Yazar: Janet Mayragül ÇORLU

Geçen haftayı İki Kavaklar Tepesi’nde, Hünkar Hanım’ı ve Yılmaz‘ı vurulmuş bırakmıştık. Geçen haftadan beri hem bu tepenin ismi hem de Yılmaz ile Demir’in bu tepeye gelmelerine sebep olan Züleyhanın notu aklımı meşgul etti. Kavak ağacı, mitolojide uzun boyu ile yerle göğü birleştiren, hem ölümü hem dirilişi sembolize eden bir ağaç. İki kavak ağacını, Züleyha ve Yılmaz gibi hayal ettim. Onların yeniden birlikte olmaları için eski Züleyha ve Yılmaz’ın artık olmadığını kabul edip Züleyha Yaman ve Yılmaz Ağa olarak bu yeni yaşantı içinde, eskiyi de hatırlayarak yeniden âşık olmalarını, sevgilerinin yeniden dirilmesini düşledim. Bu yol çok uzun ve çok engelli olacak. Hem sabırlı hem akıllı hem de kuvvetli olmaları gerekli. Züleyha’nın nottaki hataların da Züleyhanın ruh hâlini yansıttığını düşündüm; doğrularını şaşırmış, aklı karmakarışık.


Sakın ölme anne!” diyerek ağlayan, her zaman görmeye alıştığımız kendine güvenen, dünyalar benim diyen Demir Bey değil; yüreği yanan bir evlat, annesi ölürse hayatta yolunu şaşırıp kaybolacağını düşünen , korku dolu bir Demir vardıAnne ile oğlu arasında çok özel, sevgi ve saygıya dayalı bir ilişki var. Hünkar Hanım, ataerkil toprak ağalığı sisteminde, dul olmasına rağmen, kendine yer açmış, hem toprağını idare etmiş hem de oğlunu yetiştirmiş. Oğlu, onun her şeyi. O yüzden değil mi ki oğlunun soyu devam etsin diye Züleyha’yı bu durumlara düşürdü? Oğlu için acımasız ve gaddar oldu, yalan söyledi, oyunlar oynadı. Hepsi de oğlunun mutluluğu için. Bu yolda ezip kullandığı herkes onun için ikinci planda oldu. Yaman ailesinin itibarını korumak, kollamak için ana/oğul el birliğiyle çalışmışlar.
Hünkar Hanım’ın geçmişine dair güzel bir düğüm bırakıldı, senaryoya bu hafta. Hem Fekeli hem de Cengaver; Hünkar Hanım için “Çok zorlu olayları atlattı bu kadın, bunu mu atlatamayacak?” dediler.Bu zorlu olaylar, sadece kocasını kaybetmesi değil diye düşünüyorum. Bu olaylar daha Adnan Bey ile evlenmeden başlamıştır. Fekeli’nin hastane ziyareti de buna işaret. Bu sahne beni en etkileyen sahne oldu. Yazının sonunda geri döneceğim buraya.
Annesinin hastane yatağında ağlayan Demir; annesiz, hayatta kaybolacağını düşünse de o artık bir baba, bir koca. Kendi doğruları içinde Züleyha’ya o kadar âşık ki, onun Yılmaz’ın Allah huzurunda karısı olduğunu bildiği hâlde yine de zorla, tehditlerle Züleyha’ya sahip oldu. Demir verdiği kararlar için aşkı sebep gösteriyor. Demir’in aşk anlayışı aslında onun hayatını nasıl yaşadığının da aynası. Aşkı sadece kendi ekseninden görüyor. Züleyha’ya onun eğitimi ve ailesi açısından Yaman ailesine layık bir kadın olmadığını ama ona âşık olduğu için onunla evleneceğini emreder gibi söylemesi, tarihe geçecek en anti-romantik evlenme teklifi olabilir. Demir oğlunu çok seviyor. Annesinin ona bağlandığı gibi kendisi de oğluna bağlı; oğlu onun geleceği. Peki, bu kadar akıllı bir insan bu çocuğun kendisinden olmadığını bilmiyor mu? Biliyor ama o çocuğun nüfustaki soyadı Yaman ve bu Demir Bey için yeterli.


Demir Bey’in ağalığı da aşk anlayışından uzak değil. “Onun” toprakları, “onun” işçileri tarafından “onun” istediği şekilde işleniyor. İşçileri onun himayesinde, onun emrinde. Yılmaz buna tam zıt bir ağa modeli ile karşımıza çıkıyor. Yılmaz, insanlığını ön plana alıp ağalık yoluna çıktı. İyi niyetini, iyi iş mantığı ile birleştirirse başarılı olur. Diğer Çukurova ağaları ona problem çıkaracaklar. Bakalım, Yılmaz fikrini, gücünü ve iyi yüreğini nasıl kullanacak? Demir, yalnız bir insan. Hayattaki tek arkadaşı Cengaver, nam-ı diğer Cengo. Züleyhanın Demir’in hayatına girişi bu arkadaşlığı test etti. Bu arkadaşlık aslında eşitlerin arkadaşlığı değil. En yüzeyde gözüken farklıklar, aldıkları eğitim ve ekonomik düzeyleri. Daha derinde, çocukluktan gelen rekabet var. Cengo hep Demir’den daha iyi olmaya çalışmış ama hep Demir önde gitmiş; kahraman hep Demir olmuş. Aşkı tadamamış olan Cengo, Demir’in bir kez daha kazandığını gördü. Bu aşkı nasıl kazandığını öğrendiğinde arkadaşlıklarını sorgulasa da Cengo ile Demir’in dostlukları iyi devam edecek gözüküyor. 

