Dolunay 6. bölüm
Yazar: Sinem ÖZCAN
Bu hafta ekranın başından yüzümde mutlu bir gülümseme, beynimde birbirine girmiş sorularla kalktım. Ancak öncelikle diyaloglar, atmosfer ve öykünün ilerleyişi açısından en sevdiğim bölümlerden biriydi. Bir yanda Nazlı ve Ferit’i izlerken diğer yanda onların hikâyesinin oturacağı zeminin hızla kaymakta olduğunu hissettim. Öte yanda Hakan, Demet ve Asuman arasındaki “şer ittifakı”nın biçim değiştirmekte olduğunu gördük. Zihnim biraz bulanmadı, diyemem.
Bulut’un velayet davasında ikinci raund bir hafta sonra (Geçen bölüm de “bir hafta sonra” sözü geçmişti. Keşke şunu baştan bir ay yapaydık)… Bu durumda iki tarafın da işin üçüncü bir celseye kalmadan bitirilmesi için elini sağlamlaştırması gerekiyor. Ferit, çok akıllıca bir hamleyle odağını Hakan’ın kirli işlerine çevirdi. Üstelik kaza yapan araç da onun garajında ve belli ki Ferit’in içini huzursuz eden bir şeyler var araba konusunda. Her ne kadar Hakan’ın adamı “Artık kimse bir şey bulamaz!” dese de benim Kemal Usta’ya güvenim tam… (Ferit Aslan hiçbir şeyin 2. kalitesine tahammül etmez. Ustası da birinci sınıftır, bulur bir ipucu)
Diğer yandan, Hakan da dümeni doğru rotaya çevirdi ve Ferit’in özel hayatını deşme kararı aldı. Burada karşısına şu an için çıkan tek isim de Nazlı… Magazin basınının konuyu sakız etmesine güvense de bana kalırsa farkına varmadan kendi ayağına sıkıyor.
Demet’e gelince, niyeyse, birden Ferit’i hâlâ istediğine karar verdiği ve Nazlı’yı kıskandığı için velayeti filan unutup Asuman’ı ihbar etme noktasına vardı. Onun bu hırs ve kıskançlıkla yaptığı eylem işleri tamamen aleyhlerine çevirecek o kesin de Ferit o zarfı açar mı açmaz mı? Kritik soru o…
Geçen haftadan beri Demet’in giderek daha tacizkâr ve atak olduğunu görüyoruz. Ferit’e olan bu ilgisi durduk yere niye şimdi birden alevlendi çok anlayamasam da olayları hızlandırdığı açık. Kıskanç bir kadından daha kötüsü yok derler ama kıskançlık zekâyla birleşirse tehlikeli bence. Demet, kendini çok akıllı ve güçlü görse de bana kalırsa öfkeyle Asuman’a her şeyi anlatarak yaptığı bütün planın canına okudu. Sadece planı mahvetmekle de kalmadı, Ferit’e karşı sonuçsuz ilgisi şu ana kadar götürmeyi başardığı evliliği de tehlikeye sokacak gibi duruyor. Galiba bu işin sonunda en zararlı çıkan Demet olacak.
Bu hafta Hakan, beni karmakarışık etti. Bütün alçaklığına, pis işlerine, dalaveresine karşın Bulut’la konuşurken izlediğim Hakan’dan nefret etmem çok zor. Yine de timsah gözyaşlarına çok fazla kanmayıp içimden “O çocuğu anasız babasız bırakan sensin!” demeyi başardım. Öykünün tartışmasız en başarılı yazılmış “kötü” sü Hakan ama Necip Memili onu öyle iyi yorumluyor ki sadece “kötü” deyip geçemiyorsunuz. Bulut’la konuşan Hakan’ın gözünden dökülen yaşlar içimi acıtmadı desem yalan olur. Annesiz babasız büyümenin onu bu kadar acımasız ve hırslı olmaya zorladığına sonuna kadar inandım. Hatta kendince Demet’i sevdiğine bile ikna oldum. Bazen bakışı, bazen alaycı tavrı, bazen de konuşmadaki bir küçük vurgusuyla Hakan’ı alabildiğine derinleştiriyor. Benim için Dolunay’da izlenmesi en zevkli oyunculardan biri kesinlikle Necip Memili.
