Sen Benim Diğer Yarımsın (Kalp Yarası, 19.bölüm)
YAZAR : Şeyma BULUT
Bu hafta Kalp Yarası’nın başından kalktığımda kalbimde ince bir sızı vardı. Ayşe ellerini karnına götürerek yere yığıldığı anda “Eyvah!” dedim. Bebeğin ölme ihtimalinin düşüncesi bile içimi acıttı özellikle de Ayşe’nin böyle bir acının altından nasıl kalkacağını tahayyül dahi edemiyorum. Ayşe’nin karnında büyüyen mucize, Ayşe ve Ferit için aynı şeyi ifade etmiyor. Bebeğin ölümü ikisini de incitecek ancak Ayşe’nin ruhunu paramparça edecektir.
Dizide bebek haberini aldığımız günden bu yana en heyecanlı görünen, Ferit’ti. Sürekli ağzında “Baba olacağım!” sözleri, hep bir şeyler yapmaya çalışması, planlar kurması, sabırsızlığı derken insan Ayşe neden bu kadar durgun, daha sakin ve sabırlı diye düşünmeden edemiyor. Halbuki o da anne olacak değil mi? Bunu en bariz anlatan sahne bebeğin kalp atışlarını dinledikleri andı. İkisi de duygulandı ama Ferit’in ilk sorduğu “Kız mı erkek mi?” oldu. Ayşe’yse daha sakin ve mutluluğunu içinden yaşamaya çalışıyordu. Önce biraz yadırgadım ama sonra anladım. Bu bebek Ayşe ve Ferit için aynı anlama gelmiyor. Ferit ailesini büyütürken Ayşe ilk kez gerçekten aile olmaya adım adım yaklaştı. İkisinin tepkilerinin arasındaki farkın sebebi bu işte, birinin ailesi büyürken diğerinin ilk kez ailesi oldu.
Ayşe’yi tanıdığımız günlerde hep bir cümle kurardı: Çöpsüz üzümüm ben! Bu basit cümle onun hayata bakış açısını da gösteriyordu aslında. Kimseye bağlanmayan, hiç bir yere ait olmayan, tek başına yaşamaya çalışan bir kız, o. Ferit, Ayşe’nin hayatına tüm kalabalığıyla dahil olduğunda dahi Ayşe hep bir adım uzaktaydı. Alışmamaya çalışıyor ve sürekli kendine bir gün bu rüyanın biteceğini hatırlatıyordu ama ne çare! Ayşe, Ferit’e öyle âşık oldu ki ömrü boyunca hiç bir yere bağlanmayan kız, bir kalpte kök salmaya başladı ve o da yetmedi yanında bir de tomurcuk verdi. Ayşe, işte bu yüzden Ferit kadar coşkulu değil çünkü bu onun için çok yeni bir duygu. Bu sebeple her şeyi sindire sindire yaşarken gürültüsüz ve patırtısız sadece eşi ve bebeğiyle mutlu yaşayacağı bir hayat istiyor ama bu henüz pek mümkün değil.
Nasıl mümkün olabilir ki? Bir yanda Yaman, bir yanda Hande, diğer yanda Hüseyin ve kim olduğunu bilmediğimiz Mirza’yı hesaba katacak olursak Ayşe’nin düşlediği o hayat onlara epeyce uzakta. Yakınlaşması için de sorunların çözülmesi lazım. Ferit bunun gayet farkında ancak Ayşe yaşadıkları yüzünden yaşadığı korkuyla Ferit’i de bu işlerden uzak tutmaya çalışıyor. Üzgünüm ama ben burada Ferit gibi düşünüyorum. Sorunu yok saymak, onun var olmadığı anlamına gelmiyor. Küçük aileleriyle mutlu olmak istiyorlarsa etraflarına dolanan sarmaşıkları kesmek zorundalar aksi hâlde tüm dünya üstlerine yıkılır. Bunun olacağını gören Ferit de Baha’nın ölümüyle son bulan yumağın başını bulmaya çalışıyor ve bunu yaparken de ne yazık ki Ayşe’yle kafa kafaya geldi ve sonrasında da çekti gitti.
Ferit’in Ayşe’yle kavgasının ardından evi terk etmesini çok yadırgadım. Hatta “Oğlum, sen hamile kadına tavır mı yapıyosun!” dedim de kazın ayağı hiç öyle değil aslında. Ferit sevdiğine zarar vermemek için kavganın ortasında evi terk etti ve bence çok da doğru yaptı. Ferit’in çok ciddi bir öfke kontrol sorunu var ve çileden çıktığında karşısında kim olursa olsun ezip geçiyor. Bunu gerek Ayşe’yle gerekse annesiyle girdiği tartışmalardan çok net biliyorum. Bana kalırsa yine kendisini tutamayacak hâle gelmemek için ve de Ayşe’nin “Senden baba olmaz!” lafına içerlediği için çekti gitti! Burada Ferit’e hak versem de Ayşe’nin de onun gitmesine içerlemesini çok da haksız bulmuyorum.
