YAZAR:Şeyma BULUT

Hayatta her şeyin bir bedeli vardır. Bu dünyadaki en pahalı bedelse mutluluktur. Bu evren hiçbir zaman iyiliği basitçe vermez insana, önce ağır sınavlardan geçirir sonra hâlâ ayakta kalabilmişsen o mutluluk ellerine bırakılır. Dünyanın kanunudur bu.

Nare ve Sancar, bugün yaşadıkları mutluluk için çok ağır bedeller ödediler. Hayatlarıyla, çocuklarıyla, sevdalarıyla ve en önemlisi de kalpleriyle sınandılar. Bundan sonrası için sadece mutlu olmaları gerekse de Akın’ın hayaleti bile onlara büyük kâbuslar yaşatacak gibi görünüyor. Mucizelerinin gerçekleştiği sahilde destanlarını baştan yazmaya başlayıp huzurlu bir hayatın hayallerini kurarken düşmanlarının onlar için bambaşka planları var. Girdikleri bu son eşikte ya aşklarının gücü onları düzlüğe çıkaracak ya da yine kötüler kazanacak.

Nare, yaşadığı hayatın bedelini en ağır ödeyen insan. O, şimdi mutlu, huzurlu ve normal bir hayatın hayalini kuruyor. Onun derdi destan falan değil artık. Normal insanlar gibi flört etmek, sevgilisiyle el ele sahillerde yürümek, gelinlik giymek ve atın üzerinde sevdiği adamın ocağına gelin olmak istiyor. Eşi ve çocuğuyla televizyon karşısında çizgi film izlediği, yemekler gidebildiği, akşam kanepenin üzerinde sevdiği adamın kendileri için meyve soyduğunu düşlediği, hayatın karmaşasından uzaklaşabildiği bir dünya hayali var. Tıpkı o korkunç olaydan önce kurduğu hayaller gibi. 18 yaşındayken Sancar’la mutlu bir hayata adım atmak üzereyken Akın’ın yaptıklarının ardından hayatı tepetaklak olmuştu. Artık Akın yok! Hayattaki en büyük kâbusundan kurtuldu, artık onun için mutlu olma zamanı ama tarih tekerrür edecek gibi duruyor. Gediz’in Sahra’yı da yanına alarak kurduğu korkunç planlardan habersiz, yeniden kendine bir düzen kurmak için kolları sıvadı sıvamasına ama bakalım kaderlerinin bu yeni tehlikeler karşısında onlara biçeceği rol ne olacak?

Gediz ve Sahra hain planlarını kuradursunlar Sancar’la Nare belki de hiç olmadıkları kadar mutlular. Kurdukları hayallerine ilk adımlarını Nare’nin evinde attıkları saatlerde, korkmadan tereddütsüz bir mutlulukla donatılmışlardı. Tereddütsüz dedim çünkü onlar, hayatlarının hiçbir döneminde bu kadar çekincesiz olamadılar. Sancar sürekli Nare’nin onu sevmeme ihtimalinden, başkasını sevebilmesinden korkarken Nare de ailesi yüzünden sevdiği adamdan uzak kalmanın endişesini taşıyordu. Geçmişlerinde yaşadıklarının muallaklığı da onları birbirlerinden ayırıyordu ama bugünleri sevdalarını kurtardı. Nare ahırda Sancar’a “Seni geçmişim affetse, bugünüm affetmez!” demişti ya kaderin cilvesine bakın ki bugün yaşananlar aşklarını sonsuza kadar düzlüğe çıkardı, yani en azından ben öyle düşünüyorum.

Alacakuşla efesi ne zaman düzlüğe çıksalar birileri gelip onları yakalarından tutup sarsmaya başlıyor. Geçmişte Akın ve Güven yapıyordu bunu, şimdi de sahneye Gediz çıktı.

