Güvenme…Kırılırsın! (Her Yerde Sen, 4. Bölüm)
YAZAR: Şeyma BULUT
Güven duygusu insana kendini en iyi hissettiren duyguların başında gelir. İnsan, yaşadığı hayat boyunca koşulsuz güveneceği birini arar çünkü bu, ona kendini koruma altında hissettirir aslında. Sırtını dayayacağını hissedemediğin biri varsa karşında her zaman tetikte olursun. İnsanoğlunun yaşamı hep bu ikilem arasında geçmiştir: Güvenmek ya da güvenmemek. Genelde de ilk olarak ailesine inanır ve yaslanır insan. Koşulsuz bu duygu. Diğer insanlara hep bir tetikte olma durumu olsa da aile başkadır. Peki, ya “güven duygusu”nu aileniz yüzünüzden kaybetmişseniz ne olacak? İşte o zaman dünya üzerinde tek bir insana bile inanmak ve bu nedenle de kalbinizi göstermek istemezsiniz. Bu yüzden de en ufacık meseleler bile büyür ve dev bir sorun hâlini alır. Güven olmayınca, iyi niyet de aramaz insan. Tıpkı Stefan Zweig’in Mary Stuart kitabında dediği gibi: “İnsanın kalbinin derinliklerine işleyen güvensizlik duygusu ortadan kaldırılamadığı sürece ışıksız bir alevi, yakıcı bir ateş hâline dönüştürmek için her zaman bir neden bulunur.” Evet, Demir’den bahsediyorum. İnsanlara asla güvenmiyor çünkü ailesi bu duygusunu yerle bir etti. Önce annesi terk etti – evet, belki babasını bundan sorumlu tutuyor ama surdaki ilk delik böyle açıldı – ardından babası onu yatılı okula yolladı. Koşulsuz güvenmesi gereken insanlar tarafından kırılan, incitilen bir çocuk nasıl diğer insanlara kendini açabilir ki? Demir olgun bir yetişkin gibi dursa da bazı özellikleriyle kaybolmuş biri aslında. Kimseye güvenmiyor, güvenmek istemiyor. İncinmekten korkuyor. Bu da hâlâ çocukluğundaki kalp kırığının onu bir biçimde etkilemesinden ileri geliyor. Hatta babasını bile sırf geçmişindeki yaralarından dolayı affetmiyor. Ne derler bilirsiniz ”Çocuklar unutur ama affetmez.” Demir’in durumu da aynı bu. Unutarak hayatına devam etmiş ancak asla affetmemiş. Açıkçası pek de affedeceğe benzemiyor.
Her Yerde Sen’de bu hafta karakterler arasındaki ayrımları en net gördüğümüz bölümlerden birini izledik. Bazı anlarda çok sinirlenip bazı anlardaysa kahkahalar attık. Özellikle de Selin ve Demir arasındaki mental farklılıklar çok net bir şekilde görüldü. Burak, Selin’in başını çok ciddi bir şekilde sıkıntıya soktu. Buna rağmen Selin bir türlü onun bu acımasız tarafını görmüyor. Daha önceki yazılarımda Selin’in sabit fikirliliğinden bahsetmiştim. Bu bölüm bu özelliği çok net bir şekilde ortaya çıktı. Demir’in tüm uyarılarına rağmen onun gösterdiğini bile görmek istemedi. Bunun en temel sebebinin Selin’in kaybetme korkusu olduğunu düşünüyorum. Balığını bile kaybetme riski ortaya çıktığında kendisini kaybeden Selin, hayran olduğu ve hatta âşık olduğunu sandığı insanın kötü tarafını görmeyi şiddetle reddetti. Hatta dosyadaki şantaj fotoğrafları yere düştüğünde bile bakmadı onlara. Apaçık bir şekilde karakterindeki zayıflığı ortaya serdi. Hâlbuki ona karşıdan bakan biri, oldukça cesur bir kadın görür. Fakat spesifik bir olay karşısında takındığı tavır, görünen yüzüyle zerrece bir alakasının olmadığını gözler önüne serdi. Açıkçası bu hafta beni en fazla sinirlendiren karakter oldu kendisi. Selin’e bir şey söylemek istiyorum: Gerçeklerden ne kadar kaçarsan yüzleştiğinde ruhuna saplanacak bıçak sayısı da o kadar çok olacaktır. Bir dost tavsiyesi kabul et, tatlım.
