Aşk Ölümü Bile Göze Alır (Kuzgun, 9. bölüm)
YAZAR: Şeyma BULUT
William Sheakspeare’in Romeo ve Juliet isimli eserini bilmeyen yoktur. Sheakspeare bu eserinde düşman iki ailenin çocuklarının imkânsız aşkını anlatır. Bu iki aile arasında düşmanlık o kadar keskindir ki hiçbir şey bunu bitiremez. Bir rahip tarafından bu düşmanlığın bitirilmesi için evlendirilen Romeo ve Juliet maalesef ki bunu alt edemezler. Bütün karmaşanın ardından Romeo, Juliet’in ölü sandığı bedeninin başına gelerek “Soluğunun balını çeken ölümün gücü yetmemiş güzelliğini almaya” diyerek intihar eder. Juliet uyandığında Romeo’nun cansız bedenini gördüğünde onun hançeriyle kendisini öldürür. Aşkları için ölümü göze almışlardır. Ardından aileler arasındaki düşmanlık biter ancak yaşananlar iki insanın ölümüne sebep olmuştur. Kuzgun’da da modern bir Romeo ve Juliet hikâyesi görüyorum. İki düşman aile ve onların birbirini seven – henüz inkar aşamasında olsalar da – çocukları var karşımızda. Hem Kuzgun hem de Dila bir sürü bahaneyle hep birbirlerini kolluyorlar. Buna da adalet, masumiyet diyorlar. Ben de diyorum ki “Çocuklar bunları yapmanızın sebebi birbirinize âşık olmanız. Artık kabul etseniz de siz de biz yorulmasak çok güzel olacak.”
Kuzgun’la Dila artık evliler ancak bu durum Kuzgun için bir tık daha zor olacağa benziyor. Kuzgun düşmanlarıyla aynı evde yaşıyorken bir de sevgisi ve intikamı arasında sıkıştı. Hatta Dila’ya bu duruma çözüm bulmaları gerektiğini aksi takdirde patlayacaklarını söyledi. Kuzguncum siz patlayacaksınız ama senin düşündüğün şekilde değil.
Kuzgun’la Dila’nın Derviş’le yedikleri yemekten döndüklerinde yaşananlar bu ikilinin evliliğinin yakın zamanda gerçek bir evliliğe dönüşeceğinin sinyallerini veriyor. Birbirlerine olan duyguları attıkları her adımla net bir şekilde görülen çiftimiz, diğerini aşkla vuracağını söylüyor. Bunu söylerken de kendisini hesaba katmadan karşısındakini alt etme planları yapıyor. Fakat görünen hâl bambaşka. Ben burada birbirine fazlasıyla âşık ancak yaşanan tecrübeler yüzünden bir türlü duygularıyla yüzleşemeyen bir çift görüyorum. Fakat o yüzleşme de çok uzakta değil çünkü Bora’nın yaptıkları sayesinde duygular çok daha erken ortaya çıkacaktır. Derviş, atılan kurşunun önüne kim geçerse diğerinin zaafı olacağını söyledi. Sanki geleceği görür gibiydi. Bora’nın hırsı mantığının önüne geçti ve Kuzgun’a ders vermek adına adamlarını üstlerine yolladı. Ancak adamlarına üstüne basa basa söylediği “Dila zarar görmeyecek” emrine rağmen Dila Kuzgun’a doğrulan namlunun önüne geçti. Bora attığı her adımla aslında farkında olmadan Kuzgun’un eksik yanlarını tamamlıyor. Önce ailesiyle arasındaki buzları eriten Bora, son hamlesiyle de Dila ve Kuzgun arasında dile gelmeyen duyguları açığa çıkartacaktır. Nasıl mı? Dila Kuzgun’un kendisini sevmediğini, sadece icazet için evlendiğini düşünüyor. Kuzgun’sa Dila’nın kendisi sevdiğini biliyor ancak ailesini ondan önde tuttuğu düşüncesiyle acımasızca davranmaya devam ediyor. Dila’nın nefret ettiğini iddia ettiği adama siper olması, Kuzgun’un o zarar görmesin diye çabaladığı hâlde Dila’nın gözlerinin önünde ölümle burun buruna gelmesi aralarındaki buzları eritecektir. Özellikle Kuzgun’un Bora’nın bundaki rolünü öğrenmesinin ardından yapacaklarını düşünemiyorum bile. İki düşman arasındaki hesaplaşma oldukça çetin geçeceğe benziyor ve yaşanları düşününce Kuzgun’un aklına gelecek tek isim Bora Dağıstanlı olacaktır.
