Yazar: Sinem ÖZCAN

Bir hafta mola vermiştik Vuslat’a. Bıraktığımızda her şey Salih Baba’nın zincirine dönmüştü. Fazladan bir hafta beklemek de gerilimi iyice artırdı, bende. Ekran başına merakla oturdum bu hafta. En azından birkaç açık uç bulup birbirine bağlarım umudundaydım ama pek de ilerleme kaydettiğim söylenemez. Şimdi elimdeki uçların hangisi, hangisine bağlanacak diye Sultan’ın zincire baktığı gibi bakmaktayım fakat ne dedi Salih Baba? Biz, her şey hemen çözülüversin, hemen anlayıverelim isteriz ama her şey sabırla, kendisiyle ilgilenecek birini bekler. Peki, Salih Baba; söz dinliyorum ben de ve sabırla anlamaya gayret ediyorum.

Dizinin aksiyon ayağı oldukça yoğundu, bu hafta. Bana göre en önemli gelişme de Yalçın’ın Aziz’in masumiyetine kalben inanmış olması. İnandı inanmasına ama o bir kanun adamı… Ölüm olmasa da ortada bir yaralama durumu var. Kerem işleri karıştırmasa ve Fırat’ın durumu aciliyet kazanmasa işler farklı ilerleyecekti ama Kerem bu! Onun adım adım tasarlanmış, uygulamaya konmuş planları var. Ağabeyine katil damgası vurup onu ayağının altından bir süre de olsa çekmesi gerekiyordu. Ne var ki Kerem Saltuk dahi olsanız başkalarının sizin adınıza yapacağı işleri kontrolsüz bırakmayacakmışsınız. Hoş, yaralanmamış olsa Kerem bu gafleti yapmaz adamlarını sımsıkı kontrol ederdi ya apansız aldığı yara oyuna zorunlu mola vermesine neden oldu. Bu arada olan da benim Fırat’ıma oldu. Şaşkın ya, benim saf çocuğum! Telefonu, arabayı bırakıp cengaverce dalınca ormana Kerem’in adamlarının beceriksizliğinin kurbanı oluverdi. Bu sayede bir gerçekle karşılaştım ben ve çok şaşırdım. Kerem, Fırat’ı seviyor! Evet, cidden seviyor. Sultan dışında birine daha üstelik de – şu an için – nedensizce bir zaafı var. Yalçın’ın “Bu çocuklarla niye uğraşıyorsunuz?” sorusuna “Bazı soruların cevabı yoktur!” dedi Kerem. Yanlış Keremcim cevabı var da sen bilmiyorsun. Gerçi ukalalık etmeyeyim şimdi, henüz ben de bilmiyorum ne var ki iki ailenin yolunun bir şekilde kesişeceği gün gibi açık. Üstelik Kerem’in mahalleyle, annesinden dolayı, düşünülenden de sıkı bir bağı olduğu da kesin gibi.

Sultan’ın bulduğu mektup Almanca çıktı. Bu da daha önce Kerem’in Yalçın’a söylediği “Her şey Almanya’da başladı.” cümlesiyle birleşince başka bir anlam kazanıyor. Alice ve Tahsin Korkmazer’in yolu Kadırga’dan sonra Almanya’da da kesişmiş demek ki… Öte yandan mahallede Mehmet Şefik Bey’in evini arayan Madam Aneta’dan anladığımız da Tahsin Bey’in babasının Kadırga’da bir dönem yaşadığı ve ailelerin tanıştıkları… Alice’i arayan Sultan’a Salih Baba’nın özetle “Kızım bu, çıkmaz sokak.” deyişinden de anlaşılan Alice’in kesin olarak öldüğü… Kısacası, bir ucu köşkün emektarı Gülten’e, öbür ucu Faik Bey’in kız kardeşi Feride’ye dek uzanan kocaman bir gizem zinciri var önümüzde. Bu zincirin son halkasında da Ceylan, Fırat, Feride; Sultan, Kerem ve Aziz var. Salih Baba’nın baştan beri döngü dediği durum her ne ise tamamlandığında bu halkalar da birbirine geçecek gibi görünüyor.

Satrancı Urefa bu hafta “hüzünlü kalp” durağında mola verdi. Salih Baba, hüzün için “Yalnızlığın Kaf Dağı’dır.” dedi ve ekledi insanın kendi içinde hakikati arayıp bulamamasıdır, hüzün. Her ne kadar Aziz’in bu hafta kendi içiyle uğraşacak fırsatı olmadıysa da oyunun yolcusu o olduğundan ben onun henüz kendisinin de farkında olmadığı hüzünlü kalplerden biri olduğuna inanıyorum. Hakikat, onun için koyu bir sis bulutunun içinde gizli ve haftalardır o bulutta yol almaya çalışıyor, önüne çıkarılan fark ettiği ya da göremediği engellere kâh çarparak kâh etrafından dolanarak adını bilmediği bir gerçeği arıyor ama henüz kendi Kaf Dağı’nın eteğine bile varabilmiş değil. Bölüm sonunda sis biraz aralanınca ışığı fark edip “Seni seviyorum.” demeyi bildi ama Tahsin Korkmazer’in Yalçın’ı yok etme planı, Aziz’i en sevdiklerinden biriyle sınayacak. Bir anlığına gördüğü ışığı yine kaybedip karanlıkta kaybolacak diye düşünüyorum.

