Yazan:Feyza ZENGiN

Farklı olanı kabullenmek, karşısındakini olduğu gibi kabul etmek ve sevmek hepimizin hak verdiği kavramlardır. Ancak iş bunu hayatına uygulamaya gelince pek çoğumuz başarısız oluruz. Bırakın karşımızdakini, bazen kendimizi bile olduğumuz gibi kabullenemeyiz. Kimisi dış görünüşünü değiştirmek için çabalar, kimi değişirse hayat arkadaşını kaybedeceğini düşünür, kimi de neden doğduğu gibi kabul edilemediğini anlamak için uğraşır durur. Farklı pencerelerden, farklı insanların kendini kabul ettirme mücadelelerini izledik bu bölüm. Yine en çok mücadele eden Ali oldu tabi.

Biz, kendimizi “normal” sayan insanlar, bizim gibi olmayanları kendimize benzetelim diye uğraşıp duruyoruz. Eğer karşımızdaki bize benzerse onunla ilişki kurmanın, ona nasıl davranılacağını kestirmenin daha kolay olacağını düşünüyoruz. O zaman tüm soruların bildiğimiz yerden geldiği bir sınavda gibi hissediyoruz kendimizi. Konfor alanımızdan dışarı çıkmamış oluyoruz. Farkında olmadan da karşımızdaki “bizden farklı olan” kişiye nasıl davranacağını, ondan beklentimizi empoze etmeye çalışıyoruz. Bu en yakınımız, eşimiz olabilir, iş arkadaşımız olabilir, hatta çocuğumuz bile olabilir. Toplum olarak farklılıkları kabullenme yanlısı değiliz. Sosyal, duygusal, fiziksel farklılıkların tümüne mesafeliyiz. Bu reddedişten en büyük payı maalesef özel gereksinimli bireyler alıyor. Bu hafta Ali bu gerçekle biraz acı bir şekilde yüzleşti ve tam olarak anlamlandıramadı. Otizmli bir birey olan Dr. Ali Vefa işini yaptıkça, bir medikal dergisi onu yargılayıp kapak yapabiliyor, hastane lobisinde dergiyi okuyan kadın, haberin kahramanıyla karşılaşınca öcü görmüş gibi kaçabiliyor ya da Sağlık Bakanlığı’na şikayet dilekçeleri yağabiliyor.

Tüm bunları yaşayarak böylesi bir dışlanmaya maruz kalan Ali, ilgi duyduğu Nazlı’ya “engelli” birini sevebilir misin diye sordu. Çevresindeki herkes Ali’nin kendini “farklı” değil “engelli” görmesini sağladı çünkü. Onu çok seven Adil Hoca ve Nazlı bile zaman zaman Ali’ye “normalleşmesi” için yapması gerekenleri sıralıyor. Hatta yapamadığında bozuluyorlar ki Ali bu durumun oldukça farkında. Nazlı’ya MR odasında söyledikleri çok yerindeydi. “Seviyorsanız neden beni değiştirmeye çalışıyorsunuz? Her şeyi sizin gibi yapmamı istiyorsunuz, yapmayınca da yanınızda istemiyorsunuz.” dedi Ali. Haklıydı da. Bazen sevgi ile aşırı korumacılık arasındaki ince çizgi kaybolur. Seven, sevdiğini her şeyden öyle çok korumak ister ki ona aslında zarar verdiğini görmez. Adil Hoca, Ali’yi çok seviyor, onun başarılı ve mutlu olması için tüm koşulları düzenlemeye çalışıyor. Ama bence bunu yaparken aşırı korumacı davranıyor. Ali’ye bakıcı ayarlamak istemesi, bisiklet kullanmasına ısrarla karşı çıkması Ali’ye de fazla geldi hatta onu biraz incitti. Ali, Adil Hoca’nın onun bakıcı istemediğini anlamasını ve buna saygı duymasını bekledi.

