Mucize Doktor 11. bölüm
YAZAR: Tuğçe YELİZ
Etrafımızda olan biten tüm belirtileri gözardı ederek kaçımız delillere sığınmadan olayları örtbas etmekten geri durur ya da ilk bulgular her zaman doğruyu mu gösterir? Bu soruların cevabını çok sevdiğim bir kitap alıntısıyla vermek isterim: “Vereceğim sır çok basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.”Küçük Prens unutmamak için tekrarladı: “Gerçeğin mayası gözle görülmez.” Hemen hepimizin bildiği, benim de çok sevdiğim “Küçük Prens” kitabından alıntıdır bu sözler. Peki, bu cümlelerin bize gerçekten anlatmak istediği şey ne? Bazı gerçeklerin gözle değil de kalple, akılla, vicdanla, türlü türlü yolla idrak edilebileceğidir, hiç kuşkusuz. Bizler bunu ne kadar başarabiliyoruz muamma ama Ali Vefa’nın bu konuda üstün bir yeteneğinin olduğu gün gibi ortada.
Mucize Doktor’un son bölümünde eksiklikleri olan tek kişinin Ali olmadığını çok daha net gördüm. Hatta Ali’nin diğerlerine oranla bir tık şanslı olduğunu bile söyleyebilirim. Şimdi diyeceksiniz ki nasıl yani, ne eksikliği; hiç demeyin çünkü Beliz’inden tutun Adil Hoca’sına kadar herkesin öğrenmesi ve yürümesi gereken çok yol var.
İlk olarak Beliz’den başlamak istiyorum. Şebnem’in Beliz’e sapladığı “Senin hayatta gerçekten sevebileceğin birinin olacağına inanmıyorum. Ferman’ı gerçekten sevdiğini düşünmüyorum.” oklarından sonra öylesine bir şekilde çocuk istediğine karar veren Beliz bana pek samimi gelmedi açıkçası. Hayata onun kadar temkinli bakan ve mantık çerçevesiyle yaklaşan bir kadının içinde hapsolup bir türlü aşamadığı duvarları bir anda yıkabilecek olması beni pek ikna etmedi. Dolayısıyla ilerleyen zamanlarda Ferman ve Beliz ilişkisinde çatışmaların olacağını ve bunun özellikle de Beliz kaynaklı olacağını düşünüyorum. Geçmişine baktığım zaman bir noktada ona hak verebiliyorum fakat bunca zaman aşamadığı güvensizliği bir anlık sözüm ona gaza gelişle göz ardı etmesi beni biraz korkuttu. Beliz, çok zayıf bir karakter ve bu zayıflığı bencillikle kapatıyor. Kıvılcım’a karşı takındığı tavrında bu bencillikten geldiğini ve biraz daha ileri giderek bir noktada ona haksızlık ettiğini söyleyebilirim. Bunca zaman inşa ettiği bu güvensizliğin sebebi sadece Kıvılcım diyebilir miyiz? Babası en az onun kadar hatta daha fazla suçlu değil mi? Suçu bir kişiye kesmek sizce de içinde biraz bencillik barındırmıyor mu? O hastanede Kıvılcım’ın emeği Beliz’inkinden daha büyük hiç kuşkusuz.
Öte yandan Ferman’ın da tıpkı Beliz gibi ona karşı tam anlamıyla kendini açmadığını iddia eden taraftayım. Öyle ki onun da Beliz dahil herkesten sakladığı büyük bir sırrı var. Bir insan en büyük sırlarını hayatını paylaşmak istediği kişiyle paylaşmıyorsa ben burada bir problem ararım.Kaldı ki Beliz, Ferman’a karşı tıpkı hastaneyi yönetir gibi yaklaşırken bir anda bu durumun değişmesi söz konusu olmamalı. Birbirlerini seven iki insan var bu aşikâr ama bu ilişkide şeffaflık yok. Bir arada olmayı, korkularını aşmayı istiyorlarsa eğer onların da “şeffaf” olmayı ve kalplerinin sesini can kulağıyla dinlemeyi, zamana bırakmayı öğrenmeleri gerekecek.
Ali’nin başından beri insan iletişimi konusunda başarılı olmadığını iddia edenlerden Beliz ve Ferman ve onlar da Şebnem olayında hem kendi gerçekleriyle hem de Ali’nin gelişime ne kadar açık olduğuyla sert bir şekilde yüzleşti.
