YAZAR : Şeyma BULUT

Güvenmek, sarılmak gibi bir ihtiyaç. Bir insana koşulsuz güvenip kendini onun gölgesine bırakabilmek kadar güzel pek az şey var bu hayatta. Bence aşktan, sevgiden çok daha zordur birine güvenmek. Birini sebepsizce, bir anda sevebilir insan ama ona hemen güvenemez. Hele hele bu kişi, tüm hayatını şüphenin cehenneminde geçirmişse her döndüğü köşede sevdiklerinin yalanlarıyla yüzleşmek zorunda kalmışsa bu insanın birine itimat etmesi çok ama çok zordur.

“Şüphenin cehenneminde yanıyorum!” der Sancar her daim. Daha çocuk yaşlarından beri getirdiği, hayatını kavuran ama bir türlü de kurtulamadığı bir duygu bu. Yıllar önce Nare’yi de bu duygu yüzünden kaybetmişti ve neredeyse Mavi’yi de kaybedecekti. Çünkü hayatı boyunca güven duygusuyla asla barışmamış bir adamla artık birilerinin koşulsuz güvenine ihtiyacı olan bir kadının bir noktada sallanacakları gün be gün ortadaydı, sadece zaman meselesiydi. İlk büyük olayda da bu durum tüm şiddetiyle kendini gösterdi. Sancar güvenemedi, Mavi kırıldı. Bana soracak olursanız ikisi de haklıydı ve asıl olay da burada başlıyor.

Sancar Efe, oldukça zor ve meşakkatli bir hayat yaşadı. Sevdiği kadına inanmaması kendi suçu olsa da onu bu yola itenleri düşünecek olursak çok da fazla üstüne gitmek istemiyorum. Nare gerçekleri anlattığında çocukluk arkadaşı olarak gördüğü Akın’ın yalanlarıyla manipüle edildi, yıllar sonra gerçekleri öğrendiğinde hatasını telafi etmeye çalışsa da yaşananlar yüzünden içindeki şüpheyi asla atamadı. Önce Gediz sonra Menekşe ardından Halise derken en yakınları ona sürekli birçok konuda yalanlar söylediler. O da şimdi doğal olarak kendinden saklanan bir gerçek ortaya çıktığında araştırmak, gerçekleri bulmak istiyor. “Şüphenin cehenneminde yanıyorum!” diyen bir adamın, hemencecik birine koşulsuz itimat etmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu durum onun için ne kadar normalse sevdiğini söylediği hayatını birleştirdiği insanın da bu şüpheler karşısında kırılması da o kadar normal. Önceki yazılarımda Sancar’ın kendisinden saklanan sırları doğal karşılamayacağını ve tepkisinin de ağır olacağını söylemiştim. Nitekim öyle de oldu. Mavi ve Sancar, Sedat’ın ortaya çıkmasıyla birlikte kafa kafaya geldiler. Mavi sevdiği insanın ona inanmasını bekledi ancak bu Sancar için hiç de kolay değil. Mavi, her şeyi tek tek anlatıp Sancar’ın aklındaki soru işaretlerini kaldırdı kaldırmasına ama bu ona kırılmasının önüne geçmedi. Sancar başında ona inanmadı halbuki Mavi ona koşulsuz inanacak, kararlarını sorgulamayacak birine ihtiyaç duyuyor. Bu belki hemen olamaz ancak Sancar’ın eskisi gibi de tepki vermeyip hatasını beklemeden telafi etmesi de içine düştüğü bu aşkın onu en güzel şekilde değiştirdiğini gösteriyor.

Mavi çok belli edemese de kırıldı. Daha ilk günden güvendiği insanın ilk problemde ona inanmaması, onu sorgulamasından dolayı incindi. Ben Sancar’ın şüphelerini nasıl anladıysam Mavi’nin de incinmesini aynı şekilde anladım.

Mavi, Sedat’la korkunç bir ilişki yaşadı. Hayatını birleştirip aile olmayı tercih ettiği eşi onu hep sorgulayan, sözlerine inanmayan, kendi istediği gibi yaşamaya zorlayan biriydi. Bu da Mavi’de çok derin izler bıraktı. Kırılmasının asıl sebebi bu. O artık sorgulanmak, yönetilmek ya da suçlanmak istemiyor. “Yeni hayatım!” dediği yaşamın içinde, sevdiği insanla sakin, huzurlu bir hayat hayali kuruyor ancak Sedat’ın  birden ortaya çıkması işleri olduğundan daha da karmaşık hâle getirdi.

Sedat bir avukat. Biz avukatların işi, insandır. Onların zayıf yönlerini bularak olaylara hakim olur ve dahi onları yönetiriz. Sedat, Mavi’nin zayıf yönünü çok iyi biliyor. Yıllar önce gözü gibi baktığı anneannesinin ölümünden suçlanması, hele de bunu teyzesinin yapması Mavi’de kapanmayacak yaralara sebep olmuş. Sedat da aynı şeyi Ekin’le yapıyor. Kızının ölümünden Mavi’yi suçlayarak yapmak istediği, aslında eski karısını içinden çıkamayacağı bir vicdan yüküyle yaşamaya zorlamak. Bunu da açıkça dile getirdi zaten. “Benden boşanmaya karar verdiğinde bunları düşünecektin!” dedi. Klasik, terk edilmeyi hazmedemeyen erkek davranışı bu. İşin acısı, istediğin yere şikâyet et bana bir şey olmaz, sözleri de ülkemizin çok acı bir gerçeği. Hukuk kurallarının yetersiz bırakıldığı, kadını koruyan her uygulamanın tedavülden kaldırıldığı şu dönemde, kurgu da olsa söylenen bu sözler unutmak istediğim bu gerçeği yüzüme tokat gibi indirdi. Umuyorum ki bu hikâyede Sedat, gerçek yaşamda da diğerleri bir gün sebep oldukları acıların bedelini en ağır şekilde öderler. Çünkü her kadının yanında onu koruyan bir Sancar Efe yok!

