, hem içindekini yakarsın. Şu saatten sonra Menekşe’yi barbekü yapsa ateşinde sigaramı yakarım orası ayrı da kendini de yakmış oldu kara efe. Nare’nin, Sancar’ın kızıyla ilgili söylediği şeyden sonra, bir zamanlar sevdiği bu adama güvenini de kaybettiğini düşünüyorum. Menekşe’yle olması üzse de esas Melek için dediği üzdü, onu bana kalırsa. Bakalım bu iki delinin gözündeki bağ ne zaman çözülecek? Merakla bekliyorum.

Sancar, kendi içinde iyi olsa da, kendini yetiştirse de benim nefret ettiğim bir huyu var. Ailesine fazla kör, fazla sağır. Nare’ye öylesine odaklanmış ki gelmekte olan asıl tehlikenin farkında değil. Bir kere asla sorgulamıyor ailesini. Kızı kriz geçirdi üstüne düşmedi bile. Halbuki Nare korktuğunu söylemişti. Kızına “Seni üzeni söyle, icabına bakayım” derken aynısını ailesine de yapmalıydı. Annesinin Sancar üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Halise Hanım sözde sevdiği torununu yıkacak gerçeği söylemekle tehdit ederken bile Sancar kenara çekip susmasını sağlamadı. Sözde sevgi diyorum zira üç çocuk büyüten bir anne olarak  annesinden ayrılmış ve ona bu kadar düşkün çocuğun yanında gerdek konuşması yapacak kadar da şuursuz, üzerinde baskı kurmaya çalışmasına değinmiyorum bile. Bunlar bana sevgi işaretleri gibi gelmiyor.  Sancar’dan tek beklediğim bunları görüp gerçek bir ebeveyn gibi kızının ellerini tutup en başta kendi annesine karşı koruması. Görmediğini, duymadığını nasıl yapacak peki? Artık bu kara efe biraz gözünü açacak arkadaş, başka yolu yok.

Onun bu gözünün kapalılığı, Nare’yi göndermeye odaklı davranması, en çok meleğim dediği kızına zarar veriyor. Öfkeyle söylediği o sözler küçücük bir çocuğun kalbinde kapanmayacak bir yara açtı. “Beni alması için annemin iki milyon vermesi lazım.” deyiverdi Melek. Kara efe kızıyla yeni tanıştığını, babalığı öğrenmesi gerektiğini ve şu anda tek önceliğinin kızı olduğunu görmeli. Hayatının merkezinde Melek olacak ki kaybettikleri o sekiz yılın boşluğu kapansın. Nare’yle yitirdiğini, Melek’le yaşayabilsin. Böylesine öfke nöbetleri geçirirken ne kızının gözündeki korkuyu ne de kalbindeki kırgınlığı görebilir. Nare’nin gelişi zaten bir sorunken sürekli onu görecek olmanın siniriyle tıpkı yaralı bir hayvan gibi her yere saldırdı. Kadının iş bulmasına engel olurken kızını görmesini de engellemenin yollarını arıyor. Sancar bu kadar kötü bir adam değil. İçinde kopan fırtınayı, yaşamadan onu anlamak da çok güç. Bir yandan anlamaya çalışsam da artık sakinleşmesi gerektiğine de yürekten inanıyorum. Umarım bir zaman gelir ve Sancar da baba olduğunu, ne olursa olsun hayatının sonuna kadar Nare’nin onun hayatının bir parçası olacağını anlar. Zaman geçtikçe küçük Melek babasından uzaklaşıyor, uzaklaştıkça da başka bir eli tutmaya fazlasıyla meylettiğini söyleyebilirim. Nare bir yana dursun kendisini esas yıkacak olan da bu olur. Melek, Nare’nin gücü olduğu gibi, artık Sancar’ın da gücü.

Melek’i adım adım Gediz’e yaklaşırken görüyorum her hafta. Bu da olağan dışı bir şey değil. Melek düzenli olarak annesini Sancar’ın yüzünden ağlarken ya da acı çekerken görüyor ama Gediz’in yanında gördüğü başka bir manzara. Çocukların beyni, rüzgârlı bir yerde yakılmış bir muma benzer, ışığı hep kararsızdır. O rüzgârı kim keserse onu aydınlatacaktır. Sancar içindeki fırtınayı dindirmezse Gediz onun boş bıraktığı eşikten geçmek üzere. Yarın bir gün ona baba dese şaşırmayacağım. Melek’teki baba kavramı bizimki gibi değil. Bir yanda sürekli annesine bağıran Sancar, diğer yandan onların yanında neşesiyle gördüğü Gediz. Bir çocuğun nereye yöneleceğini görmek için müneccim olmaya gerek yok.