Bugüne kadar hikâyenin hep Kuzgun tarafına baktım ve haklıydım da. Kuzgun çok büyük acılarla sınanarak tam yirmi yıl geçirdi. O bu acıları yaşarken Dila Londra’da çok rahat bir hayat yaşadı. Dila’ya olan kızgınlığım hala geçmiş değil ancak onu anlıyorum. Geçtiğimizhaftaki bölümde Dila, annesinin mezarında sevilmeye ihtiyacı olduğunu söylemişti. Dila’nın en büyük korkularından biri yalnız kalmak, bu bariz bir şekilde belli. Dila, ailesi bu kadar pisliğe battığını gördüğü hâlde ettiği yemine uygun hareket etmedi. Sadece ailesi için de geçerli değil bu durum, Kuzgun’un işlediği suçu ört bas ederken de aynı şekilde davrandı. Dila, bu özelliklerini Kuzgun’a anlatırken küçük dünyasında kendince adaleti sağlamaya çalıştığından söz etti. Ancak Dilacım onun adı adalet değil kuzucum. Adalet anlamı tektir ve göreceli de değildir. Kişiye ve duruma göre değişmez o kavram. Seni anlıyorum ancak bunu açıklarken adalet değil de içimi temizliyordum ya da babamın günahlarından bu şekilde sıyrılıyordum demeliydin. Anlıyorum kendine bir yalan söylemişsin ve vicdanını susturmak için o yalana kendin bile inanmışsın ama yapmasan daha iyi olurdu sanki. Bak yalanların gerçekleriyle yüzleştiğinde bünyen kaldırmıyor. Zaten fazlasıyla üzgünsün, bu sebeple üzerine fazla gelmeyeceğim ancak gerçeklerden zaten kaçtığın için düştüğün durumu unutma ve artık bunlarla yüzleş.
Bu durumu göz ardı edecek olursak Dila’ya fazlasıyla üzülüyorum, son iki bölümdür. Kuzgun, Dila’yı o kadar iyi analiz etmiş ki nereden yaralayacağını çok iyi biliyor. Dila’ya olan kızgınlığının tam sebebini çözemesek de bir şekilde onu yaralamak derdinde gibi geliyor bana. İşin acı yanı başarıyor da. Halbuki çok net görüyoruz nasıl sevdiğini, ona değer verdiğini. Dila’nın ölmesi ihtimalinin bile nasıl paniklemesine sebep olduğunu. Hepsini gördük, yaşadık. Kuzgun bana kalırsa Dila’nın suçlu olmalarına rağmen olanları unutup ailesine karşı olmamasına kızıyor gibi. Dila da yıllarca açlığını çektiği sevgiyi alamayınca onlara aynı Kuzgun gibi tavır aldı.Geçmişi saymazsak bu hafta Dila ve Kuzgun arasında yaşananlarda Dila’yı daha naif buldum. İflah olmaz bir sevgi arsızı gibi sevilmek istiyor. Aksi durumla karşılaşınca da kabul etmek istemiyor. Burada da Dila’yı suçlamıyorum. Kız sekiz yaşında babası tarafından bir vicdan azabına mahkum edilmiş. Sonrasında yaptıklarının bir mantığı olmasa da bu şekilde travmaları olan bir insanın normal davranması da zaten anormal olurdu. Dila’nın normalleşmek için sanırım sadece Kuzgun’un sevgisine ihtiyacı var. Yaptığı hareketlerden başka bir anlam çıkmıyor. O sevgiyi alana kadar da iyi olmayacak ve sana diyorum Kuzgun’cum, onun sevilmeye ihtiyacı var. Seveceksen sev, sevmeyeceksen de öldür gitsin. Diğer türlüsü Dila’yı daha çok yaralıyor çünkü.
Öfke duyguların en güçlü ve tehlikelilerinden biridir. Öfkesini kontrol edemeyen bir insan eninde sonunda kendine zarar verir. Hemen aklınıza Bora ve Ali geldi değil mi? Ben de kesinlikle bu iki öfke delisi insandan bahsediyorum. Bora yok etmek için planlar yaptığı Kuzgun’un Dila’yla evlendiğini öğrendiğinde mantığı tamamen devre dışı kaldı. Üstüne de yol arkadaşı ve sağ kolu Teo’nun ölmesiyle iyice kontrolden çıktı. Açık açık Kuzgun’a meydan okudu, zarar vereceğini söyledi. Fakat çok büyük bir açık daha verdi. Kuzgun da artık Bora’nın hedefinde Behram Adıvar olduğunu biliyor. Yapılan saldırının da ondan geldiğini öğrendiği anda düşünmeden Bora’yı Behram’ın önüne atacaktır. Behram sistemine bu şekilde baş kaldıran Bora’yı nasıl cezalandıracak bunu ilerleyen bölümlerde göreceğiz. Diğer yandan Ali, Kuzgun’a karşı Füsun ve Kartal hamlelerini gerçekleştirdi. Burada Füsun’a bir şeyler demek istiyorum. Arkadaşım senin problemin ne? Ali daha çok kısa süre önce boğazına bıçak dayamış, Kuzgun’sa neredeyse tüm hayatın boyunca yanında olan bir insan. Fakat ne hikmetse Ali’nin söylediklerine hemen inanıverdi. Kusura bakma canım ama sen abini değil de karşılıksız aşkının hırsını almaya çalışıyormuşsun gibi geliyor bana çünkü kendisini göndermeye çalışırken ve havaalanında abisini sorduktan sonra bile Dila’ya karşı takındığı tavır bunun en büyük ispatı. Tabii bir de Kuzgun ona kardeşim dedikçe yüzünde oluşan morarmalar bunu bize haftalar önce vermişti.
