YAZAR: Şehriban Simay DEMİR

Bir insanla tanışıyor, yaşamınızı onunla birleştirip bir gelecek kurmak için adım atıyorsunuz ve gün geliyor tanıdığını sandığınız o kişi, hayatınızın en büyük kâbusu oluyor. Zeynep’in durumu, tam olarak bu. O Mehdi’yle birlikte bir ömür hayal etti fakat Mehdi, onun kâbusu oldu. Yaşadıkları öyle acı ve ürkütücü ki Zeynep’in, değil bir daha yaşanma ihtimaline bunu düşünmeye bile tahammülü yok o yüzden de geri adım atmak istemiyor çünkü deli gibi korkuyor.

 Zeynep’in bu korkularından sıyrılması için yardım alması gerekirken diğer yanda da o korkunun sebebi olan insandan uzak durması lazım. Aklına her geldiğinde titrediği bir adamı karşısında görmesi ona iyi gelmeyeceği gibi yardım alsa dahi normalleşmesinin de önünde engel olacaktır. Cemile’si, Kibrit’i hatta Nuh’u ona ne anlatırsa anlatsın, Zeynep Mehdi’nin adını her andığında aklında o arabada geçirdiği korku dolu saatler var ve bu da iki günde geçecek bir travma değil. Bu sebeple de diğerlerinin tüm ısrarlarına rağmen, o “büyüklüğü” (!) yapıp Mehdi hakkındaki şikâyetini geri çekmedi, tabii şimdilik. Bunun sebebi ne Cemile’nin dediği gibi inattan ne de Kibrit’in düşündüğü gibi gururdan. Eskiden aynı sofrada oturduğu, ailesi olan insanlar ona yalvarırken Zeynep, titreyen bir sesle “Mehdi serbest kalacak ama Zeynep korkunun içine hapsolacak!” diyerek içinde bastırmaya çalıştığı duygularını dışavurdu. Şimdi mantık çerçevesinde Mehdi’nin bu kadar ileri gitmeyeceği veyahut kaçırdığında bile saçının teline dokunmadığı Zeynep’e asla zarar vermeyeceği söylenebilir ancak kaçırma eylemi o kadar uçlarda bir şiddet ki Zeynep’in böyle hissetmesi gayet olağan. Kim olsa böyle bir olay karşısında korkardı ama ona sürekli her şeyden korkan bir insan görüntüsü de çizmek istemiyorum. Zeynep Mehdi’nin şiddet eğilimlerini gördüğünde, onu eve kapattığında dimdik onun karşısına çıkabilmişti. Ancak o son olaydaki silahın varlığını öğrenmesi Zeynep’in de sınırlarının çok üstündeydi ne yazık ki ve bu yüzden de bir daha aynı şeyleri yaşamak istemediğinden geri adım atmadı. Zeynep, sanki bunlar yaşanmamışçasına hayatı gayet normal çizgide yaşamaya çalışıyor, evinde küçücük odasında korkularına esir bir hayat sürmeye değil de tam tersi üzerine gitmeye gayret gösteriyor çünkü bir şekilde devam etmek zorunda.

