Yazar: Sinem ÖZCAN

Ufak Tefek Cinayetler dizisi, başlama haberini aldığımda beni heyecanlandırmayan ancak tanıtımını izlediğimde bende merak uyandıran bir işti. O merakın sonucu olarak en azından ilk bölümü izleme kararı verdim.

Bölümü gününde izleme şansım olmadı, bu arada özellikle birtakım dizilerle benzerliklerinin olduğuna dair haberlere de gözüm ilişti. Söz edilen dizilerin hepsini izlemedim ancak birini Big Little Lies’ı biliyorum. Açıkçası içimdeki merakı körükleyenlerden biri de bu oldu. Çok keyifle izlediğim dizilerden biriydi, Big Little Lies ve resmi uyarlama olup olmadığını hâlâ bilemiyorum ancak onunla benzerliğinin bulunması diziye ilgimi artırdı.

Bölüm çok havalı bir partinin göbeğine bir evin penceresinden uçan bir bedenle başladı. Ölenin kimliği, hatta kadın mı erkek mi olduğuna dair henüz bir fikrimiz yok. Ardından cinayet soruşturmasına geçtik. Burada da üç görgü tanığının gözünden asıl kahramanları ve ilişkilerini öğrendik.

Günümüzde yaşanan bir cinayetin ardından 96 yılında yaşanan bir trajedi ve bunun birbirine bir biçimde bağladığı hayatlar çıktı. Bölüm sonunda netleşen şemaya göre geçmişte yaşananlarla ilgisi olmayan sadece iki karakter var elimizde; ilki Merve’nin kocası Serhan, diğeri Arzu’nun kocası Mehmet. Diğerleri geçmişteki trajedinin ya kurbanı ya da hazırlayıcısı.

Geçmişin en büyük mağduru kuşkusuz ki Oya. İntihar girişimiyle sonuçlanan çok ağır bir travma yaşatılmış ona ve yıllar içinde bunu görünürde aşmış olsa da aslında hiç de öyle olmadığını bölüm içinde hissettik.

İkinci kurban Edip, olup bitenden sonra köşesine çekilmiş görünüyor ve Oya ile iletişimi sürmüş. Belli ki yaralarını birlikte tedavi etmeye çalışmışlar ve zaman, onları birbirine yol arkadaşı yapmış.

Tam anlamıyla kurban sayılmasa da yaşananlarda rolü olmadığından masum denilebilecek bir de Taylan var. Aslında bence o 96’da yaşananların bilmeden ateşleyicisi olmuş. Pelin’in istediği Taylan, Oya’nın sevgilisi olunca Merve ve Pelin’in kötücül planı ortaya çıkmış.

Merve ve Pelin’den asıl tehlikeli olan hangisi henüz karar veremesem de ne yazık ki, bu tür insanların gerçek hayatta da örnekleri mevcut. Ben olaya kadın ya da erkek boyutuyla değil insan boyutuyla bakıyorum ve bazı insanlar doğuştan kötü olabiliyor, sanırım. Nasıl doğuştan fiziksel engelli olmak bir realite ise doğuştan kötü olmak da aynı oranda gerçekmiş gibi geliyor bana. Şöyle bir düşününce her ikisinin de 17 yaşında bu kadar “karanlık ve kötücül” olmaları için görünürde bir çevresel etken yok çünkü.

Arzu, belli, zayıf bir kadın. Gençken de öyleymiş, şimdi de öyle. Özünde iyilik varsa da onu ortaya çıkaracak ve iyinin peşinden gidecek bir kadın gibi değil, pasif ve etkiye açık görünüyor.

Bölümün en belirsiz karakterlerinden biri benim için Serhan oldu. Tavrına ve tarzına bakınca onun Merve’yle evli olmasını anlayamadım. Gerçi onun için “Merve’nin en iyi skoru” dendi ama sevgisiz bir ailede büyüdüğü belirtilen Serhan’ın buna aşina bir adam olarak Merve’nin sevgisizliğini ve yapaylığını algılayamamış olması bende soru işareti oluşturdu. Bunun dışında Serhan’la ilgili olarak işinde sorunları olduğunu hissettik ve Oya’dan etkilendiğini gözlemledik.