“Kötü”lerden başlamışken Asuman’ı atlamak olmaz. Onun belgeyi sızdırmasının yol açtığı kaos sürerken Asuman, olup biteni çoktan kapatmış ve yoluna devam etmekte… Onun karakteri için bu çok şaşırtıcı değilse de sanırım karaktere bir rötuş yapılmaya karar verilmiş. Demet’e “Ben artık ablamın yanındayım. Taraf değiştirdim.” deyişinden çıkardığım sonuç, bu. Açıkçası bu ani dönüşü inandırıcı bulmasam da ona yeterli tepkiyi göstermediği için Nazlı karakterine zarar verdiğini düşündüğümden bu değişimi, eğer kalıcıysa, olumlu karşılıyorum. Her ne kadar Asuman şımarık, bencil ve değerleri olmayan bir kızsa da kendinden başkasına zarar vermediği sürece ne yaptığı pek de umrumda değil.
Nazlı, Ferit’le ilgilenmekten olup bitenden epeyce uzak kaldı bu bölüm ama yavaş yavaş Ferit’le aralarında oluşan yakınlık bu bölüm iyice belirgin hâle geldi. Demet’in anlattıklarından sonra Ferit’e hesap sormaya kalkışması duygularının renk değiştirmeye başladığının göstergesiydi. Bölümün en sevdiğim sahnelerinden biriydi o atışma sahnesi. İtiraf ediyorum, Nazlı’ya fena hâlde acıdım: Sinirlenmişsiniz, kıskanmışsınız, öfke burnunuzda ve kavga etmek istiyorsunuz ama karşınızda gayet sakin, sesinin tonu bile değişmeyen üstüne üstlük son derece mantıklı konuşarak sizinle kavga etmeyen bir adam var. Cidden delirtici… (Nazlı’ya not: Sen sen ol, böyle bir adamla kavga etmek istiyorsan onu kışkırt! Çileden çıkmasını sağla… Yoksa kavga edememenin hırsıyla öfkeni ikiye katlarsın.)
Demet’i kıskanmasıyla biz Nazlı’nın duygularındaki bariz değişimi fark ettik ama Fatoş hepimizin sözcüsü olarak pat diye “Sen âşık oluyorsun!” deyiverdi. İyi ki de dedi, böylelikle Nazlı’nın hissettikleriyle yüzleşme sürecini kısalttı, bence.
Ferit, her ne kadar dillendirmese de kimseyle paylaşmasa da bana kalırsa duygularının daha farkında olan taraf. Demet’in onunla ilgili söylediği en doğru yargı “O duygularını dile getirmez”. cümlesiydi. Ferit zaten az konuşan bir adam, üstelik kendinden söz etmeyi de hiç sevmediği belli. Yine de onları birkaç kez birlikte gören Alya bile ondaki duygusal değişimin farkına vardıysa akılcılığı ve mantığıyla övünen Ferit’in yüreğinde olup bitenleri fark ettiğini düşünüyorum. Ancak o yapıdaki bir adamın hissettiklerini açığa vurmasını ne sağlar, işte ondan emin değilim.
Diğer yandan Deniz’in varlığı da Ferit için bir engel… Deniz’in Nazlı’ya ilgisinin farkında ve ona hissettiği sorumluluk duygusu Ferit’e bir engel daha koyacaktır. Bu arada söylemeden geçmeyeyim Deniz’in çocuksuluğu beni hafiften bunaltmaya başladı. Duygusal ve zayıf oluşu da bunlara eklenince onu içten, sıcak ve şirin bulsam da Nazlı’yla yakınlığı iyiden iyiye gözüme batar oldu. Duam Alya’nın ne yapıp edip Deniz’i yeniden kendine bağlaması.