Gelelim Kartal’a. Kartal öz evlat mı? Yani yanlışlıkla evlat edinilmiş falan olmasın. Bir Kumru ve Kuzgun’a bakıyorum. Oldukça zekiler, adımlarını düşünerek atıyorlar ve olayları oldukça iyi çözüyorlar. Kartal’sa onların aksine oldukça hatalı adımlar atıyor. Resmen Ali’nin elinde oyuncak oldu. Kartal, Ali’yi kurtarmak için Teo’yu öldürdü. Kuzgun hesap sorduğunda yere çökerek yalvarırken abisinin düğününe giderken yine sıfır empatiyle hareket etti. Ali’den Teo’yu vurduğu silahı aldı. Ali’nin verdiği silahın cinayet silahı olduğunu hiç düşünmüyorum. Ali, Kuzgun’u yerle yeksan etmek için her şeyi yapabilecek karakterde biri. Kartal da şu anda Kuzgun’un zayıf noktalarından biri. Tabii, Ali bu fırsatı eliyle tepmeyecekti. O silah başka bir silah ancak Kartal ona inanacak kadar zayıf ve saf biri. Zaten Kartal var olan durumu kabullenen, asla savaşmayan ve işler karıştığında da bir yanlışı başka bir yanlışla kapatmaya çalışan bir karaktere sahip. Tüm olaylar ayağına dolandığında yine onu o cendereden çıkaracak olan kişi asla anlamadığı ve anlamayı reddettiği abisi olacaktır.
Dizinin başından beri beklediğim yüzleşmeye gelecek olursak benim için oldukça kavurucu bir andı. Yüzleşme değil de acaba kavuşma mı demeliydim? Kumru, Şermin’in ona kurduğu oyunu müthiş bir kıvraklıkla geri püskürttü. Şermin, karşısındakini küçük bir kız çocuğu sanarak bir oyun kurmuştu. Fakat Kumru ömrünü adadığı mesleğinin gereklerini o kadar ustaca kullandı ki hem Kuzgun’u kurtardı hem de Şermin ve Bora’yı köşeye sıkıştırdı. Kumru olanları anlatmaya Kuzgun’a gittiğindeyse duyguların şelale olduğu bir sahne izledik. Açıkçası ilk andan bu yana Kumru ve Kuzgun’un aynı yerde duracağını düşünüyordum. Bunda da yanılmadım. Kumru, ne kadar kızgın olsa da tüm duygularını göz ardı ederek gerçeği ortaya çıkardı. Kuzgun’sa zaten içinde çok zor tuttuğu duygularına daha fazla hâkim olamadı ve kardeşine sımsıkı sarıldı. Öyle bir sahneydi ki yirmi yılın acısını tek bir anda yok etti iki kardeş. Kumru’nun içindeki abi özlemini, Kuzgun’un da kardeşinin kokusuna olan hasretini dile getirdikleri anlar bölümün tartışmasız en sevdiğim anıydı. Ailesiyle arasındaki buzların eriyerek Kuzgun’un tamamlanması en çok istediğim durum. Adım adım buna yaklaştığımızı görmek beni çok mutlu ediyor. İnsan eksik yanları tamamladığında güçlenir, o anlarda kendisini bulur. Kuzgun kayıptı, ruhunda sadece intikamına olan ateşi tutuyordu. Şimdiyse kardeşlerine sevgisi ve Dila’ya duyduğu karmakarışık hisleri sayesinde yaşamaya başladığı kanaatindeyim. Bir insanın ruhunu öfke örseler, parçalar ve kalbini yorar. Sevgiyse besler o ruhu. Yeniden insan yapar kişiyi. Kim bilir? Belki de Kuzgun’un yok olmaya yüz tutmuş, paramparça ruhunu sevgi iyileştirir.
