Mukadderat
Yazar: Janet Mayragül ÖZSOLAK
Birinci bölümden beri aynı ezgi kulaklarımda aynı sözler kalbimde.
O yâr gelir yazı (da) yaban gül olur (yâr yâr)
Yüzün görsem tutulur dilim lâl olur (yâr yâr)
Aşka düşen divâne gezer del’olur (yâr yâr)
Evlerine vara (da) gele usandım (yâr yâr)
El kızını ben kendime yâr sandım (yâr yâr)
Yüreğime hançer (de) soktu gül sandım (yâr yâr)
Mezarımı derin (de) kazın dar olsun (yâr yâr)
Altı lâle üstü (de) sümbül gül olsun (yâr yâr)
Ben ölürsem sevdiceğim sağ olsun (yâr yâr)
Züleyha ve Yılmaz, ölene kadar diyerek bu ezgiyle çıktılar yola. Şimdi, ayrı da olsalar, aldıkları her nefeste, birbirini düşünen bu gencecik çiçekleri, ben, Fekeli babanın da dediği gibi “umudunu sulamaya devam et” ruhuyla seyre oturdum.
Geçen haftayı, Züleyha’nın “Yılmaz’ım”, Demir Bey’in “Adnan’ım” diye sevdikleri, nurtopu gibi bebeğin götürülmesiyle bitirdik. Züleyha hala Yılmaz’ın acısıyla yanarken nasıl Adnan desin oğluna? Bebeği ona öldü diye bildiği, Yılmaz’dan tek yadigâr… Bebeğin ismindeki ikilem aslında Züleyha’nın kendi ikilemi ile aynı. Züleyha, Allah önünde Yılmaz’la kanun önünde Demir’le evli. Züleyha karakteri bizlere soyadsız geldi. İlk bölümden beri, Züleyha karakterinin güçlendiğini görürken, inanıyorum ki Züleyha kendi soyadını ve bebeğinin soyunu, kendi ayakları üstünde dimdik durarak kendi seçecek.
“Bebeğim, oğlum yok!” diyerek ağlayan Züleyha yüreğimi lime lime etti. Bir annenin en büyük korkusu olsa gerek yavrusunu kaybetmek. Bu olay, Züleyha’ya iyi bir ders oldu. Ana aslanın, yavrusunu kollamak ve korumak için hem Demir Bey’e, hem de Hünkar Hanım’a kendini göstermesi, konakta ve evliliğinde yerini alması lazım. Züleyha bunu, şu anda sezgiyle yapmaya başladı aslında ama ilerleyen haftalarda aklını da sezgilerine ekleyip, karşımıza daha da kuvvetli çıkacak diye umuyorum.
Her işte bir hayır vardır derler, bebeğin kayıp olması Yılmaz’ın bilmeden de olsa oğluyla ilk defa karşılaşmasına yol açtı. Bebeği kucakladığında Yılmaz’ın beyni oğlunu tanımadı, onun için elindeki Demir’in oğluydu, ama yüreği kuzusunu hissetti. O pamuk pamuk parmaklar, Yılmaz’ı öyle bir tuttular ki Yılmaz’ın yüreği sıcacık oldu. Yılmaz; vefalı, vicdanlı bir insan. Kalan ömrünü, Demir Bey’den intikam almaya adadıysa bile, bir insanın canını almanın ne demek olduğunun farkında: Demir’i öldürmesi, bu minicik yavrunun babasız kalması demek. Yılmaz ne şanslı ki yanında “Babam” dediği Fekeli var. Fekeli’nin her cümlesi, bir hayat dersi; her öğüdü bir hazine. Fekeli’nin öğüdünü tekrarlamak lazım “Uhuletle ve suhuletle intikamını alacaksın, adam öldürmekle değil”. Yılmaz, bu hafta, kendi canına kast edilmedikçe Demir’i öldürmeyeceğine karar verdi gözüküyor.
