Yazar: Şeyma BULUT 

Başlıktan da anlayacağınız üzere Çarpışma’da kaos var. Gerçekten artık “Biz ne izliyoruz?” kıvamında ilerliyorum dizide. İlk bölümlerde duyduğum heyecan ve hazzın çok büyük bir bölümü kayboldu. Her hafta birkaç sahnesi dışında –ki onlar da genelde çiftlerin sahneleri –bölümler ortalamanın altında ilerliyor. Bu hafta da geçtiğimiz dört beş hafta gibi senaryonun dengesizlikleriyle gitti. Anlatılan hikâyenin savrukluğu bir yerden sonra “Ne anlatmaya çalıyorsun?” sorusunu beraberinde getiriyor.

Şöyle düşünün bir dizi başlıyor, tanıtımında deniliyor ki “Bir kazayla hayatları birbirine karışan dört insanın hikâyesini anlatacağız.” Kadroya bakıyorsunuz oldukça yüksek nitelikli oyuncular var, yönetmen deseniz keza. Dizi başlıyor, ilk haftalarda tamam, her şey iyi gidiyor derken anlatılan her şeyin aksine giden bir kurgu seriliyor önünüze. Öncelikle bahsedilen o dört insanın hikâyesi maalesef gittikçe azaltılıyor, hatta yok seviyesine getiriliyor. Dizide tanıtımlarında bile iki cümleyle geçiştirilen bir karakter –Veli Cevher’den bahsediyorum– tüm özellikleriyle işlenmeye başlıyor. Aslında dizi, bize Veli Cevher’in hikâyesinin o dört insana nasıl bağlandığını anlatıyor. Veli’nin Kadir ile olan düşmanlığı, düşmanıyla geçmişi, acıları… Veli’nin geçmişte yaşadığı her şey eksiksiz olarak sunulurken ana karakter olduğu iddia edilen insanların hikâyeleri ise –Kadir dışında zira o direk Veli’nin geçmişi– birkaç replikle geçiştiriliyor. Hal böyle olunca da dizi iyice sıkıcı ve boğucu bir hâl aldı. Senaryodaki tek sıkıntı bu da değil. Çarpışma tarzında bir dizide tek bir merak unsuru yok. Seyirci her durumu bilerek izliyor diziyi, sadece son haftalarda ortaya çıkan Cansız karakteri haricinde her durumu en ince ayrıntısına kadar biliyoruz. Cansız da o kadar üstünkörü sahnelere sıkıştırılıyor ki seyirci bu kadar kaos arasında Cansız’ı umursamıyor bile. Tabi tüm bunlar dizinin oranlarına da yansıyor ve yılın dizisi olarak tanıtılan proje bir fiyaskoya doğru yol alıyor.  Bu haftanın tahliline geçmeden önce – kaçıncı kez diyorum bilmiyorum artık –kurgunun belirli bir çizgiye ve karakterlere yoğunlaşması gerekiyor.

Bu haftaki bölümde, çiftlerin insanın için ısıtan sahneleri dışında ilgimi çeken tek bir sahne bile yoktu. Neden yoktu, diyecek olursanız da bu hafta biz Meral ekseninde bir bölüm izledik. Meral gibi dizideki tüm hikâyesi biten bir karakter neden hâlâ inatla ön planda tutuluyor, anlayamıyorum. Bu karakterin ve hatta Yakup’un bana göre bir varlık amacı kalmadı dizide. Onlar, Kerem ve Cemre’nin bir araya gelmesi açısından gerekliydi ve misyonlarını tamamladılar. Onları dizide tutmak için ortaya konulan hikâyeler maalesef diziyi aşağı çekmekten başka bir işe yaramıyor. Benim kanaatime göre – ki oranlar da maalesef bunu gösteriyor – bu karakterlerin hikâyelerinin bir önce tamamlanması ve esas karakterlerin eksenine döndürülmesi gerekiyor.