Zeynep’in bu devam etme arzusunu çok seviyorum. Düşe kalka da olsa hayatına bir yerden tutunuyor ve zaten kendisiyle ilgili tam not verdiğim tek konu bu. Hayatına sahip çıkmasına, işine ve başarılarına ne kadar saygı duysam da duygusal anlamda dengesiz olduğunu söylemem lazım. Fark etmişsinizdir Zeynep çok kısa sürede âşık olup çok çabuk unutabiliyor. Biz onu ilk tanıdığımızda Faruk’la birlikteydi ve onunla evlenmek üzereyken vazgeçip Mehdi’yi sevmeye başlamıştı. Ardından Mehdi’yle bu kadar olaylı bir ilişkiden çıkmış olmasına rağmen çok kısa bir sürede Barış’tan etkilendi. Peki ama nasıl oluyor, Zeynep nasıl bu kadar kısa sürede böyle duygu değişimleri yaşayabiliyor? Çünkü onun sevgisi gerçek değil! O şahıslardan değil onların ilgilerinden, ona olan sevgilerinden etkileniyor ve bu alakayı seviyor. Zeynep’in Mehdi’den önce Faruk’la bir ilişkisi vardı onun evlenme teklifini kabul etmiş ve birlikte yeni bir hayata adım atmak üzere karar almıştı. Şimdi, diyebilirsiniz ki ama Faruk’u sevmiyordu. Eğer onu sevmiyor olsaydı yahut hiçbir şey hissetmiyor olsaydı hayatını onunla geçirme kararı alacak kadar ileriye gitmezdi öyle değil mi? Sonra Mehdi’yle tanıştı ve çok kısa bir sürede ona âşık olup Faruk’u unuttu. Mehdi’ye âşık oldu çünkü onun sevgisi şefkati ona kendini özel ve değerli hissettirdi. Hepimizce malum sebeplerden bu sevgi ve evlilik de bitince Zeynep daha bu karmaşanın içinden çıkamadan ben ne yaşadım, nasılım diyemeden çok, çok kısa bir süre içerisinde Barış’tan hoşlanmaya ve hatta ondan kaçabilmek için kendine bahaneler oluşturmaya başladı. “Korkuyorum” demesi boşuna değil, kafası çok karışık ve Barış da Zeynep’e; destek oluyor, yargılamıyor ve en önemlisi ilgi gösterip ona kendini özel hissettiriyor ve bunlar Zeynep’in ona çekilmesine neden oluyor, tıpkı zamanında Mehdi’de olduğu gibi. İşte bu yüzden Zeynep kişileri değil ona sundukları ilgiyi seviyor diyorum. Çünkü o ilgiye, sevilmeye aç ve ona kendini değerli hissettiren bir erkeğe de ilgi duymaya meyilli durumda, zaafı var bu konuda. Kabul ediyorum, tabi ki Zeynep de unutabilir başka birini sevebilir ama şu an her şey daha sıcakken ve doğru düşünemeyecek durumdayken duygularının gerçek olması beklenemez ve onun bu zaafı hiç sağlıklı bir durum değil, ilişkileri de bundan dolayı hep sorunlu. Zaten Barış’ın Seyhan’ın hasta kardeşine yardım ettiğini öğrendiğinde verdiği tepki de bence bundandı. Dillendirmedi ama çok rahatsız oldu çünkü bunlar bir tek kendisine yapılıyor zannediyordu. Özel olmadığı ona da herkes gibi davranıldığı algısına kapılınca Seyhan’ın anlattıklarını dinlemek bile istemedi, konuyu hemen kapattı. Kıskandı hatta, biri için tek ve özel olmamak hoşuna gitmedi.

“Kendini sevmeyen biri, başkasını sevebilir mi?” demişti bir arkadaşım bana. Zeynep’e baktıkça bu geliyor aklıma: Zeynep sevmeyi bilmeyen bir kadın. Bilmiyor çünkü çocukluk yıllarından itibaren hep başkalarına yönlendirmiş sevgisini, karşılığında onların sevgilerini istemiş bildiğimiz gibi. Nermin’den aldığı sevgi de öz ailesinin ona yaptıklarını ne yazık ki telafi edemedi. “Kendi sesime katlanamıyorum!” diyecek kadar kendisiyle sorunu var. Öyle olunca da nasıl başkasını tam manasıyla sevebilecek ki? Ben asla inanmıyorum buna. Zeynep Göksu! Herkese mükemmel şekilde yol gösterip o dar sokaklardan çıkaracak kadar mantıklı ancak sıra kendisine geldiğinde en sert yargıçtan daha kati ve keskin cezaları da kendisine kesmekten asla geri durmayan bir insan; dile de getiriyor bunu “Kendimle aram hiç iyi değil.” diyerek. Bundan dolayı sonunda mutlaka kendini suçlu ilan ediyor. Bu yüzden Barış’ı bile hak etmediğini düşünüyor. Birçok kez vurguladık; o sevilmediğini, istenmediğini düşünerek büyümüş bir kadın. Babalardan yana sevgi kırıntısına hasret kalmış biri. Onu gerçekten en derinlerinden seven kollayan tek erkeği çok küçük yaşta kaybedip elindeki en değerli şeyi kara toprağa vermiş bir yetişkin o, yani erkeklerden yana arızası çok büyük. Bu yüzden de ona ufacık ilgi gösteren, ona kendini değerli hissettirecek sevildiğini düşündürecek kişiye kapılıyor, çünkü buna hasret.

