Sakın Bana Bunu Yapma Leyla! (Cam Tavanlar,4.bölüm)
YAZAR:Şeyma BULUT
Bu hafta Cam Tavanlar’ın başından kalktığımda kulaklarımda tek bir replik çınlıyordu : “Sakın bana bunu yapma Leyla! “ Bütün bölüm boyunca izlediğim her sıkıntı ve problem bu cümleyle silindi gitti. İş, başarı, hırs bir anda hepsi buharlaşıverdi. Tıpkı Cem’in tüm problemlerini ve kırgınlıklarını Leyla’nın cansız bedeni kollarının arasına düştüğünde unuttuğu gibi…
Cem, Leyla’nın kendisine yaptığı şeyden sonra bir bakıma kontrolünü kaybetti. Olduğundan daha farklı, daha acımasız bir insan olmaya başladı. Leyla’nın duygularını hiçe saymasının ardından soğuk, gaddar ve bir o kadar da duygusuz olmaya çalıştı ama bence bu konuda çok da başarılı değildi. Hamurunda yok adamın arkadaş, istese de bir noktadan sonra içindeki ruh özüne dönmek istiyor. Mantık da ona sürekli dur deyince tüm bölüm boyunca duyguları ve mantığı arasında sıkışan, acı çeken, acı çekerken de öfkesini iş üzerinden karşısındakine yansıtan bir adam izledim.
Cem Tuzcu asla yukarıda anlattığım adam değil. Aslında dizilerde görmeye pek de alışık olmadığımız bir insan, Cem. Duygusal, romantik, dürüst ve bu duyguları göstermekten çekinmeyen bir erkek. Genelde erkekler duygusal konularda, karşısındakinden emin olana kadar duygularını saklarlar. Soğuk durmaya, ilgisiz görünmeye çalışırlar ama Cem o adamlardan değil. Aksine hissettiği her şeyi yüzünden çok rahat okuyabiliyorum. En basiti, sevdiği kadının karşısında göz yaşlarını göstermekten kaçmıyor. “Erkek adam ağlamaz!” safsatası ona uğramamış asla. İtiraf etmek gerekirse bana nasıl bir adam hayali kuruyorsun diye sorsalar çekinmeden Cem’i tarif ederdim. Aslında Leyla da bu adamın oldukça farkında ama insanlara olan güvensizliği ve yalnızlığı, yaşadıkları onu hep kötüyü düşünmeye itiyor ve tıpkı Cem’in dediği gibi “ İyi ihtimallerin kapısında” kalıyorlar.
Leyla ve Cem’in önünde bir engel yok aslında. Bir konuşsalar sorunu kökten çözecekler ama anlamadığım bir şekilde çift arasında dişe dokunur tek bir diyalog geçmiyor. Asla konuşmuyorlar, iletişim kurmuyorlar. Kendi akıllarına gelene inanyor, bunu sorgulamayı düşünmüyorlar dahi. Hal böyle olunca da ne yazık ki birbirlerini ne kadar sevseler de bir araya gelemiyorlar, bu güçlü sevgi onların ilişkilerini kurtarmaya yetmiyor.
Cem ve Leyla’nın aşkı ilk bakışta insana biraz garip geliyor. Şimdi açık konuşmak gerekirse tek bir gün nasıl olur da iki insanı böylesine bağlar diye düşünmeden edemiyorum. Bu konu üzerine uzun uzun düşündüm ve bir çıkarım yaptım. Bana soracak olursanız aşk denilen şey fiziksel bir durum değildir. Tamamen yürekle ilgilidir. Cem ve Leyla birbirlerini kalpleriyle görüp, aşık oldular. Aradan geçen yıllar o tek bir anın büyüsünü onlardan silip, alamamış. Kalp kendini sevene çekermiş derler ya ben tam tersini düşünüyorum. Kalp, kendinden olanı tanır ve öyle sever. Cem ve Leyla bir elmanın iki yarısı gibi. Aynı yerden yaralı iki kalp, aynı acılarla sınanmış iki ruh. Cem sadece daha kusursuz göründüğü için yaraları saklı. Onun içindeki yalnızlığı görebilmek için kalbine bakmak gerekiyor diye hissediyorum.
