Adı Efsane 15. Bölüm
Yazar: Sinem ÖZCAN
Melis ve Hakan’ın bir araya gelmesini istediğim kadar Tarık’ın bu ilişkiye tepkisini de görmek istiyordum uzun süredir. Tanıtımlardan bu bölüm, beklentime kavuşacağımı düşündüğüm için çok daha merakla oturdum ekran başına.
Melis, babasının Bahar’la ilişkisine sonuna kadar karşı, malum… Yaşı ve yaşadıkları düşünüldüğünde bu bana çok normal geliyor. Babasından yıllar boyu uzak kalan bir genç kızın Bahar’ı bir tehlike olarak algılaması çok doğal. Tepkisi bana aşırı gelmiyor. Bu yüzden de teyzesinden ve babasından kaçıp soluğu Hakan’ın yanında almıştı, geçen bölüm. Hakan, onu sakinleştiren, onu anlayan ve onu olduğu gibi kabul eden biri çünkü…
Eve gelmeyen kızını Hakan’la birlikte mekânda bulan Tarık’ın tepkisi de tam Tarık’çaydı. Öfkelendi mi gözü dönüyor ve kontrolden çıkıyor, hepimiz biliyoruz. Bugüne dek başına ne geldiyse hep o önleyemediği öfkenden geldiği de aşikâr, üstelik bu konuda bir türlü de ders almıyor.
O ilk tepkiden son sahneye kadar olup biten ne varsa sebep – sonuç bağlantısı anlamında son derece doğruydu. Melis, babasına çok benziyor. Pire için yorgan yakanlardan o da. Verdiği tepkinin, babasının velayeti almasına engel olacağını düşünmedi bile; hoş, düşünse de o anda kendini tutmasını beklemiyordum ben. Aksine inadına ortalığı kızıştırır ve işi bilerek zora sokardı. İtiraf ediyorum, tam da bu noktada Bahar’ın tavrı gerçekten takdir edilesiydi.
Duygularını zirvede yaşayan ve her seferinde akıllarının değil yüreklerinin sesini dinleyen baba – kızın bir dengeleyiciye çok ihtiyacı var. Bahar’ın soğukkanlı tavrı bunu en azından Melis için sağladı. Tarık, çocuklarının velayetini alana ve Melis’in inadı kırılana kadar en doğrusu Bahar’ın Tarık’tan uzak durması…
Her şey yoluna girecek – ti, Tarık kendisine hediye edilen ikinci şansı doğru kullanacak ve kızlarına tamamen kavuşma adına büyük bir engeli aşacak – tı. Yine “dam derken duvar demeseydi.”
Tarık’ın kızıyla Hakan arasındaki ilişkiyi öğrendiğinde buna tepki göstermesini bekliyordum. Hatta bunun Bahar’la ilişkisi yüzünden Melis’in yaptığına bir rövanş olarak bile düşünmüştüm. Ancak düğüm beklemediğim yerden geldi. Tarık, Hakan’a tepkisinin gerekçesi olarak” Sen bana benziyorsun ve kızımı üzersin!” deyince açıkçası afalladım.
Tarık’ın Hakan’ı doğru değerlendirmediğini düşünüyorum, ben. Tarık’a benzeyen Melis, Hakan değil. Evet, Hakan zor bir adam ama kontrolsüz değil. Üstelik Tarık’a göre çok daha akılcı ve sağlamcı. Anlık kararlar vermiyor ve verdiği kararların sağlam gerekçeleri var. Öfkeli mi? Evet ancak Tarık’ınki gibi gözünü kör eden bir öfke değil. Hakan, son anda bile olsa durmayı biliyor. İkincisi Tarık, ne kadar sevsem de, sorumsuz bir adam. Şimdi bunu değiştirmeye çabalıyor gerçi ama geçmişte yaşadıkları bu özelliğinden kaynaklanmış. Hakan ise tam tersi, sadece kendi hayatının değil çevresindeki herkesin sorumluluğunu sırtlıyor.