Tahsin Korkmazer, bu öykünün bana göre en gizemli isimlerinden biri. Kadırga’dan çıkıp Almanya’ya gidip oradan köşke varan hayatında pek çok canın hakkı var diye düşünüyorum. Elleri kanlı, yolu hiç ışık almayacak kadar karanlık. Onun da Kerem gibi vicdan ve merhamet duygularından mahrum olduğu çok açık. Ancak Sultan o ailedeki herkesin istisnasız sevdiği tek varlık. Tahsin Bey, Yalçın’ı yolundan çekmek için onun ölüm fermanını imzalarken Sultan’ı ateşe attığını elbette bilemezdi. Bu darbe onun kalbine mal oldu da nasılsa orada koca bir taş oturuyor o yüzden de Tahsin Bey’in kalp krizinin ölümcül olacağına pek inanamıyorum. Ayağa kalkıp kaldığı yerden devam eder. İçimden bir ses, onun önüne engeli koyacak olanın direkt Salih Baba olduğunu söylüyor. Kadırga ile bağlantısı olup da yolunun Salih Baba’yla kesişmemesi mümkün değil. İkisi arasında ne geldi ne geçti, Salih Baba bu döngünün neresinde bilemiyorum ama bölüm sonundaki kaza, taşların hepsini yerinden oynatacak diye düşünüyorum.

Bu hafta Fırat’ımın yazgısı pek kötüydü. Kurşundan kurtuldu, kamyondan kaçamadı. Bir bölümde iki hayati tehlike benim bünyemi fena sarstı, söyleyeyim. Hayır yani neden Nehir, Hasibe hatta Perihan dururken Altan’la, Tekin’le, Fırat’la sınanıyorum ki ben? “Kötüye bir şey olmaz” biliyorum da ama ya, n’olur bi kere de oluversin. Ben bir bölümde iki Fırat heyecanı nasıl kaldırayım ama, hak mı adalet mi bu? N’etti bu Sinem size Betül Hanım😊 İşin şakası bir yana Aziz’in Fırat’ı, Kerem’den kurtarma operasyonu sekteye uğradıysa da yaşananlar Fırat’ın aydınlanmasına yardımcı olacak diye umuyorum. Onu Kerem’in elinden kurtarmak sanılandan da zor ancak gözünün kendi kendine açılması lazım ki bunun bir parça yardımı olur mu, olur. Kerem’in Fırat’a düşkünlüğünü görünce Fırat’ın saf değiştirmesi daha da hayati hâle geldi. Fırat’ı kaybetmek Kerem’i her anlamda fazlasıyla etkileyecek ama eğer Aziz, Fırat’ı Kerem’in elinden almayı başarırsa bu iyice kontrolden çıkmasına da neden olur, benden söylemesi. Farkındaysanız Fırat’ın kazadan kurtulacağından çok eminim 😊 Aksi teklif dahi edilemez.

Aziz, arabasının önüne çıkan güvercini avcuna aldı. Onun özgürlüğünü yok eden bağlarını çözüp serbest bıraktı. Senaryo dilinde bir “kediyi kurtarma” hamlesi gibi göründü ilk etapta bu eylem bana. Yani Aziz’in merhamet ve şefkat duygusuna yapılan bir vurguydu ama öte yandan bölüm finali geldiğinde ben o sahnenin metaforik bir anlamı olduğunu da seziyorum. Aziz, birinin bağlarını kesip onun özgürce uçup gitmesine izin verecek gibi… Güvercinin kurtarılmış olması çok pozitif bir durum olduğundan bunu bir ölüme bağlamak gelmiyor içimden. Belki de Fırat’ın Kerem’le bağlarını koparması olarak düşünmeyi tercih ettiğimdendir, Aziz’in burada önemli bir rol üstleneceğine inanmak istiyorum.

Bu hafta önümüze konan yeni bir ipucu da Sultan’ın bulduğu Alice’in mektubunun Abdullah Efendi kanalıyla Altan’ın evine ulaşması oldu. Mektubu Altan’a mı yoksa artık orada yaşayan Aziz’e mi verdi Abdullah Efendi, bilemiyoruz. Bildiğim ikisinin birlikte çözecekleri yeni bir düğümün ortaya çıktığı ancak yaşanan krizden sonra bu düğüm biraz daha bekleyecek gibi görünüyor.

