YAZAR: Şehriban Simay DEMİR

Geçen hafta Ekrem’in ihanetiyle yıkılan annesine destek olmak için gelen Zeynep ve Mehdi ile bitirmiştik bölümü. Zeynep aldatmayı duyunca konuyu hemen kestirip attı ve annesine “Boşan!” deyiverdi hiç duraksamadan. Şaşırdık mı?Hayır. O daha çok genç ve çok tecrübesiz. Bu olayın sonucunu düşünüyor sadece, aradaki yaşanmışlıkların, alışkanlıkların insanı ne kadar zorlayabileceğinin farkında bile değil henüz. Zaten daha aşkı bilmezken aşk için yapılabilecekleri kavrayamaması da çok normal bana kalırsa. Hayat bazı şeyleri yaşatarak öğretir bazen. Kafamıza vura vura, kalbimizin üstünde tepine tepine anlatır. Hayat Zeynep’e de vazgeçememeyi böyle anlatmayı seçti. O, Mehdi’ye âşık olduğunu anladığında ondan vazgeçmesi gerekebileceğiyle de yüzleşti aslında. Evet, o Mehdi’ye aşık olmuştu! Benal’i öğrenince duygularıyla da ilk kez baş başa kaldı. Âşıktı ve sevdiği adamın başka birinden çocuğu olma ihtimali vardı. Bu olasılığın yüksekliğinin farkındaydı.Kendine itiraf edemese de içinden bir ses haykırıyordu ona bu gerçeği. Bu yüzden her şeyi başa sardı ve yine kendi tabiriyle kendisini “fazlalık” gibi hissetti. Kırıldı çünkü bu bırakıp gitmeyi gerektiriyordu ona göre. İlk kez bu kadar emin oldu Mehdi’ye olan aşkından, Benal’le Mehdi’yi öğrendiğinde ortaya çıkan kıskançlık, içinden bir parça kazınmış gibi hissettirdi ona. Neden vazgeçmek istemediğini anladı. Köksüz olmak isteyen Zeynep, Mehdi’de kök salmak istiyordu çünkü. O, ne Benal’in söylediği eski eş masalına ne de bebeğin Mehdi’den olmadığına inandı, yalnızca inanmış gibi yaptı farkında olmadan. Bu büyük sorunu yok saymayı, doğru değilmiş gibi yapmayı tercih etti. O da biliyor ki inanması, gitmesi demek… Fakat er ya da geç ötelediği bu gerçekle yüzleşmek zorunda kalacak. O gün geldiğinde neler olur bilemeyiz ama şu an için Zeynep, bu gerçeği ne dillendirecek ne de kendine itiraf edecek güçte.

Yapılan bir hatayı, bir suçu birisine yüklemek ne kadar kolaydır öyle değil mi? Daha fenası buna kendin de inanırsın çünkü bu kendini vicdanen aklamanın en kolay yoludur. Peki ya, hiç suçun olmadığı halde üstlenmek? Hatalı değilken “Benim yüzümden…” demek, buna kendi de inanıyor olmak… “Zaten ben kimim ki sevgiyi, mutluluğu hak edeyim.” diye her an düşünmek, yaşadığı her durumda böyle hissetmek… İşte Zeynep bu! Seneler boyunca her şey için suçlanan, her olayda abisi hatırlatılarak vicdanı kanatılan, tabiri caizse günah keçisi ilan edilen Zeynep! Öyle ki artık kimse suçlamasa bile kendi kendisini suçlayacak derecede psikolojik baskıya maruz kalmış kız çocuğu! O babasının “Senden kurtulduk.” dediği evlat olarak büyüdü. Kendisini “istenmeyen”olarak hissetmek, böyle büyümek ne kadar korkunç bir histir. Çocukluğu böyle alınmış elinden onun. Zeynep anladığımız kadarıyla hiç çocuk olmamış ki zaten, olmasına izin verilmemiş. Abisinin öldüğü günden, mahalleye döndüğü güne kadar! Yanında çocuk olabileceği kimseyi bulamamış. Şimdi yanında en masum olabildiği  “en çocuk olabildiğim” dediği Mehdi’yi kaybedebilir Zeynep. Yapılan, söylenen her şeye rağmen birlikte olmak istediği tek kişi, Mehdi. Onunla beraberken güçlü durmak zorunda kalmıyor; acılarını paylaşıyor, ağladığında sımsıkı sarabiliyor onu Mehdi, tıpkı bir çınar ağacı gibi. Hasta hâliyle eve gelmesinin asıl nedeni bu değil miydi? Mehdi’nin yanında olmak istemesi. O bir şey yapsın, bir şey desin de her şey eski hâline dönsün diye gelmemiş miydi? Artık hepimiz biliyoruz ki Zeynep suçlu olsun olmasın yaşanan her olayda, kendini sorumlu tutuyor. Başkalarının mutsuzluğunun sebebiymiş gibi görüyor kendisini. O da sormuştu ya  “Kimse üzülmesin diye en büyük acıları neden ben çekiyorum?” diye. Cevabı çok basit ama bir o kadar hüzünlü. O kendini feda etmekten başka bir şey bilmiyor ki… Ona yaşamı boyunca bu öğretildiği, hissettirildiği için başka bir seçeneğinin olduğunu düşünmediği için bunu yapıyor. “Kendimi düşünecek olursam nankörlük etmiş olurum.” fikrinde.