Bazı olaylarda haklı ya da haksız yoktur. Bazen iki kişi karşılıklı olarak haklı olabilir. Ayşe ve Ferit’in girdiği tartışma sonrasında ikisinin birden haklı olması gibi. Ferit daha fazla öfkelenmemek için giderken ne kadar haklıysa Ayşe de tartışma sonrası konuşmak yerine kaçan kocasına kızmakta o kadar haklı. Zaten başlarına ne geldiyse birincisi Ferit’in öfkesinden ikincisi de konuşamamalarından geldi. Ayşe de bunu bildiği için Ferit’i çiftlikten almaya gittiğinde “Ne olursa olsun gitme!” dedi. Onlar birlikte olduğu sürece her şeyi başarır. Kendilerine yeni bir hayat da inşa ederler, anne baba da olurlar, gerekirse yeniden oyun arkadaşı da olabilirler. Yeter ki yan yana olsunlar geri kalan hiç bir şeyin önemi yok.
Ayşe’nin en büyük korkusu Ferit’in gitmesi. Daha önce gittiğinde bütün dünyası başına yıkılmış, geleceğe bırak umutla bakmayı nefes almakta dahi zorlanmıştı. Sevdiği adamın onun ellerini bırakması Ayşe’nin en büyük kabusu, umutlarının son bulması demek. Ferit; Ayşe’nin diğer yarısı, umudu, ailesi, bebeğinin babası, kısacası her şeyi. Bu sebeple de Ferit’in ortadan kaybolması, Ayşe’nin en güzel rüyasını bile kabusa çeviriyor.
Ayşe’nin bu rüyası üzerine ben çok düşündüm. Tam bebeğini kaybetmeye başladığı dönemde böyle bir rüya görmesi beni derin düşüncelere hapsetti. Neden diye sorguladım ve bir sonuca vardım: Ayşe ve Ferit’i yeniden bir araya bebekleri getirdi. Onunla birlikte yeniden hayata başladılar ve bence bu yüzden Ayşe bebeğini kaybederse aşkını da kaybedeceğine inanıyor olabilir. Sesli olarak düşünmese de bilinçaltında böyle bir korkusunun olabileceğini düşünüyorum.
Ayşe o kadar korkunç şeyler yaşadı ki böyle düşünmesi de hissetmesi de çok normal aslında. Bir yanı eşini ne kadar iyi tanısa da ruhunun derinliklerinde hâlâ büyük korkular yaşıyor. Halbuki karşısındaki adamın gözlerine bir baksa anlayacak tüm bu kokuların ne kadar yersiz olduğunu. Ayşe, Ferit’in umudu var mı daha ötesi? Daha önce her şeyinin olduğu, tüm zenginliğinin içinde sevgiden mahrum yaşadığı hayatın tam tersine şimdi küçük sürprizlerle dahi mutlu olabildiği sıcacık bir hayatı var. O da bu hayatı korumak için bir yanda Yaman’la diğer yanda da hayatlarına ışık hızıyla giren Mirza’yla mücadele etmeye başladı.
Kalp Yarası’na bomba gibi düşen Mirza hakkında, geçen üç haftaya rağmen pek bir şey bilmiyoruz. Doktor olması ve Ayşe’nin güvenini kazanmak için elinden geleni yapmasıyla Ayşe gibi yetimhanede büyümesi dışında tek bir müspet veri yok. Tek bildiğim Ayşe’nin kan değerleriyle, Mirza’nın konuştuğu dede diye telefonuna kaydettiği adamın bir bağlantısı var ve şimdilik kimsenin günahına girmek istemesem de Mirza insanı her hareketiyle şüpheye düşüren biri. Ayşe’nin bebek beklerken hayatına dahil olması ve kurmaya çalıştığı yakınlık da hesaba katılınca doğal olarak Ferit’in de tüm dikkatini ve öfkesini üstüne çekmeyi başardı. Eh pek umurunda değil ama Ferit Sancakzade öfkesini görmediği için cahilliğine veriyorum, şimdilik.
Ferit ve Mirza karşılaştıkları ilk günden beri rekabet içerisindeler. Mirza sürekli olarak Ferit’in üstüne oynuyor, Ferit sabırlı olmaya çalışıyor ama Mirza hareketlerine devam ederse bu sabrın sonu da pek selamet değil. İlk baş başa kaldıkları anda “Karımın başına bir şey gelirse senden bilirim!” dedi ve Ferit’in hiç şakası yoktu. Bence bu cümle basit bir tehdit değildi ve önümüzdeki hafta bizi ikinci bir Mirza ve Ferit yüzleşmesi bekliyor olabilir.
Son sahnede Ayşe’nin acılar içinde yere yığılması, Ferit’e ulaşamaması ve Mirza’dan yardım istiyor gibi “Ölüyorum!” demesi bir çok şeye gebe olabilir. Özellikle de Ferit’in ilk aşamada Mirza’dan şüpheleneceğini düşünüyorum ben. Kafede çalışmaya başladıktan sonra zehirlenmesi ve hastanelik olması, Hande’nin eve gönderdiği tatlıdan da bihaber olması Ferit’in nezdinde tüm okları Mirza’nın üstüne çevirebilir, bekleyip göreceğiz.
Yazıma burada son veriyorum.
Bütün ekibin ellerine sağlık.
Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.