Sen Anlat Karadeniz 20. bölüm
Yazar: Sinem ÖZCAN
Sezon finaline bir kala aksiyon ağırlıklı bir bölüm izledik Sen Anlat Karadeniz’de… Gelecek bölüm düşünülünce aksiyonun hız kazanması da normaldi. Bu bölümü tek başına ele almak çok zor olacak benim için çünkü 21. bölümün düğümleri atılmış ve geçişleri yapılmış gibi duruyor. Büyük resme bakacak olursak Vedat’ın velayeti almasından sonra hiç hız kesmeden Kalelileri ve Tahir’i iyice köşeye sıkıştırma planını uygulamaya koyduğunu görüyoruz. Tahir, geçen bölüm buna bir karşı hamle yapmış ve elindeki itirafı götürüp Mithat’a vermişti. Geçen haftanın yorumunda da yazmıştım. Bana sorarsanız bu, Tahir’in büyük hatası. O itiraf tek başına yani kanıt ve tanık olmadan Vedat’ı uzun süre içerde tutmaya yetmez üstelik Tahir’in beklediği gibi Nefes’i ihbar etmesi durumunda sıkıntı çok daha büyüyecek.
Türkiye garip bir ülke… Kadını taciz edersiniz, ona şiddet uygularsınız hatta cinayet de işlersiniz ama kanun boşluklarından faydalanmayı biliyorsanız elinizi kolunuzu sallaya sallaya özgürce dolaşırsınız hatta Vedat gibi “saygın”(!) iş adamı portresi de çizebilirsiniz. Öte yandan öyle suçlar var ki yakalandığınız anda kaçışı da boşluğu da beraati de çok zor. Üşenmedim araştırdım. “Evrakta sahtecilik” bizim kanunlarımıza göre çok ağır bir suç ve tacizdeki, şiddetteki, cinayetteki gibi hafifletici sebebi yok. Kanıtlandığı anda 9 yıla kadar hapis cezası var ve en önemlisi bu ceza paraya çevrilmiyor. Yani Vedat, bütün pisliklerine rağmen cinayetten sıyrılıp kaldığı yerden hayatını sürdürür ama Nefes, gerçekten de Mustafa’nın harika(!) planı yüzünden 9 yıl cezaevinde yatar. Bunu öğrenince Tahir’in paniğine bir parça anlam verdim ama bir parça…
Tahir, aksiyon adamı… Önce yapıyor sonra düşünüyor. Sonuç odaklı hareket ediyor ama o sonucun doğuracağı başka sonuçları hesaplamıyor. Yıllardır kendi kararlarını vermeye alışkın, bileğine ve yüreğine güvenen pek çok insan gibi bu kararları da daima tek başına alıyor. Bu özelliği onu kahraman yaptı mı yaptı, Nefes’i ve Yiğit’i kurtarıp kollamasını sağladı mı sağladı, Nefes’le evlenip kendine ve ona yepyeni bir hayat kurdurdu mu kurdurdu. Hiçbirine itirazım yok… Üstelik ben Tahir’i deliliğinden ötürü seviyorum ancak gel gör ki adamın freni yok kardeşim. Gaza bastı mı arabayı duvara geçirene dek durmuyor. Oysa hayat, isteseniz de istemeseniz de zaman zaman fren yapmayı bilmektir. Tahir, bununla henüz hiç yüzleşmedi. Her savaştan galip çıktığından, “Benim canımı Allah’tan başkası alamaz!” inancından (İnanç doğru, ona lafım yok da mesele can verme, vermeme meselesi değil) gözü alabildiğine kara ve son sürat, dümdüz gidiyor.
Vedat, ince planların adamı… Tahir onun karşısına ilk dikildiğinde demişti “Satranç oynuyoruz!” diye… Gerçekten de o iyi bir satranç oyuncusu – ydu. (Geçmiş zaman kullandım durum değişiyor zira) Onu anlık hamlelerle sendeletmek mümkün ama mat etmek için sakin ve akılcı bir plan yapmak zorundasınız. Evet, Vedat’ı içeri attırmak ilk anda çözüm gibi görünebilir ama içerde kalmasını sağlayamazsanız hele hele Vedat “Baskı uygulayıp itirafı aldılar!” derse aksini ve cinayeti gerçekten işlediğini de kanıtlayamazsanız Yiğit’i temyizde almanın da yolu kapanır. Nefes ve Yiğit’i Rusya’ya kaçırma ve orada yeni bir hayat kurma hayalinin boşluğuna hiç girmiyorum bile.
Nefes, Tahir’e göre Vedat’ı çok daha iyi tanıyor ve çok daha sağduyulu. Vedat, ancak kendi yaptıklarına benzer bir planla durdurulabilir. Necip’i Vedat’a ihanete zorlamak çok akıllıca bir karardı ve işe de yarardı tabii Necip, Vedat’a göz göre göre yakalanma aptallığını yapmasaydı. Yüzü cama dönük bir adamı, o camdan ayna gibi göreceği bir açıyla kameraya alma hatasını Yiğit bile yapmazdı eminim de Necip zaten adam olsaydı, biraz kafası bassaydı yıllarca Vedat’ın köpeği olmazdı deyip susuyorum.
