YAZAR : Irmak TERCANER

Sen Çal Kapımı, tanıtımlarını gördüğüm andan itibaren ilgimi çeken bir proje oldu. Dünyaca zor bir süreçten geçtiğimiz, dizi sektörünün de bu süreçten fazlasıyla etkilendiği günlerde, enerjik fragmanları ile projeye merakım körüklenmiş, bir göz atma kararı almıştım. İzlediğim ilk bölüm sonrası, proje benden geçer notu almış, izleme listeme eklenmiş ve kemerimi takarak yeni bir serüvene hazır hale gelmiştim. Beşinci bölümünü izlediğim  için şunu içtenlikle söyleyebilirim ki ekran yolculuğunda kendini taşıyabileceği son noktaya kadar izlemeye devam.

Dördüncü bölümü, sözleşmenin bulunması ile bırakmıştık. Eda sözleşmenin bir kısmını yırtarak dümeni çevirmiş, Selin’i ve masadaki herkesi gerçeklerden uzaklaştırarak kartları yeniden dağıtmıştı. Durumu kurtarmak için dağıtılan kartlar, eli karıştırmış ve sözleşme gerçeği, basına servis edilirken uğradığı şekil değişikliği ile Eda’nın karşısına dikilmişti. Evet, Eda’nın karşısına dikilmişti çünkü basına servis edildiği şekli ile düşündüğümüzde zor durumda kalan, zarar gören Serkan’dan çok Eda’ydı. Mevcut durumda Eda Yıldız, Serkan Bolat ile ilişkisinde parayı göz önünde bulunduran, Serkan Bolat ise bu durumu tahmin ederek buna önlem alan zeki bir adam olarak nitelendirildi. Hangi düzeyden bakarsanız bakın, bu durumun en mağduru Eda’dan başkası değil. Hem kim bilir, Serkan’ın son sahnede magazincilere doğru yönelen Eda’yı çekip alması da bu fikri doğrular niteliktedir, ne dersiniz? Dizi başladığı ilk günden bugüne Eda defalarca zor durumda kaldı. Serkan’ın annesi ile karşı karşıya kaldı, sözleşme olayı patladı, nişan töreninde ona küçümseyen gözlerle bakan birçok insanla mücadele etti ama bunların hepsinde tek başınaydı. Eda’nın tüm sorunlara göğüs gerebileceğine olan inancından mıdır nedir; Serkan, her defasında sorunları Eda’nın çözmesini bekledi ve ilk kez Eda’yı bir sorunu çözmek için girdiği bir yolda durdurdu. Biliyordu çünkü, bu sefer olayların Eda’nın cesaretiyle çözülebilecek gibi olmadığını ve ilk kez çok zor bir durumda kalacağını. İşte bu yüzden, işin uzmanı olduğunu iddia ederek bütünüyle Eda’yı zor duruma düşürme amacına hizmet eden Selin’in aksine, Serkan olaya müdahale etti ve Eda’yı bir kaostan çekip çıkararak kendi hanesine koca bir artı puanı kaptı.

Sen Çal Kapımı’yı bu hafta diğer bölümlerinden ayıran şey, güç savaşının yumuşaması ve Eda-Serkan ikilisinin birbirlerine karşı gardlarını indirmeleri oldu. Gerek tanıtım fragmanlarını gerekse de bugüne dek bütün bölümleri göz önünde bulundurduğum zaman gözüme çarpan ilk şey, birbirlerine baskınlıklarını kanıtlamaya çalışan iki insandı. Ne Serkan için Eda ne de Eda için Serkan alışılmış karakterler ve bu durum, birlikte iki ay geçirmek zorunda kalan iki insan için bir güç savaşını, bir var olma savaşını gerekli kılıyordu. Bu anlayışla mücadele eden ikili, bu güç savaşı sırasında pek çok şey için çetin mücadeleler verdiler ve biz, dışarıdan bir göz olarak hepsine şahit olduk.Ancak arada gözden kaçan ufak bir detay vardı. Ne zaman ki duygular girdi devreye, ne zaman ki birbirlerini tanımaya başladılar, ne zaman ki güven duygusu oluşmaya başladı işte o zaman işler değişti ve güç savaşı yerini daha keyifli anlara bıraktı, özellikle Eda için.

Eda, izlemekten keyif aldığım güçlü bir karakter.  Gücünü sevdiklerinden alan ve ‘’Ben güçlüyüm.’’ diyebilmek için değil gerçekten güçlü olduğu için bu hayatta var olabilen bir insan. En başından beri vurgulandığı gibi hayatı hesapsız yaşayan, hata mı yaptı ‘’Benim hatam, olsun varsın!’’ diyebilen, bazen fevri, kimsenin lafının altında kalmayacak kadar dişli, hatasını cesaretle sırtlanabilecek ve ‘’ego’’ kelimesi ile yakından uzaktan alakası olmayan nevi şahsına münhasır bir kişilik. Eda, Serkan’la güç savaşına egosundan değil işte tam da bahsettiğim bu özelliklerinden dolayı girdi çünkü onun doğası bir çeşit savaş durumunu içeriyor. Eğer bu bir oyun ise, eğer bu durum her ikisini de içine düştüğü durumdan kurtaracaksa o zaman şartlar eşit olacaktı. Oyunu Serkan Bolat kurmuş olabilirdi ama eğer Eda, o oyunun içinde bir hayat belirtisi gösteriyorsa o zaman kimse ona baskın çıkamazdı, Serkan Bolat bile!