Mert Fırat, benim çok beğendiğim oyunculardandır ancak ya karakterin henüz çok silik oluşundan ya da öyküdeki rolünü tam kavrayamayışımdan olsa gerek Serhan’a onu tam oturtabilmiş değilim.

Yine kafamdaki puzzleda yerini tam bulamayan ikinci isim Edip oldu. Oya ile bağını anladım ancak grupla yolları nasıl kesişecek onu bilemedim. Kesişmeli mi? Bence evet çünkü “96 olayı”nın iki mağdurundan biri o. Bu öykü, bir anlamda sadece Oya’nın değil onun da öyküsü olacak diye düşünüyorum.

İlk bölümde kahramanların tanıtımı bize birer anlatıcı aracılığıyla yaptırıldı. Ben oldum olası bu tarzı sevmem, senarist ve yönetmen o karakterde ne görmemi istediyse beni onu görmeye zorluyor gibi gelir. Nitekim Pelin için anlatıcının kişisel fikriymiş gibi sunulan yorumlar ister istemez izleyiciyi şartlıyor ve Pelin’e anlatıcının gözüyle bakmaya başlıyorsunuz. “Canım, Pelin’in de ne olduğu belli işte! Niye takılıyorsun ki buna?” diyenleriniz olabilir. Haklı da olabilirsiniz ama ben izleyici olarak detaylara bakıp karakter hakkında bilgi edinmeyi sevenlerdenim. “Tehlikeli, kötü, acımasız, iyi…” sıfatlarını ben koyayım o kimliğe, benim adıma birileri dillendirmesin istiyorum. Bu yanıyla karakter aktarımlarını hiç sevmedim ve beni öyküye yabancılaştırdı.

Yine de bu noktada bir açık kapı bırakmak lazım. Anlatıcılar “güvenilmez anlatıcı” iseler (ki normalde öyle olmaları gerekir) yani görgü tanıkları da aslında çatışmada rol sahibiyseler o zaman söylediklerinin doğru olmama ihtimali var. Bu da ancak ilerleyen bölümlerde netlik bulacaktır. Eğer bu yapıldıysa o zaman, olay bambaşka bir renge bürünür ve çok çarpıcı hâle de gelebilir. O durumda “sevmedim” yargımı seve seve geri alırım. Ancak bu, çok ustaca yapılması ve çok sağlam, hiç çelişki ve boşluk olmadan bağlanması gereken bir çatışma gerektiriyor. Başarılabilir mi, bilemem.

Bölümde takıldığım bir diğer nokta cenazeye giden Oya’nın aniden karşılaştığı Merve’ye gösterdiği yakınlık oldu. Hayatının yönünü değiştiren kadına küçücük bir şaşırma dışında tepki vermeksizin sanki hiçbir şey yaşanmadan ayrılmışlar ve 20 yıl sonra karşılaşmışlar tavrı göstermesi bana çok inandırıcı gelmedi. Keşke Oya’nın şokunu, tereddüdünü ve kendini zoraki toparlamasını izleyebilseydik. Bana “Cenazeye giderken onlarla karşılaşacağını biliyordur, hazırlıklıdır.” derseniz yine de karşı çıkarım. Ne kadar hazırlıklı olursa olsun nefret ettiği bir kadınla karşılaşma anı bu kadar sıradan olamaz, derim.

Bölüm kendi içinde katmanlanarak bir yandan karakterleri tanıttı; bir yandan geçmişi aydınlatıp bağları kurdu, öte yandan günümüzde kalarak cinayet soruşturmasını verdi. Başta bağlantıları kurmada güçlük çeksem de ardından taşlar yerli yerine oturdu. Yine de su gibi akan, rahat bir bölüm değildi, bana kalırsa.