Sonuçta geldiğimiz noktada Vedat, Necip’i öldürdü üstelik suçu Mustafa’ya yıkmayı da başardı. Cesedin Mustafa’nın arabasının bagajında olması onun adına çok negatif bir durum. Vedat, cinayet silahını da o bagaja bıraktı mı bilemiyoruz. Eğer silah yoksa iş biraz daha olumluya dönebilir ama eğer parmak izlerini silip silahı da oraya bıraktıysa Mustafa yandı, diyeyim ben size… Hele hele o Esma olacak süs biberi kırım kırım kırıtarak o davayı alacaksa Asiye sen; temiz çamaşırdı, çizgili pijamaydı, stres topuydu aklına ne geliyorsa bir büyük valiz yap bence, Mustafa’ya yengem! Allah’ın izniyle Balım’ın lise mezuniyetine anca döner Mustafa.
Nefes, Tahir’in görüntüleri polise ulaştırmasını engelledi engellemesine de Murat’ı göz ardı ettiler, elbirliğiyle. Baştan beri dizinin en gözden kaçan adamı olan Murat, söz konusu Nazar olunca damarlarındaki Kaleli kanına ihanet etmeyip Tahir’in planladığını yaptı ve görüntüleri savcıya ulaştırdı. Maalesef ok yaydan çıktı. İşte o, yaydan çıkan ok geceden beri benim zihnimin içinde dönüp dolaşıyor ve alakalı alakasız bir sürü yere gidip saplanıyor.
Vedat, kaçmadan önce Nazar’la nikâhı kıyıldı. Ben o nikâh işinde Cemil ya da Türkan budalasına değil de pek bir yüksekten atıp tutan Nazar Hanımkızımıza takıldım açıkçası. Son ana kadar bu evlilik olmaz, diye beklerken pek bi’ feminist(!) Nazar kızımız “Babam ne derse o!” gelenekselliğiyle imzayı atıverdi. Nikâh masasında kendisini bırakıp kaçan kocaya(!) Murat’a yaptığı gibi, o “kodum mu oturturum” havasını sergileyecek mi meraklar içerisindeyim. Onu da geçtim Cemil Dağdeviren nohut beyinlisi masada terk edilen kızının şimdiden “dul” damgası yemesini nasıl hazmedecek onu da merakla beklemekteyim. O cephede merak etmediğim sadece Mercan var. Ondan eminim çünkü. Evet, şu an tekerlekli sandalye mahkûmu ve konuşamıyor olabilir ama ilk fırsatta olayların rengi değişecek bana sorarsanız. Mercan eski Mercan değil diyorum ilk andan beri, umarım yanılmam.
Öte yandan Vedat’ın hapse girmemek için tekneye atlayıp kaçması, anlık bir karar ve tepki… İlk panik anı geçtikten sonra ne olacağını tahmin etmeye çabalıyorum ama yanan beyin hücrelerime rağmen çok da yol aldığımı söyleyemem. Nasıl Nefes, Tahir’in freniyse Eyşan da Vedat’ın takozuydu. Her seferinde tam anlamıyla işe yaramasa da bir biçimde onu durdurmayı sadece Eyşan becerebiliyordu ancak geçen bölüm deniz kenarında gördük en son onu… Muhtemelen de o, son görüşümüzdü. Bu da demektir ki Vedat’ı kontrol edecek ya da pisliklerini kapatacak bir Eyşan yok artık. Bu durumda Vedat hem çok daha tehlikeli hem de bir o kadar yalnız… Şu ana kadar tanıdığımız Vedat, ne olursa olsun Nefes ve Yiğit’ten vazgeçmez. Yakalanır mı, bir çözüm üretip kendi mi döner bilemedim ama hangisi olursa olsun ben de Tahir gibi, bu işin ucu Nefes’e dokunacak diye korkuyorum. Kendi içeri girerken Nefes’i de ihbar etmesi çok mümkün görünüyor bana.
Vedat’ın pisliklerini ortaya saçabilecek Eyşan ve Necip artık olmadığına göre elimizde sadece Berrak ve Mercan kaldı. Berrak, Ceylan’ın Vedat’ta olduğunu bile bile konuşur mu emin değilim, o kıza zerre güvenmiyorum ve ödlekliğinden de hafif yollu sıkılmaya başladım. Mercan da yakın zamanda düzelecek gibi değil. Özetle bana sorarsanız şartlar Vedat’ın lehine şu anda… İçimi tek soğutan Tahir’in Yiğit’i kurtarmış olması. Önümüzdeki hafta, şimdi hafiften atılan düğümlerin kördüğüm olup bizi yaz boyu merakta bırakacağı bir bölüm olacak duygusundayım ve ne yalan söyleyeyim duygularım Nefes ve Tahir’le olsa da aklım Vedat’ın bir adım önde olacağını söylüyor.
