YAZAR : Şeyma BULUT

Masal okumayı sever misiniz? Ben çok severim. Masalların sonu hep iki şekilde biter : “Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…” ya da “Sonsuza kadar mutlu yaşadılar…” Masallardaki kahramanlar hep kazanırlar ve sonunda mutlu olurlar ve biz hep bu kısmı hatırlarız ama o kadar basit değil. O kahramanlar hep sınanır, başlarına olmadık şeyler gelir ve büyük mücadeleler sonunda da mutlu olurlar. Gülfem ve Davut evlendi, vuslata erdi fakat bu onlar için bir mutlu son değil. Daha başlarına ne geldi ki mutlu sona kavuşsunlar değil mi? Bu sebeple her ne kadar evlenip, mutluluk çığlıkları atsalar da ben bunun için henüz daha erken olduğunu düşünüyorum. Sınanmayan aşka aşk demem ben, o yüzden de Gülfem’le Davut’un sevgilerine inansam da güçlü bir ilişki diyemiyorum. Önce savaşacaklar sonra kavuşacaklar, o nedenle bu pembe mutluluk balonuna pek inanasım gelmedi. Hele hele elinden oyuncağı alınmış gibi ağlayan bir Ali Gelik ve hırsından kriz geçiren Malik’i gördükten sonra diyebilirim ki Gülfem ve Davut’un sevdaları için savaşı daha yeni başlıyor.

Geçtiğimiz hafta birbirlerine ilan-ı aşk eden Gülfem ve Davut, Malik’e yakalandığında ortalığın çok karışacağını tahmin etmiştim. Malik, çıkarları için önündeki engel kızının kalbi dahi olsa onu ezip geçecek kadar gaddar bir adam. Gülfem, Davut’u sevdiğini haykırsa dahi sonuç değişmedi; Malik kızını ezdi geçti geçmesine de Ali Gelik tehlikesi ve Gülfem’in inadını düşünecek olursak Malik ne yaparsa yapsın kendi korkunç sonuna doğru koşmaya başladı. Malik’in işlediği cinayet Ali’nin Gülfem’den uzaklaştığı her an daha da boğazına dolanmaya başladı. Malik önceleri kızının kendisine inadından yaptığını düşünse de başkasına aşık olması onu da büyük bir çıkmaza soktu ve sevenler kavuşmasın diye ne yapacağını şaşırdı. Bana sorarsanız o, bu işin sonunda ya her şeyini kaybedecek ya da çok akıllıca bir hamleyle kazanacak da onda o kadar akıl yok. Olsaydı Ali’nin de sırları olduğunu yahut Yavuz’un ihanetini sezerdi. Kendini kurtarmak için yaptığı küçük planlar ancak daha da dibe batmasına sebep oluyor. Şimdilik etrafında olanları fark etmeden tek bir şeyin derdine düştü: Gülfem ve Davut’u ayırmak! Başarılı olabilecek mi? Sanırım pek yakında anlayacağız.

Gülfem ve Davut’un sürpriz ilişkisi sadece Malik ve Paşazadeleri değil, çok daha fazla insanı etkiledi. Bazıları bundan zarar görse de(Malik ve Ali) birbirini seven iki insanı üç kuruşluk çıkarlarına alet etmek isteyenler de oldu ve bunların başında hiç şüphesiz ki Kasapoğlu geliyor.

Kasapoğlu’nun amacını önce anlamakta biraz zorlandım aslında. Neden diye sorgularken aklıma bir atışla birden fazla hedefi  tutturacağı ihtimali geldi. Kasapoğlu Gülfem’i evinden aldı ve Davut’la kavuşmasına yardımcı oldu. Böylelikle Ali Gelik ve Gülfem Paşazade evliliğini engelleyerek zaten çok güçlü olan Ali’nin Paşazadelere akraba olarak daha da güçlenmesinin önüne geçti. Diğer yandan Davut ve Ali arasında büyük bir savaş başlattı, Davut’un sevdiği kadını ona geri vererek kaybettiği sağ kolunu geri kazanmış oldu ve de Ali için kıydığı masum canın bedelini sevenleri kavuşturarak ödedi ancak Kasapoğlu iki şeyi gözden kaçırdı : Birincisi Ali’nin Gülfem’e olan takıntısı ikincisi Malik’in kızına rağmen kendi çıkarları için her şeyi yapabilecek zihniyette bir adam olması.

