YAZAR: TUĞÇE TUĞLALIKLI

İyi Günde Kötü Günde’nin tanıtımları ilk dönmeye başladığında, konusu dikkatimi çekti. İşin içinde uzun yıllardır takip ettiğim Elçin Sangu da olunca mutlaka izlemeliyim dedim. Yayın günü geldiğindeyse büyük bir merakla geçtim ekran karşısına.

İyi Günde Kötü Günde, en kötü hikâyesi, en sevdiği insan tarafından yazılmış ama yaşadıkları karşısında yıkılmamış, aksine küllerinden yeniden doğmuş bir kadın olan Leyla Ertekin’le buluşturdu bizleri. Leyla üniversite yıllarında tanıştığı Sarp’la mutlu bir başlangıç yapmak istemişti bir zamanlar. Belki hayallerinde sevdiği adamla evlendikten sonra onunla mutlu bir aile kurmak, anne olmak vardı ama olamadı. Bazen hayat öyle sürprizler yapar ki insan neye uğradığını şaşırır. O, düğünde terk edilmiş bir kadın olsa da kaderin cilvesiyle kendini birden düğün organizasyonlarının içinde buldu. Şimdi bir zamanlar kendi mutlu sonu için kurduğu hayalleri başkaları için kurarak çiftlerin rüyalarını gerçekleştiriyor. Leyla, düğün gününde nikâh masasında bırakılmış bir kadın olarak belki bir daha düğün davetiyesi göremeyecek vaziyete gelebilirdi ama o böyle yapmadı. Önüne çıkan fırsatı değerlendirdi, acılarının üstüne giderek çok başarılı bir iş kadını oldu. Başka bir işte başarılı olsa beni bu kadar etkileyemeyebilirdi ancak öyle bir travma sonrasında başardıklarına baktığımda sadece helal olsun diyorum.

Leyla, iş hayatında ne kadar başarılı olsa da hâlâ bir yanı kırık. Sarp’ın onu terk etmesinin ardındaki sır perdesi ve terk edilmişliğin verdiği acı, olduğu yerde taptaze duruyorken nasıl tamir edecekti ki kalbini? Hayat beklenmedik olaylarla bezelidir ancak her felaketin bir sebebi olsun ister insan oğlu belki de daha katlanır kılabilmek için. Niçin, neden bu benim başıma geldi diye sorgular. Leyla da bunu yapacak yapmasına da sebebi bilmiyor. Tek bildiği âşık olduğu adamın birden ortadan kaybolması, o kadar. Eksik kalmasının, duygusal anlamda devam edememesinin sebebi de tam olarak bu. Bir zamanlar çok sevdiği adamı haklı olarak hâlâ suçlarken en azından bir açıklamayı hak ettiğini düşünüyor ve bence sonuna kadar da haklı bu dileğinde.

Leyla, yıllarca bir yandan Sarp’ı suçlarken öte yandan acaba hata bende mi, diye düşünüp kendini de es geçmemiş. Biz kadınların genetik özelliği bu! Maalesef her olumsuzlukta önce kendimizi sorgulamaya alırız, “Benim hatam mı? Ben mi ona göre değilim? Ben mi çok zorladım?…” soruların sonu gelmez. Oysa ortada bir yanlış varsa bu sadece yapanı bağlar, bu noktaya gelmek hem zamanımızı yer hem ruhumuzu hem benliğimizi. Rüyalar bilinçaltının ortaya çıkmasıdır. Leyla’nın rüyasında Sarp ona, resmi yırtarak “ Beni unuttun?” mu diye sordu. Aslında Leyla’nın iç sesiydi bence o, gerçekten unutabilmiş miydi Sarp’ı yoksa içten içe hâlâ o “Benim hatam var mı?” sorgulamasının uzantısı mıydı? Sarp’tan gerçek cevabı alıncaya kadar da Leyla’nın bilinçaltı onu zorlamayı sürdürecek, bana kalırsa.

