YAZAR: Şeyma BULUT

Geçen hafta Serkan’ın elinden tutup, Eda’yı o cendereden çıkardığı anda veda etmiştik Sen Çal Kapımı’ya. Selin’in Eda’yı bilinçli olarak sürüklemek istediği skandaldan Serkan’ın kıvrak hareketiyle kurtuldu, Eda. Aslında burada Serkan Bolat’tan beklediğim çok daha farklı bir hareketti. Olayı kontrol altına alıp mantığıyla olayı çözebilirdi de yapmadı ve Eda’nın en ihtiyaç duyduğu anda onu kurtaran kahraman olmayı yeğledi.

Sen Çal Kapımı’da bu hafta adım adım Serkan’ın Eda’nın yörüngesine hızla girmesini ve tüm dengesinin bozulmasını izledim. O, etrafına buzdan duvarlar ören, yalnız adam artık yok olmaya başladı. O buzlar eriyor ve ardındaki sıcacık insan kendini göstermeye başladı. Serkan bugüne kadar gördüğümüz karakteri itibariyle bir gününü en az 24 saat öncesinden hesaplayan, planlarını da asla kimseye bozdurmayan biriydi. Şimdiyse o adamdan eser kalmadı. Bu hafta Serkan’ı izlerken kulaklarımda Elvis Presley’in kült şarkısı Can’t Help Falling in Love çınladı. İnsan bir kere aşka düşmeyegörsün. Yer ayaklarınızın altından kayar, “Ben bir şey yapıyorum ama mantıklı mı değil mi ya da insanlar ne der?” diye düşünemez hâle gelirsiniz. Serkan da artık tamamen dağıldı.  Yok Günü’nde işe geliyor, Selin’le olan konuşmasını unutuyor ve gözleri her an Eda’yı arıyor. Bu bahsettiğim “Âşık oldum ben!” meselesi değil. Daha çok bir tutulma, çarpılma aslında. Serkan gibi adamlar öyle adım adım aşık olamazlar. Zira süreç uzadıkça mantıkları devreye girer ve bir şekilde kendilerini engelleyebilirler. Serkan ise Eda’ya birden tutuldu. Hâl böyle olunca da bazı şeyleri gözden kaçırmaya başladı. Bunun en bariz örneği de basına sızan sözleşme meselesi. Eskiden olsa bunu şak diye çözerdi bu adam. Zaten sözleşmeyi görenler belli. Serkan ilk kez mi evinden bir belgeyi çöpe attı? Hayır. O zaman birinin sızdırdığı aşikâr ve ortamda Kaan’a yakın olan bir tek Ferit var. Evet, Kaan meselesini bilmiyor da adamın başka düşmanı mı var? Bir şekilde bağlantıyı kurardı. Eski Serkan’ın bunu saliselik bir hareketle çözmesi gerekirdi ancak yapamadı. Çünkü şu anda aşka kapılmış gidiyor ve bırakın fark etmeyi, adamın umurunda bile değil.

