YAZAR:Şeyma BULUT

Hayat dediğin bazen acı, bazen tatlı geçer. İnsanlar mutlu olduklarında da acı çektiklerinde de öğrenilmiş yalanların ardına sığınabilirler. Mesutken “Kimse benim keyfimi bozamaz !” deriz sanki o tek bir an, tüm hayata eşdeğer gibi davranırız . Aynı davranışı acı çekerken de sergileriz “Zaman her şeyin ilacıdır.” diyerek zihnimize bunun geçici olduğunu söylemeye çalışırız ama ikisi de koca bir yalan . Özellikle acıyla başa çıkmak için kendimize uydurduğumuz her bahane, koca bir riyadan ibaret . Zamanla geçecek tek acı fiziksel olandır; ruhsa iyileşmez,unutmaz sadece öyleymiş gibi davranır.

Hayat hızla aktığından bazen de unuturuz o yaraları. Sonraysa öyle bir an gelir ki o yaralar, o izler size koca bir selam çakar. “Ben buradayım, senden ne haber ?” diye .İşte o zaman anlar insan, geçip gidenin sadece takvim yaprakları olduğunu, o an farkına varır yaraların aslında iyileşmediğini.

Nare de asla iyileşemeyenlerden. Daha çocukluk yaşlarda düştüğü sevda ateşi onu aldığı her nefeste darmadağın ediyor. Ne sevdasını geride bırakabiliyor ne de kızını alıp bu yangından olabildiğince uzaklara kaçabiliyor. Aslında bu hususta konuşmamız gereken ilk mesele, gerçekten gitmek isteyip istemediği. Nare gerçekten gitmek istiyor mu? Ya da şöyle sorayım onunki gitmek mi, kaçmak mı? Bence o kaçmak istiyor ama sevdasından değil çünkü daha önce mesafelerin bu aşka bir şey yapamadığını yaşayarak tecrübe etti. O zaman meselesi başka. İlk önce şunu söylemek lazım; Nare, yanmayı biliyor ama yakmak istemiyor asla. Ona göre Gediz ve Sancar’ın düşmanlığının en büyük sebebi kendisi ve devreden çıkarsa her şeyin düzeleceğini umuyor. Gediz ve Sancar arasında kopan kıyameti ben hâlâ aşka bağlamıyorum, daha çok sanki zaten pamuk ipliğine bağlılarmış da Nare sebep olmuş gibi. Oraya bir gün geleceğiz elbette ama önce alacakuşu biraz konuşmak istiyorum.

Geçtiğimiz hafta Sefirin Kızı’na âşıkların duygusal kavuşmalarıyla veda etmiştik. İlk bakışta bu sahne çok da manalı gelmiyor. “Affetmem!” diyen bir kadın neden kızlarının velayeti için kanlı bir savaşa girdiği adamı öpsün ki? Uzaktan bakınca böyle ama biraz yakınlaşınca bunu anlamak çok da zor değil. Nare ve Sancar ilk kez birbirlerinin gözlerinin içine baktıkları, söz verdikleri o sahile gittiler. İster istemez gözlerinin önünde mutluluk anıları uçuşmaya başladı. Melek sordukça onlar da bambaşka bir âleme geçtiler aslında. Her şey çok güzel ve fazla beyazdı. Gerçeklerden, acılardan sıyrıldıkları o anda da mantık tamamen sesini kesti ve kalp kontrolü eline aldı. Nare, sadece bir an umutlanmak istedi ama kendine gelip o beyazlar yerini siyaha bırakınca yeniden yüzünün her zerresini acının izleri kapladı. Kendisine izin verdiği o küçücük ânın ardından hakikatleri tek tek hatırladı aslında. Sancar’ın yıllar önce onu bırakması; ona inanmaması, arkasını dönmesi ve yıllar boyunca tek başına dayanmak zorunda olduğu acılar. Hepsi bir bir kendini hatırlatırken yüzünün an be an solmasına şahit oldum Sancar’la birlikte. “Sakın pişman olma!” dedi efesi ama bu bir pişmanlık değildi sadece ellerinden kaçırdıkları mutluluğun tadına yeniden bakıp onu aynı anda kaybetmenin acısıydı.