Kuzgun’da her hafta yaptığım beyin fırtınasını size anlatamam. Behram Adıvar ve Derviş bilmecesine bir de Kudret eklendi. Bu üçünün amacının ne olduğunu bilmiyorum fakat bu işin sonundan iyi bir şey çıkmayacak. Kudret, şimdilik Behram’ı alt etmek için Dila’yı kullanan biri olarak görünüyor fakat kafamı fazlasıyla karıştıran bir şey var. Organize suçlarda görev yapan böylesine nitelikli bir kanun insanı; yozlaşmış, ailesini korumak için mesleğini bile yakan bir insanla neden yola çıksın. Dila muhbir değil. Dila’ya verilen sözlerin hukuki olarak yerine getirilmesi mümkün değil. Yani polis amacına ulaşırsa Dila tüm sevdiklerini bir anda kaybedecek. Ayrıca kendisine böyle bir sistem kuran bir adamın peşindeki yüksek rütbeli bir polisi bilmeme şansı yok. Zaten bunu öğrenmesi demek Dila’nın ölüm fermanın geri dönülmez bir şekilde imzalanması demek. Bu durumda ortaya tek bir ihtimal çıkıyor. Böyle bir operasyon olsa bile Kudret’in temiz olma ihtimali ortadan kalkar. Behram’ın bunu bilmemesini de kabul etmiyorum. Çünkü onun gibi bir adamın bunu bilmemesi mümkün değil. Bu durumu Behram sadece bir şekilde bilmiyor olabilir. Bu oyunun içinde bizim de henüz görmediğimiz ancak Behram kadar güçlü bir oyun kurucu daha varsa Behram’ın bu olanlardan haberi olmama ihtimali doğar. Zaten üst üste gelişen tesadüfler silsilesi de bu durumu bağırıyor adeta. Savcı, Dila’yı yanına çağırıyor, Kudret orada karşısına çıkıp bir teklifte bulunuyor. Ardından Dila, Behram tarafından bu işe çekiliyor, Kuzgun’la evlenmesi gerektiği söyleniyor. Teklifi kabul etmeyen Dila’yı Kudret evliliğe ikna ediyor ve Behram’ı yok etmek isteyen polisimiz sadece Bilginler ve Dila’yla ilgileniyor. Zira bu çok etraflı bir operasyon olsaydı Bora’nın hamlesini polisin öğrenmesi ve müdahale etmesi gerekirdi çünkü Behram’la birlikte o masada kim var, kim yok tüm suçlarıyla ortaya çıkarmaları lazım. Bu sebeple de içerideki tek insanın Dila olmaması lazım. Ancak Bora meselesi, içerideki tek kişinin Dila olduğunu kanıtladı. Fazlasıyla mantıksız bence bu durum. Bu da bende Kudret’in sandığımız gibi biri olmadığı hissini uyandırıyor. Kudret bana göre ya Behram’la çalışıyor ya da Behram’ı alaşağı etmek isteyen başka bir kişiyle birlikte. O kişiyi de az çok tahmin etmeme rağmen, bölümde yeterli bir veri olmadığı için kendime saklayacağım.
Bu bölüm, kafa karıştırıcı ve başarılı bir bölümdü. Yazının başında modern Romeo ve Juliet hikayesi demiştim ya tam da o kıvamdaydı. Birbirini seven iki insan ve etraflarında dönen birçok oyuna şahit olduk. Geçtiğimiz iki hafta boyunca senaristlerin bir çok manevrasına şahit olduk. Bu dönüşler beni memnun etse de sonrasında ne olacağını görmeden de pek bir şey demek istemiyorum. Şimdilik iyi gidiyor, izlerken kasılmıyorum. Dizinin aktığı yönü de seviyorum fakat bazı konularda gizem çok üst seviyede. Gizem varlığını en ufak bir açık vermeden de koruyunca insan biraz daralıyor. Mesela Behram ya da Derviş’le ilgili birkaç detay verilse hiç fena olmaz diye düşünüyorum. Umarım ilerleyen bölümlerde bu ikisiyle ilgili daha fazla şey öğrenebiliriz. Genel anlamda beğendiğim, izlerken keyif aldığım bir bölümdü. Özellikle bu durum neden vardı diye hiç sorgulamadım, eğlenceliydi.
Sahneleri, çekim açıları ve müzikleriyle oldukça başarılı bir bölüm izledik bu hafta. Oyunculuklara haksızlık olmaması için girmeyeceğim çünkü bu diğerinden iyiydi diyeceğim bir sahne yoktu. Bu hafta tüm oyuncular, ekip oldukça iyi bir iş çıkartmışlar. Tüm ekibin emeklerine sağlık.
Yazıma William Sheaskpeare’in Rome ve Juliet eserinden bir alıntıyla son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın.
Neden böyle güzelsin hâlâ? Yoksa
Ele avuca sığmayan ölüm mü âşık oldu sana?
İnanayım mı, o iğrenç canavarın bu karanlıkta
Sevgilisi olasın diye seni sakladığına?