Gediz tam anlamıyla kontrolden çıktı ve tekrar rayına girmesi, bana biraz uzak bir ihtimal gibi geliyor. Size çok açık bir itirafta bulunayım mı? Ben Gediz’de bu hafta Akın esintileri gördüm ve ürperdim. Ne alakası var denebilir belki ama gerçekten öyle. Akın’la başlayalım mı? Bu adam çocukluğundan beri Nare’ye takıntılı. Bir şekilde onunla olacak öyle ya da böyle. Nasıl olacağı, arada kimlere neler olacağı umurunda değil. Bunun için küçücük bir çocuğa zarar vermeyi bile göze almıştı. Peki Gediz ne yapıyor? Sancar’ı mahvetmek için tüm aileyi berbat bir sona sürüklemeyi bile göze aldı. Eee Akın’dan ne farkı kaldı? Bir tek “Nare ve Melek’e dokunmayacaksın!” deyip merhameti denkleme iliştirince bu adam iyi biri olmuyor ne yazık ki. Ayrıca geçtiğimiz hafta dediğimde hala ısrarcıyım. Gediz’deki aşk falan değil. Ben de âşık oldum, biliyorum o duygunun nasıl bir şey olduğunu. İnsan âşık olduğuna kıyamaz, üzülmesine dahi dayanamaz ama ne hikmetse Gedizciğimin böyle dertleri yok. O deniz fenerine gidip ağladığı dibe çöktüğü anlarda da kaybetmenin acısıyla ağlıyordu. Hâlâ sindiremedi Nare’nin tercihini. Halbuki aşkını asaletle kalbinde taşıyıp Nare’nin hayatındaki varlığını dost olarak sürdürebilseydi burada ona en büyük nefer ben olurdum. Kimseyi âşık oldu diye suçlayamayız ama o aşkın ardına sığınıp hayatları mahvetmeye başlayınca zaten bu aşk değil hırs oluyor. Birbirine çok yakın duygular vardır. Hele bazı duygular güçleriyle aşkla çok karıştırılır. Mesela hayran olmak, mesela bir şeyi -insan nesne fark etmez- tutkuyla istemek ona âşık demek değildir. Bazen de sadece hırs ve takıntıdır. Gediz’deki de bu. Ben onu sevdim, değer verdim, korudum, yanında oldum, nasıl beni değil de onu seçer takıntısı. Üzgünüm ama bunlar benim kitaptaki aşk tanımına uymuyor. İşin kötüsü aynı Akın gibi gitgide psikopatlaşıyor. Reenkarnasyona inanır mısınız bilemem ama sanki Akın ölünce ruhunu buna nakletti gibi gelmeye başladı. Tabii tek farkla: Akın çok zeki bir adamdı. Attığı her adımı on adım öncesinden hesap ediyordu ancak Gediz öyle değil. Sahra’yı kendine ortak seçti seçmesine de kadındaki arızayı göremiyor. Nare’yi emanet ettiği hatun, 7 aylık bebeği acımasızca doğuma alacak olan bir doktor. Biraz düşünse bulacak aslında da şu anda Gediz’in mantıklı düşünebilmesi pek mümkün görünmüyor.

Sahra’yla ilgili pek bir şey diyemeyeceğim zira kendisi hakkında pek bir şey bilmiyorum. Abisini arayan ve ona verdiği sözü tutan bir kadın görüntüsünde ama bana sorarsanız o bundan çok daha fazlası. Akın’a verdiği söz için mesleğini gözünü kırpmadan silen bir kadına, Sancar’ın hapse girmesi yetmeyebilir ve hatta kısasa kısas isteyebilir. Bunlar benim adıma tamamen tahmin ancak Gediz’e verdiği sözün üzerinden 24 saat geçmeden yaptığı eylem bana pek de o anlaşmaya sadık kalmayacakmış hissi verdi. İlerleyen zamanlarda daha net konuşabilirim ama şimdilik bende uyandırdığı hissiyat bu.

Gediz ve Sahra’nın Sancar üzerinden kurdukları plan gerçekten de onun bitişini sağlayabilir. Sancar’ı mal mülk yıkmaz da sevdiklerini koruyamazsa işte o zaman mahvolur.

Sancar Efe de Nare gibi hiç olmadığı kadar mutlu. Etrafı her ne kadar düşmanlarla sarılı olsa da uzun yıllardır hasretini çektiği mutlulukla yarı sarhoş etrafta geziyor. O böyle olunca da tabi etrafında dört koldan daralan çemberi de hâlâ göremedi. Onu bitirmeye yemin etmiş gizli bir ordu var dışarıda. Sancar; Kahraman’mış, Güven’miş hepsini bir şekilde alaşağı eder de Gediz büyük sıkıntı onun için çünkü Gediz, Sancar’ın en yakınıydı. Tüm zayıf yönlerini, açıklarını biliyor. Sancar’ı biz açık kitap gibi izlesek de aslında çevresinin gözünde çok kapalı kutu bir adam. Ne zaman ne yapacağını bilmiyorlar. Gediz’se tüm gedikleriyle biliyor onu. Hapse girmesini bu yüzden istiyor ya. Elini, kolunu bağlayacak sonra da ailesini mahvedecek. Ben Sancar’ın bu hülyalı hâlinin uzun süreceğini düşünmüyorum ayrıca. Daha önceleri olduğu gibi stratejik zekasıyla yine galip gelmenin bir yolunu bulacaktır. Sancar gücünü ailesinden alıyor, hasmı da o gücü yok etme derdinde. Gediz’in Nare’ye kalan mirasın peşine esas düşme sebebi de bu. Sancar’ın ailesi için açılacak tüm yolları kapatmak. Sancar, ekarte edilip aile de yoldan çekilince Gediz bu savaşın kazananı olacak. Bunu da tek başına yapamayacağı için müttefik topluyor ama bana sorarsanız Sancar’ın takımı hâlâ çok daha güçlü. Çünkü o cephede çıkarlar yok, birbirine sevgi bağıyla bağlı insanlar var. Bu arada demezsem olmaz Sancar hapse falan girmez arkadaşlar, geçiniz. Alıkoyma meselesini ispat ederlerse dosya sıkıntıya girebilir ancak kurtarılabilir bir dosya bu. Birincisi meşru müdafaa var! İkincisi olayda Sancar da neredeyse canından oluyordu yani öldürme kastı yok olayda taksir var ve sonuncusu da Akın’ın telefonundaki mesajlar. Sancar elbette bir ceza alır fakaaaattt bu kadar sebeple indirim yağmuruna tutulur ve tahliye edilir. Gediz biraz TCK çalışsın bence, bunca hafifletici sebeple taksirle adam öldürme suçundan kimseyi 30 sene içerde yatırmazlar. Kaldı ki Akın’ı paketleyen de kendisi, şahitler de var. Sancar içeri girerse kendisini de alıkoyma, yardım ve yataklık suçlarından Sancar’a yaren ediveririz.

