YAZAR :Şeyma BULUT

Bu hafta Sefirin Kızı’nı izlerken uzun zaman sonra ilk kez “Ne izliyorum ben ya!” derken buldum kendimi. “Her son yeni bir başlangıçtır” mottosuyla 35. bölümden itibaren yoluna devam eden dizi ne yazık ki yolları fena hâlde karıştırmış vaziyette. Aslında bir süredir bu durum var ancak ben üç hafta içinde büyük kayıplar yaşayan ekibin toparlanması ve yeni hikâyesini oluşturması adına eleştiri yapmayı doğru bulmadım, bir süre daha niyetim yoktu yalnız artık hikâye dayanamayacağım noktaya ulaşınca içimdekileri dökmek için oturdum, yazının başına.

Sefirin Kızı’nda birçok değişim yaşandı elbette ama bir karakter var ki onu artık tanıyamaz hale geldim. Bu kişi elbette Sancar Efe’ den başkası değil. Karakter öyle bir hale geldi ki bugüne kadar yorumladığım, tanıdığım adamla şimdi karşımdaki insan aynı mı anlamakta ve dahi yorumlamakta zorlanır oldum. Hâl böyle olunca da içimdeki ses, tek bir soru soruyor size : Benim Efe’m nerede?

Sancar’la ilgili beni en çok rahatsız eden onun bugüne kadar hayranlıkla izlediğim stratejik dehasının artık tamamen yok olması. Diziyi ilk bölümünden beri takip edenler benim ne demeye çalıştığımı anlayacaktır.

Sancar Efe, öngörüsü yüksek, etrafında olan olaylara son derece hakim, hasım dediği insanları uzaktan izleyen ve olabilecek olaylar karşısında her daim önlemini alan zeki bir adam. Gediz’le ortalık kurarken Akın’ın bir gün sorun olabileceğini öngörüp önlemini alan, can dostuyla düşman olduğunda bir satranç ustası gibi karşısındakinin hamlelerini önceden yakalayıp ona karşı hamle geliştiren bir oyuncu. Hatta sonrasında Güven ve Kahraman’la girdiği mücadelelerde bile asla tedbiri elden bırakmayan bir adamdı ta ki bugüne kadar. Kafamın karışmasının olduğunu düşünüyorum. Baksanıza Sancar, başına gelen onca olaydan sonra Güven’e bir hamle yapmaya karar veriyor ve dahiyane planı: Güven’le Muğlalıların çalışmasını engellemek. Ne zaman oldu bu? Ha bu arada Sancar’ın başına gelenlerden sonra da sorunlarını kendisi çözemedi, hepsini tek tek Mavi çözmeye başladı.

Halbuki eski Sancar ne yapardı? Güven’in Melek ısrarından dolayı adam ya da adamlarını Güven’i izlemesi için görevlendirir ve Sedat’la olan işbirliğinden haberdar olur ve bu şekilde bir tuzağın kurulmasına bile fırsat vermezdi. Şimdiyse Güven hamle üstüne hamle geliştirirken Sancar sadece izledi. Birkaç zayıf adım atsa da bu adımlar için bile çok çok geç kaldı. Açıkçası ben bu durumu çok yadırgıyorum. Keşke tek sıkıntı bu kadar olsaydı. Tüm samimiyetimle söylüyorum onca olaydan sonra kafası karışmış der kapatırdım ancak değil işte. Bir de Halise Efe mevzusu var ki ben bu hafta ağzım bir karış açık izledim.

Halise’yi artık biliyoruz. Güç ve kontrol delisi, bencil bir kadın. Bunu ben de Sancar da ve sanırım herkes de biliyor. Kafamın karıştığı nokta bu değil yalnız. Biraz geçmişe gidelim mi? Halise ne ara Sancar Efe’sinin yanında sevdiği insana laf söyleyecek kadar cesur oldu? Arkadan oyun kurma falan hep vardı da bir gün Sancar’ın olduğu yerde Nare’ye tek kelime edebildi mi? Halise lafları takır takır sayıyor, Sancar karşısında kem küm ediyor. Benim tanıdığım Efe’m bu duruma anında müdahale eder, annesinin karısına karşı olan tavrının önünü keser ve aldığı kararı beğenmese bile saygı duymasını isterdi. Kavruk ve Zehra’nın evlilik kararıyla ilgili annesi, karısını suçlarken “Ana öyle değil!” demek dışında bir şey söylemedi, söyleyemedi. Bildiğimiz Sancar, ailenin reisinin kendisi olduğunu, bu kararı tek başına aldığını ve aile geleneklerince de annesinin buna karışamayacağını söyler ve Halise’yi sustururdu. Tabi eskiden olsa böyle olurdu, yeni güncellemeyle bu özellikleri tedavülden kalktı.

