YAZAR : Şehriban Simay DEMİR

Bazı hikâyeler tam da bitti denilen yerde başlar. “Artık sonuna geldim, buradan dönüş olmaz, bu mesele benim için kapandı!” dediğimiz noktada hayat öyle bir şey yapar ki bir anda kendimizi asla tahmin etmediğimiz bir durumda bulabiliriz, Esra’yla Ozan’ın gibi. Onlar boşanınca bitmişti öyküleri ve ikisi de kendilerine bambaşka hayatlar kurmuşlardı. Fakat bir şekilde yeniden kesiştiğinde yolları, Esra bu hikâyede kendini, kaybeden taraf olarak gördü. Ozan’ın onun sayesinde kazanmış olduğu algısı, bir de üzerine gururunu kırması Esra’nın, Ozan’ın ateşini yaktığı savaşın bir parçası olmasına neden oldu. “Bir daha asla bir araya gelmeyiz!” diyen iki insan bir anda kendilerini geri dönüşü olmayan bir mücadelenin içerisinde buldular.

Esra’yla Ozan arasında sadece ikisinin bildiği ama yavaş yavaş çevrelerindekilerinin de hissetmeye başladığı bir kavga var. İtiraf etmem gerekirse bu savaşı başlatan kişi hikayenin hassas çocuğu Ozan’dan başkası değil. Bir yıl boyunca içinde biriktirdiği ne kadar kin varsa hepsini bir anda Esra’nın üstüne boşalttı. Esra bir süre bu durumu anlamaya çalışsa da Ozan’ın ikisinin hayali olan evde söyledikleri onun için bardağı taşıran son damla oldu. Bu dünyada gururu incinmiş bir kadından daha tehlikeli bir şey yoktur ve Ozan daha neye bulaştığının farkında bile değil.

Her ne kadar ikisinin de öfkeden gözü dönmüş olsa da tam anlamıyla birbirlerinden nefret de edemiyorlar. Gerçekleştirdikleri hamleler sonrası yaşadıkları vicdan azabı bunun en basit ispatı. Aslında olay sadece boşanmaları ya da Esra’nın tekrar onun yaşamına girmesi değil. Asıl mesele Esra’nın Ozan’ı hiç sevmemiş olması ve Ozan’ın da Esra’nın ihtiyaç duyduğu anda yanında olmayıp onu yalnız bırakmış olması. Ayrı ayrı düşünüldüğünde ikisi de son derece haklı görünüyor. Biz Ozan’ın öfkesinin sebebini bilmemize rağmen Esra, hâlâ tam bir muamma. “Beni yalnız bırakırken düşünecekti!” sözlerinden geçmişte ne yaşandıysa Esra’nın tek başına mücadele etmek zorunda kaldığı sonucu çıkıyor. Esra evlenip boşanmasına, kendi kendine yetebilmesine rağmen ailesiyle yaşamaya devam ediyor, demek ki yalnız kalmamak onun için önemli bir mesele. Üstelik o iyi günde, kötü günde sevdiklerinin  yanında olmaya özen gösteren biri. Annesinin yardıma mı ihtiyacı var hep yanında, babası yine bir icadında başarısız mı oldu teselli eder, destek olur. Bu yüzden Ozan’ın onu tek başına bırakması, Ozan’ın sandığından çok daha fazla etkilemiş onu. Ozan, tüm bunlardan habersiz acı çekiyor ve muhatabının da acı çekmesini istiyor. Çünkü çok kızgın ve bir o kadar da kırgın. Gururu incindi, hayat arkadaşım dediği kişinin ona hiç samimi davranmadığını öğrendi, kendini onca zaman kandırılmış hissetti ve en önemlisi âşık olduğu kadın, ona bir şans daha tanımadan çekti gitti. Nasıl yıkılmış olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Üzerinden bir yıl geçmiş olsa da Ozan hâlâ duygusal olarak Esra’nın onu bıraktığı yerde. Esra’ysa gururu incindiği için Ozan’ın hiç tahmin edemediği derecede öfkeli.