Leyla, aşk hayatında başarısız olsa da bunu iş hayatına yansıtmamış. Kendi alanında en iyilerden biri, hatta bu işi oldukça da severek yaptığını söyleyebilirim. İş hayatında başarılı olmanın sırrının işini severek yapmak olduğuna inananlardanım ama yaptığı son düğün organizasyonunda gözüme çarpan bir şey var. Leyla işini ne kadar severek yaparsa yapsın aslında bir yanı hep geçmişin izini taşıyor. Ekibin acil kodlarına Leyla tarafından eklenen DOY (damat ortada yok) kodu, onun geçmişinin işine kontrol deliliği olarak yansımış biçimi. Çiftler evlenirken dolan gözlerinden de içinde yarım kalmışlığın burukluğunu görmek mümkün. Yüreğinde, o ânı yaşayamamış olmanın eksikliği var. Eğer sizi derinden sarsan bir olay yaşamışsanız üstünden ne kadar zaman geçerse geçsin, siz istediğiniz kadar ben bunu atlattım deyin o ânı hatırlatacak bir şey olduğunda içinizde bir yer mutlaka sızlar. Leyla’da olan da buydu, yüreğindeki yaranın kabuğu sıyrıldı.

Leyla dimdik, özgüvenli bir görüntü çizse de geçmişi onu kontrolcü ve güvensiz yapmış. Yaptığı organizasyonda damat bir anda ortadan kaybolunca aklına ilk gelen şey damadın düğünden kaçtığı oldu, başka bir ihtimali düşünmedi bile. Yaşadığı travma, onu hep “Damat bu, kaçar!” noktasına götürüyor ve yine kendi başına gelmişçesine bunun korkusunu yaşıyor.

Leyla yıllarca hayatına kimseyi almamış. Annesinin tüm baskılarına rağmen bunu yapmamış. Böyle bir olay yaşayan biri kolay kolay da kimseyi hayatına almaz zaten. Biz kadınlar bir kere sağlam yıkıldığımız zaman bir daha kolay kolay kimseye güvenemeyiz. İçimizde bir kuşku olur hep. Ya bu da giderse sorusu içimizi kemirir durur. İçimizdeki bu korku engel olur bize. Yeni bir ilişkiye uzak dururuz bu yüzden. Ama erkekler için bunu söylemek pek de mümkün değil. Leyla’nın aksine Sarp hayatına Melisa’yı almış ve onunla evlilik hazırlığı yapıyor ve hayatına bir şekilde devam ediyor. Aslında devam ediyor etmesine de odasında çekmecesini karıştırırken bulduğu mezuniyet resmiyle de bir an allak bullak olması kafamda soru işareti oluşturdu. Acaba o da aslında Leyla’yı unutamadı mı, diye düşünmedim değil. Çünkü geçmişi aşmış bir insan resmi bulduğunda farklı tepki verirdi. Onu yırtar atardı mesela ama bunu yapmadı.  Yukarıda Leyla için sorduğum soruyu yineliyor ve artırıyorum. Bu ikisi birbirlerini gerçekten unutabildiler mi yoksa biz sadece ağızdaki kuru, boş sözcüklerini mi duyuyoruz?

Sarp çevresine göre oldukça farklı bir adam gibi duruyor. Statü, para, şatafat düşkünlüğü yüz kilometreden anlaşılan bir anne tarafından büyütülmüş olsa da onun gibi olmamış. Güçten, paradan çok; huzurlu ve mutlu olmayı önemsiyor. Sevdiği, istediği işi yapmak istiyor çünkü ancak o şekilde mutlu olacağına inanıyor. Melisa’nın babasının teklifini de bu yüzden reddetti. Ne yapmak istiyorsa kendi yapmak istiyor. Annesinden tek farkı bunlar da değil. Birlikte çalıştığı insanların patronu bile olsa onların da insan olduğunun, birlikte çalıştıklarının farkında. Asistanına “ Beni eleştir, fikrini söyle, robot olma!” derken onun eleştiriye, yeni fikirlere  açık olduğunun, fikir kimden gelirse gelsin değer verdiğini gördük.

