Bir Bedene Kaç Ruh Sığar? (Doğduğun Ev Kaderindir,34.bölüm)
YAZAR : Şehriban Simay DEMİR
Kim olduğumuzu çevremiz, ailemiz yaşantımız ne kadar belirliyorsa bir o kadar da kendimiz belirliyoruz bence. İçimizdeki iyilik veya kötülüğü, cesaret ya da korkaklığı, egoistliği yahut mütevazılığı ortaya çıkaran yine bizleriz. Evet, bazen kimlik karmaşası yaşadığımız, birden fazla kimlikle boğulduğumuz oluyor ama günün sonunda yaptığımız tercihler bize kim olduğumuzu söylüyor.
Zeynep, hayatımıza girdiğinden beri kim olduğunu, nereye ait olduğunu bulmaya çalışan biriydi. Bu uğurda çırpınıp duruyordu; hem kimsesiz yapayalnız hissediyordu hem de iki ailesi vardı. Sahi kimdi ki o? Ayyaş Bayram’la Sakine’nin hiçbir şeyi hak etmeyen mahalleli kızı mı? Yahut varlıklı Ekrem’le Nermin’in yalı prensesi mi? Mehdi’nin eski karısı, Kibrit’in annesi, Barış’ın çalışanı ve sevgilisi… Bu liste uzar gider.Zeynep belki bunların hepsi ama zaten duygularını ve aklını darmadağın eden de bu sıfatlar değil mi? O sadece Zeynep olmak istiyor, kafasında kimseyle bağdaşmadan sadece kendi olduğu bir an istiyor. Zaten benlik kavramının olmadığı bir kişiliğe sahip bu yüzden çoğu zaman ne istediğini, ne sevdiğini bilmeyecek duruma geliyor. Düşünsenize Mehdi’yle birlikteyken bile kendinden emin değilmiş. “Onu ne kadar seviyorsam o kadar öfkeliydim, bir yanım gitmesi için yalvarırken bir yanım kalsın diye dua ediyordu” diye itiraf etti. İşte tam da ne istediğini bilmiyor derken bunu kastediyorum. Ne hissettiğinden ve bunların gerçek olup olmadığından asla emin değil tıpkı şu an yaşadığı durum gibi. Mehdi’ye duyduğu minnettarlık, kendini sorumlu hissetme durumu, Barış’a bir şey olacak korkusu ve yaşadığı kâbus hiç bitmeyecekmiş gibi hissetmesi onu düşünemez bir hale getiriyor. Hepimiz biliyoruz ki Zeynep bir konuda kendini suçlu hissetti mi gözü başka hiçbir şeyi görmez, sadece o kişiyi ya da durumu odağına alır. Mehdi’ye olan durumu da tam olarak bu.Fakat Barış konusu biraz daha karmaşık bana kalırsa. O Barış’ın yanında mutlu, kendini güvende ve iyi hissediyor ama ona olan duygularından emin değil zira daha “Onu seviyor musun?” sorusuna doğrudan evet ya da hayır diyebilmiş değil. Üstelik Mehdi kafasını karıştırıyor ve yaşadıkları “Ben sevmeyi bilmiyorum ki aşkı bileyim” noktasına getiriyor onu. Evet Barış’a kötü bir şey olacak diye korkuyor ama ayrılmak istemesinin tek sebebi bu olamaz. Daha evvel de başından onlarca tehlikeli durum geçti hatta Barış onun için arabanın önüne atladı buna rağmen Barış’la hep yan yanaydı. Özlem’in uyarısını ciddiye aldı desek bile defalarca ne Nermin’in ne Barış’ın ne de Emine’nin uyarısını dinlemiş tam tersine bildiğini okumuş bir insan var karşımızda.Mehdi’yi seviyorum diyerek zamanında Nermin’i asla dinlemeyen yaşadığı onca şeye; Müjgan’a, Benal’e ve bebeklerine rağmen onun yanında duran Zeynep’in bunu ciddiye alıp dinleyeceğini hiç zannetmiyorum ve Özlem’in çıkışını sadece kararsızlığını örtmek için kullandığını düşünüyorum. Çünkü “Barış’tan neden ayrılmalıyım” sorusunun da onu sevip sevmediğinin de bir cevabı yok onda!
