Seninle Her Şeye Varım Ben (Aşk Mantık İntikam, 20.bölüm)
YAZAR : Şehriban Simay DEMİR
Onunla ilk tanıştığımızdan bu yana çok değişti Esra. Yaşadıkları çok ağırdı, birçok duygu çarpıştı içinde, yara bere içinde kaldı ve neticede Ozan’a duyduğu aşk, şu anki Esra’nın gerçek mimarı oldu. Ozan’sa yaptığı hatalar dağarcığında, ikinci kez yenilenmeye başladı.
Değişim rüzgârları Esra’nın mantığıyla hareket etmeyi bırakmasını, duygularına ikinci bir şans daha vermesini ve benliğini geri plana atmayıp kendisi için de bir şeyler yapmasını sağladı. Hâlâ fedakâr, hâlâ Ozan başarsın diye çırpınıyor, sonsuz desteğini asla ondan esirgemiyor ama artık gururunu mutluluğunun önünde tutmuyor ve olduramayacağını anladığı anda sözünden dönme pahasına Çınar’dan bir çırpıda ayrılmayı da biliyor. “Ben söz verdim, dönemem” demedi. İlk fırsatta şirketten de ayrılarak aslında bu zamana kadar sadece Ozan için orada olduğunu kanıtladı; dahası “Annem ne der? Babam üzülür.” diye düşünmeden koşulsuz şartsız Ozan’ın yanında oldu. Ancak bence en büyük değişimi, Ozan için ördüğü duvarlarını yavaş yavaş indirmeye başlayarak yaşıyor. Fark etmişsinizdir, o bu zamana kadar Ozan’la sınırlarını hep korudu. Evleneceğini duyduğu andan, boşanacağını öğrenmesine kadar Ozan’a çizdiği sınırın geçilmesine izin vermedi. Oysa şimdi duvarlarını ona karşı kalkan olarak kullanmıyor, anlık da olsa aşmasına izin veriyor. Gerçi hâlâ inkâr edip karşı koymaya çalışıyor ama o da bunların hepsini onun biraz daha “sürünmesi” için yaptığının farkında. Ona karşı olumsuz konuşsa da her defasında onun yanında duran yine kendisi ne de olsa. Fakat ben Esra’nın, Çağla’nın hamile olduğunu öğrendikten sonra Ozan’a karşı indirdiği duvarları tekrar öreceğini düşünüyorum. Zira Esra gibi bebeğini zamansız kaybetmiş, onun acısını hâlâ en derinlerinde hisseden bir kadın bu konuya kayıtsız kalmayacak ve şüphesiz bebek ve annesi iyi olsun diye elinden geleni yapacaktır. Benim asıl merak ettiğim Ozan’ın bu konuda ne yapacağı, nasıl bir tavır takınacağı? Açıkçası ben Ozan, bebek konusunda nasıl bir yol izleyecek hiçbir öngörüde bulunamıyorum. İlk şoku atlattıktan sonra bebeğin varlığı hakkında kanıt da isteyebilir, bebeğin kendisinin olup olmadığını anlamak için DNA testi de. Belki de bebeği için her şeyden ve Esra’dan vazgeçip kendi isteğiyle evli de kalabilir. Ozan’ın o geceyi hatırlamadığını daha önce bebeğini kaybettiğini ve en önemlisi babası tarafından terk edilen bir çocuk olduğunu düşünecek olursak ben ikinci olasılığı daha yüksek buluyorum.
Ozan Korfalı birçok kez değişti aslında; hayatının ilk dönüm noktasını Esra’nın onu terk etmesiyle yaşadı. Bu ona çok büyük bir amaç ve gelişmek için çok geçerli bir motivasyon verdi. Bu değişimle birlikte yaşamında da yepyeni bir sayfa açılmış oldu. Esra’nın aşkıyla büyüyen Ozan, onun hayalleri için mücadele etti bunca zaman; bir gün o gelir ve görür diye ve şimdi uğruna Esra’sını dahi kaybettiği şirketi de kaybederek yine başa döndü ki bana göre bu onun için ikinci büyük değişim oldu. Çünkü bu defa yanında Esra’sı ve güvenebileceği birçok dostu vardı ve bu aslında kaybetmediği anlamına geliyordu. Şüphesiz Ozan gibi maddiyat yahut ego için değil de başarılı olmak için uğraşan insanlar kaybetmekten korkmaz. O, şirketin de Çınar’ın da ona muhtaç olacağından adı gibi emindi. Zaten “Size kolay gelsin; bundan sonrası için” ya da “Şimdi gerçekten bu şirketi yönetmen gerekecek” derken sonun böyle olacağını görmüştü. Dahası o, Çınar’ı da yapabileceklerinin sınırını da gayet iyi biliyordu. Yalnız benim anlamadığım; uğradığı büyük haksızlığa, tüm mal varlığına iftirayla el konulmasına, hiç düşünülmeden yönetim kurulu başkanlığından atılmasına ve yeniden Esra’yı da yanına alarak bir düzen kurmaya başlamasına rağmen neden Milenyum Soft’a geri döndü? Bu bende büyük bir soru işareti oluşturdu doğrusu. Kim bilir belki kendini garantiye alıp ekibi işsiz bırakmamak için ya da bunca yıldır emek verdiği şirket batmasın diye bilemiyorum… Tabii bambaşka bir planla da yapmış olabilir ama yeniden kendiyle birlikte Esra’yı da o cehenneme geri getirdiği aşikâr. Çağla’yla oluşan yeni durumdan sonra neler olacak, işler nasıl yeniden rayına oturacak cidden merak ediyorum, göreceğiz.