İlk bölümde Ferit, bana çok uzak bir karakter demiştim. Gerçekten de kontrollü ve fazla sistematik oluşu, fazla formal görünüşü beni Ferit’e mesafeli yapıyor – du. Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü Can Yaman oyunculuğu Ferit’in o kalın çizgilerinin arasını öyle ince ince dolduruyor ki giderek daha çok benimsedim hatta empati yapabilir hâle geldim. Mimiklerini anlamlandırmayı, satır aralarını okumayı öğrendikçe de gitgide daha çok seviyorum, onu.
Çok uzun zaman oldu, Sevgili Can’ı bir sahnede izlerken “Tehlikeli Oyunlar”dan bir cümle düştüydü aklıma: “Gözleriniz çok ses çıkarıyor!” diyordu bir yerde Oğuz Atay… Bu hafta o cümleyi tekrar etmek istiyorum. O kadar dolu ve o kadar güçlü ki bakışlar, repliğe ihtiyaç duyurmuyor. Ferit, az ve kısa konuşan bir adam ama o kadar çok şey anlatıyor ki… Doktor Nazlı’ya “Bu gece siz buradasınız, değil mi?” diye sorduğunda Ferit, Nazlı’ya dönüp bakıyor sadece ve o bakışta “Lütfen, kal!” “Beni yalnız bırakmazsın değil mi?” “Sana ihtiyacım var!” ve daha bir sürü cümleyi siz izlerken zihninizden ekleyiveriyorsunuz.
Arabanın penceresinden dışarı sarkmış Deniz ve Nazlı bağrışırlarken direksiyonda ileriye bakıyor Ferit. O bakışta Deniz’in Nazlı’ya olan duygularını bildiğini de fark ediyorsunuz, onların coşkusunu sevdiğini de, çocukluk yaptıklarını düşündüğünü de…
Demet’le konuşurken bir anlık bakışında iğrenme, bıkkınlık ve tahammülsüzlük olduğu gibi geçiyor, izleyene.
Nazlı’yla duygusal yoğunluğun arttığı ve yakınlaştıkları sahnelerde de bütün yüreğini gözlerine yerleştirmiş bir adam vardı, karşımızda… Ferit Aslan, âşık olduğunu klişe cümlelerle dile getirecek hatta kelimeye dökecek bir adam değil… Dakikalarca konuşmasından çok daha etkili ve derin bir bakışla bunu ifade ediyor, Can.
İyi oyuncu, karakteri çıkarırken onu olabildiğince gündelik yaşamdaki kadar sıradanlaştırmayı bilir. Dikkat çekici tavırlardan, alışılmadık jestlerden, farklı tonlamadan ve lüzumsuz hareketten kaçınır. Özetle en farklıyı bile sıradanmış gibi sunmayı başarır ama bunu yaparken de yarattığı bir hayal ürünü de olsa gerçekmiş duygusu uyandırır. Ferit de kırmızı ışıkta beklerken yanınızdaki arabada bütün ciddiyetiyle duruyor gibi hissedebileceğiniz kadar kanlı canlı hâle geldi ve onu bu denli yaşar hâle getirmeyi başardığın için sen çok iyi bir oyuncusun Can Yaman!
merhaba yine güzel tespitler,kaleminize saglık:) bu bölüm birinci bölümden sonra en güzel bölümdü bence.can mimikleriyle insanın aklını alıyor:)alya'yı bardan toplamak için geldikleri sahnede alya'nın' oooo audrey hepburn ve james dean de burdaymış, sizi gördüğüme çok sevindim hıh humphrey bogard'da geldi tam oldu' tepkisi cuk diye oturan bir benzetmeydi.özge hariç tabi. koptum orda:):):)oyunculuğuyla,güzelliğiyle zerafetiyle gönüllerde taht kurmuş bu sinema ikonunu izleyipte aşık olmayan mı var acaba?! ilgimi çeken diğer bir sahneyse ;nazlı'nın menüye tavuk pilav ekleme fikrine ferit'in bakışıydı. inanılmaz gerçekciydi.bakakaldık öyle.adamın sahneleri çok dolu dolu sanki kaçırdığında telafisi yok gibi:)genel olarak bakıldığında yardımcı oyuncular oldukça yetenekli.coğunun bu işin mutfağından yetiştiği belli oluyor. yardımcı oyuncuların oynadığı kareler genelde sıkıcı olur göz hep bir başrolü arar.burda bu durum cok da öyle değil.bunun ana nedeni özge'nin basrol olarak beklentiyi karşılayamaması ve tabi yardımcı oyuncuların kendi aralarındaki uyum bence.bir kere daha altını çizmek istiyorum.cünkü bu bölümde daha iyi gözlemleme şansım oldu.sabah kahvaltıda fatoş'la kahvaltı yaparken nazlı'nın yüzünde hafif bir ten makyajı vardı ve ilk defa yüz hatlarını bu kadar net bir şekilde görebildim:)dahası nazlı'nin mimikleri makyajlı halindeki gibi çok eğreti durmuyordu.daha izlenilebilir bir havadaydı en azından.yaptıkları assolist tarzı makyajın cici kız imajıyla örtüşmediğini artık birileri görmeli!