Sert ve tavizsiz oluşları benziyor olabilir ancak orada da unutulmaması gereken çok önemli bir detay var. Melis’in Hakan’a ne kadar ihtiyacı varsa Hakan’ın da Melis’e o denli gereksinim duyduğu… Hakan için Melis’in sevgisi, tıpkı basketbol gibi tutunacak bir dal. Tarık, işte bunu kaçırdı ve olaya klasik bir kız babası tavrıyla yaklaştı.
Her baba, kızı mutlu olsun ister, üzülmesin ister, kızına kimseleri layık göremez ama kızını tanıyan bir baba olarak ona Hakan’dan zarar gelmeyeceğini kestirmesi gerekirdi. Yapamadı. Yine duygusal davrandı. Sanırım bunun bedeli de çok ağır olacak.
Hakan, Tarık’ın söylediklerini değil, kompleksinin getirdiği bir dürtüyle anlamak istediğini anladı. Onu, kızına layık bulmamakla suçladı ki bu aslında kendi iç korkusu. Melis’i ne kadar severse sevsin onunla arasındaki sınıf ayrımının farkında ve bundan rahatsız. Bu duygusunu Tarık üzerinden gün yüzüne çıkarıp tepki verdi.
Şimdi burada biraz soluklanıyorum, Sıradan izleyici bakışının dışına çıkıyor ve öyküyü masaya yatırıyorum. Bizim öykümüzün iki büyük düğümü var; ilki Tarık, kızlarına kavuşacak mı, ikincisi Melis ve Hakan rahatça, sorunsuz bir ilişki yaşayacaklar mı? Finalde evet ama finale kadar çatışmaların sürmesi gerekiyor. Bu da engellerle olur. Burda asıl mesele doğru zamanda, doğru engel ortaya konuyor mu? Benim senaryoda başarı ölçütüm de bu. Bu açıdan baktığımda özelde bu bölümü genelde şu ana kadar hikâyeyi çok başarılı bulduğumu söylemem lazım. Olup biteni uzaktan izlediğimde bölüm boyunca “Evet, bu sebep bu sonucu doğurur.” dedim, her seferinde.
Melis, babasına sinirlenir; kavga ederler ve velayet işi zora girer. Tarık, Hakan’a kızıyla ilgili tepki verir ve o ilişki şimdilik çıkmaz sokağa sapar. Melis, olup bitenin ardında babasının olduğunu hisseder ve yeni bir sorun çıkarma potansiyeli oluşur.
Benim tek şaşırdığım, Tarık’ın Hakan’ı yanlış değerlendirmesi oldu ancak bu da yeni bir düğüme yol açabilir diye şimdilik beklemedeyim. Hakan, bir hata yapıp Tarık’ın haklı olduğunu düşünebilir, mesela. O zaman benim açımdan sorun kalmaz ama şu an için Hakan’ın Tarık’a benzediği fikrine karşı çıkıyorum.
Peki, şimdi ne olur? Melis, niye terk edildiğini anlamaz ve bunu çözmeye çalışır. Onun yaşadıkları Tarık’ı düşündürür ve Hakan’a biraz objektif bakmasını sağlar ama bana kalırsa bu noktada devreye yine Bahar girmeli. Her iki taraf için de… Onun dengeleyici unsur olması da Melis’in Bahar’a tepkisini azaltır ancak görünen o ki Melis ve Hakan’ın gönül rahatlığıyla bir ilişkiye başlamaları için daha vakit var.