Kendini her olayda sorumlu tutan Zeynep, Mehdi’nin yaralanmasıyla yine suçu üstlenip Mehdi’ye manen borçlu hissetmeye başlayabilir. Bu da Zeynep’in aşk ve minnettarlık duygusunu karıştırmasına neden olabilir maalesef. Zeynep şu an için çok karışık bir durumda. Aklı ile kalbi arasında sıkışıp kaldı. Bakalım bu olaylardan sonra nasıl bir yol izleyecek? Aklını mı, kalbini mi dinleyecek?

Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır, derler. Mehdi, Zeynep’e Benal konusunda yalan söylememişti belki ama doğruyu da söylememişti. Ortada bir aldatma yok veyahut bir ihanet söz konusu değil ama Benal’i anlatmaması, Zeynep’ten gizlemesi de yalan söylemek anlamına geliyordu bence. Gerçeği saklamak da bir nevi karşındakini kandırmak değil midir? Mehdi, Zeynep’e karşı tamamen dürüst olmak adına nihayet ona her şeyi anlattı. Bu çok doğru bir karardı bana göre. Mehdi, Benal’e karşı hiçbir şey hissetmedi, ne birlikteyken ne de sonrasında. Zaten evlendiklerinde de ilişkisi çoktan bitmişti. Sırf onu üzmemek adına gizlediği bu sırrı sonunda Zeynep’e itiraf edebildi. Evet, bu kadar büyük tepki vereceğini beklemiyordu çünkü onun bilmediği,Zeynep’in ısrarla sakladığı bir sır daha var aralarında: Benal‘in hamileliği! Onun tepkisi kızgınlıktan değil Mehdi’yi kaybetme korkusundan. Mehdi, Benal konusunda olduğu kadar Zeynep konusunda da kendinden emin. Zeynep’i çok önemsiyor, değer veriyor üstelik ona âşık. Onun üzülmemesi için canını bile feda etmeye hazır durumda. Kader bu ya, Mehdi “Kendimi sana affettirmeden Azrail bile gelse gitmeyeceğim.” demişti. Şimdi ölümün pençesinde ve Zeynep onu çoktan affetti ama Mehdi bunu öğrenemedi.

Mehdi, ölümün kapısına varsa da o kapıdan geçmeden Zeynep’e döneceği aşikâr ama bu geliş ilişkilerinde bambaşka bir perdenin açılmasına da nedene olacaktır. Yaşanan ya da yaşanabilecek her şeyden kendini sorumlu tutan Zeynep, “Ben kusurluyum!” yargısının doğruluğuna bir kez daha inanacak ve Mehdi’ye de zarar verdiği hissine kapılacaktır. Bayram yüzünden ölüm döşeğinde olan Mehdi için de kendini cezalandırmaktan kaçınmayacaktır. Öte yandan Mehdi’nin hep “bir ayağı eşikte olan Zeynep” kaygısı da bir kez daha depreşebilir çünkü babası yüzünden Zeynep’in kendini suçlayacağını bilecek kadar tanıyor karısını. Ayrıca ölümle selamlaşmak onda da bariz bir değişim yaratmış olabilir.

Aşkın da hayatın da bir matematiği yoktur. Birkaç sayının yerini değiştirerek doğru sonuca varamazsın. Yanlış yapa yapa bu hayatta doğruya ulaşırsın. Bazılarının hiçbir telafisi yokken bazı yanlışlar seni hayatının doğrusuna ulaştırır. Onlar doğrularıyla, yanlışlarıyla geldiler bu günlerine. Zeynep’le Mehdi aşk ile sınandılar bu defa. Bu sınavda birbirlerine tutundukları sürece önlerinde hiç bir engelin duramayacağını düşünüyorum.

Haftaya görüşmek üzere…

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.