Leyla insanları kafasında kodlamayı seven bir kadın. Cem’i de kendince bir yere koymuş ve ona göre hareket ediyor. İnsan gibi karmaşık bir varlığı sadece dışarıdan göründüğü gibi yorumlamak çok büyük hata olur ki Leyla da bu hatayı yaptı. Ona göre Cem; zengin, başarılı, yakışıklı, ailesi yanında olan, istediği her şeye tek bir parmak hareketiyle ulaşabilen bir adam. Burada ona kızmıyorum çünkü hakikaten de öyle görünüyor. Bu bölümde Cem’le ilgili çok önemli bilgiler edindik. Aslında Leyla’nın düşündüğünün tam aksine yalnız olduğunu, annesi için bir projeden başka bir şey olmadığını, baba ve dedesiyle de yüzeysel bir ilişkisi olduğunu gördük. Bunların ışığında bakacak olursak Cem’in de Leyla’dan bir farkı yok, birebir olmasa da benzer hikayeler bunlar, görmek için sadece biraz daha yakından bakmak gerekiyor, o kadar.
Cem bir “Tuzcu” olarak çok başarılı olmuş ama bu galibiyetlerini hep kendisi almış. İlk bölümde Haldun’un ailesinin adını söylediğindeki tepkisiyle bu haftaki itirafı birleşince tüm taşlar yerine oturdu. Cem ağzında altın kaşıkla doğsa bile bunu asla istememiş en azından bir seçme şansı olsaydı zengin ve yalnız olmak ilk tercihi olmazdı sanırım. Zaten Leyla’ya daha ilk görüşte bu kadar bağlanmasının sebebi bu. Hayatı yalnız geçiren ve istenmeyen bir adam olarak kendisine sevgili değil, hayat ve yol arkadaşı arıyor, biri onu kendince sevsin o da ömrünü ona adasın istiyor ve bu hususta kalbini açıp gösterdiği tek kadın Leyla! İlla ki hayatına giren, çıkan insanlar olmuştur ama hiç kimse kalbinde kendine bir yer edinememiş. Leyla’ysa ilk karşılaştıkları anda o kalbe girdi ve zapt etti.
Cem ve Leyla yalnızlık hususunda ne kadar benziyor olsalar da onları birbirlerinden ayıran çok önemli bir husus var : Güven! Cem değer verdiği insanlara itimat eden bir insan. Zaten Leyla’nın işini mahvetmesinin ardından bu kadar öfke duymasını sebebi bu, güveni sarsıldı. Ben bunun o kadar kolay tamir edilebileceğini de düşünmüyorum. Yıllar sonra ilk kez bu kadar uzun zaman geçirirken, ilk yol ayrımında Leyla’nın ona karşı olan bu hamlesi Cem’i çok yaraladı. En basit tabiriyle yıkıldı adam. Şimdi buzhanede birbirlerine açıldıklarını düşünebiliriz belki ama o kadar basit değil. Leyla’nın bu adama karşı artık biraz olsun duvarlarını indirmesi lazım diye düşünüyorum ama çok zor çünkü Leyla gardını indirmeyi sevgi olarak değil güçsüzlük olarak görüyor ve bu ikisinin arasındaki mesafeyi ister istemez daha da artırıyor, ne yazık ki…
Leyla buzhanede donarken bile “Ben sadece kendime güvenirim!” dedi. Bu o kadar basit bir replik değil arkadaşlar. Aslında bu tek cümle Leyla Yüksel’in hayatının kısa bir özeti. Leyla çok küçük yaşlarda hayat mücadelesine başlamak zorunda kaldı. İlk olarak babasına güvendi terk edildi, sonra Cem’e güvendi yalan söylediğini öğrendi, finalde de Haldun ve arkadaşlarına güvenerek bir iş kurdu, büyüttü ve ellerinden alındı. Babasından sonra onu en çok etkileyen de hiç şüphesiz ki Cem’den başkası değil. Bugüne kadar kurduğu işin başına geçmesi, sonrasında Haldun’un yalanları ve oyunlarıyla kullanıldığını hissetmesi Leyla’nın Cem’e karşı silahlanmasının yolunu açtı ta ki buzhanede ölümle yüz yüze gelene kadar.Leyla ve Cem orada baş başa kaldıklarında ve Leyla adım adım ölüme yaklaşırken içlerindeki korkular, gururları hepsi ama hepsi önemsiz hale geldi. Bu ikisi birbiriyle savaşmaktan asla yorulmazlar ama anladığım kadarıyla ikisinden birisinin olmadığı bir dünyayı da kabul etmiyorlar. Leyla, Cem’i gitti sandığında çok üzüldü, asla istemedi gitmesini. Cem de sevdiği kadın ölümle burun buruna gelince daha önce “Gerçeği hak etmiyorsun!” dese de dudaklarından gerçekler birer birer dökülmeye başladı. Leyla kısacık anda Cem’in durumunu görse de yıktığı güven ve Cem’in sevilmediğini hissetmesi tek bir sözle geçecek bir şey değil.
