YAZAR: Şehriban Simay DEMİR

Hayat ne garip öyle değil mi? Bir gün siyah dediğimize, diğer gün beyaz diyebiliyoruz. Duygularımız düşüncelerimiz bir anda biz fark bile etmeden değişebiliyor mesela. Asla yemem dediğimiz bir yemeği tadabiliyor, asla giymem dediğimiz bir elbiseyi giyebiliyor yahut “Ben ona mı kaldım be!” dediğimiz kişiye gün geliyor bambaşka gözle bakabiliyoruz. Farklılıklarımız, kültürlerimiz, aile yapılarımız hatta bazen inançlarımız bile karşımızdaki kişiyi sevmemize engelken kalbimizin sadece onun için attığı bir an gelebiliyor. Fark etmeden her anımızı onunla geçirmek istiyor,onu kıskanıyor, hatta yeri geldiğinde onsuz nefes alamayacağımızı düşünüyoruz ve biz buna kısaca aşk diyoruz! Bazen yok saydığımız, bazen inanmadığımız, hatta bazılarımızın hiç tatmadığı bu duygu, sinsice yaklaşmış ve hiç ummadıkları anda yakalamıştı Yasemin ve Demir çiftini…

Hani hep derler ya “Kader örer ağlarını” diye. Onların ilişkisi de böyle başlamamış mıydı? Yasemin’in  babası, Demir’inse babaannesi için geldiği hastanede kesişmişti yolları. Yasemin’in ısrarla ‘hırt’ dediği Demir’in amacı ona yardım etmekti sadece ama gel de anlat! “Bayan” ve “hırt” la sıra dışı şekilde hastanede başlayan bu öykü sonra aynı evde,en nihayetinde de mantıcıda birleştirdi onları. Aslında onlar hayata bir sıfır geride atılan insanlardandı.Yasemin dobra, zeki; Yeşilçam’ın gönlü zengin ama cüzdanı boş, ailesi için her türlü fedakârlığı yapan esas kızı gibiydi. Bitirmesi gereken bir okulu, düşünmesi gereken hasta bir babası varken beş parasız sokakta kalmış, böylece yolu düşmüştü Demir’in mahallesine. Bu sayede önce hiç güvenmediği sonraysa sırtını korkusuzca dayayabileceği, dost bildiği Ateş’le tanıştı. En ucuza en hızlısından ev bulmak ortak amaçtı ne de olsa.Yasemin başını sokabileceği bir ev derdindeyken Demir’in tasası batmak üzere olan mantı dükkânını kurtarmak ve ailesini bir arada tutmaktı. Aşka sıra gelmiyordu ki dertlerden! Ama aşk bu; hiçbir şey dinlemez, gelir ummadığın bir anda beklemediğin biriyle dikiliverir karşına! Onlarda da öyle oldu. Didişe didişe,atışa atışa birbirlerini anlamaya çalıştılar, çoğu zaman gülümsemelerimiz eşlik etti bu çekişmelere. Başta ne Yasemin, Demir’e olan ilgisini ne de Demir evli olduğunu düşündüğü kadına birtakım duygular beslediğini kabul etti. Demir kendini tokatlamakta, Yasemin’se Demir’e yakıştırdığı sıfatlarda buldu kaçışı: itiraf ediyorum, “vidanjör “ en sıradışı olanıydı :)) Ta ki Demir, Yasemin’in başlarında bir çatı olsun diye evli rolü yapmak zorunda kaldığını öğrenene kadar! Demir’in bildiklerini, kıyamadığı Yasemin dahil hiç kimseye söylememe kararı almasıyla, dört kafadarın da bildiği ama hiçbirinin bir diğerine söyleyemediği bu gerçek; hem onları birbirine bağlayan bir bağ hem de onları birbirinden uzaklaştıran bir engel oldu uzunca bir süre. Biz seyircilere de düğümün çözüleceği anı beklemek düştü. Demir’in bu sessizliğini ne kadar sürdüreceği elbet biraz da Yasemin’e bağlıydı.Yasemin ne yaptı? Onu Sevda’dan kıskandı, Ateş’le kıskandırdı. “Seni adam yerine koyanda suç” dedi, duygularını saklamaya çalıştıkça aslında daha da göze battı. Eee, Demir’deki sabır da bir yere kadar! İkisinin partideki yüzleşmesi o kadar yerinde, o kadar doğrudandı ki, bayıldım! Net bir adam, Demir; dan diye lafı gevelemeden “Sen hayırdır, bana mı yürüyorsun?” deyiverdi. Şaşırdık mı? Hayır! Ardından gelen itiraf da Yasemin’in kendi duygularından emin olmasa zaten gelmezdi. Yasemin ilk şoku atlattıktan sonra, evden atılma korkusunu da başka birini severken evli numarası yapmanın zorluğunu da kendi içinde çözecektir. Zor olsa da biraz yıpransalar da bir yolunu bulup sorunların üstesinden geleceklerine şüphem yok. Çünkü atışıp dursalar da kendi duygularıyla savaşmıyor, birbirlerinden kaçmıyor ve konuşabiliyorlar, Ayşen ve Ateş’in aksine. İletişim köşe taşıdır bir ilişkide. Eğer bu eksikse ne anlatabilirsin derdini ne de anlayabilirsin karşındakini, sadece kırar dökersin hem onu hem de kendini. Tıpkı Ayşen’le Ateş’in yaptığı gibi. Yasemin’le Demir’in aşkı sallanan diğer çiftin yanında nefes aldıran, dinlendiren bir mola gibi adeta.Temennim hep aynı: sahneleri bol, enerjileri daim olsun!

