YAZAR: Büşra GEZGİN

Maraşlı, Mahur’un gidişini engellemek için aşkını itiraf etmişti ancak Aziz Bey, Mahur’u koruması için onu tekrar görevlendirip aralarındaki duygusal yakınlaşmaya onay vermeyince aşk oyunundan kendini geri çekmek zorunda kaldı.  Akıl ona doğruyu gösteriyor, böyle yapması gerek ama kalbin aynası olan gözleri bunu inkâr ediyor. Ben şimdiye kadar Maraşlı’nın aşkına tam olarak inanmamıştım. Yani evet, Mahur korkusuzca aşkının arkasında ama Maraşlı öyle değil. Ben de Mahur gibi Maraşlı’ya baktığımda aşkını görüyorum ama yeterli değildi benim için. İşte burda beni ikna eden şey, Maraşlı’nın rüyaları ve okuduğu şiirler oldu. İkisi de kimsenin bilmediği, yalan olmayan bir yerden geliyor: bilinçaltından! Biz rüyaları kontrol edemeyiz ancak orda da Maraşlı normale ters bir şekilde hep aynı rüyayı görüyordu: bir erkek geyik. Sorgu odasında bunun ona ne hissettiği sorulduğunda “hüzün” demişti. Ben Zeliş’le mi alakalı diye düşünürken rüyaların formatı değişmeye başladı ve bu, Mahur’la tanıştıktan sonra olmaya başladı. Sanki benliğini, gerçek aşkını bulamayan Maraşlı, Mahur ile tanıştıktan sonra aradığını bulmuş gibi, geyik yerini Mahur’a bıraktı. Aradığı şeyler geyikte toplanmış gibiydi. Artık hissedilen hüzün değil, gözlerden de okunan büyük bir korkuydu. Hiçbir şeyi olmayan adamın korkacak bir şeyi de yoktur ancak âşık olan adam, kaybedecekleri karşında nefes dahi alamaz. Celal her sabah alarm sesiyle uyanırken bu kez Mahur’u kaybetmenin korkusuyla uyandı. Rüyalar insanların en derin arzularının, dile gelmeyen korkularının açığa çıktığı yerdir. Her ne kadar Mahur’a sevgisinin zihnen de kalben de bilincinde olsa da böyle bir aşkın içinde oluşturduğu korkuları henüz fark edemez Maraşlı. Bu yüzden de kendinde olduğu zamanlar değil, engelleyemediği rüyalarda görüyor her şeyi tüm çıplaklığıyla ve yine bu yüzden rüyaları, bilinen soruların büyük cevapları niteliğinde Çünkü burası, Maraşlı’nın yalan söylemediği tek yer. Hüzünle arayıp bulamadığı aşk, sonunda onu bulmuşken şimdi de ayrılıkla sınıyor. Rüyasında Mahur’un beyazlar içinde “Senin yüzünden öleceğim!” demesi, vurulmasının aynen rüyada gördüğü gibi olması hatta yarasının aynı yerde olması dehşet verici. Gelecekten haber verircesine bu kadar gerçek bir rüya, izlerken tüylerimi diken diken etti.

Maraşlı’nın korkusu öyle yüksek ki buna kendisi bile şaşırıyor. Onun görevi ile aşkı arasında bocalaması ve Mahur’un vurulmasına tepkisi benim içimi parçaladı bu hafta. Mahur’un annesinin hayali de hem hüzne boğdu beni hem de bana umut verdi. Daha önce gördüğü gibi annesi hasta değildi ve susmadı aksine onu teselli etti, Mahur’un içindeki aşkla konuşması gibiydi annesiyle konuşması. Mahur çok güçlü bir kadın, onu böyle yaralı izlemek beni ne kadar üzse de güçlü duruşu ve aşkına tutunması benim gözümde daha da yüceltti onu. Umarım gelecek rüyalar felaketleri değil de güzellikleri haber verir bize.

Maraşlı daha önce “Bir adam, bir kadına şiir okuyorsa ona âşık olmuş demektir.” demişti ve şu an fark ediyorum ki aslında her şiiri Mahur içindi. Mahur hastayken ona okuduğu Rumî’nin şiiri ne kadar kendine hitap etse de bir umudun yeşermesi demekti. Şimdi ise Orhan Veli’nin Birdenbire şiiri nasıl da bu aşkın betimleyicisi oldu. Şairin dediği gibi “Aşk birdenbire oldu, Sevinç birdenbire.