Zeynep kendisini sevmiyor, Barış’ın gözünde herkesten farklı olmadığını düşünüyor olsa da biz biliyoruz ki o, Barış için çok özel ve değerli. Barış diğer çalışanlarına da yardım etse bile onlara Zeynep’e verdiği ayrıcalıkları vermiyor. Zeynep’e kendi isteğiyle “Bana Barış de!” demişti ama Seyhan mesai saatleri dışında ona adıyla hitap edince bunu hemen engelledi ve “Sen yine de deme rollerimiz karışmasın!” diyerek sınırını çizdi. Zeynep onun için farklı bir yerde, evet ama onun cephesinde de işler oldukça karışık.

Barış iki arada, bir derede kaldı. Bir yanda Savaş’ın “Zeynep’ten uzak duracaksın!” telkinleri devam ederken diğer yanda da Zeynep’i incitme ihtimali onu fazlasıyla korkutmaya başladı. Bu yüzden de var gücüyle kendisini geride tutmaya çabalıyor. Savaş onu ne kadar etkiledi bilemem ama Zeynep’e yazdığı mesajda “Sen iyi ol!” demesi, göndermese bile Zeynep’e kıyamadığı izlemini uyandırdı bende. Savaş oldukça tepkili ikisinin ilişkisine ve Barış bunun farkında. Başta gerçekten tek arkadaşı olduğu ve hırpalanmasını istemediği için Zeynep’ten uzak durmasını, sadece arkadaş kalmalarını istediğini sanmıştım. Fakat bu bölüm, o bana bundan ötesi olduğunu hissettirdi açıkçası. Zeynep’ten hoşlanıyor ve her hareketiyle bunu destekledi. Barış’la Zeynep’i bir arada her gördüğünde gözlerinin dolması, Zeynep Barış’a bakarken odasına gidip neredeyse ağlayacak kıvama gelmesi bunun masum bir arkadaşlıktan daha ötesi olduğunu sezdirdi. İşin kötüsü bu, sadece aynı kadına âşık olan iki kardeşin savaşı da olmayacak. Olay çok daha derin ve ben bu iki kardeşin çok çetin bir sınav vereceklerini düşünüyorum. Bu mesele aslında tam bir deja-vu ikisi içinde. Barış ve Savaş daha önce yine başka bir kadının sevgisi için karşı karşıya gelmişler: Anneleri için. Barış hâlâ bu konuda sorun yaşarken ortada sevgisine sahip olmak istedikleri bir kadın daha var:Zeynep. Barış her ne kadar şimdilik yok saysa da bilinçliyken kabul etmese de bilinçaltı, Zeynep diye haykırıyor. Öyle ki hastalandığında “Zeynep gitme!” diye sayıklarken, kendine geldiğinde hep tetikte, mesafeli ama nereye kadar? Bir insan, bir başkasına bu kadar yoğun duygular hissediyorsa bir noktada o hisler, o sabırla ördüğü duvarları aşarak özgürlüklerini ilan edecekler ve bu durum, iki kardeşin karşı karşıya gelmesine sebep olacak.

Zeynep’in aile hayatı da pek farklı değil. Orada da sağlam bir kaos var, özellikle de Dilara hususunda. Daha önce de bahsetmiştim, Zeynep ona harika annelik yapıyordu. Yaşanan sorunlarda her zaman doğru yönlendiriyor, Kibrit’in bir çıkmaza düşmesine engel oluyordu ancak bu hafta öyle olmadı, ona doğruyu gösteremedi. Daha önceki meselelerin birçoğunda Zeynep, direkt bağlantısı olmadığı için çok rahatça kızını girdiği girdaptan alıyordu ama bu sefer suçlanan kendisi olduğundan kızı konuştukça içindeki o yargıç devreye girdi ve Zeynep, otomatik olarak kendisini suçlamaya başlayarak geri çekildi. Ben aslında ilk başta yadırgasam da çok kızamadım Dilara’ya. Haksız da olsa kızmadım. Aslında Kibrit’i anlayabiliyorum; Mehdi onun her şeyi, baba bildiği biri. Kibrit’in de yaşadıkları hiç kolay değil; ondan adil olmasını, olaylara tarafsız bakmasını isteyemeyiz. Küçücük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş, Mehdi’yle tanışana kadar sokaklarda kalmış, ardından yetimhaneye gönderilmiş bir çocuk. Tam bir ailesi, yuvası, onu seven anne babası oldu derken ailesi ayrıldı ve o yine iki arada kaldı. Daha halasının ölümünü atlatamadan babasının hapiste olduğunu öğrendi. Zaten psikolojik sorunları var ve Zeynep’in yaşadıklarını algılayamayacak kadar tecrübesiz ve küçük. Şimdi her şeyi olan ustası ölümle burun buruna, bu yüzden çok korkuyor ve suçlu gördüğü ilk insana saldırıyor. Üstelik artık bir de kardeşi var: Müjgan. Kibrit’in gözünden baktığımda kardeşinin de onun gibi daha doğar doğmaz babasız kaldığını görüyorum. Zeynep’e “Bari kardeşimi düşün karar verirken” demesi boşuna değil. Onun geleceğini düşünüyor, kimsesiz kalmasın istiyor zira aralarında bir bağ kurdu bu konuda.