Yukarıda da belirttim; Yasemin’le Demir’in aksine Ateş’le Ayşen hâlâ bir yol bulabilmiş değiller birbirlerini anlamak için. Onların bir türlü birbirleriyle konuşamaması, her yüzleşmenin tartışmayla bitmesi ilişkiyi kitliyor. Ayşen’in Ateş’e âşık olduğuna bir türlü ikna olamıyoruz. Zira Ayşen’deki karakter savrulması kocaman bir soru işareti olarak önümüzde duruyor. Bu bölüm her ne kadar aile üyeleri vasıtasıyla bu savrulma aklanmaya çalışılsa da Ayşen’in hareketlerindeki çelişkiler buna izin vermiyor.  Zira biz dört bölüm boyunca mantık abidesi bir Ayşen izledik. Şimdiyse Demir’in de annesinin de “Sen mantıklı değilsin, hep duygularınla hareket ettin” iddiaları, bizi ikna etmekten çok uzak hâliyle.

Ayşen’in inandırıcılığını yitirdiği bir diğer konuysa ailesi. O ailesine bağlı kızdan eser kalmadı adeta! Sadece söz konusu  Ateş olduğunda ailesinin düşündükleri önem kazanıyor gördüğüm kadarıyla çünkü Ayşen, Ateş’e karşı aile kalkanını kullanmaya başladı. Ailesi hiç istemediği hâlde Ömer’e evet, diyen ama mesele Ateş olduğunda “Aileme bunu yapamam” bahanesine sığınan Ayşen’i nereye koyalım, siz söyleyin! Tüm bunlar bir yana Ayşen, Ateş’in yalan söylemiş olmasına fena hâlde takılmış durumda. Bir hatırlayalım, Ateş ona iki kez yalan söyledi; ilki tanıştıklarında, ikincisiyse sahte evlilik konusunda. Bu Ayşen’in ona olan güvenini kırdı amenna ama onu sürekli yalan üzerinden suçlaması sıkmaya başladı. Ateş’e asla bu konuda hak vermesem de Ayşen’in de yalanları ve gizledikleri var. Sanki Ateş’ten başka herkes doğrucu Davut’muş  gibi davranmasını anlamakta zorlanıyorum.