Son ana kadar Eda ona ne zaman yakınlaşsa kaçacak delik arayan yüceler yücesi Serkan Bolat artık kaçmıyor. Bile isteye içeriye alıyor, karşısındaki kadını. Serkan her bölüm Eda’ya kalbinin odalarından birini açıyor aslında. Önce yıldızı Sirius, ardından tapınak ve şimdi de kaybettiği abisini anlattı. Aslında görünen tam tersi olsa da bence Serkan gözünü çoktan kararttı ve zaman geçtikçe Eda ile arasındaki duvarları bir bir yıkmaya başladı. Anlamak için de kahin olmaya gerek yok zira ikili arasındaki çekişmede çözülen Serkan oldu, Eda değil. Bu bölüme kadar neredeyse kendisiyle ilgili tüm bilinmezleri bilerek ya da bilmeyerek Eda’ya açtı Serkan fakat hâlâ Eda ona kendisi ve ailesiyle ilgili bir tek şey anlatmadı. Şimdi bakınca Eda, Serkan’ı epey zorladı, ısrar etti ama dürüst olalım Serkan Bolat gibi bir adam istemediği sürece 24 saat durmaksızın ona ısrar edin, sonuç değişmez, o dudak kıpırdamaz ama birden döküldü kalbinden o cümleler. Abisine nasıl hayran olduğunu, sevdiğini, idolü olarak gördüğünden bahsetti. İçinde uhde kalan abisiyle gitar çalabilme hayalinden söz ederken bana da çok güzel bir mesaj verdi aslında: Serkan her zaman böyle değildi. Yaşayan bilir. Çok sevdiğiniz, değer verdiğiniz bir insanı hele de genç bir insanı erkenden kaybedince ne yazık ki insan ruhunda da değişimlere sebep olabiliyor. Hatta bazen hiç istemediğimiz bir kişiye bile dönüşebiliyoruz. Bu bölümde Engin, Eda’ya” Siz birbirinizden farklı değilsiniz!” demişti. Bölümün başından kalktığımda ben de böyle düşünüyordum, aslında farklı değiller. İkisi de geçmişlerinde kayıplar yaşamış ve bir şekilde devam etmenin yolunu bulmuşlar. Tek bir farkla: Serkan yalnızlığının arkasına saklanırken Eda bunu yapmamış. Olduğu gibi kabullenmiş, acısını yaşamış ve devam etmiş yoluna. Serkan ise yaşadığı acının ardından kendisini sakladı dünyadan. Bir kovuğa soktu kendini ve oradan bir daha asla çıkmadı ta ki bugüne kadar. Ruh kendinden olanı tanırmış, derdi rahmetli anneannem. Eda da kendinden olanı tanıdı, kolundan tuttu ve tüm gücüyle dışarıya çekiyor. Ben bu masalda prensi kurtaracak bir amazon bekliyorum demiştim. O savaşçı kız tam görkemiyle karşımızda şimdi ve Serkan‘ı saklandığı yerden kurtarıyor.

Önceki yazılarımda Serkan ve Sirius yıldızı arasındaki bağlantıyı uzun uzun anlatmıştım. Evrenin koruyuculuğunu üstlenmiş olan bu görkemli yıldızın Serkan olduğundan bahsetmiştim. Ancak Sirius’un tek özelliği koruyucu olması değil. O, tanrının kapısı aynı zamanda. Maddi ve manevi âlemi ayıran bir kapı. Tıpkı Serkan’ın insanlara gösterdiği yüzü ile gerçek Serkan’ı ayırdığı gibi. Bu adam hayatını idame ettirirken bir şekilde insanlara koruyucu olabildi. Ancak birinin de onu kurtarması gerekiyordu. Çünkü yeniden mutlu olması, gülebilmesi adına buna çok ihtiyacı var. Eda, Serkan’ı saklandığı kovuktan çıkararak artık saklanmaya ihtiyacı olmadığını gösterdi. Bunun en bariz işareti de “Yok Günü” meselesi. Şirkette acil bir işi yok, yapacağı çok önemli bir şey yok ama yine de çıktı geldi. Artık saklanmaya ihtiyacı kalmadı,çünkü. Tabii, Serkan henüz bunun pek de farkında değil aslında. Her sene aynı gün kendini kapattığı delikten çıktı, şirkete geldi ve sanki onu derin kedere boğan bir gün değilmişçesine Eda ile çekişmeye başladı.  Eda, sürekli Serkan’ın karşısında aksiyon halinde. Sürekli bir şeyler yapıyor ve her yaptığı hareketlerin sonucunda Serkan, o gizlendiği yerden bir parçasını daha dışarı çıkarıveriyor. Aslında bu sert, soğuk ve katı görünen adamın içinde bir çocuk var. Bu çocuk Eda’yı kıskanıyor hatta bunu Leyla’dan bile gizlemiyor. Bu öyle vurdulu kırdılı bir kıskanma değil. Bu öyle masum bir hâl ki Serkan, Eda’ya karşı Sirius’un ona sinir olacağını söyleyip o ciddi duruşunu yerle bir eden, içindeki çocuğun zıplayıp tepinerek gösterdiği komikleşen bir kıskançlık. Serkan bu ufaklığın içeride bir yerlerde olduğunu biliyordu elbette ama artık Eda sayesinde o çocuğu herkes görebiliyor.