Yeniden merhaba, Makyaj konusunda çok katılıyorum size ve bir de ilavem var özellikle Demet'in stylingini çok abartılı buluyorum. Tamam Demet, tarzı olan bir kadın ve bu tür kadınlara gündelik yaşamdan farklı bir çizgi saptıyorlar. Cesur ve Güzel'de Sühan'ın tarzı da farklıydı ama Demet'inki ortamla çoğu kez uyuşmayan ve karakteri farklı göstermekten çok yapaylığını abartan bir çizgide. Hele bu bölüm gözümü çok rahatsız etti. Baştan beri Nazlı'nın fularlarına da takığım ama hadi onu idare ediyordum. Ancak styling yaptığı işten çok memnun ki düzeltem yoluna hiç gidecek gibi değil. Erkek giyiminde de şu yaka iğnesi olarak kullanılan şeyleri sevemedim gitti. İlk birkaç bölüm Ferit'te kullandıklarında hiç hoşlanmamıştım neyse ki kravata döndüler. Umarım Demet için de bir nötrleşmeye giderler. Bu bölümü ben de çok beğendim hem ritmiyle hem öykünün gelişimiyle çok güzel aktı. Can için de ne söylesem az... Zaman zaman "Acaba ben çok sevdiğimden objektif olamıyor muyum?" diye düşünüyorum sonra sizlerin yorumları gelince içime su serpiliyor. İlk dizisinde demiştim. Doğru projelerle çok çabuk yükselecek bir isim diye... Şimdi giderek bu piyasanın en iyi isimlerinden biri olma yoluna girdiğini görmek çok mutluluk verici... Yorum için çok teşekkürler... Kendinize çok iyi bakın. Sevgiler
merhaba rica ederim.yazılarınızın devamını bekliyorum:)can yaman tutkunuzdan romantik komedi sevenlerden olduğunuzu anlıyorum.benim de bu janrın en beğendiğim oyuncularından biri Barış Arduç diğeri de Can Yaman.sahne sempatisi çok yüksek. sıcak ve temiz bir enerjisi var. inanılmaz sakin ayrıca.eminim bu sakinlik partnerlerine de çok güven veriyor.setlerde cok fazla yorulmadan çekimlerin yapıldığını tahmin ediyorum.fizik olarak zaten ekranı müthiş kaplıyor.yalnız birşey var ki; siz fanı olduğunuz için partnerini çok önemsemiyor olabilirsiniz ama şunu unutmayın ki reytinglerde zirve yapan dizilerde kadın partnerler cok etkili.askı memnu'da beren,karadayı'da bergüzar,kiralık aşk'ta elçin örneklerinin meramımı anlattığını düşünüyorum:)olumsuz örneklerden 'cesur ve güzel'reytinglerde belki cok dibe vurmadı ama yukarıdaki işler kadar sükse yapamadı.bunun önemli bir nedeni de kadın oyuncunun performansının yerlerde sürünmesiydi. körü körüne yapilan saplantılı fanatizmin savunucu olmamakla beraber 'mankenden oyuncu olmaz' önyargımı kıran kıvanc' tatlıtuğ'un sıkı bir hayranıyım ama asla subjektif değerlendirmelerim olmadı onunla ilgili bugüne kadar.hayranı olduğun oyuncunun iyi de olsa kotu de olsa bizimdir deyip eksikliklerini görmemezlikten gelmek çok doğru gelmiyo bana..yeri geldiğinde ilk once eksilerini soylemeli yeri geldiginde de iyi bir is cikardiginda hak ettigi destegi vermeliyiz.sanatcilarin da bizden beklentisi budur.gereksiz duygusallikların içerdiği eleştiriler kimseye reyting kazandirmaz.sanat camiasi bu tur duygusalliklarin yerinin olmadigi acimasiz bi dünya çünkü:)burda da aynı bakış açısıyla tespitler yapmaya çalışıyorum.ilk defa gönül işlerinde bedir karakterini oynadığında konservatuar geçmişi olduğunu tahmin etmiştim can'ın.daha sonra öğrendim ki 'god gifted'bir adammış:):)içinizi ferah tutun Can Yaman tespitleriniz kesinlikle abartı değil:)ancak yine üstüne basa basa belirtiyorum; bu oyuncu için zirvenin anahtarı, bir an önce bu ikinci sınıf dizilerden kurtulup en uygun partner ve doğru bir projeyle yola devam etmek olacaktır...