Amma da dolmuşsun yazar hanım, diyeceksiniz ama arkadaşlar artık içimde tutamıyorum. Bütün bunlar yetmez gibi Sancar gibi geçmişine, yaşadığı her anıya saygısı olan bir adam sanki hiç Nare var olmamış gibi davranmaya başladı. Mavi’ye daha önce hiç hissetmediği duyguları hissettiğini söylüyor. Şimdi biraz geriye çekilip bakalım mı fotoğrafa? Düşünün, Nare sizin arkadaşınız ve Sancar’ı da onunla tanıdınız. Arkadaşınız yaşadıklarına dayanamayıp çekti gitti ve senelerce onu sevdiğini iddia eden adam, bir başka kadına ben bir tek seni sevdim minvalinde konuşuyor. Ne düşünürsünüz? Ben şöyle düşünürüm: Bu adam benim arkadaşımı zaten sevmedi, ona türlü türlü eziyeti etti, kızını götürmesin diye seviyor gibi davrandı, arkadaşım kızını ona bırakınca da artık bu durumu saklama gereği hissetmemeye başladı. Gerçekte böyle olmadığını, Sancar’ın Nare için nasıl yandığını çok iyi biliyorum ama yeni senaristlerin çizdiği Sancar Efe portresi aynen böyle görünüyor. Pekiiiii, hayatını verdiğini iddia ettiği sevdayı bir kalemde silen adamın şimdi karşısındaki kadını sevdiğine ben nasıl ikna olayım? Biri bana anlatır mı? Ben anlayamıyorum da…

Şimdi bunları söylüyorum diye sen Mavi’yi sevmiyorsun da ondan böyle söylüyorsun diye düşünülebilir ama öyle değil. Aksine, benim ilk günden beri çok sevdiğim, aklına, zekâsına gücüne hayranlıkla baktığım bir karakter Mavi! Onun evlat acısı çeken bir anne olarak bir başka çocuk için yeniden anne olma cesaretini göstermesini de yeniden doğurmaktan duyduğu endişeyi de anlıyorum. Onu analiz etmek, yazmak, incelemek müthiş zevkli ancak böylesine bir karakterin karşısında da aynı şekilde mantıklı birini görürsem bu kadının sevildiğine inanırım. Senaristlerin Mavi’ye gösterdiği özeni, dizinin ilk bölümünden beri hikâyenin bel kemiği olan karakterlerden birine de göstermelerini beklemek de bir izleyici olarak en doğal hakkım diye düşünüyorum.

Bunları yazdım da büyük ihtimalle gelecek bir kaç mesajda şöyle şeyler söylenecek: Sen işin arka yüzünü bilmiyorsun! Yarıda kaldı hikâye vs… Arkadaşlar açıkçası işin arka planında olan hiçbir olay beni zerrece alakadar etmiyor. Oyuncular, senaristler neden ayrıldı? Gerçekte ne oldu? Söylendiği gibi mi yoksa başka şeyler mi var falan hiç ama hiç ilgi alanımda değil. Beni Sefirin Kızı dizisi ve önüme konan hikâye ilgilendiriyor. İki sezondur izlediğim dizide, ilk 35 bölümde sanki bir hayal izlemişim gibi hissetmekten de hiç haz almıyorum ve artık aklımla dalga geçiliyor gibi hissetmeye başladığım için içimi dökmek istedim.

Yazımı bitirmeden önce söylemek istediğim ufacık bir şey daha var. Şimdi bir dizide ana çatışma ortadan kaldırılıp yerine yenisi gelebilir ama burada başarının sırrı, yenisinin eskisinden daha güçlü olmasıdır. Dizide böyle bir durum yok. Eski hikâyedeki ana karakter kötülenerek de bu durumu oldurmaya çalışmak, sadece inandırıcılığı zedeliyor, bunca zamandır emek emek yapılan bir işin doğallığını kaybetmesine sebep oluyor. Tabi daha da söylerim de bu hafta bu kadarla kalmak istiyorum.
Bu kadar zor bir dönemde, böylesine dağılan bir hikâyede canla başla çalışan oyuncular ve teknik ekip başta olmak üzere tüm emekçilerin yüreğine sağlık.
Haftaya görüşmek üzere.
Sevgiyle kalın…

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.