Bölümler boyu Eda’nın savaşçı kişiliğini izledik ama arka planda ekmek kırıntısı gibi önümüze serilen başka bir özelliği daha vardı:Duygusallığı. Eda, oldukça duygusal bir karakter. Ailesini erken kaybetmenin etkisi midir nedir bilinmez, sevdiklerine ve alışabildiklerine çok düşkün. Sevdi mi tam sevenlerden yani… Tüm hayatını mahvettiğini düşündüğü, nefret ettiği Serkan Bolat’a alışmak, güvenmek ve hatta bir şeyler hissetmek yani duygularına yenik düşmek hiç hesapta yoktu. Farkında mısınız bilmem, bu bölüm gardını en hızlı düşüren, savaşı bir kenara bırakan, istediklerini yaptırsa bile uyumluluk çipini açan Eda’ydı. Tabii bu durumu sadece bu noktadan okumak yetmez, başka teoriler şart 🙂 Eda, en başından beri bu oyunun hızlı biteceğini düşünenlerden. Yani ona göre, zamanında yapılan bir Serkan -Selin konuşması, bu sözleşmeyi sıfırlayabilir ve görevi hızla sonlanabilirdi. Eda, duygusal ama zeki ve ayakları yere sağlam basan bir kadın. Ayakları yere sağlam bastığı için de bu zorunlu birlikteliğin bir gün biteceğini, bu bitişin hızlı olacağını düşünüyor ve bu şekilde hareket ediyor. Bu yüzden de Serkan’la aralarındaki ilişkiyi iyice bir görev rayına oturtuyor. Duygularına gelecek olursak Eda, Serkan’dan etkilendiğinin de fazlasıyla farkında ama o, olmayacak bir şeye kendisini kolayca kaptıracak bir kadın değil. Onun bakış açısından, bu anlaşılabilir bir durum. Eğer Eda gibi hayatta her şekilde mutlu olmaya, zevk almaya odaklı bir kadınsanız aranızdaki ilişkinin tek bir Serkan-Selin konuşması ile biteceğini düşündüğünüz noktada duygularınızı arkaya atar ve olmayacak bir şeye kendinizi kaptırmamaya çalışırsınız.