Gediz, Nare’nin yoldaşı oldu. Sancar’ın açtığı yaraları tek tek sarmaya başladı. Sevdasını ellerini kanatarak gömen bir kadının acısını dindirmeye çalışırken tek tek dokundu o kanayan ellere. Nare’nin en zor anında “ Dağılmama izin verme Gediz” dediği birine dönüşüverdi. Karşısındaki kadına her şeyden önce büyük bir hayranlık duyuyor. Onun hayallerini dinlerken bakışlarını  bir an ayırmadı o hala umutla parlayan gözlerden. Gediz içinde çeşit çeşit renk barındıran bir adam. Bir tarafı Sancar’dan bile deliyken bir yanı Melek’ten daha çocuk. İlk günden bugüne de Nare’ye olan desteğini de düşünecek olursak onun şu anda en çok güvendiği insan oluverdi. Nare geçmişini anlatırken Gediz onu anladı, ona inandı. Tecavüze uğrayan bir kadının travmasını, o kadar sene hangi acılarla boğuştuğunu dinlerken Nare’nin dilinden dökülen her sözcükle onun da canının yandığını gördüm. Acı duyarsan canlısın, başkasının acısını duyabiliyorsan insansın, derler.  Bir gün önce kardeşim dediği adamın acısıyla azap çekerken Nare’nin acısının büyüklüğü karşısında da tüm gemileri yakıverdi. “Biraz da onun keyfi kaçsın, eşşşek gibi katlanacak” derken Nare’yi de elinden tutup kaldırıverdi.

Gediz, Nare’ye âşık mı gerçekten ya da değil mi bilmiyorum ama son sahnede bende uyanan duygu bambaşka. “Âşıksan, inanırsın” sözünün tamamen arkasında olmakla birlikte bu adam duygularıyla hareket eden biri değil. En zor anda öfkesine çok rahat hakim olabiliyor. Kendimden örnek vereyim, bir dostumun diğer bir dostuma olan zalimliğini gördüğüm anda içimde bir şeyler koptu ona karşı. Korkarım ki Gediz’e olan da bu. Sancar’ın sebep olduğu acıyı gördüğü anda kontrolünü kaybetti. Tamamen kesip attı mı? Öyle bir dostluk kolayca bitmez ama yara alacaklar. Her ne kadar geçmiş sadece Nare ve Sancar’ı da bağlasa şu anda ne yazık ki bu efsanenin yangını etraflarını da yakmaya başladı. Bu kadar Ali Cengiz oyununun döndüğü yerde de Gediz’in durduğu yeri çok doğru bulduğumu söylemem lazım. Bir yanda Halise ile Menekşe, diğer yanda Akın ve Sefir; Sancar’ın duygusal gelgitlerini de göz önüne alırsak bunca kötünün arasında birinin Nare’nin yanında olması gerekiyordu. Sancar ona asla gerçek bir zarar vermez. Ellerinin acısına bile dayanamayan adam anca uzak dursun der o kadar. Akın ise herkesten tehlikeli bir adam. Onun gelişi Muğla’da taş taş üstünde bırakmayacaktır. Özellikle de Gediz ve Sancar için zor günler kapıda.

Akın şu anda hikâyenin en tehlikeli kişisi. İlk bölümden bu yana içindeki şeytanı kanım donarak izliyorum. Bu hafta ondan ciddi bir “Güven hamlesi” geldi. Bir şekilde herkesin bir arada olmasını istiyor. Akın etrafındaki insanları iyi tanıyan biri. Bir satranç ustası gibi on hamle ilerisini hesaplıyor. Güven’in yıkıldığı anda    “Kızım ve torunum o adamın yanında” demesiyle beynimde bir ışık yandı. Akın her ne olursa olsun Güven’in bu ikisinin bir araya gelmesine tahammül edemeyeceğini biliyor. Daha önce Sancar’ı manipüle ettiği gibi kendi kurduğu tuzakla sefiri de manipüle edeceğini düşünmeden edemiyorum. Nare’nin de yapısını iyi bildiğinden istediğini alabilmek için herkesi karşı karşıya getirip oyunu kendi lehine çevirme niyetinde bana kalırsa. Muğla’da Sancar çok güçlü. Her yerde sözü geçiyor. Güven Çelebi’nin onun karşısında bir gücü olmadığını da yaşayarak gördük. Burada soruşturma meselesini saklayarak sefiri kullanıp istediğini elde etmek için bir oyun hazırlıyor hissine kapıldım.  Akın’ın Muğla oyunu nereye çıkacak merakla bekliyor olacağım.

Emek veren tüm ekibin yüreğine sağlık. Yazıma Cemal Süreya’nın bu dizeleriyle son veriyorum. Sevgiyle kalın.

Dilsizdir benim acılarım,

Konuşmazlar kimseyle.

Sadece benim canımı acıtırlar,

Hem de hiç hak etmediğim hâlde.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.