Yazar: Ayşe KUTLUHAN

Araftayım… Cennet ile cehennem misali yaşanan o aşkın tam ortasında, derin bir sorgudayım… Aslı ile Ferhat’ın kalbime çelme taktığı yerde düştüm kaldım. Çırpınıyorum… Kendi kendime cebelleşiyorum ama doğrulamıyorum bir türlü. Köprü dönüşü Ferhat’ın Aslı’yı bıraktığı yerde Aslı’nın bir anlık çaresizlikle Ferhat’ın onu kaçırdığını hayal edişine mi takılıp kalayım yoksa Aslı kaza yaptığında Ferhat’ın gözbebeklerinde gördüğüm acıya mı? Ferhat’ın hastanede Aslı’nın başında ‘’Sen benim umut ışığımdın.’’ dediğine mi içimi acıtayım yoksa bebek haberini alan Ferhat’ın ‘’Umarım geç kalmamışındır aldırmak için?’’ sorusuna, canındaki can için ‘’On dakikalık bir operasyon…’’ diye bahseden Aslı’ya mı içimi acıtayım? Bir hayli kırgınım… Haklı iken söyledikleri zehir zemberek sözler ile kendilerini haksız duruma resmen gömdükleri için kırgınım… Kendi hatalarını, kendi korkularını, kendi bencilliklerini doğmamış bir bebeğe biçtikleri için kırgınım… Doktorun ‘’Koruyucu meleğiniz’’ diye bahsettiği o mucizeye, ‘’Toplu iğne ucu kadar…’’  muamelesi yapıp onu yok saydıkları için kırgınım… Kelimeler bende yetersiz ve anlamsız tam da burada… Duydum, acıdı… Onları anlıyorum ama hissedemiyorum…

Aslı’nın sesiz sedasız gidişi ile dipsiz bir kuyuya düşen aşkın çırpınışlarını seyrettik bölüm boyunca. Kim masum, kim günahkâr?… Kim haklı, kim haksız diye düşünmekten belki de çoğumuz anlamaya çalışmadık içinde yaşadıkları o dipsiz çaresizliği. Aslı giderken Ferhat’ın onu durdurabilme ihtimaline sığındı. Biliyordu. Nereye giderse gitsin yolun ucunda Ferhat vardı. Kendinden gitmesine asla izin vermezdi. Aslı’nın umut ettiği Ferhat’ın ‘’Gitme!’’ demesiydi. “Gitme! Gidersen düşerim, kalır avuçlarımda hayatım…’’ Ama giderken belki bilinçli, belki bilinçsiz söylediği bütün kelimelerle gerçekleri Ferhat’ın yüzüne vura vura gitti Aslı. ‘’Sen kendini dövmeyesin diye gidiyorum.’’ diyen Aslı, söylediği her kelimede adeta Ferhat’ı kendi yüreğiyle döve döve gitti. Sonuç, Ferhat’ın dudaklarından dökülen ‘’Kendimden söküp alırken bile seni öldürüyorum işte!’’ cümlesinde saklı. Sonuç, Ferhat’ın ‘’Ben ölürken sende ölme doktor.’’ deyişinde saklı…  Sonuç, Ferhat’ın Aslı’yı ‘’Sen benim umut ışığımdın.’’ diye adlandırmasında saklı… Sen de haklısın doktor! Öyle ya da böyle öldürmüş ki sendeki Aslı’yı Ferhat; hayatta tutunacak hiçbir dalın kalmadığı halde içinde kök salacak yeni umut ışını görmezden geldin. Ve merak etme sırf bunun için Ferhat kendini silkeleye silkeleye dövdü boks pistinde. Hiç canı acımadı eminim…

Ferhat’ın bebek haberini alınca onu istemeyeceğine adım kadar emindim. İstemediği bebek değildi aslında, kendisinin baba olma ihtimaliydi. O da net biliyordu, içinde bulunduğu hayatta Aslı’nın bile rengini almışken bir bebeğe rengârenk bir hayat sunması imkansızdı. Ancak itiraf etmeliyim ki ben bile beklemiyordum Ferhat’ın dan diye ‘’Umarım geç kalmamışsındır aldırmaya?’’ demesini. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü diyebilirim o esnada. Sanki Aslı bendim ve sanki benim bebeğim hakkında hüküm vermişti Ferhat…  Bölüm boyunca Ferhat’a kızdığım tek nokta buydu. Belki biraz düşünmesi gerekirdi ya da ne bileyim belki de Aslı’nın nabzını ölçmek için böyle dan diye atmıştı ortaya o cümleyi. Yüzünde belli belirsiz bir ifade vardı Ferhat’ın tam anlayamadığım. Ancak Aslı için aynı şeyi söyleyemem. Onu anlardım…  İçinde bulunduğu durum,  yaşadığı onca ağır şey… Hiç kolay şeyler değildi. Aslında Ferhat’ı değil de ağabeyinin ölümünde deli gibi kendini suçlayan Aslı’nın artık yorulup Ferhat’tan vazgeçmesini de anlardım ancak söz konusu canını kaybetmiş, can kurtarmak için canını ortaya koymuş bir doktorun kendi içinde büyüteceği bir candan bu kadar kolay vazgeçmesini sanırım asla anlamam. Anlamayacağım da…. Aslı bu düşünceyi bu kadar kolay kabul ettikten sonra son dakika vazgeçse de benim için bir anlamı yok artık. Güçsüz bir kadın, babası tetikçi olan bir çocuk dünyaya getirmekten korkabilirdi. İstemezdi de… Ancak Aslı, elinde kral gibi bir mesleği olan, Ferhat gibi birine bile posta koyabilen bir kadın olarak çok rahat bir şekilde bebeğini dünyaya getirip onu bir mucize olarak görebilirdi… ‘’Sen hastasın Ferhat ama bende doktorum. Seni iyileştiririm.’’  diyen Aslı’ya bu davranış yakışmadı…