Merhabalar, Hemen bir yanlış anlamayı düzelterek başlayayım. Sanırım buna benim yazdıklarımın çok açık olmaması sebep oldu. "Can Yaman fanı olarak partnerlerini önemsemiyor olabilirsiniz" demişsiniz ancak öncelikle ben Can Yaman "fan"ı değilim. Bu tanımlamayı kullanmayı sevmiyorum açıkçası. Can Yaman'ı oyunculuğu nedeniyle çok takdir ediyor ve çok destekliyorum ancak günlük dildeki "fan" ifadesine dayanarak bu anlamda bir fan değilim ve açıkçası o sözü de çok sevmiyorum:) İkinci konu da "partner" meselesi.Partnerleri elbette önemsiyorum ama iki nedenle bunu büyütmüyorum: İlki Özge Gürel'le Can'ı yakıştırıyorum ve onların ikili enerjisini seviyorum. İkincisi partner uyumu çok önemlidir ama her şey değildir. Benim odağımdaki isim Can ve ben onun oyunculuğuyla ilgileniyorum. Can'ın çok dikkatli proje seçtiğini çok iyi biliyorum ve benim ölçülerimle de şu ana kadar bu anlamda bir yanlış yapmadı. İnşallah bundan böyle çok daha iyi projelerde çok daha keyifle izlemek nasip olur bana. Aslında benim izlemeyi sevdiğim tür dram ve aksiyondur ve umarım bir gün bu türlerde de onu yine aynı keyifle izleyeceğim. Benim için öncelik senaryonun iyi olması, tür ondan sonra etkiliyor seçimimi. Daha önce de yazmıştım, kadın oyuncu tercihlerimiz sizinle çok farklı:)))) Beğeniler ve ölçütler farklı olunca bu da doğal elbette, ortak kriterler ve somut veriler saptamak zor olduğundan da bu konuda beğeninin çok tartışılamayacağına inananlardanım ben:) Kendi adıma izlemeyi sevdiklerim, tahammül edebildiklerim ve hiç katlanamadıklarım var. Son gruptan isimlerin işlerini izlemyorum olup bitiyor :))) Türkiye'de bu sektörde bir dizinin tutması ya da tutmaması çok fazla parametreye bağlı partner uyumu da bunlardan biri ama yalnızca biri:))) hep dediğim gibi ben Can'ı izlemeyi çok seviyorum. Onun işlerini de ona odaklanıp izlemeyi seviyorum. Sevdiğimiz oyuncunun eksilerini söyleme konusunda size elbette ki katılıyorum aksi düşünülemez bile ama söylemenin bir biçimi olduğunu yani doğru üsluba dayanması gerektiğini düşünüyorum. Kendi adıma bunu gerektiğinde yaptığıma da inanıyorum. Benim bugüne dek en bayılarak izlediğim (senaryosu nedeniyle) dizi Suskunlar'dı. Oradan bir cümle var ki benim için hep çok önemli olmuştur. "Birini her zaman sev hatta hata yaptığında daha çok sev çünkü "Belki de başka çaresi kalmamıştı.""diyordu ve ben bu söze çok inanıyorum benim sevgi anlayışım "hatalarına rağmen" değil "hatalarıyla" sevmek :))) Yeni bir yorumda görüşmek üzere. Sevgiler