Gelelim ana karakterimiz Veli Cevher’e. Öyle söylüyorum zira biz haftalardır Veli’nin öyküsünü izliyoruz. Veli Cevher için geçtiğimiz hafta bipolar teşhisi koymuştum. Bu hafta “Zeynep’i benim sevgim değiştirdi.” repliği ile bu tezimin ispatlandığını düşünüyorum. Veli, hastalıklı bir kişiliğe sahip. İstediği şeylere fazlasıyla takıntılı ve o istedikleri uğruna kendini bile feda edecek kıvama geldi. Nasıl mı ? Veli’nin Cansız’a ciddi bir borcu var. Cansız anlatıldığına göre –ki gönderdiği tehdit videosundan da belli oluyor – oldukça acımasız biri. Tüm bu riske rağmen Veli, hâlâ Zeynep’i elde etmenin peşinde. Çevresinin tüm uyarılarına rağmen planlanan bir soygun dışında tek odağı, Zeynep. Azize ile bile sadece Zeynep’i konuşuyor. Veli, onu elde etmek için her yolu deniyor. Veli Cevher gibi bir örgüt liderinin tek odak noktasının bir kadın olması ne kadar mantıklı? Üzülerek söylüyorum ki mantıklı, elle tutulur tek bir yanı bile yok bu durumun.

Cansız, Kadir’in Veli’nin yoluna taş koyduğunu öğrenince onu da Selim ve Veli gibi uyardı. Kadir, arabasının kurşun yağmuruna tutulmasının ardından Cansız’ın varlığından haberdar oldu. Dizide yapılan imalardan, Azize dahil Kadir dışında herkesin tanıdığı Cansız’ın Kadir ile bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Cansız’ın şehre gelmesiyle tüm dengeleri değiştireceğinin ve hatta Kadir’le Veli’nin savaşını çok farklı bir boyuta taşınacağının sinyalleri güçlü bir şekilde verildi. Cansız, oldukça merak uyandıran tek karakter şu anda. Umarım onun gizemi diğerlerinin aksine daha sağlam işlenir.

Bildiğiniz gibi dizide son haftaların tek konusu muhbirdi. Muhbir kim diye dolanırken bir anda muhbirin Meltem olduğunu öğrenmiştik. İkinci bir muhbir olacağı kimsenin aklına dahi gelmemişti. İkinci muhbir meselesi başlangıcı itibariyle de çok iyiydi. Özellikle Adem gibi herkesin sevgisini kazanmış bir karakterin Veli’nin ortağı çıkması seyirciyi şaşırtan bir hamleydi. Buraya kadar her şey iyiyken Adem’in birdenbire ortaya çıkması –Kadir’in öğrenmesi – dizideki en önemli merak unsurunu ortadan kaldırdı. Adem nişanlısını kaybedince her şeyin sorumlusu olarak Kadir’i görüyor. Zira Veli ustaca bir taktikle onu buna ikna etti. Veli’nin akıl oyunlarına yaşadığı acı yüzünden inanan, inanmak isteyen Adem onun yolundan gitti. Kadir’in ailesini kaybetmesinden , Zeynep’in içinde düştüğü durumlara kadar her şeyde parmağı var. Bu haftaya kadar bir terör saldırısı olarak düşündüğümüz patlamanın da Veli’yle ilişkisine dair ciddi imalar yapıldı. Adem, Veli adına tüm bunları yaparken Veli’den bir an olsun şüphelenmeden devam ediyordu ta ki Meltem’i öldürmek zorunda kalana kadar. Meltem’in ölümüyle Veli’nin sandığı gibi biri olmadığını anlayan Adem şu anda hem Kadir hem de Veli’den kurtulmak istiyor gibi bir görüntü çiziyor. Halen Veli’nin himayesinde devam etse de Veli’nin ondan sakladığı sırlarının olduğunu öğrenmesiyle o bağlılığı kırılıyor. Veli’nin elindeki tek sağlam kale olan Adem, Veli’ye en büyük darbeyi indirecek olan kişi konumunda şu anda. Ancak Kadir’in Adem’i açığa çıkartmasıyla Adem’in dizideki varlığı sıkıntıya girdi. Adem’in sonraki aşamada hayalete dönüşmesi ya da tutuklanması gerekiyor ya da en kötü ihtimalle ölmesi. Ölmesi durumunda Veli’nin polis merkezi üzerindeki tüm olayı bitecek ve hiçbir şey açığa çıkamadan bir tıkanıklık olacaktır. Ölmemesi durumunda da varlığının bir amacı kalmayacak. Zira bu Veli ve Kadir’in hesaplaşması. Adem’in bu hesaplaşmada yeri olmadığı kanaatindeyim.