Aslında Zeynep’in adalet tecelli etsin dıye avukat olduğu halde davranışlarıyla adaletsizliğin hüküm sürdüğüne inanmaya meyilli oldugunu göstermesi de kişiliğinin karmaşık yanlarından biri. Zeynep abisine verdiği sözle başladı bu yola ve zihninde ilk yargıladığı insan da babasıydı ama babası gerçekte yaptıklarının bedelini asla ödemedi aksine bir de onun günahlarının bedelini abi ölerek, abla evden kaçarak ve anne evlat acısı yaşayarak ödediler. Şimdi ikinci ailesinde de durum aynı; Ekrem annesini aldattı, dolandırdı ve en son öldürmeye teşebbüs etti ve hiçbir bedel ödemeksizin öylece yaşayacak. Zaten kendi davranışı da bu yönde değil miydi? “Mehdi suçluysa cezasını çekecek” diyecek kadar kararlıyken bir an, suçlu olduğunu bildiği halde şikayetinden vazgeçiverdi o değişken ruh haliyle.Ya da Barış’a söyledikleri bir hukuk insanının lisanı mı sizce? “Tetikçiyi mahkemeye götürsen ne olacak ki?” Halbuki abisine verdiği sözle hareket edip adaleti sağlamaya çalışan biri o normalde. Ama söz konusu kendisi olunca tüm duyarlılığı, inancı yok olup gidiyor. İşte kişiliğinin oturmamış oluşu onu böyle çıkmazlara sokuyor çoğu zaman.
Zeynep’in aksine prensipleri olan, aldığı kararların arkasında duran ve belirsizlikten asla hoşlanmayan biri de var onun hayatında: Barış. O,kim olduğunu ne istediğini bilen, tercihleri konusunda net bir karaktere sahip.Bu yüzden Zeynep’le yaşadığı bu durumdan; yani onunla bir gün çok yakın olup sonraki gün sanki aralarında dağlar varmış gibi uzak kalmasından çok rahatsız oluyor. Bu belirsizlik ona kaybetme korkusu olarak geri dönüyor. Öyle ki Zeynep’ten duyacağı küçücük bir sevgi sözcüğüne bile ihtiyacı var. Zeynep’in “Ben senin aklını çok seviyorum” deyişiyle bile mutlu olup hemen “Ne zamandan beri?” diye sordu. Fark ettiyseniz Barış hep yapıcı bir karaktere sahip ve bu herkese karşı böyle. Savaş’la diyaloglarında, ablasıyla olan tartışmalarında hatta Mehdi’yle bile o çok diklenmediği sürece saygı çerçevesinde konuşuyor. Dahası o adil yaradılışlı; Nuh’a asla Mehdi’den dolayı önyargılı davranmadı mesela. Hatta yeri geldiğinde Mehdi’ye dahi gönülden teşekkür edebilecek, yaptıklarını övebilecek bir adam.Ancak ablası için ayni şeyleri söyleyemeyeceğim.
Özlem ailesini korumak istese bile ailesindekiler dahil herkese karşı hep daha emreder daha üstten bakar bir üslupla yaklaşıyor. O çok dominant bir karakter. Kimseden lafını sözünü sakınmayan, doğru bildiği yoldan sapmayan bir kadın. Aslında onu anlıyor ve çoğu zaman hak da veriyorum kendisine. Onlar sıradan yaşamları olan; işinde gücünde, saygın bir aile. Fakat hayatlarına biri giriyor ve her gün o kişiyle ilgili başka bir çarpıcı detay duyuyor, en son gözünden sakındığı kardeşinin az kalsın vurulacağını öğreniyor. Onun yerinde ben olsam ne yapardım diye düşündüğümde evet ikisini de uyarırdım, kabul ediyorum. Fakat ne olursa olsun Barış da Zeynep de yetişkin insanlar; kendi hayatlarını düşünebilecek kadar da akıllı iki bireyler. Gidip yarın ne olacağını bilmeden söz istemek üstüne Zeynep’in de deyimiyle Yeşilçam filmlerindeki gibi para teklif etmek çok aşağılayıcı bir durum. Diğer taraftan Özlem her şeyi çabucak çözümleyebilen bir karaktere sahip. Örneğin Zeynep’in yardıma muhtaç olan birine hayır diyemediğini de bundan zevk aldığını da hemen anladı. Ben Özlem’in “İnsan girdabın içine düştüyse kurtulmaya çalışır ama Zeynep’in böyle bir şey yapmak istediğine inanmıyorum” sözlerine katılıyorum. Kabul,herkesin başına kötü şeyler gelebilir ki Zeynep gerçekten çok kötü şeyler yaşadı ve yaşıyor ama bunlardan kurulmaya çabalamak yerine onların arkasına sığınıyor. Asla yaşadıklarından bir pay çıkarmıyor, tecrübelerinden faydalanmıyor bu yüzden de başa sarıp duruyor. “Ben neler yaşıyorum görmüyor musunuz?” diye sorup duruyor ama yaşadıklarının sorumlusunu korumaya, yaşamına dahil etmeye devam ediyor. Mehdi’ye karşı bir şey hissetmiyorum diyor fakat onun “ Senin şefkatinin iyileştiremeyeceği yara olamaz” iltifatına tepki bile göstermiyor, yine yanlış mesaj alacağını bile bile sessiz kalıyor. Zeynep tepki göstermedikçe Mehdi aramaya, masaj atmaya ve dolayısıyla umutlanmaya devam ediyor. Mehdi, Zeynep’ten özür dilediğinde bunun samimi olmasını ve gerçekten değişmiş olmasını çok isterdim. Çünkü artık yeni bir eşi vardı, Zeynep’e yaşattıklarından bir parça ders alırdı insan olan ama Mehdi yine yaptı yapacağını: Benal’i odaya hapsetti. Yine zor kullandı yine zorbalık yaptı.