merhabalar bazı yanlış anlaşılmaları düzeltme ihtiyacı hissettim:) ben sizin fanatik olduğunuzu düşünmedim zaten.benim kıvanc'ın oyunculuğunu begendiğim takdir ettiğim gibi sizin de can'ı aynı şekilde değerlendirdiğinizi hissettim.bu çercevede kullanıyorum fanlığı.bütün izm'lerden nefret ederim tıpkı fanatizmde oldugu gibi:) ikincisiyse can'ın yanlış yapıp yapmadığını zaman gösterecek.biz sadece malumu ilan ettik.şu ana kadarki partnerleriyle zirveye koşamadı.ben kiralık aşk' taki ve aşk_ı memnu'daki gibi ortaya cıkan bir sinerjiden bahsediyorum .elçin ve barış'ın kıvanc ve bihter'in estirdiği gibi bir rüzgardan.hersey olmasa bile çok şey olandan:)can'da eminim böyle bir başarı için can atar:) partner olayını ben de bu kadar abartmak istemiyorum ama begendiğim oyuncu sayısı zaten çok az.onları da partner yüzünden izleyemeyeceksek dönüyoruz can simidimiz yabancı filmlere.yoksa yörüngem dışındaki oyuncuların kiminle oynadığı cok da önemli değil.seyretmiyorum oluyo bitiyo:)Can'ı daha iyi projelerde görme dileğinize de içtenlikle katıldığımı belirtmek isterim araya kaynamadan:) Kadın oyuncu tercihlerimiz birbiriyle örtüşmeyebilir.oyuncu bir arkadaş 'izleyiciyle oyuncu arasındaki elektrikten baska birşey değil bu beğenip beğenmeme 'olayı demişti bir keresinde bana'.isteyen istediğine sebepli sebepsiz bir sempati duyabilir.bunda bir problem yok. her türlü saygı duyarım. ama bunun dışında gerçek oyunculuk söz konusu olduğunda ortak kriterler somut veriler belirlemek hiç de zor değil aslında.seversin sevmezsin o farklı birşey ama söz konusu yaptığı işse herkesce kabul gören ortak paydalar tartışılmazdır.bunlar nelerdir? ses, nefes, diksiyon, mimik ve beden dili kullanımının çok iyi olması,dogru duruş,yürüyüş gibi kriterler seklinde bu liste uzar gider.bu kriterlerin kendisinde olmadığını düşünen nebahat cehre'nin tuba'yla ilgili o cok güzel bir kız ama oyunculuğunu bana sormayın demesi oldukça manidar. yoksa tuba'nın allah vergisi güzelliğine kim ne diyebilir?aynı şekilde özge bu saydığımız kriterlerin hangisini taşıyor?herşeyi dört dörtlük diyelim ama sürekli cereyanda kalmış ses kısıklığı halini ne yapacağız? deniz çakır bana hitap eden bir oyuncu olmamasına ragmen eşkiya'daki sahnelerine bakıyorum oktay'la uyumu tartışılmaz .neslihan atagül'ü fatih harbiye'den begenmezdim hala da favorim değil ama kara sevda'da hakkını vererek oynadı.beğenmesem de bunlara kalkıp oyuncu değil diyebilir miyim? son olarak da begendiğimiz oyuncuların eksikliklerini direk olarak dile getirmenin oyuncuya katkı saglayacagına inanıyorum.bunlar sonuçta bizim dostumuz değil günahlarıyla sevaplarıyla bağrımıza basalım.benimde cok beğendiğim bir sözdür.saygıyı kazanmak istiyosan onu hak edecek işler yapman gerekiyor.yeniden görüşmek dileğiyle:):)