Fekeli ile hapishanede tanıştık. Yılmaz’ı ilk günden beri hapishanede kolladı, yetiştirdi. Kendisi hakkında konuşmayı sevmeyen, gizemli, hayatın çarkından geçmiş, söylediği her sözü hayat tecrübesiyle edinmiş, yüreği temiz bir insan. Fekeli, Demir’in babası Adnan Yaman’ın katili. Pişman değil yaptığından. Fekeli gibi bir insan, adam öldürüp bundan pişman değilse bu konunun derinine inmek lazım ve ben, onun Yaman ailesi ile hesabını merak ediyorum. Sadece, toprak ve para meselesi değil, bir gönül hesabı da var sanki. Fekeli, Hünkar Hanım’ı uzaktan gördüğünde gözlerindeki nefret değildi. Hünkar Hanım’ın, Fekeli ile geçmişi ne? Niye Hünkar Hanım, Fekeli’nin, sözde ölüm ilanını okuyunca üzüldü? Bunlar benim için hâlâ merak unsuru. Fekeli ne dedi, ‘insan insana çarpar’. Bakalım onların çarpışması nasıl olmuş?
Ben Fekeli’ye hayranım. Çok ihtimamla yazılmış, bir o kadar da Kerem Alışık tarafından çok başarıyla hayat verilmiş bir karakter. Kerem Alışık çok ama çok yakışmış bu role. Keyif ve hayranlıkla izliyorum.
Onun her cümlesi hayattan bir ders, bu sadece dizinin iç hikâyesi için değil, seyredenler için de geçerli. İlk haftalardan beri Çukurova’da kim iyi, kim kötü diye karakterleri tanımaya çalışıyorum. Aslında, insanoğlu, siyah veya beyaz değil, hepimiz gri tonlarında geziniyoruz düşüncesindeyim ben. Fekeli bunu ne güzel dile getirdi bu hafta: ”İnsanın hamuru karışıktır, iyi maya da kötü maya da var hepimizde, önemli olan kötü mayayı dizginlemek.”
Kötü hamuru çok olan Şermin’den de bahsetmeden geçemeyeceğim. Şermin, salt kötü… Doğmamış bebeği öldürme planları yapan insandan iyi olur diye ümidim yok. Belki ölüm döşeğinde bir özür diler, o da öbür dünyaya yaranmak için olur. Şermin, Yamanlar için ‘’bunların düşmanı çok’’ dedi. Kendisi ilk düşmandır listede. Sabahattin’in, Şermin’in eşinin, dediği gibi ”kötüsün Şermin, kötü’’. Kötü Sermin’i çok iyi yansıtan, Sibel Taşçoğlu, emeğinize sağlık.
Yılmaz ile Demir karakterlerinin farklılıkları özellikle huğla olan ilişkileriyle yansıtıldı bu hafta. Hem Yılmaz hem de Demir ayrı ayrı huğa gittiler, Adnan, bebeği bulma çabasında. Yılmaz; huğa gittiğinde selamını, saygısını, sevgisini eksik etmeden karşısındakilerin insan olduğunu unutmadan sordu, soruşturdu. Yılmaz, vicdanlı, vefalı. Kendisine, yaralıyken huğda bakan Nazire ablası, onun ömür boyu dostu artık. Demir ise huğda insanlarla değil, malı olarak gördüğü ırgatlarla konuştu. Çok çabuk öfkelendi, öfkesiyle şiddetlendi. Öyle gözüküyor ki, Demir’in en büyük düşmanı, kendi öfkesi olacak. Bu arada, huğda gizemli bir kız var, bakışları öyle delici idi ki ben kalkıp soracaktım kimsin, nesin diye. Kim bu kız, meraktayım!
Gaffur ve Saniye bu hafta sevimli sahnelerle gerilimi bölümü bir nebze yumuşattılar. Gaffur her fırsatta mutfakta yemek peşinde. Saniye de onu kovmakla meşgul. Saniye “hoşt!” deyip Gaffur’u kovalayınca gülmedim değil. Saniyenin yumuşak tarafını da gördük, sonunda; bebeğin kaybolması onun kalbini bir an için de olsa yumuşattı.
Yılmaz bölümün sonunda beyaz smokini ile kendinden emin bir şekilde Yaman ailesinin karşısına çıktı. Züleyha’nın artık kendini sevmediğini, üstelik evlendiği adamdan çocuğu olduğunu düşünüyor. Züleyha ne yapacak şimdi? Yılmaz, Züleyha’nın evveli ama ahiri de olacak mı?
Müzik Bir Zamanlar Çukurova’nın önemli bir karakteri, 9.bolumun öne çıkan şarkısı Dağlar Dağlar’ı da bölüme çok yakıştırdım. Senaryodaki tempo, karakterlerin derinliği, oyuncuların usta performansları, Murat Usta’nın su gibi akan rejisiyle buluşunca ortaya her hafta yeni bir ekran ziyafeti çıkıyor. Herkesin emeğine sağlık.