YAZAR: BÜŞRA GEZGİN

Bu hafta yavaş yavaş sır perdesinin aralanmaya başladığı ve taşların küçük küçük yerine oturduğu bir bölüm izledik. Karakterlerin olaylar karşısında aldıkları kararları, nedenleriyle beraber daha iyi görebildim diye düşünüyorum.

Bir önceki bölüm, Savaş’ın nasıl aldığı bilinmeyen Mahur’un annesinin sırlarını anlattığı kaseti önce bir silah sonra bir oyun olarak kullandığını gördük. O sır sayesinde önce hapsedilmekten kurtuldu sonra pek başarılı olamasa da Maraşlı’dan kurtulmaya çalıştı. Savaş, Türel ailesini öyle iyi tanıyor ki Aziz Bey’in Maraşlı’yı ölüme göndereceğinden emindi, öyle de oldu. Daha önce adam öldüren tekrar yapmaktan gocunmaz. Bu onun için çok kolay. Hem Maraşlı kim ki onun için mücadele etsin? Bu yüzden görüntüler karşılığında Maraşlı’dan vazgeçmesi zor olmadı ama Mahur kaçırılınca Maraşlı’ya ihtiyacı olduğundan, ona silah doğrultsa bile onu öldürmedi. Aziz’in Savaş’la işini bitirene kadar da  Maraşlı’yı artık ateşe atacağını düşünmüyorum kaldı ki ikisi de “ dürüst insanlar” öyle değil mi?

Mahur babasının aksine hiç kimseye zarar vermediği gibi annesinin ölümünde yanında olamamanın verdiği vicdan azabıyla yaşıyor. Mahur karşılığında ne verilirse verilsin, hatta çok merak ettiği annesinin görüntülerini bir daha izleyemeyecek bile olsa kimseye zarar vermez özellikle de tek güvendiği insan Maraşlı’ya! Etrafındaki herkes şüpheliyken, doğru bildiği her şey yalanken Maraşlı’yı kaybettiğini düşünmek onu mahvetti. Bundan sonra da ondan bir an bile ayrı kalmak isteyeceğini sanmıyorum. Zaten onun yanında kalmak için bahaneler arıyor çünkü huzurla uyuyabildiği güvenle kalabildiği tek yer Maraşlı’nın yanı. Sadece hisleri ona Celal Kün’ün başka bir yüzü olduğunu düşündürse de şimdilik sözüne en çok, hatta tek inandığı kişi o. Maraşlı ise onun bu bir şeyler hisseden merak eden tarafından endişe ediyor. Evet, iki farklı dünyanın insanları Maraşlı ve Mahur hatta biri göz göz öteki çırpılmış yumurta sevecek kadar ayrıntıda farklılar ama bu farklılık yeni bir şeye duyulan merakı da doğuruyor. Maraşlı hem memnun bu ilgiden hem de endişeli. Bir insanı sevmenin başında gelir merak. Tanıdıkça merak eder, merak ettikçe tanır ve gördüklerine aşık olur insan.Mahur ve Celal’in bu farklı ama bir o kadar güzel olan ilişkisi onları ve biz izleyenleri nereye götürecek merak ediyorum. Bu güzellikleri izlerken Maraşlı’nın anlattıklarının bir gün yalan çıkacak olma ihtimali Mahur’dan önce benim kalbimi kırıyor ama o gün gelene dek izlediklerimden keyif almak istiyorum. Zamanla hep birlikte göreceğiz yaşanacakları…

Bölümde en çok Ozan ve Maraşlı’nın diyaloglarına güldüm. Atışmaları, Maraşlı’nın lafı gediğine koyması ve Ozan’ın alınganlıkla söylenmesi komikti. Ama şöyle bir gerçek var: Ozan için çıkarları her şeyden önemli. Hem Maraşlı’nın hem Savaş’ın dediklerini yapması, “kardeşim” dediği adamı kandırması ve sürekli ifade ettiği şirketin başkanlığından vazgeçmeyişi bunun en büyük kanıtı. İlhan’la olan ilişkisinin Dilşad ile birlikte olarak nasıl büyük bir yalan olduğunu da gösterdi. Ailenin içine girebilmek için her yolu denemiş. İlhan’la yakınlaşmış yetmemiş, Mahur’la sevgili olmuş o da olmayınca Dilşad’la birlikte olmuş. Son olarak şirketi hileyle satmasıyla tüm düşmanlığı aleni hale geldi. Artık Türel ailesine ihtiyacı yok çünkü başkanlık onun. Ozan ne yapar eder o başkanlığı elinde tutar. Gerekirse yine muhbirlik yapar veya her şeye rağmen Türel ailesine yakın durur ama o konumundan asla vazgeçmez tabii ki Savaş bir noktada ondan vazgeçmezse.

