HANGİMİZ SEVMEDİK 10. BÖLÜM
Yazar: Sinem ÖZCAN
Gözümün yaşını sile sile, burnumu çeke çeke gelip oturdum, yorumun başına. Son diyeceğimi en başta diyeyim de Sinem’e yakışan olsun: Benim şu ana dek en sevdiğim bölüm 10. bölüm oldu, net.
Duygusu yoğun, Şener’in cıvıklığı az; düğümleri çok sağlam ve yerli yerinde, oyunculuğu zirvede… Dönüp dönüp bakacağım dolu dolu sahneleriyle bu bölüme gerçekten bayıldım. ( Tamam, itiraf ediyorum ben Yeşilçam’ın karakter komedilerini değil, duygu dolu dramlarını seviyorum, ne yapayım?)
Tarık’ın gitme kararını anladığımı yazmıştım dokuzuncu bölümde. Hâlâ da Tarık’la empati yaptığımda en doğru kararın bu olduğuna inanıyorum. Annesinin, babasına değil âşık olduğu kadının babasına yıllardır bitmeyen bir sevgi beslediğini duyan bir adamın bunu hazmetmesi çok zor. Bunun mantıkla açıklanır tarafı yok, biliyorum ama duygu olarak babasının aldatıldığı hissini yaşaması normal. Üstelik o adamın kızıyla evli olmayı da babasına ihanet ediyormuş gibi hissetmesi normal.
Diğer yandan Adile ve Münir de haklı… Sevda seçilen bir şey değil ki. Üstelik öldürülebilen bir şey de değil… Yıllardır bir şekilde dışa vurmamayı becermişler ama hepsi o… Ne o aşkı inkâr edebilirler ne de “annene / babana da âşık oldum” diyebilirler.
O hâlde ortada şimdilik bir çözümsüzlük var. Tarık’ı yola düşüren de bu zaten, her şeye rağmen…
Geçen hafta Tarık’ı kim ya da ne durduracak diye düşünmüş ama işin içinden çıkamamıştım.
Açıkçası Münir ve Adile’nin çocuklarıyla yüzleşmelerini de beklemiyordum. ( Senaryoda en sevdiğim şeyin bu tür sürprizler olduğunu söylemiş miydim? En güzeli de “Aaaa hiç gelmemişti aklıma!” diyorum ve düşünüce olanın çok mantıklı olduğunu görüyorum. Kısacası, kurgu çok sağlam ilerliyor, bana göre) Beklemiyordum ama en doğrusu olduğunu düşünüyorum şu an. Artık gizlenecek hâli kalmamıştı zira. İnkârın da faydası yoktu. Her ikisinin de evlatlarını karşılarına alıp dürüstçe yaşananları itiraf etmesi en mantıklısıydı.
Bu yüzleşme sekansındaki çekimi de çok beğendim. Münir – Itır ve Adile – Tarık konuşmaları çok senkronize ve çok birbirini tamamlarcasına verildi. Öykü çok daha dinamik ve etkileyici olmuş. Tebrikler bir kez daha Metin Balekoğlu! ( Unutmadan, son sahnede taksideki Tarık’ın gözünün önüne düşen Itır yansımasına da bayıldım. Ellerinize sağlık!)
Annesinin çabaları, Emel ve İlyas’ın konuşmaları, Ayşen ve Şener’in gayreti, mahallelinin yalvarması da durduramadı Tarık’ı. Annesinin deyimiyle “pınar başında susuzluktan ölse bir yudum su içmeyen” Tarık, geri adım atmadı. Bana kalırsa ona geri adımı attırabilecek kişi Itır’dı ama o da ‘gururu ve inadı’ yüzünden bu adımı atmadı, bir türlü. Münir’in Itır’a söylediği “Ya fırtınada el ele tutuşur, atlatırsın ya savrulursun” diye tanımladığı aşk öyle görünüyor ki şimdilik Itır ve Tarık için savrulma aşamasında.