Ali hem isteklerine saygı duyulmasını bekledi hem de alışkınım yok sayılmaya, demesine rağmen bu hafta ilk kez bu durumun nedenini sorgulamaya başladı. Ona bu cesareti veren şüphesiz engelli olmasına rağmen kendisini seven bir kadınla evlenmiş olan hastaydı. O hastanın engeli fizikseldi ama Ali, kendini bir anlamda onunla özdeşleştirdi. İlk kez o hastayla ilgilenirken otizmli olduğu halde sevildiğini hissetti Ali. Bunu fark ettikten sonra işini daha da istekle yaptı, kurula cevap hazırlamak yerine hastasıyla ilgilendi. Zamanını hayattaki en büyük amacına harcadı.

Oysaki o hastanın da dediği gibi “farklı” bireyler enerjilerinin ve zamanlarının çoğunu “normal” bireyler onları aralarına alsın diye harcıyorlar. Tıpkı tüm özel eğitim gereksinimi olan çocuklar ve velileri gibi. Özel gereksinimli çocukların hayatlarını idame ettirmek için ihtiyaç duydukları eğitimle geçmesi gereken süreler neyle geçiyor biliyor musunuz? Ebeveynlerinin etrafı, diğer velileri hatta okul idarecilerini yasal hakları için ikna çabalarıyla geçiyor. Aynen Ali Vefa’nın tamamladığı Tıp Fakültesi diplomasının ona verdiği yasal yetkiyle doktorluk yapması ama farklılıkları yüzünden bunu yapabildiğini koskoca bir kurula ispatlaması gerektiği gibi.

Kurula çıkmadan önce Ali’nin oynadığı birbirini iten beş küçük metal toptan oluşan Newton Beşiği toplumun bu durumunu çok güzel anlatıyor aslında. Tıpkı o toplar gibi durduğumuz yerde kalmak istiyoruz hepimiz, kendimiz gibi, değişmeden kimse bizi değiştirmeden. Oturduğumuz yerden izlenme rekorları kıran bir diziyi takip ediyor, otizmli ana kahramanı seviyor, ona engel olanlara kızıyoruz. Dizi süresince “–mış gibi” yapıyoruz ama ertesi gün okulumuza, işyerimize gidip de gerçekten “özel” bireylerle karşılaştığımızda işin rengi değişiyor. Konu bizim çocuğumuza gelince canavar kesiliyoruz, her farklı bireyi engel olarak görüyoruz, dünya sadece bizim çocuklarımızdan oluşsun istiyoruz. Sanki sahip olduklarımızın bir garantisi varmış, bizim başımıza hiçbir şey gelmeyecekmiş gibi. Harekete geçebilmemiz için bir dış kuvvetin etkisine ihtiyacımız var. İlk adımı attıktan sonra her şey daha kolaydır, bir ivme alır ve hızlanırız. Günlerdir takip ettiğimiz, Aksaray’da yaşanan ayrımcılığın, o metal topların aldığı ilk hareket gibi toplumsal bakış açımızı değiştirecek bir itici güç olmasını temenni ediyorum. Binlerce Ali’nin tüm farklılıklarıyla kabul edildiği bir dünya çocuklarımızın hakkı diye düşünüyorum.