Aslı’nın babalık adına Ferhat’ı hançerler gibi söylediği zehir zemberek sözler vardı bir de…  Haklı mıydı? Haklıydı, hem de sonuna kadar ama ifade ediş şekli en az ‘’Çok büyük hataydı. Ben artık seni sevmek istemiyorum.’’ kadar yanlıştı… ‘’ Ben de meraklı değilim senin gibi bir adamdan çocuk sahibi olmaya.’’ diyen Aslı ile ‘’Sen çirkin değilsin. Sen sadece yanlış aynalara bakmışsın. Bundan sonra bana bak olur mu. Ben seni çirkin göstermem.’’ diyen Aslı aynı kişi olamazdı. Aynı kişi değildi de… Birisi içindeki can acısı ile en sevdiğini döven, söylediği her kelime ile onu bataklığa daha da çok çeken Aslı; diğeri ise adım adım yaşamayı unutmuş bir insana hayat veren, onun unuttuğu, kaybettiği sevgiyi kalbine tekrar sokup ona ayna olmayı başarabilen Aslı’ydı… Ferhat Aslı’ya onu yarım bıraktığı için kırgın ve kızgındı; Aslı Ferhat’a onu durdurmadığı için, gitmesine izin verdiği, hatta belki de ona göre onun için değişmediği için kırgın ve kızgındı…

Ferhat baba olacağını öğrendiği andan itibaren ilk önce trafikte araba ile ilerlerken karşısına çıkan kız çocuğu ile sınandı. Ardından mutfağa indiğinde Necdet bebekle karşılaşması onu farklı bir boyuta götürdü belki de. Bu kadar olmaz dedirten ardı ardına bitmeyen babalık imaları dönüp dolaşıp Ferhat’ı buldu. Aslı ‘’Senden baba olmaz.’’ derken Abidin ‘’Senden öyle bir baba olur ki sen bile şaşırırsın.’’ dedi. Ama yetersizdi… Ferhat her şeye yürekliydi de temiz, güzel olan her şeye korkaktı. Aslı gibi, doğmamış bebeği gibi… Ferhat rüyasında Necdet babasından yediği okkalı tokatla dövdü kendini, sonra babasının söylediği cümlelerin altında ezildi durdu. ‘’Ben bir şey yapmadım.’’ da ki ses tonu Ferhat’ın içinde bulunduğu o masum çaresizliği serdi gözlerimin önüne. Evet o bir şey yapmadı. O zaten bir bataklıktı ve onun elini tutup oradan çıkarmaya çalışan, tam başarırken elini bıraktı. Çaresizdi çünkü her şeye güçlüydü de güzel olan her şeye güçsüzdü Ferhat…

Aslı da Ferhat da birbirlerinden medet umdular durdular bölüm boyunca. Birinden biri gururunu kırıp kenara koysaydı, birinden birisi ‘’Ben bu bebeği istiyorum.’’ diyebilseydi, diğeri dünden razıydı aslında. Çünkü söylenen her şey can acısı ile başlayıp gurur ve inatla devam etmişti. Doğmamış bir bebeği gurur meselesi yapıp inatlarına kurban seçtikleri için kırgınım… Aslı bebeğini dünyaya getirmek uğruna kendine bir çözüm aramak için hiçbir çaba sarf etmezken Ferhat’ın döndüğü her tarafta kendine baba olmak için bir çözüm aramasında kaldım ben. Belki de bu yüzden bu bölümün en çaresizi Ferhat’tı benim gözümde…  Aradığı şeyi Ferhat’a Özgür verdi. Amca yeğen başbaşa ilk vakit geçirmelerinde Özgür’ün hiç korkmadan amcasına güvenmesi ile Ferhat’ın yüreğine cesaret geldi oturdu. O da tutabilirdi… O da baba olabilirdi… Aslı’nın silah alırsın deyişinin tersine Özgür’e aldığı kamyonet oyuncağını heyecanla göstermek adına, Özgür’e ‘’Aslı yengene de göster.’’ dediğinde, Aslı’nın orada olmayışında kaldı Ferhat… Aslı’ya yetişmeye çalışan Ferhat’ın içindeki korku ve ateşi gördümde, bebeğinden vazgeçip o kürtaj masasına oturan Aslı’nın yüreğindeki üzüntüyü göremedim ben… Kürtaj masasına oturduktan sonra o gözyaşları bana timsah gözyaşıdır. Bebek söz konusu olunca bu kadar da katıyım. Üzgünüm… Boluda küçük bir köyde yaşayan Yeter Aslan çocuğunu Namık Emirhan’a benzetmeden büyütemezdi ama İstanbul’da yaşayan ve başarılı cevval bir doktor olan Aslı Çınar Aslan çocuğunu Ferhat Aslan’a benzetmeden çok rahat bir şekilde büyütebilirdi…