Etraflarında bunca dolap dönerken olanlardan bihaber olan Davut’la Gülfem belki de hayatlarında hiç olmadığı kadar mutlular. İkisi için de mucize gerçekleşti aslında. Gülfem, Davut’un kendisini seveceğine hiç ihtimal vermiyordu çünkü sevdiği adamın karşı olduğu bir dünyadaydı ve Davut Gülfem’i de onlardan ayrı tutmuyordu. Daha doğrusu biz öyle sanmışız. Halbuki Davut, Gülfem’i hep ayrı bir yere koysa da yaşananlar, kendi hayatının zorluğu onu sevdiğinden ayrı tutmuş. Burada asıl şoku Davut yaşadı biliyor musunuz? Gülfem’in onu sevmesi Davut için mucize gibi oldu. Beyaz olarak gördüğü kadının karşısında katran karası, nasırlı elleriyle elini bile tutmak istemedi. İncitmekten, yakmaktan korktu ve bence Davut’un kabusları tek tek gerçek olacak.Şimdilik öyle görünmese de bence ikisinin de yanması an meselesi. Halbuki her şey nasıl güzel görünüyor değil mi? Onları ayırmak isteyen insanlardan kaçmışlar, aşklarını ilan etmişler, ehh evlenme kararı da çıkmış, daha ne olsun?Onlar ermiş muradına mı gerçekten? Yazının başında da dediğim gibi Davut ve Gülfem’in daha çok yolu var.

Geçtiğimiz haftaki yazımda Gülfem’in birden bire nasıl bu kadar değiştiğini merak ediyordum, hala da ediyorum. Şu ana kadar sevdiği kadın için büyük fedakarlıklar yapan Davut oldu. İşini kaybetti, yardım etmek için söz verdiği işçilerin hayatını riske attı dahası jandarmaya verdiği söz bile tehlikeye girdi. O silahların yerini öğrenmek için tek fırsatını da kaybetti ve eğer jandarma onu gözden çıkarırsa Davut, hem Gülfem’i hem de tüm sevdiklerini kaybedebilir çünkü Ali, Davut’u resmen düşmanı ilan etti. Gülfem şimdilik rahat hayatına, ailesine sırtını dönmüş oldu. Elbette bunlar da önemli fedakarlıklar ancak ben ilişkilerin fedakarlık üzerine kurulmasından pek hoşlanmıyorum. Birbirini seven insanların sevdiği için fedakarlıklarını, kendini tüketişini izlemektense sırt sırta mücadele ettiklerini görmeyi yeğlerim. Gülfem’le Davut bunu şimdilik başarsalar da ikisinin de yapısı belli. Bir noktada ikisinden birinin fedakarlık adı altında kendinden vazgeçeceğini düşünmeden edemiyorum. Umarım ben yanılırım diyeceğim de adım atsan  üç tane kötüye çarptığın dizide bu söylediğim çok da imkansız görünmüyor.