Perihan Hanım’ın Nehir’le ortak planını Aziz iyi bir çalımla boşa çıkardı. Nehir, benim dizide gerçekten katlanamadığım tek karakter. Hasibe’yi bile tolere ediyorum ama gel gör ki “Sen daha beni tanımıyorsun!” havalarıyla tavus kuşu gibi ortalıkta dolanan Nehir’le empati kurmam mümkün değil. Onursuzluğu kadında görmekte nefret ettiğim için olsa gerek, dizi karakteri bile olsa onursuz kadın benim için tahammülü en güç şey. Adına hırs deyin, inat deyin ama sakın aşk demeyin ne olursunuz bir erkeği elde etmek için güç savaşına girmek, hele hele o adam tarafından aşağılandığı hâlde inatla “O benim!” demek, benim midemin kaldırabileceği bir durum değil. İşi, kariyeri için güç savaşına girse saygı duyacağım ama şu an gözümde böcek kadar değeri yok! Anneciğini de koluna takıp Fizan çöllerine kadar bir uzansa rahat edeceğim, hatta giderken merdivenlerde topuğunu kırıp da iki takla atarsa ayrıca memnun olurum. Bu arada bir gün “iyi insan” olmaya karar verir de Tekin’e sararsa diye de korkudan titriyorum.

Perihan, Şehrazat ve Nehir şer üçgeni Aziz’le ilgili planlar yapadursun, Aziz’in kendi gönlüyle ilgili planı oldukça net. Feride’ye olan duygularını haftalar önce kabullenmişti Aziz ama yaşadıkları onu gönlüyle bir türlü baş başa bırakmadı. Yalçın’ın Aziz’i tutuklamak zorunda oluşu işleri hızlandırdı. Sevgileri yarınlara bırakmamak adına, Feride’ye duygularını itiraf etti ama onlarınki mutlu mesut yaşanacak bir aşk değil. Baş başa romantik yemekler, el ele yapılan gezintiler, ay ışığında romans bu aşkın kapsamı dışında. Onlarınki olsa olsa birbirlerinden güç alıp başlarındaki dertlerle birlikte mücadele etmek olacak, hem de uzun bir süre. Yalçın “Seni aklayacağım!” sözü vermiş de olsa ne kadar süreceği belli olmayan bir zorunlu ayrılık yaşayacaklardı Aziz ve Feride eğer kaza olmasaydı. Belki de söylemeye vakti olmaz diye Aziz, sevgisini Feride’nin kucağına bırakıp öyle veda edecekti ona. Yaşanan kaza nasıl sonuçlanır bilemiyoruz. Yalçın ölür mü kalır mı belli değil, yaşasa da Aziz’in peşine düşmekten daha öncelikli durumlar var. Yine de en azından “söylenmemiş bir aşk” değil artık onlarınki. Bu arada o sahnenin çekimi için Barış Yöş ve ekibi yürekten kutluyorum. Hele hele sahnenin renklerine tam anlamıyla vuruldum. Emeklerine sağlık.

Öykünün Feride cephesindeki tek sürpriz Aziz’in aşkını dillendirmesi olmadı. Bir halası olduğunu da öğrendi Feride. Halasının hikâyesini öğrenemese de ondan annesine hediye edilen kolye, artık Feride’nin boynunda. Hasibe’nin görünce gözlerinin yerinden oynamasına bakılırsa denize attığı kolyenin bir eşinin olduğunu bilmiyor, o. Hasibe, Nehir’in “mahalle versiyonu” olarak geçmişte Faik Bey için bir mücadeleye girmiş ve bir şekilde amacına ulamış ama tepkilerinden anlaşıldığına göre onun da elleri kirli. Feride’nin annesini nasıl saf dışı bıraktı hatta ölümüyle bir ilgisi var mı bilemiyoruz ama Faik Bey’in kız kardeşi Feride de Kadırga’daki pek çok düğümün anahtarı. Yalçın’ın aracının kaza yaptığı sırada Hasibe de bir başka kazaya imza attı. Madam Aneta’nın elindeki albüm ve oradaki fotoğraflar Hasibe’yi belli ki hâlâ rahatsız ediyor ve onun hırçınlığıyla da Madam Aneta’nın bir kez daha beyin travması geçirmesine yol açtı.

Bir yanda Madam Aneta, öte yanda kaza yapan Yalçın, Fırat, Sultan ve son olarak Sultan’ın araçta olduğunu öğrenince kalp krizi geçiren Tahsin Korkmazer… Önümüzdeki hafta hastane ve doktorlarla çok işimiz olacak anlaşılan. Salih Baba, doktor eksiği var gibi duruyor, acaba diyorum ki o beyaz önlüğü sırtınıza geçirseniz mi? Bekliyoruz efendim!

Yazan, yöneten, canlandıran ve set arkasında yükün büyüğünü omuzlayan herkesin eline, emeğine sağlık!

 

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.