Sancar’ın bir kâbusu şüpheyse diğeri de sevdiklerini koruyamama korkusu. Sedat’ın birden ortaya çıkması onun iki kâbusunu aynı anda yaşamaya başlamasına sebep oldu. Mavi’nin tehlikede olma ihtimali zaten tek başına onu delirtmeye yeter de artar bile. Hatırlarsanız Sancar, daha önce bu duyguyla baş başa kaldığında sevdiklerini korumak için onlarla kavga etmeyi ve hatta onları kaybetmeyi bile göze almıştı. Yapısı bu. Ortadaki tehlike kalkana kadar sevdiği insanların etrafına etten bir duvar örer ve ne kimseyi içeri alır ne de bir başkasının girmesine müsaade eder. Yine böyle davranmaya başlıyordu ki Mavi onu durdurdu. Önceki durumlardan farkı, Sancar artık karşısındakini dinlemeye başladı. Mavi ona başka yollar da olduğunu gösterdikçe hem onu koruyabildi, hem de hayalini kurduğu o normal hayata daha da yaklaştı.

Mavi ve Sancar’ın aslında ortak bir hayali var : Normal, sıradan ve huzurlu bir hayat. Mavi’nin geçmişinde kaybettiği her şeyi Sancar ona altın tepside sunarken aile olarak bir şeyler yapmayı, konuşarak kavga etmeden de problemlerin çözülebileceğini ona Mavi gösterdi. Bana kalırsa üç kişilik, huzurlu bir hayat onlara çok da uzak değil ancak daha yolları var. Bedeli ödenmemiş bir mutluluğu ben kabul etmiyorum. Sorunlar çıkacak, acılar çekilecek, sınavlar verilecek ve en sonunda mutlu olacaklar. Mavi ve Sancar kendi aralarındaki sorunlarını halletseler de Sedat’ın şimdilik onları rahat bırakmaya niyeti yok.

Sedat, Güven’den de aldığı destekle Sancar’a korkunç bir oyun kurdu. Mavi’ye olan takıntısı o kadar büyük ki olaylarla asla alakası olmayan birine bile zarar vermekten geri durmadı. Günün sonunda eğer hayatta kalırsa Mavi’ye diyeceği şey şu: Bak sen zehirlisin, senin yüzünden oldu, insanlara zarar veriyorsun. Bunun için de şu anda eli oldukça güçlü. Ben hep iyilerin kazanacağına inanıyorum, bütün bunlar sadece ilerideki büyük mutluluğun bedelidir bence. Yani umarım…

Bedeli ödenmiş mutluluktan bahsederken, bunun en canlı örneği olan Elvan’dan bahsetmemek olmaz. Yaşanan acı dolu yıllar, kendisinden saklanan korkunç bir gerçek ve harcanmış bir hayattı onunki. Ta ki karşısına Bora çıkana kadar. Bu rengârenk adam Elvan’ın hayatında öyle bir yere değdi ki yaşanan her şey bunun içinse feda olsun diyorum ben. Elvan artık onu güldüren, acılarına ortak olan, onunla bir hayatı paylaşan bir insanla birlikte. Bora’nın yanında rol yapmaya, birilerine kendini göstermeye ihtiyacı yok. Uzun zamandır başkalarının mutluluğunu en önden izleyen ama asla o duyguyu tadamayan Elvan artık kendi mutluluk balonunda nefes almaya başladı ve onu da sanırım en yakından izleyecek olan kişi Yahya’dan başkası olmayacak.

Yahya, ailesini kendi eliyle paramparça etti. Onu seven, her koşulda yanında olan Elvan’ı kişisel hırslarına, arzularına kurban verdi. İnsanlar bıraktığı birine döndüğünde daima, her şeyi eskisi gibi bulacaklarını sanıyorlar. Yahya da öyle sandı ama öyle bulmadı. Bugüne kadar ne yapsa ondan gitmeyen Elvan, artık tamamen gitti. Mutluluğun bedeli varsa, onu harcamanın da bir bedeli olmalı. Geçmiş olsun.

Yazımı bitirmeden önce Halise Efe’den bahsetmemek olmaz. Bana soracak olursanız kendisi “Bazı insanlar asla değişmez.” sözünün yaşayan kanıtı. Kadın, mafya anneciliği oynadı ancak hâlâ başkalarını suçluyor. Sancar’ın en büyük hayal kırıklığı ne yazık ki annesi. Birilerine güvenmiyor diye bu adamı suçluyoruz ama annesi böyle olan biri başkasına nasıl güvensin, arkadaş? Halise yine verdiği onca sözü çiğneyip kendi başına herkesin hayatını yönetmeye çalışıyor. Zaten Mavi’yi sevmeme sebebi de bu. Onu asla kontrol edemeyecek olmaya tahammülü yok ancak fark etmediği ya da kabullenemediği gerçek şu: O, artık kimseyi yönetemiyor. Çocukları sonunda kendi hayatlarının kontrolünü ele aldı. Umarım o da yaşanan bu son olaydan sonra anne olmayı hatırlayıp sadece çocuklarının mutluluğu için yaşamayı öğrenir.

Emek veren tüm ekibin yüreğine sağlık.

Yazıma burada son veriyorum.

Haftaya görüşmek üzere.

Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.