ŞAHANE DAMAT 4. BÖLÜM
Üçüncü bölümde krizin tepe noktasında bıraktığımız Şahane Damat’ta suları, geçici de olsa durulmuş bulduk. Belli ki Melike’nin kriz çözücülüğü girmiş devreye ve annesinin çenesini kapamak gibi bence, neredeyse imkânsızı bile başararak sükûneti sağlamış. Zavallı Albay’a oynadıkları acımasız oyunda Diva’yı da acayip takdir ettim, yalnız. Gerçi Melike de ortaya çıkan krizi çözebilir, sonuçta insan… Oysa o evde Tufan denen bir bela var ki onun yaratabileceği sorunları Melike’nin dahi tahmin edip önleme şansı yok. Anlaşılan bir defa dolandırılmak Tufan Bey’imizi kesmedi, yine aynı tuzağa düşecek ve bu defa peşinden Diva’yı ve dolayısıyla bizimkileri de sürükleyecek gibi.
Mehmet, geçen bölüm vicdanıyla yüreği arasında git-geller yaşıyordu. Bu bölüm, bir de kendine “Erkek, verdiği sözden dönmez. Evlenelim dediyse evlenir.” dayatmasını ekledi. Mantığın ve vicdanın son çırpınışları diye görüyorum bu savaşı çünkü “Ne oluyor bana?” sorusu sorulmaya başlandıysa eğer bir zihinde; o zaman yürek, gazı köklemiş son sürat otobana çıkmıştır, bile.
Mehmet’in hep İlknur’a âşık olmadığını iddia etmiştim. Bu bölüm öğrendik ki ilişkileri lise yıllarına dayalıymış. Lise yıllarında “başka” bir İlknur’a âşık olmuş ve her nasılsa bir evlenme sözü vermiş. Geçen yıllar elbette sadece İlknur’u değiştirmedi. Mehmet, kendindeki değişimin henüz hiç farkında değil ama o değişime ayna tutan Melike olacak aslında. Lise yıllarının, salt güzelliğe dayalı beğenisi yıllar içinde olgunlaşmış belli ki. Üstelik artık bir kadından ilgi görmenin ötesinde başka şeyler arıyor. Mesela doğallık, mesela pratiklik, mesela kaprissizlik gibi…
Kendi değişimini algıladığında “Bana ne oluyor?” sorusunun cevabını da verecek, bana kalırsa ve işte o zaman “Bir erkek verdiği sözü tutmalı!” kararıyla yüzleşecek. Aslında bu gerçekten de ona fren yaptırabilecek bir yargı. Kendini tutmasına, yüreğinin peşinden gitmesine engel olacak kadar da güçlü. Merak ettiğim kendine koyduğu bu barikatı nasıl aşacağı?
Melike için olay çok net: O, baştan beri âşık Mehmet’e. Üstelik bu aşkı karşılıksız yaşamayı da kabullenmiş. Şimdi Mehmet’teki değişiklikler onun kendi içindeki dengeyi sarsmaya ve tepkisel davranmasına sebep oluyor. Melike’nin sorunu aşkıyla yüzleşmek değil sadece o güne dek “imkânsız” gördüğü aşkı yaşamaya alışmak olacak bana kalırsa. Ayrıca o Mehmet’e göre çok şanslı çünkü yanında Tahsin gibi bir destek ve bir de Diva gibi akıl hocası var. Hani hocanın dediğini yap, yaptığını yapma derler ya bizim Diva’nın durumu da o. Kendi ilişkisinde fena hâlde çuvallamış olabilir ama kadınları ve ilişkileri doğru görebilecek ilginç bir sağduyusu var. Diva ve Tahsin desteğiyle Melike, Mehmet’e göre çok daha sakin ve doğru adımlarla aşacak kendi içindeki krizi diye umuyorum.
Entrikası, esas kız –esas oğlan aşkı, çılgın albayı, bunamaya meyilli dedesi hepsi iyi hoş da kim ne derse desin benim için Şahane Damat = TAHSİN. İtiraf ediyorum ben diziyi onun için izliyorum.