Tarık, taksiye binerken koşup gelse de her zamanki Itır mıymıylığıyla olaya girilebilecek en kötü noktadan dalmayı başardı. Pardon da Itır, “Karın olarak değil, sevgilin olarak değil; arkadaşın olarak söylüyorum. “ ne ya? Tam da karısı olarak, sevgilisi olarak “Gitme!” diyeceksin orada. Çocuk sana kapıyı açmış “Kocan olarak söylüyorum, “biz” olamayız diye gidiyorum. “diyor. Girsene topa kızım, mıymıyı bir bırakıp dikilsene karşısına “biz” olabilmenin kilidini açacak bir anahtar versene! Valla, hiiiiçççç kusura bakma Itırcığım, ağlamakla, ah vah etmekle olmuyor bu işler! Bi’ dikilecek, bi’ “Yeter!” diyeceksin. “Benden nasıl vazgeçer?” diye sızlanmayacak, vazgeçemeyeceğini göstereceksin. Emel’in Itır’a söylediği “Aşkına sahip çıkacak cesaretin yoksa o aşkı hak edip etmediğini düşün!” cümlesinin altına imzamı atarım! ( Bak, sinirlendim yine!)
Bölümün en bayıldığım sahnelerinden biriydi Adile’nin Münir’e “Ben oğlum olmadan yaşayamam, ölürüm.” dediği sahne. Duygusuna ayrı vuruldum, sahnelenişe ayrı hayran oldum. Oyunculuklara ayrı bittim veeeee o sahnede anladım ki Münir, o acıyı yaşatmaz Adile’ye. Ne olursa olsun yaşatmaz. Gider Tarık’ın önüne dikilir ne yapar ne eder, alır getirir oğlunu Adile’ye… Adile’nin canını yakan belli ki Münir’in yüreğini dağladı. Tarık’ı uğurlayan mahallelinin arasında yoktu Münir. Büyük bir ters köşeyle savrulmazsam diyorum ki Münir, kızının yapamadığını yapar Tarık’ı ne yapıp eder ve durdurur.
Bu bölüm o kadar çok sahne var ki bayıldığım ve üstüne bir iki çift söz etmek istediğim. Hazır Münir Baba’dan açılmışken onunla devam edeyim. Kahvenin kapısına barut gibi gelen ve öfkesini
herkesin içinde kusan Tarık’ın karşısındaki Münir Baba’ya şapka çıkardım. O ne doğru duruş, o ne doğru tavır, o ne güzel hatayı kabullenmeydi öyle… Yazana da oynayana da helal olsun diyorum yürekten.
Tarık’ın gidişi elbette ki sadece Adile ve Itır’ı yakmadı. Kimselere söyleyemese de en derin acıyı çekenlerin biri Emel. Her zamanki gibi soylu her zamanki gibi içi parça parça olsa da kimselere sezdirmeyen Emelcik, en sonunda dayanamayıp teselliyi İlyas’a sarılmakta buldu. En ufak detayına kadar çok iyi çekilmiş bir sahneydi, o! İlyas’ın Emel’i kucaklamamak için yumruk olmuş elinin parmaklarını onunla birlikte çözdüm âdeta! Gözlerindeki o kırılmışlık, o incitmekten korkma, o ne yapa
cağını kestirememe ve hepsinden önemlisi o acıyı yürekten anlama nasıl güzel verildi… Bülent Şakrak, gerçekten ama gerçekten bütün yüreğimle helal olsun, diyorum!
Veeeee gelelim haftalardır beklediğim sahnelere… Can Yaman sahnelerine… Geçen hafta demiştim, asıl önümüzdeki bölüm göreceğiz onu, diye. Haklıymışım hem de çok haklıymışım. Bekliyordum, bir haftadır bekliyordum ve tek kelimeyle değdi, C
an Yaman. Hem de sonuna kadar değdi.
