Yazar: Berrak KÜÇÜK

DiziSin’in kıymetli okuyucuları, Sevgili Yeliz’in şahane bir yazıyla yorumladığı “Kızım” dizisine kalemim döndüğünce ben devam edeceğim. Sürçü lisan edersem şimdiden affola, diyorum ve başlıyorum. Dördüncü bölümün final sahnesinde, Öykü’yü adım adım yetiştirme yurduna giderken, Candan gibi müthiş çaresizlikle izledik ve elinden bir şey gelmemenin o yüksek yoksunluğunda uğurladık. Peşi sıra adeta can havliyle koşan Demir’in Öykü’yü götüren arabaya yetişeceğini elbette kestiriyordum ancak benim esas merak ettiğim, aracı durdurduktan sonraki sekanstı. Öykü’yü bir baş belası olarak gören ve fakat tanımlayamadığı hislerle usulca bu küçük kıza çekilen yine de içinde giderek yükselen bangır bangır sese sağır, bu tekinsiz adamın, teslimiyetini görmek istiyordum.İstediğimi de fazlasıyla aldım. Demir’in darmadağın görünüşünden çok daha beter darmadağın ruhunu kurtarmadaki son mecali “Ben Öykü’nün babasıyım.” dediği andı. Kurtarıcı Demir değil, aslında Öykü’ydü ve Demir, son bir gayret kurtarıcısına sarıldı.

Eve döndükleri anda sosyal hizmet görevlileriyle yaptıkları konuşmada bir önceki sahnenin sisi dağılmış, mazbut baba Demir, ortadan kayboluşuna dair yalanları sosyal hizmet görevlilerine ve Candan’a peş peşe sıralarken, üstüne bir de tüy dikmeyi ihmal etmedi; yeni bir ev tutmuştu. Candan ve Öykü’yü şok eden bu yalan öylesine söylenivermiş gibi görünse de Candan’ın gözünde durumunu bir parça kotarma hamlesi gibiydi çokça. Demir artık yavaş yavaş Candan’ın zihninde sorgulanmaya başlanan bir adamdı ve o, bu sorgulamayı kendi bildiği en sert şekilde yaptı aslında “Benden sakladığınız bir şey yok değil mi?” diyerek. Candan, öyle kolay kolay bağırıp çağıracak hele de tanımadığı bir insanın üzerine gidecek bir kültürden gelmiyor. Kaldı ki sırtındaki büyük kamburu onu, insanların kurduğu sıradan ilişki biçimlerinden uzaklaştırıyor. Burada Leyla Lydia Tuğutlu’nun yavaşça ve ürkek bir kederi yakasına iliştirerek canlandırdığı Candan’ın ruh hâlini sezebiliyorum.


Aslında tutulan evdeki çıkmayan kiracı senaryosu uzayacaktı elbet ama bu plan Murat’ın evi almasıyla patladı.Candan ve Murat’ın birlikte eve gelişiyle Murat ve Demir arasında başlayan gerilim, evin yeni sahibinin Murat olduğunun ilanıyla doruk noktasına ulaştı. Erkeklerin dünyasına has, o “paylaşılamayana” ait sözsüz dil ve restleşmeyi bu sahnede çok net hissettim. Kartlar açıldı ve Demir yapabileceği tek şeyi yaptı: Öykü ‘yü de alıp “sözde” evlerine gitti. Bu noktada Murat’tan ayrıca bahsetmeliyim. Murat, o mükemmel hayat dizaynıyla son derece üstenci ve kibirli bir tip. Candan’ın gözüne girme konusunda gösterdiği davranış biçimi temelde –Demir’den çok farklı olarak- göze sokan, borçlu ve mahçup bırakan sorunlu bir sevgi biçimi. Atladığı önemli bir şey var ki kimse alacaklısını sevmez! Dolayısıyla bu gerçeği anladıktan sonra, onun içinden bambaşka bir Murat çıkacağını düşünüyorum. Sakin, eğitimli, parlak ve zengin bu adamın hikâyenin gelişen aksında ilerleyeceği yönü merakla bekliyorum. Demir’in Uğur’u bir şekilde hapisten kurtaracağını bekliyordum ama bir taşla iki kuşu vuran harika bir planla bunu yapacağını düşünmemiştim. Uğur’u Hacı Anne’sine,Jilet’i kodese kavuşturan plan sayesinde en azından bir süre tabloların akıbeti ve Jilet sürecinden uzaklaştık.Uğur ve Demir’in akıcı, nüktedan diyaloglarını izlemeyi çok seven biri olarak bu buluşmaya çok keyiflendim.Bir başka keyifli anda, Demir’in eni konu bir “kız babasına” dönüşüp Mertcan’a ayar verdiği sahnelerdi.Öykü’nün dediği gibi Demir seviyor, sadece söylemiyor ya da Demir tarzında söylüyor işte!