Farklılıkları kabul edemeyince ikinci adım olarak onları yok saymak, uzaklaştırmak isteriz. Tıpkı Ferman’ın yaptığı gibi. Bölüm sonunda hiç beklemediğim bir yerden darbe almış gibi hissettim kendimi. Sanki o kurul odasına dalıp Ali’yi çekip çıkaran Ferman değilmiş gibi kalakaldım ekran karşısında. Onu oradan çıkardı ama kuruldan hiç ceza almayan Ali’ye en büyük cezayı da yine kendi verdi. Bu defa tüm yaptıklarına güzel de bir kılıf buldu, her şeyi Adil Hoca için yaptığını söyledi. Ferman, Ali’yi önemsediğini belli ki bir süre daha kendine itiraf edemeyecek. Bence arka plandaki gerçek çok başka. Ferman’a çok yakın olan birinin Ali gibi olduğunu seziyoruz. Henüz kim olduğunu ve nasıl bir geçmişleri olduğunu bilmiyoruz. Ama o kişi her kimse Ali, Ferman’a onunla ilgili bir şeyler hatırlatıyor. Belki de Ali’yi her gördüğünde geçmişte yaptığı ya da yapamadıklarıyla yüzleşiyor Ferman. Bu da ona büyük bir rahatsızlık veriyor. Bence Ali’nin varlığı Ferman’ın kendi iç dünyasında kurduğu, işi, sevgilisi ve kendisiyle ilgili düzeni bozuyor. O düzende bir gedik açıyor ve dengesini bozuyor Ferman’ın. Bu nedenle Ali’yi servisten uzaklaştırıp Patoloji bölümüne yolladı. Kendince argümanlarında çok haklı; Ali teşhiste çok iyi, yetenekleri orda daha iyi değerlendirilebilir ama duygusal olarak hatalı bir karar çünkü Ali cerrah olmak istiyor. Hayatta en çok istediğini elinden aldı, Ferman. Şu ana kadar Ferman’a hayran olan Ali de sonunda isyan etti tabi. Ali’nin Ferman’a söyledikleri o kadar dokundu ki kalbime. Çok kırıldı Ali. Sonra da işe girdiğinden beri almak istediği o bisikleti aldı ve onu neşe içinde değil çığlığını karanlığa haykırarak kullandı ilk kez. Umarım o sözler Ferman’ın duygu dünyasına da bana dokunduğu kadar dokunmuştur.

Duygu dünyasıyla ve davranışlarıyla şaşırtan ikinci isim Tanju’ydu benim için. Hastasını kaybeden Tanju’nun tepkilerini hiç beklemiyordum. Asistanları da buna daha önce şahit olmamışlar ki Tanju onlara ben de insanım, duygularım var diye açıklama yaptı. Haftalardır Adil Hoca ve Ferman’ı hastanedeki ölüm oranları ve servisin başarısıyla sıkıştıran ve kısmen tehdit eden Tanju’nun da hasta kaybetmiş olması çok manidar oldu. Bundan sonraki süreçte artık onlara karşı bunu kullanamaz diye düşünüyorum. Kıvılcım’la kıyaslayınca daha insani davranışları var Tanju’nun. O mesleğine aşkla bağlı bir hekim ve hastasını kaybettiğinde kalkıştıkları iktidar oyunları ona anlamsız gelebiliyor. Organ bağışı için kaybettiği hastasının eşini iknaya çalışması da bunun göstergesi. Kendisi başaramayınca Demir’i devreye soktu ama hasta yakınını asıl ikna eden Ali oldu. Sahi Tanju bu gerçeği öğrenince tepkisi ne olacak acaba? Bunu merakla bekliyorum.

Bu hafta yüzümü güldüren sahneye gelirsek tabi ki Ali’nin kendindeki kıymetli özellikleri saydığı sahneydi. Neredeyse ideal erkeğin tüm özelliklerini sıraladı. Titiz, düzenli, özel günleri unutmayan, ortalama üstü hafızaya sahip ve yalan söylemeyen biri, ne kadar da ideal. Ali’nin kendini değerli görmesine, kendini sevmeye değer bulmasına katkı sağladı Selvi Hemşire ile engelli hasta. Bakalım Nazlı tarafından da fark edilecek mi bunlar?

Son olarak bu kadar yüksek izlenme oranına sahip bir dizide verilen toplumsal mesajlardan hoşnut olduğumu söylemek istiyorum. Toplumumuzun hâlâ yeteri kadar bilinçlenmediği organ bağışı hakkındaki gerçekler ve mesajlar biraz uzatılmış olsa da amaca yönelikti. Projeye emek veren, yazan, yöneten, oynayan herkesin emeğine sağlık. Haftaya önce ekran başında, sonra da Dizi’Sin’de buluşmak üzere.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.