Selin, söz konusu kendisi olduğunda gösteremediği cesareti arkadaşları için gözünü kırpmadan gösterdi. Bunu da tek çocuk olmasına bağladı. Bir noktada haklı, kardeşleri olmayan çocuklar için arkadaşları aile gibi olur. Bu sebeple çok rahat “kardeşim” diyebilirler. Selin de aynı bu durumda (Yazarınız da tek çocuk olduğu için çok rahat empati yaptı). Kendisinin durumu da çok parlak olmamasına rağmen Ayda ve Merve için rahatlıkla istifasını sundu, Demir’in önüne. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta son sahnede kızlar, Yıldırım’a yakalanmışlardı. Demir, Aleyna sayesinde bu durumu kurtarmayı başardı. Selin’se çok rahat bir tavırla sorumluluk aldı. Peki, diyeceksiniz ki hani korkak diyordun? Şöyle anlatayım: Selin sevdiği insanları – kötü bile olsalar – kaybetme durumunda korkak davranıyor. İşte yine aynı şey aslında. Yine arkadaşları söz konusu oldu ve kendisi öne attı. Demir’se oldukça net bir davranışla, içine girdikleri durumla yüzleşmeleri gerektiğini aksi takdirde sonuçları olacağının altını çizdi. Selin’in aksine Demir’in doğru ve yanlışı ayırt etmede duygusal bir yaklaşımı yok. Kızlara sergilediği tavırla da bunu göstermiş oldu. Duygularını bir şekilde kontrol etmeyi bilen bir iş insanı olarak, iş hayatında duygusallığa yer olmadığını gösterdi. Onlara da çok net bir ders verdi: Yaptıklarınızın sorumluluklarını almak zorundasınız. İnsanlar yaptıkları eylemlerin sonuçlarından genelde kaçmak isterler. Ben yaptım, ne olacaksa olsun bakışıdır bu. Oldukça yanlış ve etik olmayan bir durumdur. Her eylemin bir sonucu olur ve biz bununla yaşamak zorundayız maalesef. Selin ve arkadaşları artık Demir’de yaptım, bitti mantığının çalışmayacağını görmüş oldular.
Kızlardan sanırım beni en fazla kendinden iten karakter Merve oldu. Ne Selin ne de Ayda onun kadar bencil. Ne ilişkiymiş arkadaş? Şirket yerin dibine battığında bile “Ben nişanı attım!” diyebiliyor. Ayrıca tek önemsediği kişinin de Bora olduğuna neredeyse emin gibiyim. Bu kanıya nereden vardın diye soracak olursanız da Bora’ya gizli gizli buluşmak için arkadaşlarına yalan söyledi. Bunu vicdan yaptı fakat sonrasında da gerçeği açıklamadı diye gerekçelendirebilirim düşüncemi. Bora ve Merve gerçekten bu dizinin en faul iki karakteri bana göre. Burak bile onlar kadar sinirlerime dokunmuyor. Onlar iyilik ve aşk kisvesi altında sakladıkları bencillikleriyle hareket ediyorlar. Aşkları bu kadar önemliyse bunu anlatmanın bir yolunu bulabilirlerdi fakat onlar arkadan iş çevirmeyi, yalan söylemeyi ve Demir’i göndermek için türlü türlü numaralar yapma konusunda Burak’a katılmayı tercih ettiler. Bu da bana çok çirkin geliyor açıkçası. Kendi duygularını hayatın merkezine koyup da geri kalan her şeyi ve herkesi bu yörüngede kullanan insanlar beni fazlasıyla sinirlendiriyor. İlk dört bölümden Merve Bora’ya notum eksilerde maalesef.