‘’Dürüst bir öfke, iki yüzlü sevecenlikten iyidir…’’

 

UFAK NOTLARI;

  • Fragmandan sonra Aslı’nın kazasına çok anlam yüklemiştim. Ferhat’ın korkusunu daha çok görmeyi, doktor yerine ‘’Aslı, gözlerini aç!’’ diye bağırmasını ummuştum. Ama olmadı. Biraz daha drama yüklenebilirdi sahneye. Bana göre geçiştirilirken basitleştirildi. Bölüm boyunca bütün Aslı ve Ferhat sahneleri yüreklere değecek şekilde güzeldi. Fragman yorumumda Aslı’nın ‘’Yapma de aldırma çocuğumuzu de…’’ dediği sahneyi çok merak ettiğimi söylemiştim. Merakımda haklıymışım. Ferhat’ın ‘’Yapma be kıyma bebeğimize.’’ demesi cabası… O odada olan bütün diyaloglar enfesti. Acısından tut da tatlı atışmalarına kadar enfesti…
  • Aslı ile Ferhat’a Yiğit ve Suna’dan gelen destek mükemmeldi. Ferhat’ın boşanma kararını Yiğit ile paylaşması, Yiğit’in ona söylediği cümleler yerli yerindeydi.
  • Aslı’nın bir tek Yeter’i görünce ağlaması içimi yakmadı değil. Netice de bir anneydi. Belki de annesi olarak görmek istedi ve kendi de bir anne adayıydı. Yeter’in Aslı’ya sarılmasını çok istedim orada. Ah Erkan hocam ahhh…
  • İdil’in gereksiz varlığından çok sıkıldım. Bulduğu her fırsatta Yeter’e saldırıp yenik çıkmasındansa sessiz sakin entrika kurmasını tercih ederim artık.
  • Vildancığım beee… Çok üzüldüm ona. Nasıl da Cüneyt’in yaptığı her şeyden utandı. Tam da bu yaşadığı olayda bir anneye ihtiyacı vardı da Handan Hanım teyzeden anne olmuyormuş onu anladık. Handan demişken İdil, Azad Baba’dan bahsedince nasıl da gözleri açıldı. Hele ki Yeter’i öne sürünce hayalleri yıkıldı Handan Hanım teyze genç kızımızın. Çokkk güldüm öyle böyle değil…
  • Cüneyt! Dizide tahammül sınırlarımı zorlayan tek şahıs diyebilirim. Hayır nerden alıyor bu cesareti, bu pişkinliği hala anlamış değilim. Gülsüm neden Cüneyt’e boyun eğiyor? Neden? Yahu Abidin neci? Hadi Abidin’e söyleyemedi, annesinden nasıl saklar? Düşündükçe çıldırıyorum. Benim Cüneyt’e midem kalmadı artık. Açık ve net!
  • Mehyanede Ferhat, Abidin ve Dilsiz arasında geçen konuşmaya kalbimi bırakırım. Ferhat söylediği her cümlede her harfine kadar haklıydı… ‘’Can alan adamdan baba mı olurmuş.’’ kilit noktam…
  • Son olarak Emirhan konağına gelen misafirimize bir sesleneyim. Sen hayırdır ne ayak kardeşim? Kötü olduğunu anlamadık, sen direk söyledin zaten de Aslı’ın yeğeni olduğunu söyleyen eli bavullu bir kadını Dilsiz, sorgusuz sualsiz nasıl konağa aldı onu anlamış değilim. Aslı ağabeyinden başka kimsesi olmadığını söylemişti yanlış hatırlamıyorsam…

Benden bu kadar. Yorumlarım kiminizi rahatlatmış, kiminizi üzmüş olabilir. Malum Aslı’nın üzerine biraz fazla gittim ama haklıydım. Ben de bir anneyim ve onu anlayamıyorum… Bende bu bölüm sadece ‘’Sen benim umut ışığımdın.’’ dan ibaret…

Bölümde emeği geçen herkesin yüreğine sağlık. Sevgiyle kalın…

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.