Hakan ve Fikret başta olmak üzere grup tarafından dışlanan Sibel ise Kıvanç’ı kullanarak ayakta durmaya çalışıyor. Kendisi dışında herkesi suçlayan ve yalnız bırakıldığı için sürekli kendine acıyan Sibel, giderek daha da çok sıkıyor canımı. Öykü için çok gerekli biliyorum, ne var ki benim asla empati yapamayacağım bir kimlik o. Para ve sınıf atlama hırsı, bencilliği ve dostluk duygusunun hiç olmaması onu benim için fena hâlde itici yapıyor. Hatta Kıvanç’ı bile onun kurbanı olarak görüp çocuğa acıdığım doğrudur. Kıvanç’ın “zehirli sarmaşık” metaforuna bayıldım. Gerçekten de kime yapışırsa onu iğneli dili, bencilliği ve asla mutlu olmayı bilmeyen tavrıyla zehirliyor. Kıvanç’ın partideki hareketi çok çirkin de olsa Sibel’in bunu fazlasıyla hak ettiğine inandığım için sanırım, içimden bir “Oh olsun!” çektiğim doğrudur. Çocukların özelikle Hakan’ın peşinden ayrılıp Kıvanç’a musallat olmasından çok memnun da olsam, Kıvanç için üzülüyorum ne yalan söyleyeyim. Ne yazık ki ilerleyen bölümlerde onu çok daha kritik noktalarda göreceğimizi düşünüyorum. Tek umudum, yaptıklarından pişman olup iyi kıza dönüşmemesi…
Sibel’in etkisinden sıyrılınca kendini bulan Mercan’a ise ayrı bayılıyorum. Onun grubun içinde “yenge” sıfatıyla değil “Mercan” olarak var olmaya başlamasını da çok doğru buluyorum. Çocuklar saçmaladıklarında onların dağıttıklarını toplayacak bir kadın eli, gruba çok iyi geldi diye düşünüyorum. Melis’in de Çiler dışında gruptan bir kız arkadaşının olması fikri bana çok doğru geliyor.
Bu hafta Seçil cephesini ise pek doğru anlayamadım. Seçil’in niye yumuşadığını algılayamadım ben. Eğer bu bir yeni oyun değilse ve Seçil, gerçekten çocukları düşünerek geri adım attıysa çok sevineceğim ama izleyici olarak o detay bana çok geçmedi. Biraz kuşkuyla yaklaşıyorum, duruma. Seçil’in Neviş’le arasındaki bağı da çok merak ediyorum. Sıradan bir hizmetli olmadığı çok açık Neviş’in. Aslında bu hafta Seçil ona “Seni çok kırdım, değil mi?” dediğinde Neviş’in o bağı bize sezdirecek bir replikle cevap vermesini çok yeğlerdim. “Elimde büyüdün, alışkınım ben sana…” gibi bir cümleyle Neviş ve Seçil’in bağlantısı verilebilirdi, diye düşünüyorum.
Melis ve Hakan’ın parktaki romantik akşamlarına bayılsam da benim için bölümün en iyi sahnesi Hakan ve Tarık’ın yüzleşme sahnesiydi. Sık sık söylüyorum bir kez daha dile getireceğim: Erdal Beşikçioğlu çok büyük bir oyuncu. Onun bu tarz sahnelerde performansını izleyici olarak tahmin etmek zor değil. Çok doğal, çok dozunda ve çok vurucu bir oyunculuk geleceğini bekliyorum zaten ve şaşırtmıyor. Benim için sürpriz gençlerden geliyor. Bu defa da öyle oldu. Cem Yiğit Üzümoğlu, çok genç bir oyuncu… Adı Efsane onun ilk dizi projesi, gel gör ki onu deneyimsiz bir oyuncu olarak görmek mümkün değil.
Erdal Beşikçioğlu gibi bir oyuncunun karşısında hiç ezilmeden, sahne ağırlığı ona kaptırmadan bu denli çarpıcı ve doğru bir performans çıkarabiliyor oluşu bende hem hayranlık uyandırıyor hem de genç oyunculara dair umut taşımamı sağlıyor. Tiyatro kökeninin etkisi olsa gerek, partnerinin frekansını çok doğru analiz ediyor ve onun oyunculuğuna denk bir yükseklikle kendi oyununu çıkarıyor. Beden dilinde, mimiklerinde ve duyguyu taşımasında en ufak bir hata yok. Bütün detaylarıyla Hakan’ı çok iyi anlamış ve çok ince vurgularla yansıtıyor. Bu bölüm onu izlemekten ayrı bir keyif aldım. Emeklerine sağlık…
Gelecek bölümde gerilimin biraz daha yükseleceği açık… Yüreğim, Tarık bu defa da elindeki şansı kaçırmasın diyor aklımsa Melis’in Tarık’ı da Hakan’ı da fena zorlayacağını söylüyor. Kısacası sabırsızlıkla bekleyeceğim bir bölüm geliyor, anlaşılan.