Yazar: Sinem ÖZCAN

Geçen hafta hâkime fotoğrafları veren ve boşanma davasının sonuçlanmasını isteyen Tarık’ta bırakmıştık bölümü. Bir haftadır Tarık’a saydırmakla meşguldüm açıkçası. Gerekçesi ne olursa olsun, ne denli kırılmış, kızmış, incinmiş olursa olsun bir adamın, hayatının bir dönemini ( şimdi bana ama gerçek bir evlilik değil onlarınki demeyin, sevgileri gerçek ama) paylaştığı bir kadından bu şekilde ayrılmaya kalkmasını anlayamam. Üstüne üstlük olup biteni araştırmamışsın, sorup soruşturmamışsın karşındaki kadın tamamen masumken kimden geldiği belli olmayan iki fotoğrafla sen yeme içme, çık karşısına hâkimin! Oldu Tarık, valla çok yakıştı! Açıkçası ben Itır olsam sadece bu olay için boşanırdım çatır çatır. Allah’tan Itır pek takılmadı, buraya.
13. bölüm, Itır’ın dava dosyasında fotoğrafları bulmasıyla açıldı. Bu kez, doğru olanı yaptı. Ağlayıp sızlamalarını bir süreliğine rafa kaldırıp kontrolü aldı eline. Onun aklıselim davranmasıyla da bir süredir kördüğüme dönen Hale meselesi kökten çözüldü.
Hale’nin elinde aslında tek koz vardı. O da Itır’la Tarık’ın gizli evlilikleri… Geri kalanını, şu ana dek Itır’a karşı yürüttüğü sinir savaşıyla götürdü. Bütün aptal kötüler gibi o tek mermiyi de hırsının kurbanı olup zamansız harcayınca geçen bölüm istediğim “Hadi Halecim, sen sağdan sağdan…” dileği gerçekleşti ve biz sonsuza dek kurtulduk “Çakma Mürvet” Hale’den.
Aslında bu bölüm büyük çatışmaların çözüldüğü bölümlerden biriydi. Itır ve Tarık barıştı, ailelerden gerçeği bir kez daha saklamayı başardılar ve sonunda Ayşen’le Şener de neredeyse affedildi.


Bundan sonraya geçmeden kafamdaki asıl soruyla başlayayım. Geçen yorumda da demiştim. Bu defa Itır & Tarık evliliğinin açığa çıkması gerek diye. Açıkçası hâlâ aynı noktadayım. Üstüne üstlük bu defa mahalleliyi de ortak ettikleri ağır bir yalanla örttüler olayın üstünü. Itır’ın “Bu haberi bizden duysunlar.” görüşüne sonuna dek katılıyorum ama söylemeye niyetleri ya da yürekleri yok. Bu durumda bu evlilik gizli kaldıkça anne ve babalarının da şüphesi yatıştığına göre onların öyküsü nasıl bir adım öteye taşınacak? Bundan sonra yine bir açığa çıkma durumu doğarsa biz, izleyici olarak “Aman canım, nasıl olsa hallederler. Öğrenmez aileleri.” düşüncesinden nasıl sıyrılacağız? Haaa, son bölüme kadar bu şekilde götürülme durumu söz konusuysa o zaman da bir kısır döngü doğmayacak mı?
İzlediğim 13 bölüm boyunca senaryoyla ilgili söyleyebileceğim; benim hiç aklıma gelmeyen ama oluştuğunda “Aaaa doğru, nasıl da düşünemedim!” dediğim sürpriz ama basit virajlarla yol alındı. Bunu da her zaman çok sevdim. Şimdi yine aynı noktadayım. Kafamda evirip çeviriyorum ve Itır & Tarık ilişkisinin geleceğini çizemiyorum. Umarım yine “Nasıl aklıma gelmedi, bu?” diyeceğim yeni bir adım atılır ve ben senaristleri bir defa daha tebrik ederim.
14. bölüm yeni düğümler atacak belli. Bir süredir dingin giden Adile & Mün
ir ilişkisinde bir atak beklemiyor değilim. Fragmandan anlaşıldığı üzere bir düğüm de Ayşen ve Şener’le ilgili atılacak. Bizim “uzatmalı” sevgililer mahallelinin çabasıyla evliliğin eşiğine geldiler de ben orada da bir son dakika golü bekliyorum. Evli Ayşen ve Şener’i ancak finalde göreceğiz, diye düşünüyorum.
Yine bu bölüm hafiften bir Kemal rüzgârı esti. Adile’nin kayınbiraderi Kemal… Belli ki yeni bir karakter girecek diziye. Şimdiiiii, tam da burada diyorum ki bu Kemal, Emel’e sevdalı olarak gelse ya… Emel’in karşılık vermediği bir aşk olsa ya… Benim canımın içi İlyas’ım bir defa da aşk üçgeninin kazanan tarafı olsa ya… Bu bölüm fena hâlde ihmal edilmişti, Emel ve İlyas hani acısını çıkarsanız ya… Kemal’in Şener’le bir bağlantısı var belli. Yalvarırım üçüncü bir dönme dolap gelmesin artık. Şener yetmedi bi’de Yadigâr verelim, olmadı bi de Kemal ekleyelim demezsiniz di’ mi sayın senaristler? Valla benden söylemesi; bu Sinem, bu hattricki kaldıramaz, demedi demeyin.
İki sahne var ki değinmeden geçemeyeceğim. İlki Çar Nuri’nin adamlarının kahve arabasını kaldırmak üzere geldikleri sahne… Adamların “Bize racon mu kesiyorsunuz?” demelerinin ardından mahallelinin birliğinin vurgulandığı o sahneye bayıldım. Çirkinleşmeden, basitleşmeden ama cesurca tek yürek duruşlarını bir ayrı sevdim. O sahnenin hem yazılışına hem çekilişine bir ayrı bayıldım. Dizinin ruhunu uzun uzun repliklerden çok çok daha iyi vurguladı. ( hafiften gözlerim dolmuş olabilir)
İkinci sahne ise Adile’nin Münir’in evine girdiği sahneydi. Önüne konan terlikleri ürke ürke giyen, yıllardır adım atmadığı o evin içinde kişisel tarihlerini izleyen Adile ve onun ayakkabısını bile okşayacak kadar özlem dolu Münir… Bu sahnede Gül Onat oyunculuğuna ayrı bir vuruldum. Her saniyesini tüylerim diken diken izledim. ( Gözlerim buğulandığı için bazı yerler kaçmış olabilir) Adile ve Münir’in kırgınlıklarının, didişmelerinin, inatlarının altında hâlâ sımsıcak yatan o nahif sevgiye bayılıyorum. Bu sevginin bir bakış ya da küçücük bir jest gibi detaylarla izleyiciye geçirilmesini ayrıca çok seviyorum. O aşkın sözcüklere ihtiyacı yok çünkü. Onun hakkında söylenecek ne
varsa vaktinde söylenmiş bitmiş, şimdi konuşmak değil o sevgiyi hâlâ yaşamak ve yaşatmak gerekiyor.