Sen Çal Kapımının hikâyesine yol arkadaşlığı yapmaya başladığım ilk günden beri zihnimi kurcalayan bir soru var: Neden Serkan, Selin’i geri kazanmak istiyor? Selin’in hayatında kalması için mücadele etmemiş hatta davranışları ile bu ayrılığa sebep olmuş bir adamın, onda takılı kalmasının sebebi ne? Aşk mı? Hiç sanmam! Yılların alışkanlığı mı? Zerre inanmam! Âşık olan adam, otelde Birol Bey’le sohbetinde ‘’Aşk bana uzak.’’ der mi? Demez. Peki, o zaman ne? Bazen soruların cevabını bulmak için karakter özelliklerine yönelmek gerekir. Serkan konusunda en baştan beri bildiğimiz şey, çok zeki bir adam olduğu ve hata affetmediği. Selin’in, Ferit’le nişanlandığı gün aslında Serkan’a karşı en büyük hatasını yaptığı gündü çünkü nişanlanmasından da önemli olan şey, nişanladığı kişinin Serkan’ın büyük düşmanı Kaan Karadağ’ın en yakın arkadaşı olmasıydı. Şimdi düşünmek lazım, Kaan Karadağ ile işbirliği yaptığı için finans müdürünün hatasını affetmeyen Serkan, en yakını Selin’in bu büyük hatasını affeder mi? Etmez dediğinizi duyar gibiyim. Serkan’ın keskin zekâsı ve hata affetmeyen özelliği düşünüldüğü zaman aklıma, en baştan beri bir planı mı var sorusu gelmiyor değil. Ehh, bu konu için beklemedeyim diyelim, şimdilik. ‘’Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelen şeydir.’’ diye çok sevdiğim bir söz var. Dün izlediğim bölüm sonrası, Serkan için aklımdan geçen şey tam olarak buydu. O, hayatının ve çevresindeki herkesin kontrolünü elinde tutan, yönetmeyi alışkanlık haline getirmiş, katı çizgileri olan bir kontrol delisi. Dahası Eda’nın tanımlaması ile tam bir ‘’robot’’. Onun gri çizgileri yok, çok net ve çok keskin. Bugüne kadar ona ‘’Yapmam!’’ dediği şeyi yaptırabilen, onaylamadığı bir şey için onunla mücadele eden kimse olmamış. İnatla, azimle kendi inandıklarını savunan, Serkan’a rağmen var olan, onu dinlemeyen ve onunla girdiği çoğu savaşı – Serkan kabul etmese bile – kazanan bir Eda gelene kadar Serkan’ın hayatı çok monoton, düzeni çok yerindeydi. Çevresindeki tüm alışılagelmiş karakterleri hiç edip beklemediği bir şekilde ve tavırda Eda karşısına dikilince Serkan afalladı, hissettirmemeye çalıştı ama ağır tökezledi. Her yeni bölüm, her yeni an bu tökezlemeye şahit olduk ve olmaya devam edeceğiz. Dahası, bu tökezlemeyi kendisi bile fark etmiş olacak ki yaşadıklarına kayıtsız kalmaya çalışıyor. Bazı şeylerin değiştiğini, istemsizce Eda’ya yakınlaştığını, onunla zaman geçirirken kabuğundan dışarı çıktığını ,zaman zaman hayatının kontrolünü belki de ilk kez kaybetmeye başladığını fark ettikçe kayıtsız kalmaya çabalıyor ama nafile… Serkan dağılmaya başladı ve bu dağılışın devamı gelecek hem de öyle çok uzak bir zamanda değil. Bu durumun en bariz örnekleri bölümün en güzel sahnelerinde saklıydı. Tapınak sahnesi, bölüm boyunca izlemekten en çok zevk aldığım sahne oldu. Eda’nın hayatında önemli bir yere sahip olan Melo’yu; Serkan’ın da hayatında zaman zaman ailesinden bile önce gelen köpeği Sirius’u buluş hikâyesini anlatması, geleceklerine dair bir umut ışığı oldu benim için. Sözleşme, formalite gibi konuları masaya yatırmayı bırakıp kendi hayatlarına dair ayrıntıları birbirlerine açmaları, geleceğe güzel bir göz kırpıştı.

Yazımı bitirmeden önce merakla beklediğim ama bir türlü sonuç alamadığım bir duruma değinmezsem, şişer kalırım. Bir projenin devamlılığı için olmazsa olmaz şey, her bakımdan yeterli bir şekilde önümüze sunulmuş kötü karakterlerdir. Sen Çal Kapımı için bize sunulan kötü karakter, Kaan Karadağ. İzleyiciye sunulduğu kadarıyla Kaan, Serkan’ın çocukluk arkadaşı ve babalarının arasında geçen bir problem sebebiyle Serkan’a düşman ama daha fazlası yok. Bir insanın eylemlerine hak vermek ya da vermemek için onun hikâyesini bilmeyi isterim. Ancak ne yazık ki, Kaan konusunda yukarıda yazdıklarım dışında bir done yok. Bu durum Kaan Karadağ karakterini güçlü bir kötü karakter hâline getirmekten daha çok, varlığını sorguladığım bir durumun içine sokuyor ve yavaş yavaş onun inandırıcılığını yok ediyor. Kaan Karadağ’ın, Serkan’a haklı ya da haksız düşmanlığının nedenini bilmediğim sürece, benim için o,  günü kurtarmak için plansız programsız bir şekilde kötülük yapan ve mevcut durumda Serkan Bolat’a yıkıcı bir darbe indiremeyecek yüzeysel bir karakter olarak kalacak. Hikâyesine ortak olduğum takdirdeyse hak vermesem bile en azından onu sağlam bir zemine oturtabileceğim.

Son olarak, bu hafta senaryoda kendisine epeyce yer bulan bir “Birol – Sevin çifti” meselesi vardı. Yirmi beş yıllık birliktelikleri olan, anlaşamadıkları için ayrılma eşiğine gelen fakat birbirlerini çok seven bir çift üzerinden, zıt kutupların birbirlerini çektiği üzerine bir mesaj geldi. Oldum olası, tüm mesajların elime hazır ulaşması heyecanımı kaybetmeme neden olmuştur. Evet, bölümdeki çiftler üzerinden verilmek istenen mesajı anlıyorum ama ben yine de ‘’Zıt kutuplar birbirini çeker ya da âşıklar ama anlaşamıyorlar.’’ algısını kendim keşfetmek isterdim. Serkan ve Eda’nın zıt kutuplar olduğu, çoğu zaman anlaşamadıkları ve anlaşamayacakları zaten ilk bölümden beri önümüze konuyor, bir  başka çift üzerinden tekrar aynı mesajı vermek bir tercihtir ama sanırım ben, bunu başka şekilde görmeyi yeğlerdim.

Herkesin emeğine sağlık, yeni bölüme kadar içim kıpır kıpır bekliyor olacağım.

 

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.