Kardeşini düşünerek hareket eden bir tek Kibrit değil Cemile de ne yapıyorsa kardeşi Mehdi için yapıyor. O, Müjgan’ın öldürülmesinden önce gayet sağ duyulu, mantıklı düşünen ve her zaman Zeynep’in arkasında duran, hatta ondan ilham alan biriydi. Fakat ablasını kollarında kaybettikten hemen sonra daha şoku atlatamadan Mehdi başını belaya soktu ve hapse düştü. Onun için endişelenmekten psikolojisi altüst olmuş durumda. Başında annesi yok, ablasının toprağı daha kurumadı, Mehdi’nin daha hapse düşme korkusunu atlatamadan bir de kavgaya karıştığını öğrendi. Babasından bildiği hapis hayatını şimdi Mehdi üzerinden yaşıyor. Bütün bu çırpınışlarının sebebi aslında Mehdi’ye bir şey olmasın, o benim yanında olsun, ben onu durdurur engellerim hissiyatı. Şimdi Mehdi ölümle cebelleşiyor, Müjgan’ın ölümünde kimseye hesap soramayan Cemile, Zeynep şikâyetini geri almadığı için onu suçlu olarak görüyor. Bu yüzden ne mantıklı düşünmesini ne de Zeynep’e hak verip onu suçlamamasını bekleyebiliriz böyle bir ruh hâlinde. Mehdi’yi haklı bulmuyor ama çok pişman olduğunu düşünüyor. Ona hak vermiyor ama yanında olsun iyi olsun istiyor zira Mehdi elinde kalan tek şey ve onu kaybetmekten deli gibi korkuyor. “Ben bir daha yapamam, Allah’ım bana bir daha bu acıyı yaşatma!” diyerek yakaracak kadar çaresiz ve acılı durumda. Bu korku, önce onu Zeynep’in şikâyetini geri alması için ikna etme yoluna itti, kardeşinin hastanede canıyla cebelleştiğini öğrenince de gitti evini bastı! Düşündüğü tek şey kardeşinin iyi olması olduğu için Zeynep’in hastaneye gelmesine bile sevinip tüm yaptıklarını unutarak “Geldin mi?” demesine bakınca anlık duygu değişimleri yaşadığını ve hiç sağlıklı düşünemediğini görmek zor değil bu yüzden onu şimdilik tüm eleştirilerin dışında bırakıyorum.

Zeynep tekrar bir karar aşamasına geldi. Mehdi’nin avukatının “Şikâyetinizi geri alın.” ısrarına bile cevap verip kendini savunamaması “Siz onu içerde koruyun, şikâyetimi geri almam” diyememesi onun tüm bu baskılara tekrar boyun eğeceği izlenimi uyandırdı bende. Suçluluk duygusu da eklenince üzerine Zeynep’ten mantıklı bir karar beklemiyorum ben. Ancak karşısında dağ gibi Barış var ve şikâyetini geri alması onunla da arasının açılmasına sebep olabilir, ev ahalisini saymıyorum bile! Belli ki verdiği karar hayatında bir dönemeç olacak ve her iki durumda da işi zor görünüyor!

Haftaya görüşmek üzere.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.