Serkan daha önce de bu tip açıklar verdi aslında. Ancak her defasında kendisine bir açık kapı bulup, oradan kaçıveriyordu. Bu durum değişti. Duvarlarını indirirken artık başka yöne gitmeye çalışmıyor. Olduğu gibi teslim oluyor karşısındaki kadına. Abisinin mekânından çıktıklarında sarılmalarından önceki o kısacık anda bunu net bir şekilde gösteriyordu. Evet o an için erkendi. Ben biraz da aradan zaman geçtikten, Eda da kendini açmaya başladıktan sonra bunu yaşamalarını isterdim yine de tek bir an Serkan’ın durumunu çok net özetledi. Serkan artık bu kıza teslim oldu. Yaşadıkları özel anın ardından yüzündeki şaşkınlık ve mutluluk karışımı ifade ve ardından  tereddütsüzce Eda’ya sarılması bunu gösterdi. Artık duvarlarını indirdi ve Eda’ya teslim oldu. Her ne kadar kalbinin ritmini kontrol edemediği anlarda suçu saate atıp bozuk bu dese de bozulan cihaz değil, Serkan’ın ayarları. Daha doğrusu buna biz bozulma değil de fabrika ayarlarına geri dönme diyelim. Bakalım o duvarların ardındaki GERÇEK SERKAN BOLAT nasıl bir prensmiş? Sanırım beni en heyecanlandıran kısmı da bu olacak.

Evet, Serkan değişiyor ama her konuda da tamamen kendini kaybetmiş değil tabii ki. Bu hafta Eda’nın başına buyruk bir tavırla aldığı iş konusunda sonuna kadar haklıydı. Öncesinde bir öğretmen edasıyla aslında bir şeyler öğretmeye çalıştı. Başarının sırrını anlatırken son kertede olaya kendisi de müdahil oldu. Eda “Bitti artık” dediği anda perdeye çıktı. Yukarıda Eda’nın Serkan’a Sirius olup onu saklandığı yerden çıkardığını söylemiştim. Burada da Serkan, Eda’nın koruyucu yıldızı oluverdi.

Serkan, Eda’nın tek başına hâlledebileceği hiçbir işte müdahil olan biri değil. Sevda ile olan konuşmasında yardım etmek için aksiyon almadı. Ancak ne zaman mesele onun boyunu aşacak bir şekle girse Serkan orada. Magazincilerin elinden onu alırken de evin dekorasyonu işini yapamayacağını anladığı anda da oradaydı. Eda nasıl ki onun ruhunu ikiye böldüğü kapıyı söküp attıysa, Serkan da her düştüğünde Eda’nın yanında olan koruyucusu artık. Serkan’ın Eda’ya olan durumu böyle gelişecek. Bay Mantık kalbine dönecek ve en azından kalbinin de sesini dinleyecek. Eda’nın Serkan’ı saklandığı yerden çıkarması, diğerinin de en ihtiyacı olduğu anlarda onu kollaması, ikisini tamamlayacak diye düşünüyorum. Sonrası da zaten çorap söküğü misali gelecektir.

Gökyüzüne baktığımızda milyarlarca yıldız görüyoruz. Onlardan etkileniyoruz ve hayaller kuruyoruz. Kim bilir? Belki de bu kadar fazla olmalarının sebebi, bir gün gökyüzünden herkesin kendine bir yıldız seçecek olmasıdır. Eda ve Serkan artık yıldızlarını seçtiler ve onun parlaklığının altında yollarına devam ediyorlar. Aradaki tüm engeller kalktığına ve yan yana olabildiklerine göre bu iki benzer ruhu neler bekliyor, merakla bekliyor olacağım.

Tüm ekibin yüreğine sağlık. Haftaya görüşmek üzere.

Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.