Mehdi de böyle bir karakter; korkaklığını, güç kullanarak kapatmaya çalışıyor. O kadar aciz ve acınacak bir halde ki bu acziyetini kendinden güçsüz olana zorbalık yaparak gizliyor. Şimdi burada aslında Mehdi şu sebepten, bu nedenden dolayı böyle davrandı da diyebilirdim. Ama bir anneye, bir kadına sırf ondan daha zayıf diye zorbalık yapılmasını anlayamam ve bu konuda hiçbir mazareti kabul etmiyorum. Bu yüzden Mehdi’nin hiçbir bahanesi, nedeni yahut sebebi beni ilgilendirmiyor kimse kusuruma bakmasın.Mehdi’nin Benal’iin üzerine kapıyı kitlediğini görünce huylu huyundan vazgeçmez dedim. Ya da Barış’ın hukuksal deyimiyle; bir adam bir kere suç işlediyse ikincisi için potansiyel taşırdı nokta. Mehdi Zeynep’i bu yüzden kaybetti, hapse girdi, şişlendi, adam öldürmekle suçlanacak duruma geldi yani bunca badire atlattı buna rağmen hala aynı şeyi yapmaktan gocunmuyor. Yaşadıklarından tek bir ders bile çıkarabilmiş değil. Zaten özür dilemiş olsa bile Zeynep’e yaptıklarından pişman olduğuna dair bir emare de görmedik zamanında. Nikâhına yahut korumasına aldığı herkese malı gibi davranıyor. Mehdi sadece onun dediği kabul gördüğünde insanlık sergiliyor; tek bir çatışmada ya silmekle tehdit ediyor yahut zor kullanıyor sadece kendini düşünerek hareket ediyor.Bence Mehdi karakterinin en önemli özelliği bencilliğini fedakarlık kisvesi altında saklaması. Benal’i geçtim evde küçücük kızı, onun için evliliğini bile hiçe sayan bir ablası var. Benden sonra onlara ne olur düşüncesi asla yok onda. Vurulduktan sonra “Ablam dayanamaz” diyor fakat öncesinde ablası asla aklına gelmiyor. Nuh’un o içerdeyken neler yaşadığını gayet iyi biliyor ama hâlâ Nuh’u ona ihanetle suçluyor. “Ben yokken siz ne yaşadınız, nasıl katlandınız? “ diyeceğine bir de onu satmakla, sırtından bıçaklamakla itham etti.El insaf, pes!
Benal’e zor kullanan Mehdi’nin Nuh’un bunca uğraşını görmeyip silmekle tehdit etmesine hiç şaşırmadım, Cemile konusunda da aynı şeyi yapmıştı. Nuh’un fedakarlıklarını, çaresizliğini görmedi bile her zamanki gibi.Aslında Nuh kim olmak istediğini belirleyenlerden; o etrafına bakmadan yaşadığı mahalleden etkilenmeden kendi kişiliğini kendi oluşturan biri. Doğrusunu da yanlışını da mantığıyla tartıp karar verebilen, kendini çevresinden bağımsız olarak geliştirip değiştiren Sultan gibi nadir örneklerden. O kadar sabırlı ki belki de sırf bu yüzden Mehdi’nin dediklerine katlanır hatta anlayış bile gösterebilir fakat artık Cemile’nin ilgisizliğine tahammülü kalmadı, “Senin yuvan yıkılıyor” diye isyan etti. Şüphesiz Nuh çok şey beklemiyor; sevilmek, Cemile’den ilgi görmek, görünmez olmadığını hissetmek, olaylara bir kerecik olsun onun açısından bakıldığını duymak istiyor. Gerçekten Nuh’un sabrına da kişiliğine de çok saygı duyuyorum ve umarım Cemile bu son konuşmadan sonra Nuh’a biraz daha önem vermesi gerektiğini anlar zira bu sefer gerçekten kaybedebilir onu ama pek de umutlu değilim açıkcası.
Velhasıl kelam; insanların değişebileceğine inansam da görüyoruz ki; ne Zeynep ne de Mehdi değişmeye niyetli. Barış’sa verdiği bu radikal kararla bir kez daha Zeynep’i yeni bir sorgu bombardımanına tutacak gibi. Bakalım neler olacak 🙂
Haftaya görüşmek üzere…