Yazar: Sinem ÖZCAN

İlk günden beri keyifle izlediğim Bay Yanlış’a veda etme ânı geldi çattı benim için. Geçen hafta yazımı kaleme alırken öğrenmiştim final kararını ve bu bölümün çekilip bittiğini düşündüğümden de “finalsiz bitecek” endişesi yaşamıştım ama bence çok akıllıca bir hamle ile on dördüncü bölüme bir revize yapılmış ve öykü ucu açık bırakılmadan bir biçimde mutlu sona kavuşturulmuş. Dizinin ani final kararı, çok doğal olarak hikâyenin hemen bağlanmasını ve bir “son” yazılmasını da gerektirdi. Olayı bu noktadan değerlendirince de “şöyle olsaydı, böyle yapılsaydı”nın bir manası da yok, artık. Rahmetli babaannem “Olsayla bulsayı ekmişler yelle yulaf bitmiş.” derdi. Benim için artık yelle de yulafla da uğraşmadan emeklere teşekkür etme vakti. İstiyorum ki Bay Yanlış benim hafızamda hatırladıkça tebessüm ettiğim bir anı olarak kalsın.

İlk bölümün yorumunda “Ben jeneriğinde Can Yaman adı geçen her işi oturur, keyifle izlerim.” demiştim ve evet, diziye başlamamın ana nedeni de bu ama açık ve net olarak söylemek istiyorum ki dizinin castında Sevgili Can olmasaydı da benim bu yaz izleyeceğim işlerden biri olurdu, Bay Yanlış. Yaz ekranlarımızın vazgeçilmezi romantik komedilerden başka bir çizgideydi Bay Yanlış. Entrika değil, durum komedisi olarak başladı. Çatışması “kadın – erkek” ilişkileri ve farklılıklarıydı ve Venüs’le Mars’ın tezatından gücünü alıyordu. Tamamen Batılı bir çizgisi vardı. Yerellik içermiyordu. Kentli, eğitimli, orta – üst sınıfın içinde duran bir hikâyeydi. Fakir kız – zengin erkek klişesinden de yanlış anlamalar ve kaçma – kovalamalardan da uzak durulmuştu ve hepsinden önemlisi komedi damarı, sadece yan rollere değil bizzat ana kahramanlara da yüklenmişti. Dizinin tüm dünyada beğenilip çok izlenmesinin arka planında bunların etkisi kuşkusuz yadsınamaz ancak bu artılar, bizim mahalle – dedikodu – yanlış anlama ve kıskançlık dörtgenine pek bi’ bayılan yerli dizi izleyicimize yabancı geldi ve zamanla Bay Yanlış’ın içine de yerli izleyiciyi kazanma kaygısıyla yerellik sızdı, maalesef. Maalesef diyorum çünkü birbirinin türevi, bir türlü açılamayan öyküleriyle sündürüldükçe sündürülen işlerin içinde, evrensel damarıyla Bay Yanlış benim taze bahar havamdı. O yüzden birbirine çemkiren annelere sinirlendim, o yüzden Serdar ve silik kopyası Yeşim’in temelsiz kötülüklerini manasız buldum, o yüzden iş entrikaya göz kırptığında “aman sakın ha!” diye kaygılandım. Gel gör ki genelin içinde ayrık otu olduğumdan ve rakamları “genel” belirlediğinden yapılacak bir şey de yoktu ama sıklıkla kendi kendime keşke bu iş ulusal kanal yerine, dijital platformlara yapılsaydı da demekten de kendimi alamadım.

Bay Yanlış’ta Ünal ve Nevin’i de dahil edince dört farklı ilişki tipiyle karşılaştık biz. Hayatlarının ikinci baharında birbirini bulmuş ve aralarındaki aşka sımsıkı sarılmış Nevin ve Ünal, evliliği bir sınıf atlama ve statü sembolü görüp bütün duyarsızlıklarına karşın Levent’e sıkı sıkıya yapışan Cansu, geçmişte yaşadığı talihsizliklerle katılaşan Deniz ve nahif sevgisiyle onun buz kesen yüreğinin yeniden sımsıcak atmasını sağlayan Ozan gündelik hayatımızda, hep burnumuzun dibinde gördüğümüz pek çok çiftin işlenmiş ve belirginleştirilmiş birer örneğiydi.