Bu hafta bölümün tek iyi yanı sanırım aşk dolu sahneleriydi. Kadir’in mezarlığa giderek ailesiyle vedalaşmasının ardından Zeynep ve Aylin’e hazırladığı küçük sürprizlerle Kadir, artık geçmişine tamamen veda ettiğini gösterdi. Öncelikle Zeynep’e saksıda da olsa bir çiçek aldı, Aylin’e çok sevdiği balıklarıyla sürpriz yaptı. İkisinin de yüzünde gülümseme oluştururken eminim Zeynep’in ona sürpriz yapacağı aklına bile gelmemiştir. Kadir, kendisi için bir şey yapılmamasına o kadar alışkın ki Zeynep’in âşık olduğu takımın amigo grubuyla yaptığı sürpriz karşısında konuşamadı, tek kelime bile edemedi; sadece sevdiği insanın kendisi için yaptığına gülümseyerek baktı. Zaten aşkın sözcüklere ihtiyacı yoktur. Bir bakış, bir dokunuşla bile anlatılabilen bir duygudur. Zeynep ve Kadir arasındaki ilişki de aynı bu şekilde. Birbirlerini o kadar iyi tanıyorlar ki konuşmalarına gerek bile kalmıyor.

Diğer yandan Kerem ve Cemre de sonunda birbirlerine tamamen açıldılar. O eller artık tamamen birleşti. Kalbe dokunan bir başlangıç ve Sezen Aksu eşliğinde yürüdüler yeni hayatlarına. Onlar için oldukça zor bir yolculuğun ilk adımını attılar. Bu yol fazlasıyla çetin olacak zira onların birlikte olmamaları için her şeyi yapacak Selim ve Demir faktörleri var. Sevgileri oldukça sağlam bir şekilde başlayan Kerem ve Cemre’nin çok zor sınavları birlikte vermeleri gerekiyor. Ancak birbirlerinin eksikliklerini bu kadar iyi tamamlayan bir çiftin önlerine çıkan her zorluğu da aşacaklarına şüphem yok. Kerem ve Cemre’nin hayatlarındaki o büyük karanlık boşluklar bir bir doluyor artık. Cemre’nin anne eksikliği Kerem’in annesiyle dolarken Kerem’in sevgi boşluğu da Cemre’nin bakışlarındaki aşkla giderildi. Ruh eşi olmak da tam olarak bu demek aslında. Beni fazlasıyla tatmin eden bir hikâyeleri var, diğerlerinin aksine hatasız ve tam yol ilerliyorlar. Aslında dizide heyecanla beklediğim tek hikâye de onlarınki son zamanlarda.

Özetleyecek olursak ki yazının ilerleyişinden bile bölümün bütünlüğünün olmadığını anlayabiliriz. Dört ayrı cephede verilen savaş gibi her alanda ayrı bir mücadele görüyoruz. Maalesef ki ayrı ayrı devam eden bu işleyiş, ortak bir düzlemde bağlanamadığı için de yer yer aksiyonlu yer yer de boğucu bir dizi izliyoruz. Bir sahnede adrenalin tepelere çıkarken diğer sahnede magma seviyesine indiriliyor. Bu da bütünlük algısını darmadağın ediyor ne yazık ki. Bu kadar kalabalık kadroya sahip bir hikâyenin kurgusunun en ince ayrıntısına kadar planlanıp ve o plan doğrultusunda ilerlemesi gerekir. O plan bir anda bozulduğunda ise kaos oluşur. Tıpkı Çarpışma’da olduğu gibi. Bu kaosun bitirilip dinamiklerine uygun ilerleyen , izleyicide merak uyandıran bir kurgu yaratıldığında bu denli güçlü bir kadro ve rejiye sahip olan dizinin hak ettiği yerlerde olacağına şüphem yok.

Yazıma Can Yücel’in unutulmaz dizeleriyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere.

“Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım.
Ölürcesine isteyen, beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım.
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş…”

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.