Yeniden merhaba, Ben isimler üzerinde konuşmak istemiyorum. O yüzden de genelde kalmayı tercih edeceğim izninizle... İyi oyuncu kriterlerini elbette biliyorum. Sinerji dediğiniz şeye de inanıyorum gel gör ki o dediğiniz kriterleri saptayan da sinerji. Sizin çok iyi bulduğunuz bir duruş benim için vasat, benim harika dediğim bir mimik sizce sıradan olabilir. Kast ettiğim tam da bu. Ortak oyuncuları beğenmeyişimizin altında büyük oranda bu yatmıyor mu? Sizin "muhteşem partner" dediğiniz çiftlerin neredeyse tamamı bende aynı duyguyu uyandırmıyor mesela. Benim oyunculuğuna âşık olduğum bir isim de sizde benzer duygu uyandırabilir. Ben bunu tartışmaktan yana değilim. Kendi adıma elbette. Benim hem burada hem ranini tv de bütün yazılarım altında aynı mantık yattı bugüne dek. İyiyi söylerim, kötünün altını çizmem çünkü bunun kırıcı olabileceğine inanıyorum. Bu tamamen benim tercihim, bir başkası aksinin doğru olduğunu da savunabilir. Kişisel ilişkilerimde çok daha sert olabilirim ama oyuncunun verdiği emeği konu ediyorsam o emeğin hatrına (başarılı olamasa da) "çok kötü" demeyi sevmiyorum. En fazla " Oyunculuğu gözüme battı" ya da "Benim tercihim olmaz" deyip geçmeyi seçiyorum. İş öyküye geldiğinde aksayan yanları söylerim ama orada da eğer bence iler tutar tarafı yoksa o zaman konuşmamayı yeğlerim. Ben kendi adıma bunun "yapıcı eleştiri" olduğuna inanıyorum. Bir diğer nokta da bir şekilde (ben beğensem de beğenmesem de o iş için seçilmiş, işini yapan biri var karşımda ben beğenmiyorum diye bunun değişeceği de yok o zaman onunla ilgili konuşmayı zaman kaybı olarak görüyorum. Eğer beni çok rahatsız ediyorsa kendi seçimimi değiştiriyorum. Yakın çevremden ve kendimden çok iyi bildiğim bir diğer şey de özellikle bu işi yapanlarda "olmadı, kötü" ifadelerinin kendilerini sorgulamaya yol açmadığı, aksine karşı tarafın beğenisini sorguluyorlar:) Ancak öneriyle ortaya koyduğunuzda üzerinde durup düşünüyor. Benim yapmaya çalıştığım da bu, yapıp yapamadığım tartışılır. :) Sevgiler...
merhaba ben oyunculuk vasfını taşıyan her oyuncunun hakkını veririm mükemmeliyetçilik anlayışımızda sizinle bir farklılık olsa da.burda bir problem yok.bizim meselemiz basarısız oyuncularla.herkes oyuncu olmak zorunda değil.basarılı oyunculara fırsat verilmemesi emek hırsızlığı olmuyor mu bu durumda?nasılsa hiçbirşeyi değiştiremeyecegiz ve herşeyi olduğu gibi kabul edeceğiz mantıgıyla tepkisizliğe devam o zaman:)asıl zaman kaybı başarısız oyuncuların saatlerce ekranı meşgul etmeleri. tepkisizlik asla kalite getirmez.toplumun kültür seviyesi yüksek olmuş olsa bu oyuncuların dediğiniz anlamda seyirciyi hiçe sayarak artistik yapma anlayışları mümkün olur mu ,soruyorum size??benim kriterlerimde emek, netice alabiliyorsam bir anlam ifade ediyor.yoksa sonucu ne olursa olsun emek var saygı duymuyosun yaftası çok anlamsız geliyo bana.ticari bir amaçları olmamış olsa sadece sosyolojik bir vaka olarak değerlendirme yapmış olsak dediğinizde haklı olabilirsiniz pekala emege saygı diyebiliriz ama burda çok ciddi paralar kazanılarak yapılan işlerden bahsediyoruz ve seyirciye endeksli işlerden.dolayısıyla gelir kaynağı seyirci olan bir sektörün yapılan yorumları önemsiz görmesi de anlaşılır değil.ben öyle olduğunu da düşünmüyorum ayrıca.senaryonun gidişatını hatta basrol oyuncusunu aldıkları tepkiler doğrultusunda değiştirdikleri diziler biliyorum.cok da sizin dediğiniz gibi umurlarında değilmiş gibi görünmüyor.ama söylemeden edemeyeceğim bu sektör biraz ahbap çavuş ilişkisi kokuyor.umarım yanılıyorumdur yoksa bu kokuşmuşlukla bir başarı beklemek hayalcilik olur:)
