Yazar: TUĞÇE YELİZ

Yeni bir ikilemin ortasında bırakmıştık en son Demir ve Öykü’yü. Cemal’in söylediği sözler ilk etapta kafa karıştırmaya yetmese de herkesin kalbini kemiren kurt düşmüştü bir kere içlerine. “Söylenenler gerçek olabilir mi?” şüphesi içten içe baba kızı ayrı ayrı tüketirken bambaşka bir noktada bulduk hikâyeyi.

Öykü, ağız arama amacıyla babasına “Baba, ben aynı sana benziyorum değil mi?” tarzında sorular yöneltse de Cemal’in söylediklerine inanmamıştı aslında. Taa ki mutfakta sohbet eden Demir ve Uğur’un konuşmalarına kulak misafiri olana kadar. Babasının ağzından çıkan “Saçlarıyla DNA testi yaptıracağım” sözleri, birden rüzgârın tersine esmesine sebep oldu. Prensesin kalbine ilk kez o an gerçekten bir kurt düştü diyebilirim. Demir’in davranışları, sözleri ona cesaret verirken babasının da aynı şüpheyle kıvrandığına şahit olmak, durumun vahametini gözler önüne serip Öykü’yü harekete geçirdi.

Herkes Öykü’ nün değişen tavırlarına bir kılıf uydurmaya çalışırken aslında onun tek amacının gerçekle yüzleşmekten kaçmak olması, beni hem üzdü hem de mutlu etti. DNA testi yapılamasın diye kendine ait tüm saç tellerini imha eden Öykü’nün sonuç ne çıkarsa çıksın babası olarak Demir’ i kabulleneceği aşikâr ama içini saran korkudan sonra ağzından bir türlü çıkmayan “baba” kelimesi biraz olsun beni ürpertti. Sanki o, seve seve yerleştirdiği babalık statüsünü gafletle Demir’den alıp çıkan sonuca boyun eğecekmiş izlenimini verdi ama neyse ki bu durum fazla uzun sürmedi.

Öykü’nün yaşadığı bu ikilem, şüphesiz Asu’ya yaradı. Onun annesine gidiş amacı her ne kadar babasıyla ilgili gerçekleri öğrenmek olsa da ikili ilk kez aralarında sağlıklı bir iletişim kurarak  paylaşım içine girdiler. İtiraf etmeliyim ki Asu’da bu kez tam anlamıyla bir ışık görmeye başladım.

O, ilk etapta Öykü karşısında çırpınışlarıyla onun için bir şeyler yapmaya çabalamasıyla ve kızının yüzünde gördüğü bir gülücükle mutlu olmasıyla gerçekten değişebileceğini, kendine gelebileceğini kanıtlar nitelikteydi ama ne yazık ki Asu için annelik serüveni sarhoş olana kadar sürdü. “Bir insan kendi çocuğuna nasıl zarar verebilir ki?” sorusuyla kendini sorgulayan, geçmişe gidip kendiyle yüzleşen Asu’nun bugüne döndüğünde Öykü’ye sözler vermesi onu yaralayacak ikinci hamlenin de sinyallerini veriyordu. Bir an olsun o kermese tam da kızının hayallerindeki gibi katılacağına ihtimal vermiştim ama sonuç değişmedi ve Öykü yeniden, yarı yolda kaldı. Eninde sonunda Asu’nun o hayallere layık bir anne olacağına inanıyorum. Sadece bu süreç, tahmin ettiğimden biraz daha uzun süreceğe benziyor. Hatta “Karşındaki kendinden bir parçaysa kaçınılmazdır ona yenilmek”  sözüne sığınarak dahil olduğu tüm planları onun kendi elleriyle bozacağını düşünüyorum.

Asu’nun acemice daldığı bu serüvende tavırlarını biraz olsun algılayabiliyorum ama her zaman çevresi dolu olan Öykü’nün o kermeste yalnız bırakılmasını kabullenemiyorum.

Kızının kafasının karıştığını düşünen ve her geçen gün onun kendinden biraz daha uzaklaştığına inanan Demir’ in, Öykü için önemli bir günde hep olduğu gibi, yine kızının yanında olmasını aradı gözlerim. O sıcacık poğaça sahnelerinden sonra aslında tam o an yeniden prensesin kalbine taht kurup Kral Demir olması için büyük fırsattı. İlk kez İlayda’ya hak verdim! O kermes, tüm çocukların yanında anne babaları varken, sadece amca statüsünde Uğur’la ve boynu bükük Öykü’yle geçiştirilmemeliydi.