Nare  bu acılarla başa çıkmaya çalışırken diğer yanda da kızının velayeti ve tabii ki kendinin sebep olduğuna inandığı ortaklığın bitme meselesi için kolları sıvamak zorunda kaldı. Ben ilk başta Melek varken neden bunlarla uğraştığına pek anlam veremedim. Üzerine biraz düşününce aslında çok da saçma gelmemeye başladı. Sağdıçlık meselesini Nare haftalar önce Gediz’e net bir şekilde anlatmıştı. Kendisinin yanabileceğini, ganimet olmadığını ve kimseyi de asla yakmayacağını söylemişti. Kendisinin bahane edilerek bir devrin kapanmasını hele hele olanlarla zerre alakası olmayan iki ailenin bunun bedelini ödemeleri istemiyor. Elinden geleni de yapıyor ama Gediz’in aklından geçenler o kadar büyük ki bu sefer Nare de giremedi o akla. Sevgili Işıklı’nın planlarından biri Sancar’ı beş parasız bırakmak. Bunun için de aslında en önemli adım şirketlerin kontrolünü eli geçirmesi. Bacılar da sanki bunu hissetmiş olacak ki çok kritik bir zamanda hayati bir hamle yapıverdiler. Gediz şirketleri tek başına yönetmek isterken Nare’nin de desteğiyle Zehra ve Müge de Gediz’e savaş ilan etti ve yaptıklarında da sonuna kadar haklılar.

Gediz Işıklı, dizinin bu bölümlere kadar en mantıklı davranan adamıyken içine düştüğü öfke onu bambaşka birine dönüştürdü. Kahraman’la el sıkışması Sancar’a indirilecek bir darbe olduğu kadar en büyük zararı da “canımın canı” dediği ablasına verdi. Öfke, kin çok tehlikeli duygulardır ki bir özellikleriyle ben onları aşkla bir tutarım. Aşk insanın mantığını yok eder onlar da aynı şekilde… Gediz , Sancar’ın hamlesinin ardından ona en zarar verecek şekilde hareket etmeye başladı. Açıkçası artık pek tanıyamıyorum kendisini. Bir yandan Nare’yi istiyor, yetmiyor şirketleri yani Sancar’a ait ne varsa elinden tek tek almaya niyet ediyor. Ayrıca sağdıcına öyle bir odaklanmış ki yaptıklarıyla diğer sevdiklerine de zarar verdiğini bile göremeyecek kadar kör oldu. Mantığı duygularının önünü kesemezse de ben bu oyunda kendisinin kazanacağını da düşünmüyorum açıkçası.

Halbuki bir insanın canının yanması onu bu kadar kör etmemeliydi. İlla biri acısından kör olacaksa sıra Gediz’e en sonlarda falan gelir bence. Önünde Nare gibi bir örnek dururken bunları yapması ileride çok pişman olacağı sonuçlar doğurabilir. Nare, ne kadar canı yanarsa yansın söz konusu Melek olana kadar asla ama asla Sancar’ın Yahya’yı dövdüğü videoyu mahkemeye sunmak niyetinde değildi. Sancar’ı böylesine bel atından vurmayı doğru bulmadı ta ki Melek’in başına gelenleri öğrenene kadar. Sonrasında Nare’nin bunu yapmaya meyillenmesine kızamıyorum çünkü artık başka çaresi kalmadığı gibi Menekşe’nin kızına ettiği zulmü ve evdekilerin de buna engel olamadığını gördü. Kızıyla sevdası arasında kaldı ve tabii ki Sancar gibi o da Melek’i seçti. Gediz’inse böyle bir durumu yok. Yargılamıyorum ama asla onaylamıyorum da yaptığını. Günün sonunda en büyük zararı yine kendine ve sevdiği insanlara vermiş olacak. Hayırlısı artık, ne diyelim…

Nare’nin hayatındaki en değer verdiği varlığı kızı. Hiç kimse ondan daha önemli değil. Söz konusu evladı olduğunda etikmiş, acılarıymış, sevdasıymış falan bunların hepsi tedavülden kalkıyor. Tıpkı bir anne kartal gibi kızına kol kanat geriyor. Menekşe’nin kendisinin yokluğunda yaptıklarını duyunca da olanlar oldu. Sancar’ın açtığı boşanma davası dilekçesini Menekşe’nin yüzüne vururken bile yüzünde “Ben kazandım!” bakışı yoktu. Menekşe’ye, mecbur olmamasına rağmen kendini anlatırken davanın kendisi yüzünden açılmadığını, Melek’e yaptıkları yüzünden açıldığını, dahli olmadığını tek, tek, tek anlattı. Anlattı anlatmasına da karşısında hırslarından, öfkesi ve kıskançlığından gözleri tamamen kör olmuş bir kadın var. Ben pek anladığını sanmıyorum zaten Akın’la olan ortaklığına devam etmesi de akıllanmadığının göstergesi bence.

