YAZAR: Şeyma BULUT

Sevgi sadece sözle ifade edilen bir kavram değildir. Biri bana seni seviyorum dese bunu göstermesini isterim. İnandığım andan itibaren de o insan için çaba gösteririm.Tıpkı bir zamanlar sevdası için her şeyi göze alan Nare gibi.  Hayalleri vardı Nare’nin. Sevdiği adamla umut dolu bir gelecek hayal etmişti. Ancak Sancar onu öyle bir kırdı ki artık yarını hayal bile edemez hâle geldi bu kadın. Yaşadığı kâbus dolu yılların ardından onun tek istediği bir parça huzur. Fazlasında da gözü yok.

Nare, geçmişin geçmişte kalmasını istiyor. Sancar’ı bu işin dışında tutacak ve hep hayal ettiği o mutlu, huzurlu hayatı yaşayacak. Zaten daha önce de dediği gibi, bu saatten sonra Sancar’ın ona inanması da mühim değil. Sevdiği adam ona yazık etti ve şimdilik Nare için bunun telafisi yok. Bu yüzden içinde fırtınalar kopsa da susuyor ve işleri bildiği gibi halletmek istiyor. Başarılı olabilir mi? İhtimal bile vermiyorum.

Sancar uzun yıllar Nare’yi suçladı. Kendisine ihanet ettiğini, yalan söylediğini tekrarladı durdu. Belki içten içe bir şeylerin bildiğinden farklı olduğunu hissediyordu ama gerçeğin de peşine düşmedi. Ta ki bugüne kadar. Üst üste olaylar yaşandıkça, bildiklerini sorgulamaya başladı. Bardağı taşıran son damla ise Nare’nin Akın’dan kaçtığını öğrenmesi oldu. Artık gerçek; bir nefes kadar, Sancar’ın bile inkâr edemeyeceği kadar yakın. Bunca zaman kendisinden saklananlarla yaşamayı bir şekilde başaran Sancar Efe böyle devam edemeyecek hâlde. Bu noktadan sonra gerçeği ortaya çıkararak ya kendini affedecek ya da sevdasını elinden alan herkesten hesap soracak. Bunun dönüşü yok. Bu yüzden önce Nare’nin karşısına dikildi. Tek amacı olanları öğrenmekti ama çok yanlış birine sordu. Nare sevdiği adama bir şeyleri anlatmak istese de bunu yapamaz.  Çünkü onu çok iyi tanıyor. Gerçekler gün yüzüne çıktığında Sancar’ın yapacakları üç aşağı beş yukarı belli. Hem Akın’a bedel ödetir hem de Nare’ye yaptıklarından dolayı, kendini cezalandırır. Akın, Nare’nin umurunda değil. Ama Sancar? Ona zarar gelmesi ihtimali bile korkutuyor onu ve  bu yüzden de susuyor, gerçekleri söylemiyor. Sancar’ın ona inanmamasına alıştı amaaa ona zarar gelmesi düşüncesine asla alışamaz. Elinden bir şey gelir mi? İşte bundan emin değilim. Zira Sancar artık gerçeklerin peşinde ve bu hesaplaşma çok çetin geçecek.

Sancar adım adım hakikatlere yaklaştıkça Nare de iyice köşeye sıkıştı. Birdenbire kendini bir mücadelenin içinde buldu. Nare, söz konusu sevdiği insanlar olduğunda tam bir savaşçı. Tüm çırpınışı da bu yüzden zaten. Akın’ın yaptıkları ortaya çıktığında en büyük zararı Sancar’ın göreceği bir gerçek. O da buna izin vermemek için kolları sıvadı. Zira bu adam ona ne yaşatırsa yaşatsın kıyamıyor. Nare ne olursa olsun Sancar’ı seviyor. Ne yaşanırsa yaşansın bu gerçek değişmez. İçindeki ateş hala sönmemiş, bu yüzden de asla sevdiğini ateşe atamaz. Onun sevgisi nefrete dönmedi. Hâlâ yüreğinde. Bu sebeple de sonuna kadar savaşacağını düşünüyorum ben. Hâlbuki geçmiş ortaya çıksa bundan en büyük faydayı Nare sağlar ve kimse onu suçlayamaz. İşte bu kadının en büyük sorunu da bu. Söz konusu başkaları olduğunda ne kadar mücadele ediyorsa sıra kendine geldiğinde o kadar sessizliğe bürünüyor.