Başından beri Çağla’nın birçok değişimine şahit oldum ve çoğu zaman Çağla gibi donanımlı, maddi konuda hiç sıkıntı çekmemiş, ikizi ve babası tarafından prenses muamelesi görmüş bir kadının neden böyle zavallı gibi Ozan diye tutturduğuna inanamadım. Ama onu tanıdıkça zaten asıl sebebin bunlar olduğunu da görebildim. O muhtemelen ilk kez başka bir kadın için hem de ona göre ondan çok daha aşağıda bir kadın için reddediliyordu. Ne yaparsa yapsın sonunda ona karşı kaybeden yine kendisi oluyordu ve bu onu öfkelendirdikçe daha da tehlikeli birine dönüştü. Hamilelik meselesiyle ikisi arasındaki durum artık çok başka bir boyuta geçti. Ona göre Esra hep peşinden koşulan, onu seven erkekler tarafından “mükemmel” olarak görülen, çevresindeki herkesin çok sevdiği bir kadın. Fakat artık onda olup Esra da olmayan bir şey var: Bir bebek! Çağla bu bebekle hem o çok istediği evliliğini kurtarma hem de Ozan’ı kendine mahkûm etme peşinde. Hamile mi değil mi emin değilim fakat bu hamleyle hem Esra’ya karşı Ozan’ı kazanmış olacak hem de Esra’yı hayatlarından sonsuza dek uzaklaştırmayı başaracak aklınca. Bu sayede, dediği gibi kazanan o, kaybedense Esra olmuş olacak. Bir taşla bir düzine kuş öyle değil mi? Çağla yaptığı bu hamleyle gerçekten düşündüğü gibi herkesin hayatını kökünden değiştirebilecek mi bakalım?
Çağla, Esra, Ozan hatta mahalledekiler bile zihnimde az çok nerede duruyorlar belli, fakat Çınar’ı nereye koyacağıma, onu nereye oturtacağıma bir türlü karar veremiyorum çünkü onun değişim hızına yetişemiyorum. Karakter dönüşümü, tepkilerindeki tutarsızlık bir sonraki hamlesini anlayamama neden oluyor. Artık ne yaptığını, neden yaptığını dahi kavramıyorum. Sadece birkaç gün önce Ozan’ı yenmek için her şeyi yapabilecekken ki buna şirketi batırmak da dahil, bir anda şirket çıkarları için Ozan’ın ayağına kadar gidip “Ben yenildim, sen kazandın; gel, her şey istediğin gibi olsun.” diyecek, Ozan’ın istediği protokolü hiç düşünmeden imzalayacak kıvama geldi. Sizce de garip değil mi? Üstelik Esra’nın adının Ozan’la aynı cümlede dahi geçmesine dayanamazken Esra için Ozan’a bu kadar öfke duyuyorken ve onu bu kadar seviyorken o ayrılmak istediği zaman sanki normal bir iş arkadaşıyla önemsiz bir ayrıntıyı çözüyorlarmış gibi davrandı. Hatta neredeyse kendi açtı konuyu ve çoktan kabullenmiş gibi hareket etti. Bir anda değişti mi, durması gerektiğini mi anladı emin değilim ama bu bana hiç normal gelmedi, üzgünüm.
Hayat su gibi akıp giderken insanın bu nehirden değişmeden çıkması mucize gibi bir şey, mühim olan doğru kalabilmek. O zaman sevdiğim bir sözle veda ediyorum; “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.”
Haftaya görüşmek üzere.