Bu haftanın şüphesiz en beklenen anı, Öykü’nün annesi Asu’nun gelişiydi.Selin Şekerci’nin hayat verdiği Asu; tüm güzelliği, sırları ve yolunu çoktan kaybetmiş ruhuyla arz-ı endam etti ve hoş geldi. Asu’nun barda kendinden geçip dans ettiği o ilk anda, Cemal’in hâlâ aşık, hâlâ öfkeli haline vuruldum. Serhat Teoman, Cemal’i beden dili ve ifadesiyle öyle parlatmış ki ben, Cemal sahnelerine bayılıyorum. Cemal, giderek karton bir kötü karakterden kanlı, canlı, öyküsünü merak ettiğim derin bir adama evriliyor. Asu ve Cemal’in kısa ve öz konuşması         -yoksa kısa ve öz kavgası mı demeliyim- büyük bombayı  patlattı: Öykü’nün babası kim? Böylece Cemal-Asu-Demir üçgeninde çok eski ve ağır aşk bir hikâyesi olduğunu alenen gösteren yeni bir öykü açıldı. Bu noktada Demir’in geçmişine dair de ilk kırıntıları da almış olduk.


Cemal, ısrarla “Öykü’nün babası kim” sorusunu sorsa da bu sorunun ardında, kendinden esirgenmiş kızına babalık yapmak isteyen bir adam yok. İntikam ve rövanş isteyen bir adam var. Candan’a kurduğu tezgâhla,bu rövanşın ilk ve sıkı hamlesini yaptı. Candan’ın etkilendiğini açıkça gördüğümüz sahneler, Demir ve Candan ilişkisinin baştan sınanıp ilerleyeceğini söylüyor ki ben bu katmanlı, zamanla açılacak yolu daha çok sevdim. Cemal, babanın kim olduğunun derdine düşerken Demir ve Uğur da annenin kim olabileceğini nihayet sorgulamaya başladılar. Başlarına gelen türlü bela buna izin vermediğinden bu soru’nun peşine geç düştüklerine inanmak istiyorum. Kanın deli aktığı o zamanı, yeniyetme neşesiyle andıkları bu sahnelerde bolca güldüm. Bir sürü kızın ismiyle, cismiyle gülüp eğlendikleri bu anlarda, sıra Uğur’un aniden anımsadığı Asu’ya gelince Demir’in yüzü dağıldı, neşesi karardı.”O olmaz” dediği an, aslında kalbinden geçenin “Ne olur, o olmasın!” dediği andı.

Gelelim benim için bu haftanın en vurucu sahnesine: Demir ve Öykü’nün pansiyona taşındığı ve bu ana kadar hâlâ gerçekten bir evleri olduğunu düşünen Öykü’nün hayal kırıklığı; büyük bir tartışmaya, bir güven sorgusuna dönüştü. Bu sahnede, Demir’in “Kızım” dediği o ton da öyle kucaklayıcı ve gerçekti. Öykü’de tam buradan, en zayıf noktasından yakalandı. Sonrası baba-kızın yatakta gözyaşları içindeki barışma sahnesi açık ara benim en dağıldığım andı. Birbirlerine söz verirken – hele de Demir gibi savruk bir adamın söz vermesinin ne kadar zor olduğu düşünülünce– ekrana geçen duygu öyle sahiciydi ki! Bu ağır eşikli sahneyi Beren Gökyıldız ve Buğra Gülsoy o kadar iyi paslaşıp yükseltmişler ki izlerken tüm kalbimle alkışladım.


Bu haftanın finalini dürüstlükle sınanacak yahut yalanlara savuracak iki soruyla bıraktık. Öykü’nün Demir’e; Asu’nun Cemal’e vereceği yanıt; kimi, kimden, nereye kadar koruyabileceğinin de açıklaması olacak. Emeği geçen herkese ve bana bu fırsatı veren DiziSin ailesine çok teşekkür ediyorum. Haftaya görüşmek üzere sevgiler.

 

*Şah Hatayi’ nin aynı adlı şiiri

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.