Peki operasyonun beyni Ayda’yı neden katmıyorum bu ekibe? Ayda, oldukça saf bir kız. Arkadaşları mutlu olsun diye kendisini heba ediyor. Bugün gelip Demir gitmesin, vazgeçtik deseler hemen kabullenir, eminim. Sevdiklerine olan düşkünlüğünü, abisinden haber alamadığı anda girdiği ruhsal durum pek güzel gösterdi. Yine İbo’yla olan küçük anlarından dolayı onun sevdiklerine düşkünlüğünde bir kez daha emin oldum. İbo, sabah mahmurluğuyla kendisini anlatamadı ve Ayda’nın küçük bir kız çocuğuymuş gibi küsüp gitmek istemesine şahit olduk. Ayda, şimdilik arkadaşlarını mutlu etmek adına oradan oraya koşturuyor. Önceki bölümlerde Merve ve Bora’yı barıştırmak için plan üstüne plan kurdu. Bu haftaysa Selin’in kötü ruh hâlini düzeltmek için yaptıklarını gördük. Ayda, nahif kişiliğiyle beni izlerken kendisine hayran bırakıyor onun tek sıkıntısı fazlaca saf olması bence. O da Selin gibi arkadaşlarını pek sorgulamıyor. Fakat İbo hiç öyle bir karakter değil. Bir kere insanları tanıma konusunda Demir’den sonra bence en iyi karakter . Burak konusundaki görüşünü unutmamak lazım. Ayda’ya duyduğu ilgi de ortada. Belirli noktalarda onun zamanla gözünü açacağını düşünüyorum.
Ayda, arkadaşlarının ağzından çıkan her lafa kanun gibi bakıyorsa âşık olduğunda neler olur tahmin etmek çok da güç değil. Zaten aşk da kapıda gibi görünüyor. Selin ve Demir’in aksine onlar şu anda dört nala koşuyorlar. “Hep kal!” dedi İbo Ayda’ya. Bence orada bir gönderme vardı. Ayda her ne kadar bunu sabah kahvaltı olarak algılasa da bana daha genel bir anlam içeriyor gibi geldi. Zaten haber vermeden şirkete gitmesi, ardından da onun olduğu her yerde, bir şekilde İbo’nun karşımıza çıkması onun kararını çoktan verdiğini gösteriyor. Bu ikili kartlarını açıkça ortaya koyduğunda aynı dizi içerisinde iki ayrı masal izleyeceğimiz kanaati uyanıyor bende. Zaten kimyaları ve uyumlarıyla da izleme keyfini yukarılara taşıyan bu çiftin, aşk çıtamızı epey yükseğe çıkaracaklarının sinyallerini şimdiden oldukça güçlü bir şekilde veriyorlar.
Ayda ve İbo’nun aksine Demir ve Selin’se bir arpa boyu yol alamadılar. Demir, bazı anlarda Selin’den fazlasıyla etkilendiğini gösterse de Selin’de bir kırıntı bile yok. Hâlâ iç yüzünü görmeyi reddettiği Burak’a olan ilgisini görüyoruz. Tamam şimdi hafiften bir Alara’dan kıskanma durumu mevzu bahis ancak yeterli değil bana göre. Selin, Demir’in kimseye güvenmediğini gördükçe uzaklara kaçıyor gibi duruyor. Demir’i empati yapmamakla suçlasa da kendisinde de zerrece olmayan bir durum bu. Arkadaşlarının yerine kendini koyuyor olabilir fakat Demir’in olduğu yerden olaya bir türlü bakmayı beceremedi. Hâlbuki Demir, son olaylarda haberi dahi olmadan Selin’e mutlak bir koruma kalkanı oluşturdu. Burak’a öfkesinin sebebi de buydu zaten. Onun etik olmayan hareketlerine ne kadar sinirlense de asıl neden Selin’di. “Sana koşulsuz güvenmesinin bedelini ödetecektin.” dedi. Açık bir şekilde buradaki meselenin iş değil, kişi olduğunu gösterdi. Tek rahatladığım olay, Selin Burak’ın da kendini kaybettiğini ve saçma sapan hareketler yapabildiğini gördü. Korkan Selin’in alacağı tavrı bilmesem de henüz anlayacağını düşünmüyorum. Fakat Demir’e karşı içinde bir şeyler de uyanıyor gibi. Son sahnede arkadaşları Demir’e karşı yeni bir hareket planı oluşturmaya çalışırken o, işlere yönelmeleri gerektiğini iddia ediyordu. Açıkçası öyle bir savundu ki artık Demir’in gitmesini istemediği kanısı uyandı bende. Bu tavrına devam etmesi en büyük isteğim. Demir gibi özünde iyi bir insanı böylesine kendisinden uzaklaştırmaya çalışması beni çok sinirlendirdi. Evet bu hafta Selin, deyim yerindeyse çileden çıkarttı beni saflığıyla. Etrafındaki yalancı buluttan gözlerini biraz gerçeklere çevirdiğinde her şeyi net bir şekilde göreceğine de eminim. Hayırlısı diyorum artık.