Demir ile Cengo ayrıca iş arkadaşları. Cengo bazı yasadışı işler içinde olabilir, kurşun alırken gayet şüpheliydi hareketleri.


Demir hem not için Züleyha’ya sinirlenip hem de hastaneye gittiğinde onun evden kaçmasından korktuğu için, bebek Adnan’ı amca kızı Şermin’e bıraktı. Şermin kuzenini çok kıskanıyor. Sebebi de miras… Adnan Bey’in babasının hakkını yediğini, dolayısıyla kendi hakkının da yendiğini düşünüyor. “O miras sana da Yaman’lara da kısmet olmayacak.” dedi bebek Adnan’a. Demir’in çocuğunu Şermin’e bırakmasından hiç haz etmesem de Şermin’in dediği doğru:”Başka kime teslim edecekti, seveni mi var?” Demir ve Şermin arasındaki sahnelerde bu ilişkinin soğukluğu, samimiyetsizliği ve yalancılığı öyle ölçülü, abartısız oynandı ki ekranın diğer tarafına hemen yansıdı. Murat Ünalmış ve Sibel Taşçıoğlu, emeğinize sağlık.


Yılmaz ölümden kalbinin üstünde taşıdığı, içinde Züleyha’sının resminin olduğu gümüş kutu sayesinde kurtuldu. Hâlâ kendisini bu kadar seven kadının, aşkına ihanet edip başkası ile evlendiğini, üstüne üstlük, gönderdiği notla, onu tuzağa düşürmek istediğini düşünüyor. Fekeli, yine Yılmaz’ın yol göstereni, sağduyusu, oğluna öğüdünü verdi. “Eğri düşünürsen hakikat sana görünmez olur. Hakikat, kalpten akla doğru gider, önce hissedeceksin sonra yorumunu yapacaksın.” Sadece gözümüzün gördüğü, kulağımızın duyduğu hakikat budur demeye yetmez, yüreğimizin de görmesi gerekiyor demek.


Fekeli, beklediğim gibi Hünkar Hanımı hastanede ziyaret etti. Fekeli’nin deniz kıyısında buluşup mavilere taş attığı, saf bir aşkla sevdiği Hünkar’a “Yaman Hanım” diye hitap etmesi Adnan Ağa’nın karısı ile arasında mesafe koyması mıydı? Fekeli ile Hünkar’ın uzun bir geçmişi var gözüküyor.Çocukluk aşkından başlayan, belki de Fekeli’nin  zengin olmadan önceki dönemden gelen ateşli bir ilişki. Demir, Fekeli için sonradan görmüş dedi. Fekeli servetini babadan miras almamış gözüküyor.

Hayatımın kılıcı, hayatımın ilacı, Yaman Hanım” diyerek girdi odaya Fekeli, gözleri zaten buğulu, çok dayanamadı, bıraktı gözyaşlarını. Öyle sevgiyle, kıyamadan, biraz da teredtle dokundu, Hünkar’ın eline. Bu âşıkların başına, acaba şimdi Yılmaz ile Züleyha’nın yaşadıklarına benzer olaylar mı geldi? Bu nasıl bir aşk idi ki “Kirpiklerini bıraktım, saçının tellerini saydım.” diyecek kadar sabırla beklenmiş olsun? “Ben acıma hep sadık kaldım” diyen Fekeli, aşkım hiç bitmedi diyor. “Duam, kalbim hep seninle”
Fekeli, “Hayat muamma, sonumuz neden böyle oldu, kabahat kimdeydi?” dedi. Bu ayrılığın kabahati kimdeydi? Fekeli, bu sorunun cevabı sende zaten. Yılarca, susup, düşünmüşsün ama söyleyememişsin. Şimdi, Yılmaz ve Züleyha’da kendi geçmişini görüp Yılmaz’a her adımda, senin yapmadıklarını, yapamadıklarını, kademe kademe, baba sevgisini de katmer edip, hayat dersi olarak veriyorsun.


Fekeli’nin yüzüğünün üstünde, ‘Allah bana yeter’ anlamına gelen ‘Hasbi Allah’ yazıyor. Bir bu yüzüğü taşıyan el dokundu hasta yatağında yatan Hünkar Hanım’a, bir de Demir ki kendisi babasının yüzüğünü takıyor. Bir anlamda, Fekeli ve Adnan Bey’in mevzusu hâlâ devam ediyor. Hünkar Hanım, hatırladın mı Fekeli’nin yüzüğünü?
Ben Fekeli ile Yaman Hanım’ın sahnesini yüreğim eriyerek izledim. Her replik yürekten yazılmış, yürekle oynanmış. Yıldız Tunç, Su Ersöz ve Derem Çıray, kaleminize, yüreğinize sağlık. Sevgili Kerem Alışık, iyi ki varsınız!


Züleyha’nın, çocuğunu alıp, evi de soyup kaçması, yine düşünmeden, plansız hareketlerinden biri. Sonucu belliydi. Son sahnede başına silah dayaması da anlamsız. Demir çocuğunu aldı, sen kendini vurursan üzülür ama geçer. Züleyha akıllanacak ama daha bekleyeceğiz gibi gözüküyor.

Emeği geçen herkese teşekkürler, çok keyifli bir bölümdü.

 

 

 

 

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.