Şöyle bir düşündüm de çok uzun zamandır yerli dizilerde yazılmış en iyi karakterlerden biri Tahsin. Aristokrat terbiyesine karşın Kibar’la kahvaltı edecek kadar sınıfsız, elitist tavrına karşın Diva’nın avamlığından rahatsız olmayacak kadar doğal, Mehmet’e ve Melike’ye koşulsuz sadık ve sevecen, onlar yüzünden her detayını çok sevdiği belli olan evinden uzak kalmayı dahi sorun etmeyecek denli mütevazı bir adam Tahsin. Hatta basitliğinden fena hâlde rahatsız olsa da Cennet’in gözyaşına dayanamayacak kadar merhametli… Kafamda “dost” ve salt “iyi” kavramlarını bütünüyle dolduran bir karakter o. Çok çok iyi bir oyuncunun elinde olunca da bence gerçekten izlemeye doyum olmayan bir tipleme çıkmış ortaya. Yüzündeki ciddiyetten kıl kadar ödün vermeden soktuğu laflara, taşı gediğine tam da zamanında koymasına, kriz anlarında bütün soğukkanlılığı ile kontrolü ele almasına ve Melike’ye şefkatine bayılıyorum.
Mesut Yılmaz, Tahsin’in hakkını gerçekten ama gerçekten çok iyi veriyor. Bu bölümde Tufan, Diva’ya o iğrenç ötesi şarkısını söylerken Tahsin’in yüzündeki ifade beynimde bir flashback yarattı: Minik Tahsin, askılı şortunun içine giydiği ekose gömleği ve boynundaki papyonla ciddi ciddi sandalyede oturuyor. Karşısında bir çirkin bir Fransız matmazel, Tahsin’in mürebbiyesi… İşaret parmağını sallayarak uyarıyor minik Tahsin’i “Beğenmediğin ya da çok şaşırdığın bir şey olduğunda ağzını bir karış açıp bakmamalısın Tahsin, çok ayıp. Kibar bir beyefendi böyle durumlarda sessizce o olayın bitmesini beklemelidir.” diyordu. Sanki Tahsin’in beyninde matmazelinin bu uyarısı çınlıyor ve bütün dehşetine rağmen dümdüz durup felaketin bitmesini bekliyordu. İfadesizlikten doğan o muhteşem ifadeyi hayranlıkla izledim.
Cennet’e “Çok çarpıcısın!” dediğindeyse bir an “Yuh Tahsin, gerçekten beğenmiş olamazsın. Şaka!” diye söyleniyordum kendi kendime ki arkadan “damperli kamyon” esprisi geldi. Boğazıma kahve kaçtı, boğuluyordum.
Çok zor bir rol Tahsin… Her oyuncunun basitleştirmeden, karikatürleştirmeden ya da ezmeden altından kalkabileceği bir rol değil. Gerçekten şahanesin Mesut Yılmaz, gerçekten ve ben seni ayakta alkışlıyorum.
Melike’nin ailesinden dede dışında haz etmediğimi ilk bölümden beri söylüyorum. Bu bölüm Kazibe’nin ses tonu biraz daha ayarlanmış ve hareketlerindeki abartı azalmıştı beni fazla rahatsız etmedi.
İlk bölümden beri sevemediğim Cennet’e ise bu bölüm ısınmaya başladım. Özellikle kalbi kırılıp alay ettiği aşk doktorundan medet uman Cennet çaresizliği içimi sızlattı. Ancak Tufan konusunda duygularımda zerre değişme yok. Tahammül edemiyorum, itiraf ediyorum Tufan sahnelerinde ekran başından kaçıyorum.
Senaryo bence ağırlığını tam anlamıyla koymaya başladı. Olaylar hızla gelişiyor ve sevgili senaristçiklerimin en sevdiğim özelliği sayesinde de hiç sünmeden düğümler çözülüp yenisi atılıyor. Bu anlamda dizinin ritmi de düşmüyor ve hareketini koruyor.
Maalesef reji sıkıntısı sürüyor. Özellikle profilden yakın plan almalar, en duygusal sahnede gözleri ve yüzü es geçip diğer detaylara odaklanmalar, hele hele ikili sahnelerde en vurucu detayların yakalanamaması beni üzüyor. Bir dağınıklık var tam toparlanamayan, ne hikmetse…
Melike’nin gücünü hissettirmesi, Mehmet’in iç savaşının başlaması diğer yandan da Engin ve İlknur’un olaylara burunlarını sokmaları Melike & Mehmet aşkının gün ışığına çıkmasına çok az kaldığını hissettirdi bana.
Tepesi atan Melike anlık dürtüyle suyu Mehmet’e fırlatınca da ateşi yaktı diye düşünüyorum. İlknur kafasındaki sorunun cevabını aldı bana kalırsa da buna ne tepki verecek işte asıl mesele o!
Bölümde emeği geçen herkese ama özellikle sevgili senaristçiklerime ve sevgili Mesut Yılmaz’a sonsuz teşekkürler… Emeklerinize sağlık…