Esra gururlu olduğu kadar sabırlı ve sorumluluk sahibi biri aynı zamanda. Çınar’a dediği gibi o bugüne kadar her işini kendi halletmiş, kimseye müdana etmemiş, kendi ayakları üzerinde durmuş bir kadın. Abisi gibi ailesinin sırtından geçinmek şöyle dursun onlara destek oluyor her konuda. Şimdi kurulmasında emeği olan şirkette işe girmesi onun için bir fırsat ve asıl amacı Ozan’ı tekrar kendine âşık etmek olsa da  bir diğer istediği orada başarılı olup yer edinmek. O, şu an Ozan’ın bulunduğu konumdan çok mu uzak? Evet, Ozan ondan çok üstün durumda. Bunun farkında ama kendinden emin ve fırsat verildiğinde başarabileceğini çok iyi biliyor. Bu yüzden şirkette ona söylenen hiçbir şeye sesini dahi çıkarmıyor. Ozan’ın tüm hakaretlerine ve ithamlarına katlanıyor. Çünkü bir amacı var: Bu işte başarılı olacağını, yapabileceğini, isterse kazanabileceğini göstermek istiyor. Para değil derdi asla ve Ozan’ın düşündüğü gibi hazıra konma peşinde de değil. Zaten öyle biri olsaydı en başta nafakasını alırdı. O yüzden birkaç işte çalışıp zorlandı diye,  Ozan’ın deyimiyle iki fatura ödenmedi diye, eve haciz geldi, beş parasız kaldılar diye boşanmak isteseydi yani asıl sebepleri sadece maddî olsaydı Eko gibi o da Ozan ilk para teklif ettiğinde ağzının suları aka aka kabul eder yoluna giderdi ama bunların hiçbirini yapmadı. Dolayısıyla  Esra’nın “Beni yalnız bıraktı, ben bunları yaşarken yanımda değildi.” dediği hatta Ozan’ın öğrenmeyi bile hak etmediğini düşündüğü mevzu her neyse maddiyatla ilgili olamaz. Çünkü bugüne kadar benim gördüğüm Esra, böyle bir sebep için evliliğini bitirebilecek bir kadın değil. Sorun her neyse Esra gibi mücadeleci bir insanı bile vazgeçmeye itmiş, pes ettirip kaybeden olmasına neden olmuş.

Esra’nın asıl derdi Ozan’ın onun emeklerini hiçe sayıp ne kadar uğraştığını görmemesi ki bunu partide de dayanamayıp dile getirdi. Fakat Ozan sorunlarının parayla ilgili olduğuna o kadar emin ki başka bir seçenek düşünemiyor. Zaten Esra’nın da bu konuda ona, onca ısrarına rağmen herhangi bir şey söylememiş olması Ozan’ın başka bir neden aramasına da mani oluyor. Ozan, Esra’nın onun yaşamına girme sebebi olarak şu anki konumunu görüyor. Esra’nın onun hayatını yeniden darmadağın edeceğine ve daha önce çektiği acıları yeniden yaşayacağına inanıyor. Bu yüzden psikolojik olarak kendini korumaya almış vaziyette. Kendini insanlardan soyutlayıp Çağla’nın espri yoluyla dile getirdiği kalesine hapsederek kimsenin çizdiği sınırları geçmesine izin vermeyerek yapıyor bunu. Geçmişte edindiği yaraları kimseye göstermeyerek, çektiği acıları gizleyerek kendini koruyor bir bakıma. Ne en yakınları biliyor bu durumu ne de yeni yaşamında edindiği, arkadaşım dediği Çağla ve Çınar ki onlara eşinin adını dahi söylememiş. Ayrıca anladığım kadarıyla bu konuda çok keskin kırmızı çizgisi var. Daha önce asla bu konu hakkında konuşmayıp bunca zaman sonra ilk kez partide Esra’ya cevap vermiş evliliği hakkına. Ama onun da sınırlarını aşıp güvenini kazanan biri var: Musa. En basitinden en önemlisine kadar her şeyini ona anlatıyor. Her seferinde itiraz etse de dediklerine çok değer veriyor, ne kadar inkar etse de dediklerinde haklılık payı olduğunu biliyor. Bu yüzden gözü kapalı kalesinin kapılarını ona açıp geçmişini, acılarını paylaşabiliyor. Ozan’ın bir diğer koruma kalkanıysa kendini tamamen değişmiş gibi göstermesi. Dış görünüşünden tutun da davranış biçimine kadar her şeyi, eski Ozan’ın tam tersi gibi gösteriyor. Hâlbuki o hâlâ eski Ozan. Sadece yaşadıkları, kabuğuna çekilip bambaşka biri gibi davranmayı öğretmiş ona hepsi bu. ”Değiştim” diyor fakat görünen o ki ne o eski Ozan’ı ne de içindeki saflığı kaybetmiş. Sert görünse de hem çalışanlarına hem de arkadaşlarına karşı anlayışlı ve sevecen davranan bir adam. Müge herkesin içinde ondan ve evliliğinden bahsetmesine rağmen sesini çıkarmadı, onu rencide etmedi. Halbuki özel hayatı asla değinilmesine müsaade etmediği bir konuydu. Esra’yla tüm olanlara rağmen onu o hâlde bırakamayacak kadar merhametli ve düşünceli aynı zamanda. “Seni eskisi gibi toparlamam” dediği hâlde dayanamayıp eve kucağında taşıdı onu. Ayrıca geçmişiyle bağları hâlâ sapasağlam, istediği arabayla gezip en lüks restoranlarda yemek yemek varken o hâlâ arada minibüse binip sahil kenarında sıradan bir balıkçıda balık yiyebiliyor. Geçmişini silip atmamış ya da inkâr etmiyor nereden geldiğini, aksine gurur duyuyor geçip geldiği yollarla. O havayı solumak ve deneyimlerinden ders çıkarmak ona iyi geliyor. Unutmadığı bir tek zaman ve mekân değil, içinde özenle muhafaza ettiği eski Ozan da hâlâ aynı yerde duruyor. Onu olduğu gibi koruyor, sadece biraz derinlere saklamış bir daha zarar görmesin diye hepsi bu. Sanırım değişen tek özelliği yukarıda da değindiğim gibi insanlarla arasına mesafe koyup kimsenin çizdiği sınırı aşmasına izin vermemesi, insanlardan bilerek ve isteyerek uzak durması. Çünkü bir daha hırpalanmak, üzülmek istemiyor. Canı hâlâ yanıyor, kalbindeki acı  geçmedikçe de görmezden gelip bastırmaya çalışıyor ve bu onu hırçınlaştırıyor.  Gerçi öfkesine bakacak olursak daha acısı taptaze duruyor içinde. Onu anlayabiliyorum ve kendi baktığı pencereden çok haklı da duruyor.  

