YAZAR: Büşra GEZGİN

Maraşlı’nın Mahur’un aklına şüphe tohumları ekmesiyle bitmişti bölüm ve yine oradan başladık. Ben de kendi şüphelerimi, düşünce akışım boyunca yazarak aydınlatmaya çalışacağım.

Bir askerin görev yerlerini söylememesi gerektiğini bilmeyen birinin, yani askerliği bilmeyen ve Maraşlı’nın ne anlattığını sorgulamayan birinin Savaş’a her şeyi anlatması, Maraşlı’nın hainden haberdar olmasına sebep olmuştu önceki bölüm. Bu durumda Maraşlı’nın rahatça görev yaptığı yerleri saymasının altında, başka mana aramadan olduğu gibi Savaş’la paylaşan kişinin bu yanlış bilgisini, Savaş’ın araştırmadan kabul etmesi oldukça ilginç. Savaş çok zeki biri. Belki de aile içinde önceden tanıdığı biri vardır, savcının öldürüldüğü fotoğraflarda da olan ancak sureti bilinmeyen. Yani her kimse Savaş ona güveniyor görünüyor, sözünü olduğu gibi kabul ettiğine göre…

Mahur, yaşadıkları karşısında verdiği tepkilerde o kadar haklı ki… Hayatına yapılan müdahalelere asla tahammülü yok çünkü annesinin onun adına aldığı karar, hayatı boyunca taşıyacağı vicdan yükünü omuzlarına yüklemiş. Annesinin ona hastalığını söylememesi onun en büyük travması. Şimdi yine ondan izinsiz hayatına müdahale ediliyor, hem ailesi hem Maraşlı tarafından. Belki kalbini dinlese Maraşlı’ya hak verecek ama kalbini dinleyemeyecek kadar kızgın hayata. Bu hayatta en çok değer verdiği kişi annesi ve o da yanında değil. Annesinin görüntülerde anlatamadığı şeyler var, korku ve endişeyle bakıyor kızına… Oğlu İlhan’ın yanında konuşamıyor ancak görüntüleri kızına vermesi için emanet ettiği eşine, Aziz Bey’e de aynı güvensizliği taşıyor mu? Bilmiyoruz. Eğer eşine de güvenmiyorsa o zaman Mahur’a ulaşmak için başka yollar aramıştır; hiç kimsenin anlayamayacağı, sadece Mahur’un ulaşabileceği bir yol. Mahur’un fotoğrafçı olduğunu düşünürsek ve annesinin şömine üstündeki resmine odaklanmayı dikkate alırsak bu yolun o yağlıboya portre olabileceğini düşünüyorum. Kimsenin dikkatini çekmeyecek ancak bilen birinin dikkatli bakışlarla anlayabileceği bir yol olur bu. Ancak fotoğraflar ile doğru bir izde miyiz bunu bize ilerleyen bölümler gösterecek, çünkü öncelikle Mahur’un bir arayış içinde olması lazım. Şimdilik bir şüphe ile bakıyor etrafa, bu her zaman gördüğü dünyaya yeni bir bakış açısı kazandırır elbette.

Savcının öldürüldüğü fotoğrafların başka bir önemi var ve Maraşlı aradığını bulmak için, büyük resmi görebilmek için ulaştığı her şeyi toplayacaktır. Başından geçen şeyleri ses kaydına alması bunun en büyük kanıtı. Bu yüzden Maraşlı’da fotoğrafların bir yedeğinin bulunması kuvvetle muhtemel ama bunu kimseyle paylaşmayacaktır. Aziz Bey, direkt istemediği sürece de vermemişti, yani artık o fotoğraflar Maraşlı’nın arşivinde yerini aldı diye düşünüyorum. Tabi eğer ses kayıtları aradığı şeyi bulmak içinse…

Maraşlı’nın Mahur’u kaçırması en başından beri planladığı bir şeydi. Maraşlı’nın Mahur’a ihtiyacı var, onun işbirliği Maraşlı için hayati bir mesele çünkü tek başına Türel ailesinin içine giremez, bu da sürdüğü izlerin sonu olur. Sorgu odasında, eğitim aldığını anladığımız Maraşlı, elinde yeterli delil olmadan üstleriyle de görüşemez. Yani delillere ulaşmanın tek yolu Mahur’un yanında olmak! Mahur’un tekrarlayarak “Senin için neden bu kadar önemliyim?” sorusunun en büyük cevabı bu olabilir gibi geliyor.

Mahur’un ise Maraşlı’ya inanmak için bir sebebe ihtiyacı var, çünkü Mahur her ne kadar Maraşlı’nın kendisini kurtardığını bilse de onun için yaralandığını, hayatını bir kez daha kurtardığını bilmiyor. Belki de her şey oyundur, nereden bilebilir? Bu yüzden onu kaçırmasına boyun eğemiyor, benim iyiliğim için beni kaçırdı diyemiyor ve bu süreçte ailesine olan güvene, içindeki tüm şüpheleri aklamak istercesine daha çok ihtiyaç duyuyor. İçindeki şüphe, kurt gibi onu kemirirken ailesine ilk defa bu kadar güvenmek istiyor. Maraşlı onun bu arayışını bildiğinden, Mahur’un ailesine haber vereceğini tahmin etti. Bunun için de telefonun yerini göstermenin öncesinde konum bilgileri verdi fark ettirmeden. Dağ evi, nehir ismi… Ve sonra telefonu onun göreceği şekilde bir arama yaptı. Gerisi sadece Mahur’un ailesine haber vermesine kaldı hâliyle.
Dilşad’ın yaptığı telefon görüşmesi her ne kadar ondan şüphelendirse de beni, ben onun başka bir sırrı daha olduğunu düşünüyorum. Bunu Maraşlı da aileye ilk kez girerken söylemişti, “Sessiz sakin bir kadın, ama bir sırrı var.” diye. Çocuğu için korkuyor ve tek endişesi biricik oğlu. Bu sırrın oğluyla ilgili olması mantıklı çünkü onun bu aile içinde tek kıymet verdiği şey oğlu. Gerçi bu onu zayıflatır da aynı zamanda, olabilecek en ufak bir tehdide açık hâle gelir, manipüle edilmesi son derece kolay bir hedef olur. Şimdilik şüpheliler listesinde adı dursun Dilşad’ın, kırıntıları toplamaya devam edelim biz.

Savaş, Ozan’ın mesajlaşmasından önce çıkmıştı yola; yani Ozan’ın hain olduğuna dair şüphe de şüpheye düşmüş oluyor. Ancak Savaş’la işbirliği yapan, Mahur’a giden Ozan’dı. Bu da benim tekrar ondan kuşkulanmama sebep oldu. Ayrıca tam olarak konum bilmeden yol alırken Savaş’ın onları bulması benim tüm şüphe oklarımı yeniden araba içindeki insanlara yönlendiriyor: Aziz Bey, Necati, İlhan ve Ozan… Şu hâlde bu bölümün sonuna doğru gelmişken senaryo o kadar iyi işlenmiş ki, kızına sevgi dolu baba Aziz Bey’den dahi şüphelenir hâle geldim. Ozan, çıkarları için aileyi ve seviyor göründüğü Mahur’u tereddütsüz silebilecek bir imaj çiziyor ekranda. İlhan içinse aile içi konuşmalarda anlıyoruz ki önemli olanlar listesinde ilk sıralarda para geliyor. Ama her nedense Necati’nin tüm maskelerine, gizemli sessizliğine rağmen onun hain olabileceğini düşünmüyorum. Çok şey bilen biri olduğu kesin ama onu zalim ve düşman olarak görmek yerine kurban olarak görmeyi tercih ediyorum, sanırım. Kim bilir? Belki öyledir ya da ben Necati karakterini çokça sevdiğimden öyle olmasını diliyorumdur. Anlayacağınız hain konusunda fikirlerim çok karışık, bunu bize zaman gösterecek ancak öyle bir bölüm ki bu, herkes şüpheli, herkes hain olabilir: Şoförden hizmetliye, babadan abiye herkes…
Savaş serbest kaldığı an durmadı, durmayacak da. Arkasından iz bırakmadan iş yapan biri o. Görüntüleri aldı ancak Mahur’un ölmesi şart. Onunla uğraştıkları için Türel ailesi de hedefinde. İzlediği uçak kazası belgeseli tesadüf değil, Türkiye’nin en büyük özel havayolu şirketinin sahibi olan Türel ailesine büyük bir zarar vermenin peşinde kanımca. Uçak kazasına sebep olmak veya bununla tehdit etmek Savaş’tan beklenen bir hareket olur doğrusu. Bunu gelecek bölümlerde daha iyi göreceğimize eminim..

“Aşk insanı kendin olmaktan alıkoyar.” Maraşlı’nın kimliği, Celal Kün! Asla kendisi gibi olmamalı, bu kimliğinden şaşmamalı. En ufak bir tereddüt tüm uğraşları yerle bir edebilir. İşte bu yüzden âşık olmamalı! Ancak onu zorlayan biri var karşısında: Zeliş’i güldüren, hiç binmediği salıncağa bindiren biri… Ona merakla bakmaktan kendini alıkoyamıyor. Ona okuduğu Rumî’nin şiirinin dizelerini, kendine okur gibi okudu dizeleri.

Gözlerinin denizinde onu arama.
O inci bir başka denizde.
Bakarsın bugün sever bu yürek,
Yarın sevilir bakarsın.
Yüreğimin özünde başka yarınlar var.
dedi kendine..
Bana bu hikâyede en çok yanan sen olacakmışsın gibi geliyor be Maraşlı..

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.