Ve mezunlar gecesi… Leyla ile Sarp bu geceye kadar aynı otelin içinde birkaç kez birbirlerine teğet geçtiler, bir şekilde karşılaşmadılar. Ne Leyla’nın ne de Sarp’ın o gecede birbirleriyle karşılaşacakları akıllarının ucundan bile geçmemiştir. Ama hayatın bizler için hazırladığı sürprizler de böyle şeyler değil midir? Hiç beklemediğimiz anlarda beklemediğimiz şeyler oluverir. Bazen bizi mutlu eder bazen de darmadağın… Tıpkı Leyla’yı ettiği gibi. Yıllar sonra hiç beklemediği bir anda karşısında Sarp’ı görünce bir anda şok olsa da kendini toparlayıp yıllardır içini kemiren, onu allak bullak eden soruyu sordu. Alacağı cevap onu yıkacak olsa da devam etmek ve olayı tamamen kapatmak için o cevaba ihtiyacı vardı. 

Biz kadınları cevapsız kalan sorular öldürür. Terk edilmek, sevilmemek, aranmamak değil de cevapları bilmediğimizde mahvoluruz biz. Leyla da yıllardır bir cevap bulamamış sorusuna. O kadar bulamamış ki hayatından ilişki kavramını çıkarmış. Bu terk edilme korkusundan da değil ne olup bittiğini bilmediğinden. Bunu bilse hayatına ona göre şekil verecek ama bilmiyor. Kim suçlu? Sarp’ta mı bir sorun var? Yoksa çok geçerli bir nedeni mi vardı gitmek için? Birileri mi tehdit etti? Korktu mu? Yoksa kendi yaptığı bir şey mi onu kaçırdı? Hiçbirinin cevabı yok Leyla’da ve bunu öğrenmek için de yıllarca beklemiş. Karşısında Sarp’ı görür görmez peşine düşüp ondan hesap sormak istemesi de bu yüzden gayet normal. Ama Sarp bir açıklaması olmasına rağmen o açıklamayı inatla yapmıyor. Kendince haklı nedenleri olabilir. Üstünden beş yıl geçmiş, köprünün altından çok sular akmış, bu doğru ama karşısındaki kadına gerçekten önem veren bir adam; onun bu cevap arayışının altında yatanı anlardı. Ancak Sarp bu noktadan çok uzak ve sadece “Benden nefret etsin, böylesi daha kolay!” mantığında. Maalesef ki benden nefret etsin mantığı ile çözülecek bir durum değil bu. Nefret etse de bitiremiyor çünkü Leyla… Bu onun acizliğinden, aşkından da değil. Unutmak ya da sevmemek de değil söylemek istediğim. Affetmek başka, sevmek başka. Leyla sadece gerçekleri öğrenmek istiyor. En azından hayatının neden alt üst olduğunu bilmek… Bu, biz kadınların doğası. Kafamızdaki sorunun cevabını almadan hesabı kapatamayız biz. O cevap illa alınacak, hesap kapanacak ve yola öyle devam edilecek…

Bu arada içimde kalmasın. Sarp’ın tek bahanesi umarım ki babasının ölümü değildir. Birçok insan, kayıplar yaşıyor ancak sevdiğini de geride bırakıp gitmiyor. Sarp’ı anlamam ve hatta biraz da olsa haklı görebilmem için çok ama çok geçerli bir mazerete ihtiyacım var benim.

Hayat bize sürprizler yapmayı sever demiştim ya Leyla ve Sarp içinde bu sürpriz mezuniyet gecesiyle sınırlı kalmadı. Yılın düğünüyle ilgili toplantıya giden Leyla, karşısında bir kez daha Sarp’ı görerek hayatının ikinci şokunu yaşadı. Hayat bir şekilde onları karşılaştırmaktan asla vazgeçmiyor. Bu andan itibaren Leyla’nın takınacağı tavrı merakla bekliyorum. Çünkü onun için hiç ama hiç kolay olmayan bir durum. İşler bundan sonra daha da zorlaşacak gibi. Her iki taraf içinde asıl zorluk şimdi başlıyor diyebiliriz. Yeni bölümde neler olacağını merakla bekliyorum.

Emek veren herkesin yüreğine sağlık.

Haftaya görüşmek üzere…

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.