Meriç Acemi kalemini bayılarak izleyenlerden değilim ben, anlatım dili bana sıradan gelir ve pek de etkilenmem yazdığı işlerden, ne var ki tanıtımın bende uyandırdığı merak ve gizem bölüm sonunda da devam ediyordu, açıkçası benim için en olumlu yan da bu oldu. Bölüm sona erdiğinde Ufak Tefek Cinayetler’e birkaç hafta daha şans verdim kendi adıma. Eğer düğümleri sağlam atılır, izlerken öykü bende soru işaretleri açmayı sürdürürse izleyicisi olurum diye düşünüyorum.

Ben izleyicisi olsam da olmasam da verilen emekler karşılık bulsun ve ömrü uzu

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

2 Comments

  1. nbsami 29/10/2017

    Ben de yorumlariniza katiliyorum. Meric Acemi Kiralik Ask da mesaj vermesi ile dikkatimi cekmisti. Acikcasi yazi kurgusunu seviyorum. Onceden gelecek icin ufak ipuclari veren bir yazi yapisi vardi Kiralik Ask da. Bu dizi icin henuz ilk bolumde pek bir kivraklik sezemedim. Big Little Lies i cok andirmasi sebebiyle acikcasi hosuma gitmedi. Uyarlamalari sevmiyorum. Ozgun olmasini tercih ediyorum. Yayin saatinde izler miyim izlemez miyim cok emin degilim o aksam baska dizi varsa onu tercih edebilirim. Dolunay i bu dizi icin pazar a kaydirdilar. acikcasi onun icinde hoslanmadim. Daha once de yazdim kanallarin yeni baslayan diziler yuzunden yaptigi degisikliklerden hoslanmiyorum. dizi kahramin 4 kadindan 3 unun etrafimda gordugum ve de hic hoslanmadigim kadin tiplerinden oldugundan da dizi bana itici geldi. Mert Firat sanirim proje secimlerinde hatali kararlar aliyor. Bundan once erken final yapan Ask ve Gurur daydi. Burada da Serhan karakterinde silik kalmis sanki. Ama dizi nasil ilerleyecek sadece Mert Firat icin merak edip takip edecegim ama ekrandan degil puhu tv den;)

    1. Sinem ÖZCAN 29/10/2017

      Ben Meriç Acemi kalemini sevenlerden değilim. Senaryo dilini çok beğenmem, çatışmalarda zayıf kaldığını da düşünürüm. Ufak Tefek Aşk'ı da izleyeyim mi izlemeyeyim mi tereddüdü yaşamamın ana nedeni odur. Yine de çok temkinli yaklaşıyorum. Birkaç bölüm bakacağım ama açıkçası yazan kaleme güvenmediğimden aksadığı anda bırakırım diye düşünüyorum. Mert Fırat konusunda çok doğru bir yorum yapmışsınız bence de. Benim arayıp bulamadığım ifade buydu tam olarak. Evet, silik kalmış. Bir de Aslıhan Gürbüz'le çift olarak oturtamadım kafamda. Haaa, belli ki asıl çift Mert Fırat ve Gökçe Bahadır olacak o belli de yine de ben onu Merve'nin kocası olarak olduramadım. Dolunay'ın yeri bu dizi yüzünden değişti evet ama aynı gün yayına giren bir başka dizi daha var Kadın. Giderek salı çok zor bir gün hâline gelecekti. Pazar belki ona iyi gelebilir. (Hoş kendi adıma Dolunay'ın hikâyesinin yavaş yavaş tıkanmaya gittiğini ve artık ufak ufak finale yürümesi gerektiğini düşünüyorum) Ben de gününde izlemem sanırım Ufak Tefek Cinayetleri ama sanırım bir süre takipçisi olacağım. Yorum için teşekkürler ve kocaman sevgiler...