Cem artık Leyla’nın kendisini sevdiğine inanmıyor, güvenmiyor. Onu kaybetmekten deli gibi korksa da nasıl ki birine güvenmek Leyla için çok zor, istenmediğini düşünmek de Cem için aşılması çok zor bir durum. Annesi babasıyla evlenmek için kendisini kullanmış, babası onu belki hiç istemedi ya da mecbur kaldı bilemeyiz ama bunun onda yaralar açtığı kesin. Cem ilk geldiği andan beri sevdiği insana ulaşmak için her yolu denedi, mücadele etti ve yediği darbeyle de kalbi paramparça oldu. Ben artık mücadele sırasının Leyla da olduğunu düşünüyorum. Yıktığı kalbi onarmak, kaybettiği güveni geri kazanmak zorunda aksi halde Cem ona inanmadığı sürece bir daha o mesafeleri aşıp da tekrar yanına gelmez. Burada üzgünüm ama yazarınız tamamen Cem’in yanında çünkü bu hikayede ne yazık ki yanan Cem oldu!
Leyla ve Cem arasında bu soğuk savaş verilirken Haldun da asla boş durmuyor. Banka kredisiyle başlayan hareket, tedarikçilere açılan davayla devam etmişti. Şimdiyse Lujiria’yı cemiyetin gözünde yerin dibine sokacak bir hamle geldi. Bu kadarla sınırlı kalacak mı? Hiç zannetmiyorum. Eril hırsları yüzünden karısını bile ezip geçen, sırf yeniden iş kurmak istiyor diye Leyla’yı aşağılamak için sürekli fırsat kollayan bir adam, o. Emeğe zerrece saygısı yok! Üzülerek diyorum ki savaşın ilk cephesini de Haldun kazandı. Peki Leyla bu savaştan nasıl galip çıkar? Bana kalırsa önce şu korkularını bir kenara bırakmak zorunda. Onun düşmanı eski patronu ve ortakları, bu gerçeği bir an önce kabul edip ona karşı hamle geliştirmesi şart. Bunu da tek başına yapamaz. Elflerine ihtiyacı var ve bence Cem’le arasındaki meseleyi hallederse ona bu hususta en büyük desteği verecek insan da Cem olur. Zaten ilk başında Cem’in niyeti buydu, sonrasında olanlar onu bu yoldan alıkoydu. Haldun’un elinde güçlü bir ordu var ve Leyla bu orduya Don Kişot misali tek başına savaş açmaya kalkıyor. Böylesine bir kalabalıkla ancak aynı şekilde savaşabilir. Umuyorum ki yakın bir zamanda korkularını yenip, bir kadın olarak Amazon misali savaş baltalarını çıkarmayı başarır. Yoksa yaptığı her şey çöpe dönerken büyük emek verdiği yeni iş de esnaf lokantasına dönüşebilir.
Ben Leyla’ya güveniyorum, başaracak ve biz de keyifle izleyeceğiz.
Bu haftalık da benden bu kadar, emek veren herkesin yüreğine sağlık.
Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin!