Gel Dese Aşk 1.bölüm
Yazar: Ayça AKMAN
Son sözümü en başta söylemezsem benim için yorum yapmak hiç de kolay olmayacak. “İlk Durak” yazım için Gel Dese Aşk’ın karşısına geçtiğimde aslında aşağı yukarı nasıl bir konuyla karşılaşacağımı biliyordum, tanıtımlar sağ olsun! Öyle keskin sınırları olan bir insan değilim ben.Herhangi bir hikâyenin ele alınış şeklini gözlemler,verilen mesaja kulak kesilir, madalyonu şöyle bir ters çevirip diğer yüzüne de bakar nihayetinde kanaatimi oluştururum. Yine öyle yaptım,çevirdim madalyonu. Eğer Yasemin, Murat’ın ilgisizliğinden ve anlayışsızlığından bunalarak kızının erkek arkadaşlarından birisiyle ilişki yaşayıp kocasına ihanet etseydi bu dizi herhangi bir kanalda kendisine yer bulabilir miydi diye düşündüm… Eşitlikse eşitlik, adaletse adalet! Erkek yapınca oluyorsa kadın yapınca da olmalıydı! Birinin sırtını sıvazlayıp diğerini, tu kaka saymak olacak şey değildi! Sonra tam da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde cevabını bildiğim hâlde sorduğum bu soruya acı acı gülümsedim.Nihai fikrim şudur: konu, aldatma veya başka bir şey olsun fark etmez, kadının bakış açısından veremediğiniz hikâyeyi, erkeğin bakış açısından da veremez, yapıp ettiklerini meşrulaştıramaz, durumu olumlayamazsınız, nokta!
Gelelim erkek egemen söylemiyle beni boğan, tabiri caizse sinirlerimi tel tel eden dizinin genel değerlendirmesine. İki buçuk saati aşan ilk bölümün kesinlikle akmadığını söylemek zorundayım. Çok sıkıldım ve öykünün sürprizlere şimdilik kapalı olması bunun en büyük nedeni. Ana karakter mutsuz, karısına ihanet ediyor, metresi intikam almaya soyunuyor! Muhtemeldir adam daha sonra pişman olacak ve evliliğini kurtarmanın derdine düşecek. Peki, nerede bunun merak unsuru diye kendime sormadan edemedim. Flashbacklerde küçük kızları Ece’nin, babanın hatası yüzünden hasta doğduğunu öğrenmemle birlikte dizinin geri kalanını seyretmek zaten formaliteden ibaret oldu benim için.
İşin özüne inecek olursak 5 yıldır birbirlerine el sürmeyen karı-koca dışarıya mutluluk pozları verirken içeride birbirlerini yiyorlar. Yasemin; kontrolcü, kocasına karşı ilgisiz, kendi içinde onu affedememiş, çocuğunun hastalığından “beslenen” bir kadın! Her fırsatta kocasının karşısına dağ gibi dikiliyor, onu “aşağılıyor”! “Zavallı” (!) Murat’ın tüm iyi niyetli yaklaşma çabalarını aralarına duvar örerek geri püskürtüyor. Sözlü iletişimde başarılı olamadıkları için mektup yazmayı deneyen Yasemin “Evliliğimize, bize inanıyorum” diyedursun, bu kaostan çıkış arayan “çaresiz” kocanın karşısına hayat dolu gencecik bir kız çıkıyor, o da “el mahkâm” kendisini aşka bırakıveriyor! Çünkü bu ülkede aile terapistleri, psikiyatrlar yok… Karısıyla beraber gitseler kapıdan çevrilir, yardım filan alamazlar. Sevgi, zaten emek vermek filan değildir; bulduğun ilk fırsatta, bir bahaneyle kapıdan sıvışıvermek, gözünün ilk değdiği kadının kapısında bulmaktır kendini. Karısıyla birbirlerine yalan söyledikleri için yana yakıla şikâyet eden,”Ortada bir ölü var, herkes onu görmezden geliyor.” diyen Murat, yeni tanıştığı bir kadından evli olduğunu saklamakta bir sakınca görmez veya karısını “pembe yalanlarla” atlatmayı iki yüzlülük saymaz. Niye? Kendisi Araf’tadır. Eve gitme fikri bile cehennemdir. Ateşte yanmaya razı olmak gerektir, cesaret lazımdır, zira aşk “Gel!” demiştir.
Diğer yanda Bahar, babasız büyümüş anne şefkatinden yoksun deli dolu, genç ve güzel kadındır! Murat’ın ortağı Barlas’ın babası olduğunu öğrendiğinde kapısına dayanmış geçmişin intikamına soyunmuştur. Bu yolda Murat’la rastlaşırlar. Ama Barlas’ın ailesini yok etmeye ant içmişken intikam oklarını neden Yasemin’e çevirdiği bir türlü anlaşılmaz. “Kadının kocasına göz koyup elinden almak isteyen sensin, bu neyin tribi?” sorularımız havada kalır.Henüz başlamamış aşkı bitirmeye hiç de niyeti olmayan kızımız Derin’e de taktığı kancayla belli ki iyi bir şeyler planlamamaktadır. Çünkü sunulan fırsatlar değerlendirilmezse elden kaçar, “yemeyenin malını yemek her şeyden evladır”!
Sevgili okuyucu buraya kadar kullandığım sarkastik dili mazur görürse çok sevinirim. Ne yazık ki başka türlüsü elimden gelmedi, mevcut durumda. Şimdi olayların gidişine baktığımda birkaç tahminim var aslında, olabileceklere dair. Murat’ın ilk hatasında Ece, ikinci hatasında Derin hastalandı noktasından yürüyebilir öykü. Yasemin kendini sorgulayabilir. Murat iyice çıkmaza sürüklenebilir. Bir yanda Bahar, diğer yanda çocuklar kendi ateşine odun taşımasına sebep olabilir. Bu arada bir annenin üzerine basa basa giden bu dizide, Ece başka birinin çocuğu da çıkarsa şaşırmam ben. Murat “O benim de çocuğum “dediğinde Yasemin’in yüzündeki garip ifadeyi kenara not ettim.
Yeni yetme çağlarımda içinde yeter ki sevdiğim oyuncular olsun, her şekilde seyrederim ben filmleri de dizileri de diye düşünürdüm. Allah’tan yaş kemale erince senaryonun birincil öncelikte olduğunu kabullenmekte gecikmedim. Dün ekran karşısında çile doldururken bir kez daha anladım ki istediğiniz kadar insanı içine çeken bir dünya kurun; müziğine, kostümüne özenin; söyledikleriniz izleyicinin kalbinde yer tutmuyor, kabul görmüyor, karşılık bulmuyorsa elde var sıfırdır bunun adı. Kadını suçlu kılar, erkeği aklarsanız; şiddeti göstere göstere şiddete karşıyız derseniz (bakınız: Veysel, Barlas), kadını metalaştırıp varlık amacı erkeğe güzel görünüp onu mutlu etmektire indirgerseniz(bakınız: Sitare) aldatmayı meşrulaştırmaya çabalarsanız; güzellemesini yaparsanız “Ama biz sosyal mesaj veriyoruz.” savunmalarınıza kimseleri inandıramazsınız.
Bitirmeden son bir ilave yapmazsam içimde kalır. Başka kanallar Yeşilçam komedi filmlerindeki masum küfürleri bile biplerken avam ve cinsiyetçi küfürleri sansürsüz kullanan kanal ceza alacak mı, meraktayım. Gerçekten pes dedirten bir çifte standart olur diğer türlüsü!
Günün sonunda şöyle bir düşünüyorum seyrettiklerimi, akıl süzgecimden geçiriyorum ve tek bir şey kalıyor bana söyleyecek: Böyle gelecekse, gelmesin o aşk!
Gerçek sevgiyle kalın…