Mahur âşık olabilirdi ama Maraşlı, bu tehlikeli aşk oyununa girerken kendine hâkim olmalı ve ona âşık olmamalıydı. Ne var ki aşk, aklı değil kalbi dinler ve kalbin lügatinde engel diye bir kelime yoktur. Bu yüzden Maraşlı, aşka yavaş yavaş değil birdenbire düştü. Zamanla değil, ansızın sevdi. Ayrılık korkusu onu âşık olduğu gerçeği ile yüzleştiriverdi. Bu korku öyle bir korku ki lâl olan dile gelir. Maraşlı da görevinden ötürü dili susmuşken gözleri konuştu sevdiğiyle. Ve Mahur bu gürültülü sessizliğe duyarsız kalamadı. Maraşlı’yla aşkına ne engel oluyorsa onu bulmak için aklının gösterdiği yoldan gitti ve Maraşlı’nın ona söylediği hainle yani Ozan’la buluştu. Aslında Ozan ona çok da bir şey anlatmadı ama saklanan gerçekleri bulmak için parçaları birleştirmek Mahur’a çocuk oyuncağı. Yeter ki aklı aşkla bulanmasın. İçine düşen şüphelerin peşinden, duyduklarını ekleyerek gitti ama yine bir sonuç alamadı. Aldığı cevap bir gün hakikatin kendisi olursa Maraşlı’yı bırakmasından korkuyorum doğrusu. Çünkü Mahur bu, güven onun için her şey demek. Maraşlı’nın bir şeyler sakladığını biliyor ve bunun kendisinden ziyade ailesi ile ilgili olduğunu tahmin ediyor. Ozan’ın konuşmaları ve şüpheleri ile anladı bunu ama tam olarak ne olduğunu bilmiyor. Bakalım ilerde Mahur ve Celal’in aşkı böyle bir sırrın altından sağ çıkabilecek mi? Mahur’un cesaretine ve Celal’in aşkına inanıyorum ben, bu yüzden de daha sağlam ayağa kalkacaklarını ümit ediyorum.

Öte yandan Türel ailesi tarafında bir kardeş krizi var. Necati; Savaş’la kardeş ve birlikte bir intikam planı peşindeler ancak Necati; İlhan ve Mahur’la da kardeş. Onlara kinini anlayamıyorum, ben. Yine babalarının günahlarını evlatları çekiyor ve Necati yaşadıklarının intikamını İlhan’ı şirketle, Mahur’u aşkla ve Sadık’la Nuran’ı kızları Behiye ile sınayarak alıyor. Yani hepsini en zayıf noktalarından vuruyor. Bu gerçekten anlaşılması güç bir durum ama sanırım kin böyle bir duygu. İnsanın gözünü kör ediyor ve nefret ettiği kişinin sevdiklerinden de nefret ettiriyor. Yine de ben Necati’nin masum insanları intikamı için kullanmasını anlayamam. Onlar Aziz Bey’in çocukları olsa da kardeşleri, Sadık’ın çocuğu olsa da masum biri Behiye. Ayrıca İlhan yanan arabadan kurtarmıştı abisini can havliyle. Böyle bir şeyi hak etmiyorlar ama dediğim gibi Aziz Bey’e ve Sadık’a duyduğu kin ve nefret Necati’yi hırslandırmaktan başka bir işe yaramıyor.

İlhan’ın böyle bir cinayeti işleyeceği aklımın ucundan bile geçmezdi ama öyle şeyler yaşadı ki en sonunda karısıyla ilişkisini öğrenince Ozan’ı öldürdü. Hem de ne yaptığını bilmez hâlde, hıncını alırcasına ve kendine gelmeye başladığında polise gidip teslim olmak istemesi yine ondan beklediğim bir hareket. İlhan böyle biri çünkü, kanunlara inanan ve her şeyi kitabına göre yaşayan biri. Bu hâle gelmesine o bile hayret ediyor. Ama şimdi yalnız değil, Dilşad da var bu işin içinde. Ne kadar örtbas etmeye çalışsalar da üstü kapanmayacak bir olay bu. Şirketin CEO’su ortadan ansızın kaybolsa ilk çalacakları kapı son zamanlarda tartışmaları eksik olmayan yakın arkadaşı İlhan olur. Şu an boşa çaba içindeler ve battıkça batıyor, İlhan. Ama en önemli ve riskli kısmı Ozan’ı öldürdüğü görüntülerin Savaş’ta olması. Yani İlhan’ı kuklası hâline getirmesi artık kaçınılmaz oldu. Her ne kadar uyuşturucuları Maraşlı patlatmış da olsa uyuşturucu ticareti durmayacaktır, zararı telafi etmeleri gerek. İlhan’ın korktuğu elleri kelepçeli hâli ve bir suç yüzünden tutuklanma kaygısı artık katlanarak büyüyor. Bir hata, bir hatayı doğuruyor ve artık önü alınamaz bir hâle geldi. Geri dönüşü mümkün olmayan bu yolda freni patlayan kamyon gibi şu an İlhan, kendini kontrol edemez. Tabi bu yola ben de girdim çünkü bu hikâyenin nasıl ilerleyeceğini ve sonlanacağını merak ediyorum. Haftaya yeni bölümde görüşmek üzere.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.