Yazmaya başlamadan önce düşündüm. Bir oyuncuyu tanımak hangi sahnede ne yapacağını kestirebilmek demek, galiba! Kendi adıma bunun keyfini alabildiğine yaşadım, bu bölüm. Ne zaman karşısındaki oyuncunun gözünün içine dikecek gözlerini, bedeni öfkeyle nasıl savrulacak, o kaşlar nerde kalkacak, ilgisini çeken bir şey olduğunda yine kaşlarını hafifçe çatıp öne doğru eğilecek… İzleyenin dikkatini nasıl ve nerede toplayacağını çok iyi bildiğinden beden dilini çok doğru vurgularla kullanıyor, Can Yaman. Sahnenin tam ruhuna uygun tepkilerle oyunu bütünlüyor.
Diyalog ve replikler oyunculukta çok önemli ama doğru jestlerle birleşmezse kitaplardaki okunup unutuluveren cümlelere dönüyor. Can Yaman oyunculuğunda bunlar, hareketle bütünleşiyor. Hem ne yaptığını hem ne söylediğini hatırlıyorsunuz. Biri diğerini bastırmadan kaynaşıyorlar.
Bu bölüm boş geçen sahnesi yoktu. Her sahnede bir biçimde imzasını attı. Hale’yle sahildeki sohbetten, Emel’e dertleşmesine; Münir babaya hesap sormasından İlyas’la konuşmasına kadar her sahne ayrı ayrı çok iyiydi. En beğendiklerimi seçip ayırmak gerçekten çok güç… Yine de bir sıralama yapacak olsam bir numaram kuşkusuz ailesine veda eden Tarık olurdu. Sevda’yla vedalaşması, teyzesine sarılması ( ağlayıp durmaktan bulanık izlesem de tadını tekrarlarda çıkaracağım), hele hele o anne- oğul vedasında beni benden aldı.
İkinci sırada benim için Itır’a vedası var. Gözlerindeki sevgi ve acıyı sonuna kadar hissettim. Verdiği karardan dönmemek adına çabasını, Itır’a son bir kez bakışını doya doya izleyeceğim, herhalde… Bir şekilde ayrılmayı başarıp takside yalnız kalınca kendini bırakması ve o an geriye düşen başı… Hani elinizi yakarsınız da ateşin düştüğü ilk andan sonra geçici bir hissizlik gelir. Ardından zonklamaya başlayacaktır o yanık ama küçücük bir an “geçti” sanırsınız… İşte o küçücük hareket tam da o hissi yaşattı bana!
Son sırada Münir Baba’ya öfkeyle saldıran Tarık var bende… Başta, sonuna kadar haklılığına inanmış bir adamın çıkışması. O an Münir’den ufacık bir ters hareket gelse büyük filan dinlemeyip dalacak ama karşısındaki adamın tavrıyla öfke geriye itilip bir “acaba?” düşüyor aklına. “Acaba, haksızlık mı ettim, acaba ayıp mı oldu?” işte o tereddüdü hem gözleriyle hem duruşuyla hem bir anlık yüz ifadesiyle öyle güzel verdi ki beynimin içinde görüntünün seslendirmesi yankılandı.
Ben bir şey diyeyim mi Sevgili Can? Enikonu profesyonellik gerektiren bir işi çok akıllıca ve çok sağlam ilerletiyorsun ama profesyonelliğin getirdiği kalıplara sıkışmadan amatör bakışını korudukça da tüm kalbimle söylüyorum ben daha çok, “Ama bu defa bir başkaydı, bu hepsinden iyiydi, bu harikaydı!” demeyi sürdürürüm. Eline, emeğine ama hepsinden çok yüreğine sağlık!
Bu bölümün lezzeti bana bir hafta yeter, dönüp dönüp bakacağım sahneler var. Umarım aynı tatta aynı güzellikte bir bölüm daha geliyor. Gerçekten sabırsızlıkla bekliyorum.
Emeği geçen herkesin alnının terine sağlık… Bu güzel bölüm için hepinize çok teşekkürler.