İki kadın arasında yaşananlar, Sancar’ın hoşuna gitse de aslında Nare her zaman yaptığını yaptı. İçinde kopan fırtınaları başkasına göstermedi ama artık tek bir farkla. O ateşini Sancar’a gösteriyor. “Beni anlayın istiyorum artık!” diye sessiz çığlıklar atıyordu bir zamanlar. İşte artık o haykırışlar sadece kalbinden değil dilinden de dökülmeye başladı. Ayrı ayrı yanarlarken o haykırışların arasında şimdi birlikte yanıyorlar.

“Seni geçmişim affetse, bugünüm affetmez!” sözleriyle koskoca adamın hareket bile etmeden un ufak olduğunu gördüm. İnsan kendi çektiği acıları bilir de işte karşısındakinin yaşadıklarını pek anlayamayabiliyor bazen. Sancar, sevdiğinin yokluğunda o kadar zorlandı, öyle bir yandı ki Nare’nin daha da kötü kavrulduğunu göremiyordu. Sevdiği kadın, ondan çok daha büyük acılara hem de celladı yanı başındayken katlanmak zorunda kaldı. Üzgünüm ama şartlar asla eşit değil. Evet, sevdasının diyetini adım adım ödedi ama diğer yandan yeni hesaplar da açmaktan geri durmadı. Geçmişte yaşananlar unutulsa bile bugüne dokunmasaydı keşke. Mahkemeye sunulan o defterler basit birer günlük parçası değil. En kötü hikâyesi, en sevdikleri tarafından yazılan bir kadının otobiyografisi. Sancar Efe keşke okusaydı, keşke şöyle bir göz atsaydı. Ben iki insan birbirini sevdikten sonra her şeyin mümkün olabileceğine inanlardanım. Bu masalda bir mutlu son olur mu onu bilemiyorum ama Sancar olmasını istiyorsa kalbiyle değil aklıyla düşünmeye başlamak zorunda. Nare’nin yaralarını saramazsa ikisi de ömürleri boyunca yanmaya devam edecekler ve bu aşk da onların sonu olacak ne yazık ki.

Nare’yle Sancar kısa zamanda çok fazla şey yaşadılar. Bir sürü insanla mücadele ederken çok da fazla sınandılar ama henüz asıl sınav başlamadı. Menekşe ve Akın ortaklığıyla ikisinin de en değerli varlıkları ölümle burun buruna şimdi. Bir anne, baba için daha acı bir şey olamaz sanırım. Rahmetli anneannem “Allah insana acısını unutturacak keder vermesin!” derdi. Sancar da Nare de acıyı bilmeyen insanlar değil ancak şimdiki durum çok başka. Tırnağına zarar gelmesin, küçücük gönlü yara almasın diye şekilden şekle girdikleri kızları Akın ve Menekşe yüzünden ölümle burun buruna ve bana kalırsa bu noktadan itibaren kalan her şey önemini yitirecektir.

Yazımı bitirmeden önce Menekşe’ye biraz değinmek istiyorum. Ben aslında bir süre onu haklı buldum. Kadın o adamla evlenmiş, kocasını tabii ki eski sevgilisiyle görmek istemez demiştim. Hâlâ da bu görüşümün arkasındayım fakat her şeyin bir sınırı, hududu var! Bugüne kadar yaptıkları neyse de hırsından küçücük bir çocuğu, Akın gibi bir psikopata emanet etmenin, ilaçla uyutup kızı ölümle burun buruna getirmenin bir izahı da yok, savunması da yok. Açıkçası Sancar onu öldürse “Adama yazık oldu, şimdi bunu insan yerine koyup cezaevine yollayacaklar.” derim. Bu kadının yaptıklarının bedelini ödeyeceği günü iple çekiyorum.

Son bir şey daha. Ben bu dizide bir şey diliyorum, ilk sezondan bu yana. Haddim değil belki ama Kavruk’un daha da kavrulmaması gibi bir isteğim var. Kavruk ve Zehra’nın mümkünse mutlu bir sonu olsun diye bekleyip duruyorum valla ne yalan söyleyeyim şimdi. Kavruk çok özel bir karakter. Eski zaman âşıkları vardır ya, sevdiğinin resmini kalbinin üzerinde taşıyan, gözlerine bakarken bile kıyamayan. İşte Kavruk hep o yiğit adamları hatırlatıyor bana. Zehra’yı da hayatına girmiş ve girebilecek herkesten daha çok sever, başının üstünde taşır. Umarım Eşe’yle evlilik planı bir şekilde bozulur diye dua ediyorum. Ne yapayım? Romantik tarafım ağır bastı bu seferlik 🙂

Tüm ekibin yüreğine sağlık, haftaya görüşmek üzere.

Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.