YAZAR:Şehriban Simay DEMİR

Hayat, her zaman kaldığı yerden devam eder. Evet, tökezletir bazen, en acı şekilde sınar, nefes alamaz gibi hissettirir ama en nihayetinde yine de devam eder. Kötü şeyler üst üste gelse de sonunda karanlığın bir şekilde aydınlığa teslim olacağına inanırım ben, tıpkı gecenin en karanlık olduğu anda güneşin ufukta görünmeye başlayıp geceyi gündüze çevirmesi gibi. Hayat da kader de ne zorluk getirirse getirsin sonunda güneşin doğacağı umudum asla bitmez bu yüzden. Fakat Zeynep şu an tam tersi bir durum yaşıyor. Oldukça karamsar ve yaşadıklarından dolayı ağır travma içinde.

O, Mehdi’nin ölümüyle dağıldı adeta; acı çekiyor, yas tutmak istiyor onu anlayabiliyorum fakat bunu yaparken sanki tek üzülen, tek yas tutan ve bunları yaşayan sadece oymuş gibi davranmaya başladı. Etrafındaki hiç kimseyi gözü görmediği gibi en ufacık olayda sevdiği, ailem dediği insanları da kırıp döküyor. Evet, belki birinin ölümüne şahit olmak, o anı unutmak ve alışıp yoluna devam etmek hiç kolay değil ama unutmamak gerekir ki Nuh da onunla birlikteydi, o da aynı anı yaşadı, aynı şeye şahit oldu. Buna rağmen dimdik durup Cemile’ye destek olmayı ihmal etmedi. Acıyı her insan aynı derecede yaşamaz ama Zeynep’in daha önce de acıdan zevk alma hâlinin altını çizmiştim. Şimdi geldiğimiz noktada da acaba bir yanı bu durumu istiyor mu diye düşünmeden de edemiyorum, ne yazık ki!

Şüphesiz şu hususu da hatırlamak gerek Zeynep duygu yoğunluğu çok yüksek olan bir karakter.  Vicdanı her daim mantığının önünde geliyor, bu yüzden sürekli onun sesini dinliyor. Mehdi’yle tüm  yaşadıklarına rağmen ölümünden bu kadar etkilenmesinin sebebi de bu. Mehdi’ye duyduğu merhamet, ona hissettiği öfkeden de bu uğurda çektiği acıdan da daha büyük. Mehdi’nin kaderini değiştirememiş olmanın verdiği üzüntü onu ele geçirdi ve savrulmasına neden oluyor. Elinde olmadan geçmişinin onu etkilemesine izin verdi ve şimdi de bununla başa çıkmaya çalışırken oradan oraya sürükleniyor ama ben yine de bu tepkinin biraz fazla olduğunu düşünüyorum. Hepimizin bildiği gibi Zeynep’in acıdan beslenen bir yanı var. Mehdi’ye yardım edememiş olmanın vicdan azabını taşırken yeniden kendini koyu bir ıstırap ve acının içine hapsetti. Sonuç olarak bir yanda Mehdi’nin kendisine yaptıkları, ona yardım edememesinin vicdan azabı; diğer yanda asla farkında olmasa da acıdan kendine pay çıkarma ve bundan beslenme huyu, Zeynep’i yeniden darmaduman ettiği için Barış’a bile tutunamıyor. Geçmişinden gelen “Ne zaman sevildiğimi hissetsem beni seven insanlar, benden ne zaman vazgeçecek diye düşünüyorum.” düşüncesi de eklenince Barış’tan uzaklaşmaya başladı.