Nare’nin sessizliğinden midir, nedir onun içindeki acıları kimse göremiyor. Belki biraz Gediz. O da görse de merhem olamıyor. Bazı acıların merhemi kendi içinde gizlidir. Nare’nin ender anlarda, şokla ortaya çıkan acılarının tek merhemi Sancar’da. Yahya’nın yaptıkları ortaya çıktığında tam anlamıyla yıkıldı Nare. Nefes alamadı. Onu ilk kez böyle gördüm ve kalbim acıdı. Tam o anda gördüğüm başka bir durumsa yeniden aşkın gücünü anımsattı bana. Nare paramparça olup kendini kaybedecekken geçmişten gelen bir söz onu kendine getirdi. Sancar uzun zaman sonra ilk kez ona “Sefirin Kızı” dışında bir sözle seslendi : Pamuk. “Adını anmam artık!” yeminini belki bozmadı ama sevdiği kadına eskisi gibi seslenebildi. Nare’nin kulakları duymasa da yüreği duydu bu sözü. İkisi de her ne kadar geçmişte kaldı, bitti dese de biten bir şey yok. Belki çok uzun zaman alacak, o köprünün altından çok sular akacak ancak yeniden bir olacaklar diye düşünüyorum. Zira böylesine güçlü bir aşkın önünde ne yalanlar ne de acılar durabilir.

Sancar bir yerden sonra Nare’nin üzerine gitmese de aynı şey diğerleri için geçerli değildi. Özellikle Güven konusunda Sancar artık sınıra ulaştı. Sefir ya bildiğini söyleyecek ya da Sancar’ın kestiği cezaya razı olacak. Başka yolu da yok gibi çünkü Sancar asla durmayacak. Ya öğrenecek, ya öğrenecek. Tek sorun Sefir’in de kendince planları var. Bunu öngöremezse Sancar, bir hataya sürüklenecektir.

Tüm gerçekleri Nare kadar bilen Güven Çelebi, bilgisini satışa çıkararak en büyük iki düşmanından kurtulma planları yapıyor. Zaten mevcut vaziyetini en aşağıdan, tepeye çıkaran bir o var. Sancar’dan alacağı parayla hem kendini kurtaracak hem de Akın’ı cezalandıracak ve pek tabii ki Sancar’dan kurtulma planını da elini bile sürmeden başarıyla tamamlamış olacak. Güven tamamen çıkarları için yaşayan bir adam. Geçmişte kendi istekleri uğruna kızına bile acımadı. Bu yüzden Nare’nin parayı ona vermesi işine gelirse Sancar’a karşı susabilir. Eğer gelmezse, işine nasıl geliyorsa öyle davranacaktır. Ve bunun sonuncunda da kimin zarar göreceği pek de umurunda olmaz diye düşünüyorum.

Diğer yandan da Müge hayatının en zor dönemini yaşıyor. Kendini, Nare’yi, Akın’ı herkesi suçladı. Ne kadar psikolog olsa da işte terzi kendi söküğünü dikemiyor. İçindeki öfke büyüdükçe de ne sözlerini ne de hareketlerini kontrol edebildi. Bir yandan Sancar’dan gerçekleri saklarken diğer yandan da içindeki kıskançlığa engel olamadı. “Benim sevdiğim adam neden sana âşık oldu?” diye haykırdı. İlk anda çok kızsam da onu anladım. Bir adamı sevmiş ve tüm dünyası başına yıkılmış bir kadın o. Bu sebeple hareketlerini doğru bulmasam da anlıyorum. Elbette kendine gelecek ama böylesine bir hayal kırıklığını sindirmek zaman alır. Bu zamanlar geçince eski, sevecen Müge ablayı göreceğiz diye düşünüyorum.