O, severek evlendiği, çocukluğundan beri sevdiği kadının aslında onu hiç sevmediğini öğrendiğinde evliliği de kayıp gitmiş ellerinin arasından. Ona göre onlar evliyken mutluydular, tek sorunları maddi problemlerdi ve Esra bu zorlukları taşıyamayıp onu yarı yolda bıraktı. Nedenini sorduğunda aldığı tek cevap; Esra’nın bu duruma artık katlanamadığıydı. Bu yüzden Ozan boşanmaları konusunda tek suçlunun Esra olduğundan oldukça emin. Fakat ne kadar uğraşsa da onu kıskanmaktan da onu merak edip onun için endişelenmekten de alıkoyamıyor kendini. Ayrıca bu anlarda özenle oluşturduğu kalkan bile bir anda iniveriyor, durduramıyor. Çınar’la aralarında bir şey olma düşüncesi bile Ozan’ın kendini ele vermesine yetiyor mesela. Esra’yı kıskanıyor ve bunu gizleyemiyor, bu da eski Ozan’ın dışarı çıkmasına neden oluyor.  Şu an için anlık görsek de o Ozan’ı ileride daha çok göreceğiz gibime geliyor.

Ozan, Esra’yı kıskanadursun; Çınar, Esra’nın iyilik meleği olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Önce verilerin çalınmasındaki yardımları sonra ailesinin lokantasını uygulamaya katıp onlara yardımcı olması, Esra’nın gözünde Çınar’ı çok daha değerli bir arkadaş konumuna getirdi. Çınar görünürde Esra’nın kurtarıcısı fakat Esra bilmese de işin iç yüzü öyle değil. Çınar, sempatik olduğu kadar rahat biri de aynı zamanda. Çünkü hayatı boyunca sorumluluk üstlenmemiş, bir şey elde etmek için uğraşmamış ve yanında her zaman Çağla gibi ona sonsuz destek olan biri var. Bu yüzden Esra’nın çabasını anlayamıyor, bir çalışan olarak yaptıklarının sonuçlarını öngöremiyor zira kendisini çalışandan dahi saymıyor ve istemeden de olsa bu durum Esra’nın başının belaya girmesine sebep olabiliyor, aynı aile lokantasının uygulamaya girmesinin etik olmadığını söylediği halde onu dinlemediği için sonucunun Esra’ya fatura edilecek olması gibi.

Esra’yla Ozan şimdilik, başlattıkları bir mücadelenin tarafları. Ozan sevilmemenin acısı yüzünden böyle kırgınken Esra yalnız bırakıldığı, o anlarda kendini değersiz hissettiği için bu denli öfkeli ve bu şu an için aralarındaki en büyük problem. Aralarındaki bu sorunu çözüp kinlerini yok etmedikleri sürece birbirlerini anlamanın başka bir yolunu bulamayacaklar anlaşılan. Bu savaş ne kadar devam eder bilemiyorum ama sonunda kazanan aşk, mutluluk ve huzur olsun.

Haftaya görüşmek üzere.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.