Bunca zamandır bize kendi ayakları üzerinde durmak istediğini söyleyen Ayşen, inat uğruna yanlış bir karar aldı. Aldı almasına da sonrasında o karar için Ateş’e “Hayatımı kararttın!” demesine gerçekten inanamadım. İnsan bir aynaya bakar! Tamam, Ayşen korkuyor. O daha aşkın bile ne olduğunu bilmezken kalbini hiç güvenmediği, sahtekâr olduğunu düşündüğü birine vermek hiç kolay değil. O yalanla aşk ikileminde sıkışıp kaldı ve çıkmak için bulduğu ilk dala tutundu; hiç tanımadığı Ömer’e evet, dedi. Ne var ki bu bir çıkış değil çıkmazdı. Onu bu çıkmazdan kurtarması için Ateş’ten bir sebep istedi fakat Ateş ona istediği sebebi veremedi. Ateş de korkuyor; beni seviyorsun demekten, seni seviyorum demekten korkuyor. Ateş ona sevgisini söylerse kader ortağı Yasemin’i yakacaktı. Durmadan sıkılmadan onun zaafını arayan Asaf Avcı’ya belki de kendi elleriyle teslim edecekti özgürlüğünü. O Ayşen’e seviyorum derse sorumluluk alacaktı ve Ateş henüz bunu yapmaya hazır değildi ta ki son sahneye kadar! Kalbinin  sonunda dayanamayıp akla üstünlüğünü kabul ettirdiği âna kadar… Bizim anladığımız her iki çift cephesinde de hikâyenin yönünü artık aşka çevirdiği. Bu hiç de kolay olmayacak çünkü daha birbirleriyle konuşmanın bir yolunu bulabilmiş değiller. Yine de bu öpücüğü ikisi için de bir kabulleniş olarak aldım, kabul ettim. Tabii işin bir de diğer yüzü var. Ayşen sözü atar iş bozulursa sorumlu, kız tarafı olacak. Ben Ateş’in, Ayşen’in ona inanmayacağını düşünüp Ömer’in ihanetini kayda almış olmasını, ya da bir kanıtla gelmesini umuyorum. Öyle olmazsa Ömer’in tüm yaptıkları saklı kalmış olacak, biz niye ihanet eden erkeği kollayalım ki, sinir bozucu!

Partide aşk rüzgârları eserken  mahallede Asaf Avcı fırtınası kopuyordu. O kafaya koymuş bir kere, Ateş’i eve döndürmekle kalmayacak ona arka çıkan herkesi de perişan edecekti. Mahalleyi tek hamlede yerle bir etti. Fakat hesaplayamadığı tek şey kardeşi Gülriz’di. Bu zamana kadar kendisi için bile abisine karşı çıkmamıştı, Gülriz. Mazlumun yanında yer almayı seçti, bu bir ilk. İyiyle kötünün savaşında iyiden yana olmayı tercih eden Gülriz’in bu kadarla duracağını artık düşünmüyorum. Zaten Emin’e, Gülriz’in ağzından gönderilen mektupla Asaf’ın her ikisine de oyun oynadığından artık emin olduk. “Halanın” gerçekleri öğrendiğinde “abiye” ne tepki vereceğini , o hayatı elinin tersiyle itip itmeyeceğini gerçekten merak ediyorum.

 

Yazımı bitirmeden son bir şeye değinmeden geçmek istemiyorum – gerçi bu rutinleşmeye başladı ama – Celal Usta’nın  yalıyı basıp posta koyma tavrı yine çok yersizdi ve maalesef yine havada kaldı. Artık diyorum, şu Yaşar Usta göndermesinden vazgeçmenin zamanı gelmedi mi? Tıpkı Saadet Hanım’ın tavırları gibi! Kusura bakmayın ama o evin bir anne babası varken kimse son söz hakkını ona vermez bu konuda, hangi devirdeyiz? Geçmişte belki bu iki tavır güzel güzel işlerdi fakat günümüzde işe yaraması mümkün değil, üzgünüm.

Şimdi Ateş topun ağzında; partide Ömer’in yalanlarını ortaya çıkarmaya çalışırken Ayşen için iz süren Demir’e yakalanmaktan son anda kurtuldu. Yasemin’in yaptığı bu gerçeği sadece birazcık geciktirmek olsa da Demir zeki bir adam, en kısa sürede çözecektir meseleyi. Fakat benim en çok merak ettiğim babasının yaptıklarını öğrendiğinde Ateş’in nasıl bir tepki vereceği? Artık beklemekten yorulduğumuz yetişkin hamlesini yapabilecek mi yoksa yine sadece öfke kusmakla mı yetinecek? Hep beraber izleyip göreceğiz.

Haftaya görüşmek üzere…

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.