Burak ve Demir arasında, silahlar çekildi. Demir net bir şekilde kimin patron olduğunu belirtti ve eski yöntemlerin artık geçerli olmadığının altını çizdi. Bu iki karakter arasındaki zıtlık her bölüm kendisini daha da belli ediyor. Demir’in net duruşu ve idealizmi karşısında Burak’ın her tarafa dönebilecek ”kaypak” kişiliği ayrımı açıkça ortaya koydu. Bazen derler ya, bir şeyleri istiyorsak elimizi kirletmeliyiz diye. Burak bu mantıkta ilerlerken Demir işlerin düzgün yürütülebileceğini de gösterdi. Açıkçası bu tip dürüst ve açık insanlara olan özlemimi Demir’le gideriyorum bu sıralar. Dizide duruşu en net ve gerçekçi karakter bence o. Burak, ondan kurtulmak için Esen’i işlere bulaştıracak kadar gözü döndü. Kara para aklaması konusunda ona inanılmaz baskı yapan Esen’i işlerin tam ortasına atması kendisini de kurtlar sofrasına atmasıyla eş değer bana göre. Demir gibi analitik zekâlı bir strateji uzmanı, verecekleri ilk açıkta avının kokusunu alan bir tilki gibi olayın peşinden gidecektir. Burak’ı oldukça zor günlerin beklediğini söyleyebiliriz bence.
Bu hafta bol nükteli – aslında imalı – bölüm izledik. Hayvanlar üzerinden insanlara hakaret edilmesinin yanlışlığının vurgulanması en sevdiğim ayrıntılardandı. Yani şimdi kabul edelim bazen hayvana hakaret diyebileceğimiz kişilikler görüyoruz. Bunun yanlışlığının vurgulanması, kediler için yapılacak yuvada ince ince anlatılması güzel ayrıntılardı. Umarım gereken yerlere de mesaj ulaşmıştır. Kadına şiddet hususuna da nükteli bir şekilde değinilerek bir tavır konması oldukça hoştu. Tamam, şiddet her şeyi çözmez. Fakat anlatım biçimi – Muharrem Usta’nın Taylan’ın tüm kemiklerini kırması – komedi filmlerinde karşımıza çıkan sahneleri andırıyordu ve çok sevdim. Dizide şu ana kadar hikâyeye tam anlamıyla katılmayan tek karakter Vedat. Onun da bu hafta girişi yapıldı ve Selin’le tanıştılar. Vedat, şimdilik Selin’i Merve sansa da umarım ondan etkilenmemiştir. Bu klişeye girilmemiştir diye dua ediyorum. Hatta arkadaş olmalarını ve Demir’le aralarındaki sıkıntıları çözen kişi olmasını istiyorum. Tabii, bunlar benim dileklerim, olur mu olmaz mı gelecek bölümlerde göreceğiz. Söylemeden geçemeyeceğim “yoga” sahnesinde ekranlarda sürekli gördüğümüz spor eğitmenlerine (!) yapılan göndermeyi de çok sevdim.
İçimde kalmasın, Alara insanlara olan tavırlarıyla babasından zerrece bir farkı olmadığını gösterdi. Başkalarına iyilik yapan herkesi “iyi” olarak görmüyorum ben açıkçası. Hayır işlerine giriyor fakat bunu yapacak insanlara kötü davranırken görüyoruz. Selin’e ise korkunç davrandı. Kadınları hislerinde asla yanılmayan canlılar olduğunu kabul edersek Selin’le Demir arasındaki durumu fark etmişe benziyor. Selin de zaten onu epeyce kıskanmıştı. Alara’dan hiç haz etmedim ama Selin’le Demir onun sayesinde duygularıyla yüzleşirse müteşekkir kalacağım.
Sahne geçişlerinin kopmadan ilerlemesi bölümü bu hafta akıcı yapmış. Öykünün komedi damarını da sevdim.İzlerken zaman zaman absürt komedi motifleri beni biraz sıksa da genel anlamda iyiydi.
Tüm ekibin emeklerine sağlık. Yazıma Orhan Veli’nin bu güzel dizeleriyle son veriyorum, haftaya görüşmek üzere.
Sanma ki derdim güneşten ötürü,
Ne çıkar bahar geldiyse?
Bademler çiçek açtıysa?
Ucunda ölüm yok ya.
Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten
Güneşle gelecek ölümden?
Ben ki her Nisan bir yaş daha genç,
Her bahar biraz daha aşığım;
Korkar mıyım?
Ah, dostum, derdim başka…