Bu bölüm, geçen iki bölüme göre daha az ve daha kısa da olsa Can Yaman sahnelerinin bir özelliği vardı. Çok farklı ve birbirine zıt duyguları art arda yansıtan sahnelerdi. En beğendiğim sahne Itır’dan özür dileyen Tarık bölümüydü hiç tartışmasız. Ona gelmeden önce başka bir yere değinmek istiyorum, izninizle: Itır’ın fotoğrafların ardındaki gerçeği göstermek için Tarık’ı hocasının ofisine götürdüğü sahneye… Itır’ın Lobideki görevliye “Itır Yeşil Çam” dediğini duyan Tarık’ın gözlerindeki bakışa… Sık sık söylüyorum farkındayım ama ne yapayım ben Can Yaman’da en çok diyalogsuz sahnelerdeki performansı seviyorum. Orada tek bakışla ilettiği sevgiye, gurura bakarken bir anda Itır’ın az önceki ifadesini “Itır Yeşil deyin.” diyerek düzeltmesi karşısında Can Yaman bakışlarında beliren o tribe gerçekten bayıldım. Aynı sahne içinde birbirine zıt ve ufacık bir dokunuşla değişiveren duygu… Sahnenin hızını çok iyi yakalayan ve kamerayı gerçekten çok iyi kullanan bir oyuncu Can Yaman. Tek sahnede bu denli hızlı bir değişikliği, sözle değil mimikle ritmi anında yakalamasını ve hiçbir duyguyu kaybetmeden vermesini çok seviyorum.
Fotoğrafların ardındaki gerçeği öğrendikten sonra yaşadığı mahcubiyeti de aynı oranda başarılı buldum. Başının eğiminden, bakışına, dudak mimiğine dek o utancı yaşadı ve yansıttı.
Itır’dan özür dilemesi en sevdiğim sahneydi demiştim. Bunda çok akıllıca yazılmış cümlelerin de payı var ama her bir cümleyi hakkını tam vererek, hiçbirini ezmeden; davranışıyla çok doğru bütünleyerek verdi.
Hale’ye haddini bildiren Tarık’ta ise o duygusal adam bütünüyle yok olmuş, soğuk, tavizsiz, biraz tehditkâr bir tavır gelmişti. Hale’ye buz gibi bakışlarını sesindeki mekaniklikle ustaca birleştirdi. Hani, ben Hale olsam buz keserdim o anda.
Bölümde sahnesi ister az ister çok olsun, ister uzun ve derinlikli ister küçücük bir detay içeren yer olsun Can Yaman’ı izlerken hep düşündüğüm, sahnenin hakkını sonuna kadar verdiği oluyor.
Şimdi yorumu yazarken gözüm saate takıldı ve buradan dile getirerek bitireyim yorumu istedim: Can Yaman, şimdi yeni yaşının ilk dakikalarını yaşıyor. Seni doya doya izleyeceğim, dolu dolu alkışlayacağım daha nice yaşların olsun Sevgili Can!

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.