Bu hafta Demir’e olan kızgınlığım Asu’ya olan öfkemle eşdeğer desem yeridir. Üstelik bunun sebebi sadece kermese gitmemesi de değil. Fırsatı varken Candan’a gerçekleri anlatmaktan kaçması, başına bir felaket geldiğinde kendini sürekli dolandırıcılığın içine sürüklemesi, durumu düzeltebilecekken ve üstelik söz vermişken Öykü’yle yüzleşmemesi ve daha niceleri… Neresinden tutsam elimde kalan bir Demir vardı, bu bölümde. Evet, tüm aksilikler onu buluyor, her açıdan köşeye sıkıştı, kendine bir çıkış yolu arıyor belki ama her şey üst üste geldiği an yeniden geçmişine kucak açması onu daha da dibe batırıyor. Öykü’nün Demir Adamı’ndan beklenmedik hareketler sergiliyor ve bu da göze hoş görünmüyor.

Tam bu noktada ufak bir söylenmeden geçemeyeceğim. Haftalardır olayların akışında tökezlemeler var gibi görünüyor ve bu da bana senaryoda aksaklıklar olabileceğini düşündürüyor. Özellikle Candan sahneleri sürekli olarak tekrara düşüyor. Ana karakterlerin sahnesi her geçen gün biraz daha azalıyor. Hikâyenin genişlemesi açısından gidilmesi gereken yol bu, belki ama bu denli tekrara düşülmesi çoğu izleyici gibi benim de gözümü rahatsız etmeye başladı. Öte yandan önceden sahnelerde kullanılan müzikler insanı farklı diyarlara götürürdü, artık bu konuda da eksiklikler meydana geliyor. Kötü karakterler iyiye dönerken iyi karakterler çırpındıkça en başa, kötülüğe dönüyor ve hikâye bir şekilde kısır döngüye giriyor. Sorunun ne olduğu bir an önce tespit edilir ve anlatılan hikâye eski akıcılığına tez vakitte kavuşur, umarım.

Uğur için de çetrefilli yolun sonuna, tahmin ettiğim gibi Candan’ın mahalleye taşınmasıyla gelindi. Müfide teyzenin evinde gerçekler tokat gibi yüzüne çarpılan Candan’ın soluğu Cemal’in kapısında alması da kaçınılmaz oldu tabii. Önce Asu’yu sonra Öykü’yü en son Demir’i söyledikleriyle zehirlemeyi başaran Cemal’in elinde bambaşka bir koz vartık. Açık konuşayım bu noktadan sonra meydana gelecek her şey beni  korkuturken aynı zamanda da “Demir bu sonu hak etti” demekten alıkoyamıyor.

Candan, mantıklı bir kadın onların elinde kukla olmayacaktır ancak büyük bir hayal kırıklığı yaşayacağı aşikâr ve ne yazık ki haksız değil. Yere düştüğü zaman Demir’i yeniden ayağa kaldıran kanatların belki de en kuvvetlisi büyük hasar aldı. Bundan sonra Candan, Demir ve Uğur üçgeninde yaşanacak olayları kestiremiyor ve merakla bekliyorum.

Gerçeklerin bir bir gün yüzüne çıktığı bu bölümde yeni bir yüzleşmenin eşiğinde bıraktık Demir’i. Elinde tutup açmaya bir türlü cesaret edemediği o zarfta yazan sonuç ne olursa olsun Öykü’nün babasının Demir olduğu gerçeğini değiştiremez, benim nazarımda. Belki kan bağı yok, aralarında ama kimsenin koparmaya gücü yetmeyeceği bir can bağıyla bağlı onlar birbirlerine. Oradan çıkan sonuç sadece velayeti değiştirebilecek güçte, sevgiyi asla. Bir anlık öfkeyle Cemal’e attığı yumruk o zarfta Öykü’nün babası olarak çıksa dahi işleri çıkmaza sokacağa benziyor. Kaldı ki yanında ona inanan insanlardan birisi de eksik artık. Demir için asıl serüven şimdi başlıyor diyerek Kızım 14. Bölüm yorumumu da burada noktalıyorum.

Yazan, çeken, oynayan herkesin emeklerine sağlık. Haftaya görüşmek üzere…

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.