Kanunsuz Topraklar ilk başladığında dizinin kötüsü Malik gibi görünüyordu ama bence asıl kötü Ali Gelik! Zaten Malik’in ipleri de Ali’nin elinde. Ali hem ülkesine ihanet eden bir hain hem de tehlikeli derecede takıntılı bir kadın düşmanı. Normalde o zamanlarda bir kadının başka biriyle olması, diğer adam için geri çekilme sebebiyken Ali bunu daha da ileri götürdü. Gülfem’e saldırdı, Davut’u vurdu, Celal’i abisine karşı satın aldı ve Allah bilir bilmediğimiz neler neler yaptı. Celal hususunda hala emin değilim ama diğer hususlarda asla geri adım atmayacaktır.Gülfem’in Davut’u tercih etmesiyle kendisini hüngür hüngür ağlarken gördük ama bunun aşk olduğunu sanmıyorum. Aşk egoları yerle bir eden tek duygudur. Ali’yse Gülfem’i istiyor. Tıpkı bir mal gibi kendisine ait olsun derdinde ve buna ulaşamadıkça da takıntılı ruh hali daha da saçmalamaya başladı. Zaten Gülfem ona bir şekilde gelse, sonuçlarından ben korkuyorum. Büyük ihtimalle kızı ya dayaktan komalık eder ya da öldürür. Başka ihtimal de gelmiyor aklıma.

Ali Gelik’in apaçık psikopat kişiliği ortadayken Malik de girdiği girdaptan kurtulma derdine düştü. Yılın babası olabilir mi bilmem ama çıkarcılık hususunda bir ödül verecek olsam herhalde ilk ödülü ona verirdim. Herkes Gülfem için kriz geçiriyor sanadursun bence onun kriz geçirme sebebi korku. Ali Gelik’in sırlarını ortaya çıkarma korkusu. Bu sebeple de Gülfem eve dönüp, o deliyle evlensin diye elinden geleni ardına koyamayacaktır. Bu hususta kullanacağı en önemli insan da tabii ki babasının kızı Behice’den başkası değil.

Behice ilk bölümden bu yana Gülfem’le rekabet halinde. Aslında onun Davut’la olması işine gelir demiştim de bence Behice bunu da istemiyor. Yavuz kendisine aşık değil, onunla olmak için her şeyi yapmaya başladı fakat ne yazık ki seven olarak Behice fedakarlıkta bulunuyor. Onun için kimse bir şey yapmazken etrafındaki herkes Gülfem için çabalıyor. En başta Yavuz sonra Fikriye şimdi de Davut. Bu sebeple Behice Gülfem’in yanına gitti ki onu da kendisi gibi mutsuz olacağı hayata geri getirsin. Behice’nin tavrına şaşırmadım ama Gülfem’e şaşırdım. Şimdi hatırlarsınız heçen hafta size Gülfem kendisi için yaşamıyor hep başkaları onu sevsin diye fedakarlık peşinde demiştim. Açıkçası bu sahne benim onun hakkındaki fikirlerimi az da olsa değiştirdi. Bu sefer de babası için kendini feda edecek diye düşünmeden edemedim ama öyle olmadı. Behice’yi kovarken ilk kez kendi mutluluğu için de adım atmış oldu.

Bu sahneye şahit olmasaydım “Senin aşkını kurşun gibi yüreğimde taşırım!” sözü bile benim için yeterli olmazdı. Ben Davut’un aşkına ikna oldum. Gülfem’se yeni yeni beni ikna etmeye başladı. Ailesine, paraya sırt dönmesi yetmezdi ama her ne olursa olsun Davut’un yanında olması, Ali’yi bilmesine rağmen kararından dönmemesi Gülfem’in kolay kolay pes etmeyeceğini gösteriyor.

Bu arada demezsem olmaz, kendini feda etme durumu Paşazade kadınları için bir gelenek sanırım. Daha önce Gülfem şimdi de Fikriye! Umuyorum yeni bölümde bir şeyler engel olur da Ali Gelik kurban listesine yeni bir çentik daha atmaz!

Yazıma burada son veriyorum. Celal hususunda şimdilik konuşmak istemiyorum çünkü ne desem argümansız ve altı boş kalacak. Komutanın durumu, Celal, Ali ve Malik! Burada neler olacak bilmiyorum ama Zonguldak’ta işler çok fena karışacak ona eminim.

Bu haftalık da benden bu kadar. Tüm ekibin yüreğine sağlık.
Haftaya görüşmek üzere. Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.