Gediz’e gelecek olursak o bu hafta fazla durağandı. Yaşananların etkisinden olsa gerek, kendini dışarıda tuttu bir süre. Olanları hazmetmek zor olsa da esas sindiremediği şey başka. Müge’nin gerçekleri öğrenmesine rağmen hâlâ Akın’ı seviyor oluşuna kızıyor. Kendini düşürdüğü durumu kabullenemiyor. Müge’nin, Akın’ın nasıl biri olduğunu umursamayıp kendisini sevmiyor diye perişan olmasına sinirli. Aslında pek haksız diyemesem de ablasına zaman vermeli diye düşünüyorum. Olanların üzerinden zaman geçtikçe Müge de yaptığı yanlışı görecektir. Şimdilik mantığını kullanamayan insandan aklı selim hareket etmesini beklemek saflık olur. Gediz de bu süreçte delirmeye devam edecektir diye düşünüyorum.

Müge ve Gediz çok şanslı. Ne yaşarlarsa yaşasınlar onları asla bırakmayan iki dostları var. Sancar yaşanan onca şeye rağmen dostluk yeminlerine sadık kalarak Gediz’in yanındaydı. Gediz’in de dediği gibi onlar kırılır, incinir ama bitmezler. Kökleri sağlamsa fırtına ne denli büyük kopsa da temeli bu kadar sağlam bir dostluğu ancak sarsabilir. Öyle de oldu. Nasıl ki Gediz’in dostuna ihtiyacı vardı. Şimdi de Sancar’ın ihtiyacı var. Girdiği bu yolda ben en büyük destekçisinin Gediz olacağına yürekten inanıyorum.

Bu hafta Sefirin Kızı’nda saflar belli oldu. Özellikle Halise konusunda herkes yerini ve duruşunu belli etti. Nare, Sancar ismini duyduğunda bile içi titrerken annesine karşı onu istemediğini net bir şekilde belirtti. Halise ne kadar haksızken haklı çıkmaya çalışsa da karşısında ona boyun eğecek bir kadın yok. Kendisine yapılanı affetmeyen ve adalet için gözünü karartmış bir insan var. Hâl böyle olunca savurduğu tehditler ancak lafta kaldı. Ben aslında af diler diye ummuştum. En azından bir özür. Ama nerdeeeeeee! Hem suçlu, hem güçlü denir ya işte o Halise Efeoğlu’dur artık. Hâlâ Nare’ye güç gösterisi peşinde. İtiraf edeyim izlerken “Kadın sen neyin kafasını yaşıyorsun?” demedim değil. Bir insan ezik de olsa biraz olsun gelişmez mi? Gelişmezmiş, öğrendim. Neyse, mahkemede içimin yağları öyle bir eridi ki ona diyecek başka bir sözüm yok.

Adaletin kestiği parmak acımaz. Halise yaptığı her şeyin üstünü kapatsa da karşısında haksızlığa gelemeyen bir kadın ve onun yanında duran çocukları vardı. Elinde büyüttüğü Gediz, kızım dediği Elvan ve gözbebeği Sancar. Hepsi adil olmak için Nare’nin yanında oldu. Zira söz konusu doğru olanı yapmak olduğunda, gerektiğinde aile bile ikinci plana atılabilir. Başkasının âhı üzerinde mutluluk da huzur da olmaz bence.

Final sahnesine geldiğimizde ise şoke oldum. Sancar adım adım ilerlediği planında kendini İsviçre’de buldu. Artık gerçeğe bir adımı var. Ya öğrenip kaderlerini baştan yazacak ya da içine düştüğü yalan bulutunun içinde tükenecek. Benim oyum ilkinden yana.

Sefirin Kızı yine su gibi aktı geçti. Ancak burada ufak bir itirazım olacak. Mahkeme sahnesinde Halise sanık değildi. Başkanın ya da avukatın onunla ilgili önce suç duyurusunda bulunması gerekirdi. Yargılanmayan birinin tutuksuz yargılanmasına karar verilmesi gibi durum bu diziye yakışmadı.

Emek veren herkesin yüreğine sağlık. Yazıma Cemal Süreya’nın bu güzel sözüyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere. Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

öyle uzaktan seviyorum seni
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.