Ezgi ve Özgür’e gelince işte orada bambaşka bir tablo çıktı karşımıza. Alışılanın aksine aşk ilişkilerinde hatalar yapan bir kadın vardı, bir kere. Oysa bizim romantik komedilerimizde, biliyorsunuz ki kadınlar sadece bir defa o da esas oğlana âşık olur. Yaşı kaç olursa olsun, ne iş yaparsa yapsın aşkta hep toy ve tecrübesizdirler 😊 Ama bizim Ezgi’miz iş hayatındaki becerikliliğine ve öz güvenine karşın defalarca “yanlış adam”lara âşık olmuş, onlarla hatalı ilişkiler yaşamış ve ilişkilerde öz güvenini yitirmişti. Karşısına çıkan Özgür’se çiçekten çiçeğe konan, kalıcı ilişkilerden alabildiğine kaçan, uçarı bir yalıçapkınıydı. Hani kızım olsa “Aman uzak dursun!” diye dua edeceğim tiplerden… Ama ona yakınlaştıkça gördük ki o, sorumluluk sahibi, dürüst, duygusal ve derin bir adam. Yeşim’in intikam arzusuyla ona taktığı “Bay Yanlış” sıfatının uzağından bile geçmiyor. Özgür Atasoy da bizim alıştığımız “esas oğlan”lardan bir hayli farklıydı. Biz genellikle holding patronu, havalı, cool, ağır abilere alışkınız. Duyguyu zayıflık gören, âşık olduğunu bir türlü kabullenemeyen, zayıflıktan nefret eden “gurur” abidesidir çoğu. Oysa Özgür Atasoy mücadele etmedi duygularıyla. Âşık olduğunu anladığı anda kalktı, gitti insan gibi duygularını açtı. Hata yaptı. Üstelik hatasını kabul edip bir de özür diledi. (Beceremedi ama olsun Bursa asfaltının dili olsa da Özgür’ün avladığı balıkları anlatsa 😊) Yalanlar söylemedi, gurur savaşlarına girmedi, sevgilisini korudu kolladı ama maço ağır abi de olmadı. Ezgi’yle güç savaşına girmedi veee hepsinden mühimi karşısındaki kadını tanımak, anlamak ve değiştirmeden kabullenmek için çaba sarf etti.

Ben Ezgi ve Özgür ilişkisinde, belki de ilk defa, bu dizide duygularından kaçmayan insanlar gördüm. Yalan dolanla uzamayan, aşkı yaşamaktan korkmayan, lüzumsuz inat mücadeleleri olmayan ve duyguların saklanmadan yaşandığı bir aşk izledim. İlişki; çatışmasını yanlış anlaşılmalardan, tuhaf tesadüflerden almıyor ana kahramanlar birbirlerinden “gurur” yüzünden uzak kalmıyorlardı. Dahası yetişkin iki insan; ilişkilerini liseli ergen gibi değil, sosyal konumlarına ve yaşlarına uygun yaşıyorlardı. Kısacası “hayatın olağan akışına aykırı” bir hikâye görmedim. Ayrıca “Bakın, biz nasıl da sosyal duyar kasıyoruz.” diye parmağını gözümüze sokmadan inceden inceye çok hoş mesajlar da verdi Bay Yanlış. İş güç sahibi, ayaklarının üstünde duran, eğitimli kadınlar izledik. Üstelik bu kadınların hırslı, itici ve duygulara önem vermeyen bireyler olmadan var olmayı başardıklarını gördük. (Yeşim ve İrem’in de “siz böyle olmayın” mesajı içerdiklerini söylemeye gerek yok, sanırım.) Kadınlara baskıyı meziyet saymayan, kibar ve düzgün adamlar gördük. Bencilliği ve narsisizmi vurgulayan Levent’in bile kadına saygısızlık etmediğine şahit olduk. Öykünün alt metninde, kadın ya da erkek olmanın değil insan olmanın önemine yapılan vurguyu okuduk. Sizi bilmem ama işte bütün bunlar benim ruhuma çok iyi geldi Bay Yanlış’ta. “Keşke”lerim yok mu? Var elbette ama geldiğimiz noktada onları değil hafızamda anısı zedelenmesin diye “İyi ki…”leri konuşmayı yeğliyorum.

Bay Yanlış, uzun zamandır castını en çok beğendiğim işlerden de biri oldu. Karakter – oyuncu uyumu iyi sağlanmıştı. Oyuncular, karakterleri benimsemiş ve hepsinden önemlisi oyunu lüzumsuz büyütmeden, rol çalmadan kendilerinin değil sahnenin yükseltilmesini amaçlayarak ellerinden gelenin de iyisini yapmışlardı. Anıl Çelik benim komedide yeni jenerasyon içinde tartışmasız en severek izlediğim isimlerden biri. Pablo Emre’de de kahkahalar atarak seyrettim. Levent’in iticiliğini sevimli bir hâle sokmayı başaran Gürgen Öz’e saygı duydum. Cemre Gümeli’yi Deniz’e, Serkay Tütüncü’yü Ozan’a çok yakıştırdım. Ozan’a öyle güzel bir ışık ekledi ki Serkay Tütüncü benim hep gülümseyerek hatırlayacağım karakterlerden biri olacak. Ünal’ın sevimliliği ve samimiyetinde Suat Sungur ustalığına bayıldım. Lale Başar’ı da Feri Baycu Güler’i de anneliğe çok yakıştırdım. Zaman zaman Nevin’le Sevim’i saçlarından tutup kafalarını birbirine tokuşturmak istesem de onları Ezgi ve Özgür’ün anneleri olarak sevdim.