Aileyi zehirli sarmaşık gibi saran Aziz Bey’in sakladığı sırrın kırıntılarını parça parça görüyorum izlerken. İki kişinin bildiği sır,sır değildir ancak bu sırrın saklı olarak kalmasını sağlayan şey suskunluk olmuş. Nedense herkes biliyor gibi ama kimse anlatamadığı için saklı kalmış. Bu yüzden de zamanı geldiğinde silah olarak kullanılabiliyor ve ilk hedefte masumlar var. “Dünyayı sevgisiz büyüyen insanların savaşları mahvedecek” ve bu savaşta kullanılan silahlar sırlar, yaralanansa düşman değil masumlar.. Mahur gibi bu hikayenin başka bir masumu olan Behiye’ye Necati; ” Sen de iyi birisin, her ne kadar Sadık’la Nuran’ın kızı olsan da” diyerek bu sırrı bildiğini açık etti ve açacağı yaraları bile bile bir masumda daha şüphe tohumları ekti.Behiye anlar mı bilmem ama artık o da içine düşen bu şüphe ile baş etmek zorunda.

Savaş’ın çok şey bildiği ve Türel ailesiyle karşılaşmasının  “tesadüfen” olmadığı kesin. Böyle düşünüyorum çünkü ben tesadüflere inanmam, her sonuç sebebiyle birlikte gelir. Yaşananlar tesadüfi değil, yapılan tercihlerin kaderdeki bir yansımasıdır. Bu yüzdendir ki bizim tercihlerimiz hakikat perdesine yansıyan birer gölgeden ibarettir, asıl olan her şeyiyle tüm oyunu görebildiğimiz kader boyutudur. Savaş’ın neden savcıyı öldürdüğü hala bir bilinmez ancak şirketin hisselerini aldıktan sonra; “Babam görse nasıl sevindirdi”, demesi beni düşündürdü. Bir intikam peşinde gibi bu da her şeyin planlı olduğunu gösterir. Acaba Ömer’in oğlu mu diye aklıma düşüyor ama bilemiyorum. Bildiğim şey bu hikayede planlar yapan tek kişinin Maraşlı olmadığı.

Maraşlı Aziz Bey’in onu ölüme gönderen kişi olduğunu anlayınca kaybolan görüntüleri Savaş’ta değil Aziz Bey’de aradı çünkü pazarlık konusu görüntülerdi ve ondan vazgeçtiğine göre görüntüleri almış olmalıydı ki bu tahmini doğruydu; görüntüler Aziz Bey’in kasasından çıktı. Mahur’un annesini izlerken hiç şaşırmadı Maraşlı çünkü içine girdikçe daha çok karanlığın ve kötülüğün çıkacağını biliyor. Aziz Bey’in yarattığı bu ihtişamlı hayat sadece alın teriyle değil, kan ve uyuşturucu ticareti gibi kirli işlerle kurulmuş belli ki. Ve bunun bedelini sadece kendisi değil, “babalarının günahlarına kurban edilen evlatlar” da ödeyecek. Tüm sırlar açığa çıksa da yaşadıkları zorluklar son bulmayacak gibi görünüyor..

Zeliş, babasının kurban olduğu Zeliş… Ona o kadar üzülüyorum ki.. Yaşadıkları hiç kolay değil. Evet, Mahur ona iyi geldi, yüzü gülüyor ve sırf Mahur istedi diye çok korktuğu kalabalığa bile girdi. Hatta bundan bir süre sonra keyif aldı zira yanında çok sevdiği babası ve yeni arkadaşı Mahur ablası vardı. Kötü anılar yerini güzel anılara bırakacaktı. Ancak Savaş Maraşlı’nın en büyük belki de tek zaafını öğrendi:Zeliş. O organizasyona gelirken amacı kan dökmek değildi Savaş’ın, sadece Zeliş’e zarar vermek istiyordu, Celal’in biricik kızına. Ona o günü hatırlatarak en büyük travmasını yeniden yaşattı. Savaş buna kimlerle konuşarak karar verdi bilinmez ama görünürde Savaş, görünmeyende başkalarının peşine düşecektir Maraşlı. Zaten amacı kızına bunları yapanın kim olduğunu bulmaktı ve şimdi Savaş eğer hedef şaşırtmadıysa Maraşlı’ya yolunda ilerlemesi için doğru bir kapı açıyor. Bu yolda giderken çocukluğuna kadar her şeyi anlattığı belki de ezberlediği sorgu odası ve zaman geçtikçe ona hüzün veren geyik rüyasından endişe ve korku veren kabuslara doğru form değiştiren bilinçaltının neler sakladığını öğrenmek için merakla takip ediyor olacağım.

Çokça şaşırtmacalı, heyecanlı ve biraz da aşk kırıntılarının olduğu güzel bir bölümü daha bitirdik. Emeği geçen herkesin yüreğine sağlık. Haftaya görüşmek üzere..

 

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.