Felsefeniz son derece mantıklı ama atladığınız çok önemli bir argüman var bence: O oyuncuları başarısız veya kötü bulan sizsiniz oysa onların da hayranları ve sevenleri var. Sizi bilemem ama ben kendi adıma yargıçlık görevi üstlenmek istemiyorum. Beğeni dediğimiz şey daima subjektif. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Siz ya da ben birini beğeniyoruz, birini yetenekli ya da yeteneksiz diye adlandırıyoruz ama bu "bize göre"... Oyunculuk kriterleri vs... diyorsunuz ancak bu kriterleri de değerlendirirken subjektif ölçütler kullanıyoruz. Yapılan iş, somut sonucu olan bir iş değil. Bir doktora yaptığı işin sonucuna göre başarılı ya da başarısız diyebilirsiniz ancak bir sanatçıya (sadece oyuncu değil kastım, yazar, ressam, müzisyen vs...) bunu söyleyemem ben. "Ama onlar başarılı oyuncunun hakkını gasp ediyor" çıkarımını da doğru bulmuyorum zira "başarı" başlı başına subjektif bir kavram. Kime göre, neye göre başarılı? Sizin çok başarılı diye nitelediğiniz biri benim için ya da bir başkası için hiç ekranda beyaz perdede olmaması gereken biri belki. Bunun hakemliğini ben kendi adıma yapamam. Siz yapmak istiyorsanız elbette ki engel olamam. Yazdığınızı yayımlarım ama o kadar... Kendinize çok iyi bakın, sevgiler...
özgenin sesinin subjektiflikle nasıl bir alakası olabilir:)bu bozuk sesin kendi sesi değil de buzlu su içmekten mi kaynaklandığını düşünelim:)herkes tarafından kabul gören somut bir örneği subjektif olarak niteliyorsunuz.diyecek birşey bulamıyorum.gerekli cevapları alamıyorum sizden. yine de yazılarınızı beğeniyorum.görüşmek üzere..
Söylediklerimden tek bir cümleyi alıyor ve genele yayıyorsunuz. Benim söylemek istediğim ben Özge ya da bir başkası için "Yakışmıyor, çok kötü vs..." demeyeceğim. Olay tamamen benimle ilgili:))))) Açıkçası ben sizin değerlendirmelerinizi "size ait" oldukları için değerli görüyorum ama onlar "size ait" ben öyle düşünmüyorum. Sizden de ricam, beni bu bağlamda değerlendirmeniz. Gerekli cevapları alamamaktan kastınız düşündüklerinizi onaylamamsa bunu yapamam özür dilerim çünkü farklı düşünüyorum. :)))) İltifat için çok teşekkür ederim. Yazılarınız buraya zenginlik katıyor, yeni yorumlarda görüşmek dileğiyle...
ben kesinlikle ne yazdıklarımı onaylamanızı ne de sizinle tartışmaya yol açacak bir polemiğe girmek istiyorum.herhangi bir cımbızlama yaptığımı düşünmüyorum sadece objektiflik bakışınızı anlamaya çalışıyorum:)
Çok net söyleyeyim o zaman:)))) Can konusunda hiç objektif değilim bir kere... Diğer konularda da yüzde yüz objektifim diyemem. Sevmediklerime tahammül edip anlamaya ve hakkını teslim etmeye de çalışırım ama sevdiklerim konusunda hep abartmaya meyilliyimdir :)