Gediz için müttefik topluyor demiştim ya Sancar’ın da doğal yollardan artıyor çevresindekiler. Bana kalırsa bunların en enteresanı da Feride Efe. Şimdi itiraf etmek gerekirse bu karakter kimin aklına geldiyse alnından öpücem! Bu dizide hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum fakat bunla sınırlı değil elbette. Feride’nin gördüğü rüya bir enteresan değil miydi, sizce de? Sancar mezara giriyor, Kavruk’la kendisi izliyor, Gediz toprak atıyor. Rüya tabirleriyle aranız nasıl? Ben çok meraklıyımdır. Bu tip rüyalarda mezara girenin büyük kazançlar elde edeceğini, toprak atan eğer hasımsa kaybedeceğini ve rüyayı görenin de buna önayak olacağı söylenir. Senaristler de böyle mi düşündü bilemiyorum ama bana doğan his buydu. Feride iyi bir şeylere sebep olacakmış gibi geliyor bana. Ne diyeyim? Sefirin Kızı’na hoş geldi Feride Efe!

Yazımı bitirmeden önce iki meseleden daha bahsetmek istiyorum. Sahra gibi bir manyağa güvenilmeyeceğini söylemiştim ki son sahne de bunun apaçık ispatı niteliğinde. Bu tip insanlar için verilmiş sözlerin pek önemi yoktur. Onlar için zafere giden her yol mubahtır ve bu yolda birileri de feda edilecekse edilir, sıkıntı yok. Sahra yaptığıyla çok tehlikeli bir oyunun da fitilini ateşlemiş oldu. Bakalım Sancar’la Gediz bu olanları görebilecek mi? İyi hoş bakışlarından daha çok birbirlerini boğacak gibilerdi ama hayırlısı artık, bekleyip göreceğiz.

Bahsetmek istediğim diğer mesele de tabii ki Elvan! Bu hafta o beni hem çok üzdü hem de gururlandırdı. Ayakta durma çabası, içi kan ağlasa da bu acısıyla etrafına zarar vermeden içten içe atlatmaya çalışması, yeniden kimsesiz olma ihtimali olmasına rağmen umutlarına sarılması çok hoştu. Elvan kimsesiz bir kadın. İçinde de enerjisi asla bitmeyen, sevgi arsızı bir kız çocuğu var. Yahya’nın ihanetinin ardından geri çekilmeyi bilmesi, bunu yaparken de kendini acındırmadan gidebilmesi bence güzeldi. Yukarıda mutluluk ve bedelden bahsetmiştim ya işte Elvan da bedel ödeyenlerden. Kimsesiz geldiği hayatta Yahya’yla aile olmak istedi, olmadı. Ancak fedakârlıkları, çektiği cefalar ona Nare’yi ve Melek’i getirdi. Aile dediğin illa kan ya da hukuki bağla kurulmaz, gönülle kurulur. Elvan’ın artık küçük ama onu sevenlerle dolu bir ailesi var. Yahya da ötede kendini parçalayabilir, Gımıldan türküsünü söyleye söyleye izleriz kendisini.

Yalnız bir parantez açmam lazım burada. Ben Yahya’ya kızgınım, Dudu’ya değil. Köstebekliği için sinirli olsam da bu meselede değilim. İki kişinin yaptığı eylemden sırf kadın diye bir tek o sorumlu tutulamaz. Bana sorarsanız hatayı Yahya yaptı, Dudu değil. Aldatan da Yahya, Dudu değil. Belki ahlaki açıdan sorgulanabilir ama burada da tek başına sorumlu tutulamaz bence. En azından ben böyle düşünüyorum.

Tüm ekibin yüreğine sağlık, haftaya görüşmek üzere.

Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.