Onun ne istediğini bilmiyor oluşu, ruh hâlinin sürekli değişiklik göstermesi, bir gün çok yakınken sonraki gün buz gibi olup aralarına duvar örmesi Barış’ın da dengesini bozmaya başladı. Barış, “Artık uyanmak istiyorum.” diyecek kadar sıkışmış hissediyor kendini. Her ne kadar şu an tek odağı Zeynep olsa da normalde o  kendinden ödün vermeyen, prensipleri ve sınırları olup onların ihlal edilmesine asla müsaade etmeyen bir adam. Ama Zeynep’le ilişki yaşamaya başladığından beri, tüm prensiplerini bir kenara itip karakterinden ödün vermeye başladı; bu da onun mutsuz olmasına neden oluyor. Onun gibi bir adam, bir noktada kendini sorgulamaya başlar. Aşk, sevgi gibi duygular çok kuvvetli olsa da Barış’ın ağır sorumlulukları var ve bir yerde, sorumluluklarıyla Zeynep arasında sıkışmaya başlaması, Barış’ın canını fazlasıyla sıkmaya başlamış gibi görünüyor ama ben bu noktada Zeynep’i bırakacağını da düşünmüyorum. Zaten sevgisi de buna şimdilik izin vermeyecek gibi duruyor ki her an Zeynep’in yanında olmak istiyor. Ona destek olmaya çalışıyor ancak karşı taraf, duvarlarını yeniden en kudretli şekilde kaldırmış vaziyette. Zeynep’in yasını tek başına tutmaya çalışması, onunla bir yola çıktığını düşünen Barış’ı fazlasıyla incitiyor. İlişki tanımı “İyi günde de kötü günde de hep birlikte olmak.” olan bir insan o. Fakat Zeynep’in yalnızlığı seçmesi, yaptığı her şeyin boşu boşuna olduğu izlenimine kapılmasına sebep olmaya başladı. Barış belirsizliği sevmeyen biri oysa Zeynep, belirsizlikler dünyasında yaşamayı seçiyor. Bu da ilişkilerinin önündeki en büyük engel olacak bence. Barış; nerede, ne zaman, nasıl davranması gerektiğini bilemeyince afallıyor ve gerginleşiyor “Tam olarak hayatında nerede durayım?” diye sitemi de bundandı.  O Zeynep’in yanında olmaya, destek olup sevgisini sunmaya her an hazır ama kendi kendine çabalamak, buna rağmen karşı taraftan hiçbir tepki alamamak onun tükenmesine sebep oluyor “Boşunalık hissediyorum, boşuna sanki her şey!” diye düşünmesi de bundan. Onun tek taraflı çırpınışları ikisinin ilişkisini ayakta tutmaya yetmeyebilir. Zaten Barış geri adım attığı anda da ilişkinin çıkmaza girmesi, tek tarafın mücadele edip diğerinin sürekli fedakârlık beklemesinden. Zeynep bu ilişki için uğraşmayınca Barış, tek başına zorlanıyor ve o yıprandıkça ilişkileri de yıpranıyor. Zira Barış kendinden ödün verdikçe karakterini yok sayıp mutsuzlaşıyor ve bu onun bütün yaşamına yansıyor.  Âşık olmak, sevmek, ilişki yaşamak; karşısındaki için sürekli fedakârlık yapmak yahut fedakârlık istemek değildir. Zeynep’in sevmeyi bilmeyişi, ilişkilerinde kendini sürekli merkeze koyması, Barış’ın devamlı olgun davranmaya ve her zaman kucak açmaya zorlanması ilişkilerini yokuşa sürüyor.  Aşkın böyle bir şey olmadığını Barış’ın da Zeynep’in de anlaması gerekiyor. Böyle devam ederse ayrılmaları kaçınılmaz olacaktır.

Zeynep yasını tutarken Cemile sırf Mehdi ağlamasını istemedi diye göz yaşlarını tuttu ama bence bu da çok sağlıklı değil. Metanetli olmak değil bu; ertelemek… Cemile gerçekten çok kötü şeyler yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Daha Müjgan’ın acısını tam olarak üstünden atamamışken tutunduğu tek dal olarak gördüğü diğer kardeşini de kaybetti. Öyle ki artık ağlarken sesi bile çıkmadı, sessiz çığlıklarla yaşadı acısını. Önce Müjgan kollarında can verdi, sonra deli gibi korktuğu şey başına geldi ve Mehdi’yi kaybetti ve onun ölümüyle sessizliğe büründü, içine gömdü gözyaşlarını. Bir yanda içinde yaşadıklarını direkt yansıtan Zeynep, diğer yanda artık sesini bile çıkaracak gücü kendinde bulamayan Cemile! Nuh’un varlığı ilk kez bu kadar anlamlı olmuştur sanırım. Tamamen köksüz kalan bir kadın kurumasın diye ona can suyu oldu. Bir hayat arkadaşından daha fazla ne beklenebilir ki? Ayrıca unutmamak lazım ki Nuh da büyük bir acıyla sınanıyor. Mehdi herkesin hayatındaydı ama Nuh’un kan kardeşiydi. Bu yaşına kadar hep birbirlerine kol kanat gerip yan yana durmuşlar, en zor anlarında bile birbirlerini bırakmamışlar ve şimdi Nuh, onu kendi elleriyle toprağa vermek zorunda kaldı.  Ne büyük acı… Çektiği tüm kedere rağmen yine de güçlü durup Cemile’ye ve Benal’e destek oldu.

Hayat hiç kimse için kolay değil herkes bir şekilde acı çekerek yoluna devam ediyor. Savaş ve Barış’ın da hayatında çok büyük kayıpları var. Onlar, annelerinin ölümünün acısıyla yaşamaya alışmış yetişkinler. Sultan, tek başına çok güzel bir evlat yetiştirmiş, Sakine, bir çocuğunu mezara koymuş diğerinin nerede olduğunu bile bilmeden yaşıyor. Benal ve Nuh kimsesiz büyürken Cemile koca şiddeti görmüş,  babasının ve iki kardeşinin ölümüyle sınanmış bir kadın ve kader hepsini aynı masada buluşturdu. Acılarıyla, yaralarıyla birbirine kenetlenmiş durumdalar. Şimdi Nermin’in girişimiyle tüm aile yeni bir amaç edindi yaşama tutunmak için. Bakalım Zeynep’in ablasının oyuna girmesiyle kaderleri, onlara bu sefer nasıl bir yol çizecek?

Haftaya görüşmek üzere.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.