Evet, Ali belki birçok duygunun ne demek olduğunu bilmiyor, diğer insanlar gibi düşünemiyor ama onu asıl Ali yapan özellikleri de bunlar değil mi zaten?
Unutmamak gerekir ki insana bir sevgi her şeyi yaptırabilir, bir de sevgisizlik. Şebnem çok sevdiği hâlde hor görülme korkusundan çekildiği kabuğunu Ali sayesinde kırabildi çünkü Ali’nin desteğiyle kalbinin sesini dinlemenin ne demek olduğunu öğrendi. Ali’ye sorsanız o da bunu başka bir anne sayesinde öğrendi ama işin aslı öyle değil tabii ki.
Ali Vefa, önce ağlayan bir anneye duyarsız kalamayıp onu teselli etti. Vicdanına kulak verdi daha sonra yapmaması gerektiğini bildiği hâlde Naz bebeğe karşı kayıtsız kalamadı ve kendisinden alınan hayallerine geri kavuştu.
Kadın ve Mucize Doktor dizilerinin çok hoş bir crossoverla verdikleri toplumsal mesaj çok güzeldi, kuşkusuz. O kısacık anlar hem içimi ısıttı hem de suyla ilgili verilen mesajı çok yerinde ve doğru buldum. Bu ve buna benzer birleşimleri görmek, bir izleyen olarak beni memnun etti.
Diğer yandan bu sahnede Ali’nin kalbinin sesini dinlemeyi öğrenmesinin üzerine yüksek sesten rahatsız olacağını bildiği hâlde Naz bebek ve annesi ayrılmasın diye yangın alarmını harekete geçirmesi onun içinde anne özleminin zaten fazlasıyla var olduğunu gözler önüne serdi. Ali’nin tadamadığı aile sevgisinin eksikliğini her bölüm biraz daha hissediyorum. Sırf bir bebek, bir yanlış anlaşılma sonucu annesinden koparılmasın diye yaptığı fedakârlığı hem duygulanarak hem de gururla izledim. Ali kimsenin yardımı olmadan doğru bildiğini yaparak elinden alınan hayallerinin yeniden baş kahramanı olmayı başardı.
Adil Hoca’nın da dediği gibi “Ali büyüdü.” O kimsenin yanına almadığı, hor gördüğü çocuk büyüdü ve etrafı onu seven, onun için çabalayan arkadaşlarıyla doldu. Ali Vefa’nın arkadaşları arasında bu kadar sevilmesi, kendisine onların yanında bir yer bulabilmesi bile neler başarabildiğinin en büyük göstergesi. Ali çok yol aldı. Bu yolda etrafındakileri iyileştirerek kendi de iyileşti, öğrendi. Bir sevgi her şeyi yaptırabilir insana bir de sevgisizlik. Ali sevgiyle pişti. Şimdi de kendi sevgisini vererek etrafındakilerin pişmesini sağlıyor. Ferman bile bugün, Ali sevdiklerini sayarken daha önce onu üzdüğü için artık kendisini sevmeyeceğini söyleyen Ali’nin gözlerinin içine “Beni de sevdiğini söyle!” dercesine bakıyor. Bu hikâyede tüm eksikler birbirlerini tamamlayarak bütün hâline geliyor.
Geçtiğimiz hafta Nazlı ve Ali “zamanla, her şey zamanla” diyerek bu ilişkideki engellerin zamanla aşılacağını çok net ortaya koymuştu zaten ancak bu hafta öyle bir detay vardı ki kelimenin tam anlamıyla vuruldum. “Umarım bir gün birinin sana dokunmasına izin verirsin, bunu gerçekten hak ediyorsun.” sözlerinden sonra bir şeyi daha öğrenen Ali, günün sonunda aralarında hiçbir engel olmadan Nazlı’nın ona temas etmesine izin verdi. En önemlisi de tedirginliğini bir kenara atıp gözlerini kapattı ve anın tadını çıkarmasını bildi. Ali ve Nazlı’nın nahifliği içimi sımsıcak yapıyor ve beni ekrana kilitliyor. Hasret kalmışız böyle nahifliklere doğrusu…
Rüya gibi bir bölüm sonuyla kapattık bu haftayı. Gelecek haftayı merakla bekliyorum.
Yazan, çeken, emek veren herkesin emeklerine, yüreğine sağlık. Haftaya önce ekran karşısında Pazar günleri de @dizisin.com ‘da görüşmek dileğiyle. Sevgilerimle…