Ezgi’de çok inandım ben Özge Gürel’e. Yüreğindeki cam kırıklarını da güvensizliğini de iyi niyetini de Özgür’e aşkını da çok net hissettim. Zaman zaman başını göğsüme yaslayıp teselli etmeyi, zaman zaman onunla birlikte sıçraya sıçraya Tolga’yı dövmeyi istedim. Belli ki o da çok sevmiş Ezgi’yi ve iyi anlamış. Doğru ve dupduru bir Ezgi İnal yarattı. Özge Gürel ve Can Yaman’ın güzel bir senkronları var. Birlikte oynadıkları ilk projede de Bay Yanlış’ta da bu uyum gerçekten izlemesi keyifli, dolu dolu sahneler yarattı. Hele hele doğaçlamanın yoğun kullanıldığı durumlarda “senkron”un ne kadar önemli olduğuna bir kere daha tanık oldum. Emeklerine ve gayretlerine sağlık.

Gelelim Sevgili Can’a… Özgür Atasoy; karakterin ruhunu avcuna alıp aklı, yüreği ve çabasıyla yoğura yoğura ortaya çıkardığı altıncı kahraman, onun. Hikâyenin başındaki tatlı serseriye zaman içinde çok hoş bir kibarlık, bağırmayan ama buram buram hissedilen bir duygusallık, ölçülü bir olgunluk ve sorumluluk kattı. Âşık Özgür’den, dost Özgür’e; evlat Özgür’den patron Özgür’e incecik ama keskin nüanslar ekleyip sundu ekranın diğer yanına.

Sanılanın aksine romantik komedi çok zordur. Hele hele bizde, jön için daha da zordur. Bizde jön algısı yakışıklı, cool ve karizmatiktir çünkü. Güldüren adam değildir çünkü gülünç olma tehlikesi vardır ve jön cool olmalıdır, gülünç değil. Can Yaman, bence bu algıyı yıkan adamdır. Komedi çok zor bir tür, keskin ve kıvrak bir zekâ ister çünkü. Güldürmek ama komik duruma düşmemek gerekir. Sevgili Can, Bay Yanlış’ta bizim jön algımızla oynayıp “Yooo, jön pekâlâ güldürebilir!” detayını da ekledi. Yere düşen, kaçıp masanın altına saklanan, elemanıyla tatlı tatlı didişen ve bunları abartısız, çok büyük bir doğallıkla ve alabildiğine sempatik bir Özgür yaratarak yaptı.

Bir düşündüm de ben Can Yaman’ı 2015’te fark etmişim ilk kez. Tam 5 yıl… Fazlası var, eksiği yok… O gün onu hangi duygularla izliyorsam bugün de aynı hayranlık, beğeni ve takdirle bakıyorum ekrana. Bu beş yılda kendine kattıklarına, işine saygısına, azmine, çabasına ve çalışkanlığına hep çok büyük saygı duydum. Bütün bu süreçte en yakın şahitlerinden biriyim ki o hep kendisiyle yarıştı. Bir önceki haftadan farklı, daha çarpıcı, daha özel ve daha ince detayları kovaladı. Her karakterine Can’dan değil ama oyuncu Can Yaman’dan bir şeyler ekledi. “Ben oldum” demeden, daha iyi ne yapabilirimin peşinden gitti. Olumlu eleştiriyi dikkate alıp kendi yolunda yürüdü, kimseyle mücadeleye de girişmedi.

Bu beş yılın her adımında, yer aldığı projenin her bölümünde, ekran karşısında ve ertesi gün klavye başında oldum. Hep ilk günkü heyecanla yazdım ve hep yazdığım her kelimeye yürekten inandım. Biliyorum ki bugün geldiği nokta bir başkası için varılacak son durak olabilir ama ben Can Yaman’ı biliyorsam o hâlâ “Daha ne yapabilirim?”in peşinden koşacaktır. Yine biliyorum ki bir beş yıl sonra hâlâ elim kalem tutabiliyorsa ben onun aldığı mesafeyi yine hayranlıkla izliyor, yazıyor ve yine iki elimin çıkardığı en yüksek sesle alkışlıyor olacağım. Emeklerine, aklına ve o güzel yüreğine sağlık Sevgili Can. Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım diyor ve söyleyeceklerini büyük bir sabırsızlıkla bekliyorum.

On dört hafta boyunca beni ekran başında keyifle tutan Bay Yanlış’ı yazan, yöneten, karakterleri canlandıran ve ekran gerisinde yükün büyüğünü omuzlayan bütün set emekçilerine yürekten teşekkür ediyorum.

Bir gün yepyeni bir masalda yine heyecanla buluşmak üzere güzelliklerle kalın, diyorum.

 

 

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.