Bütün bu aksiyonların arasında, bana göre Tahir’in odakta olduğu çok önemli iki durum vardı. İlki Mustafa’nın Tahir’e “Bana bir şey olursa ailem sana emanet!” deyişi… Bu sözden çıkarabildiğim Mustafa evine çok kolayca dönmeyecek ama daha önemlisi onun “Ben sorumluktan kaçmam!” diyen Tahir’e “Sen sorumluluk nedir, bilmiyorsun!” demesi. Tahir, sorumluluk nedir, çok iyi biliyor Mıstıfa! Hem de senden çok daha iyi biliyor da onun henüz bilmediği evliliğin kuralları… Arızayı orada yapıyor yoksa en az senin kadar anasına da yengesine de yeğenine de karısı ve çocuğuna da sahip çıkar Tahir Kaleli. Hem de göbeğini gere gere değil, canını siper ederek sahip çıkar!
Evliliğin kuralları deyince işte orada bir durmak lazım… Ayaklarınızın üstünde durmak, özgür olmak size her istediğiniz kararı alma, gerekirse bedelini ödeme ve sonuçlarına katlanma hakkı tanır, gel gelelim bu dediğim kendi hayatınızı tek başınıza yaşıyorsanız geçerlidir. Eğer bir yola girmiş, yaşamı paylaşma kararı vermişseniz işin rengi değişir. Elbette giyeceğiniz gömleğin rengini, yapacağınız işi ya da neyi nasıl düşüneceğinizi karşı tarafa sorma durumunda değilsiniz ama alacağınız karar sizin dışınızda onu da etkiliyorsa işte o zaman hoşlansanız da hoşlanmasanız da oturup tartışacak ve bir ortak noktada buluşacaksınız. Tahir Paşa’nın bilmediği de tam olarak bu! “Deli Tahir” olabilir ama Nefes’in kocası Tahir, karısı ve oğluyla bir başka ülkeye kaçmak orada yaşamak istiyorsa bunu karısıyla konuşmak ve onayını almak zorunda. O öyle dellenip “Kır bacağını otur!” demekle olmuyor Paşa’m! Karşındaki kadın Vedat denen hayvanın cenderesinden çıkmış, üstelik 8 yıl boyunca ona bile boyun eğmemiş, bırak boyun eğmeyi bulduğu her fırsatta kaçmış. Şimdi sen ona “Otur!” dedin ve tepesine bulduğu ilk fırsatta devrilen devreni diktin diye o kadın oturmaz! Oturmadığı gibi senin canına da okur, nokta…
Madalyonun diğer tarafına bakınca Nefes’e de bir “Hayırdır?” demek şart oldu bana kalırsa… Anlaşılan Nefes de benim gibi öfkelenince dilinin kemiği olmayanlardan… “Sen aileni düşün bırak da oğlumu ben düşüneyim!” ne demek Nefes ya? Hangi ara ötekileştirdin ki sen Tahir’i? Dua et çabuk geri adım attın, dua et özrünü diledin ama kabul edelim ki çok ağır bir cümleydi o! Kendini o aileden dışlamak bir yana, Tahir’i oğlundan kopardı o cümleyle Nefes. Anlaşılan o ki evlilik kurallarını bilmeyen sadece Tahir değil. Cinler tepesine fırlayınca belden aşağı vurup sonra özür dilemek ilk seferinde işe yarar ama sürekli hâle gelirse sıkıntı çok büyür. Ama bir adama “Derdim de sensin dermanım da sensin” diyebiliyorsanız orada aşılamayacak engel yoktur. Onun yol açtığı sorunlardan, yine onunla sıyrılacağınızı anlamış ve kabul etmişsiniz demektir. Allah’tan her ikisi de aynı noktada… Allah’tan bu küçük rüzgârlar onların ilişkisinde fırtınaya dönüşmez olsa olsa ateşi alevlendirir, olsa olsa deli bir adamın saçının teli bile inat olan bir kadına aşkını büyütür. “Geldiğimi nasıl anladın?” diye soran kadına Tahir’in “O hiç aklımdan çıkaramadığım kokundan anladım, nasıl iyi sevdalanmış mıyım?” sorusuna cevabı ben vereyim: O sevda olmasa kül olacak kadar iyi sevdalanmışsın, yengem! Ama maharet sevdada, sevdalanmakta değil, sevdayı doğru taşımakta… Kokusunu aklından çıkaramadığın kadını da koklayarak seveceksin Paşa’m “Kır bacağını otur!” diyerek değil. O senin “Daha önce gelemediğim için özür dilerim!” dediğin kadın, o senin ayaklarını okşayarak yıkadığın kadın, o senin oğlunun annesi… Evet, Nefes gözünün yaşını sildi ve ayağa kalktı. Asiye çok da haklı, bence o artık çok tehlikeli bir kadın ama onun tehlikesi de tehdidi de savaşı da Tahir’le değil aksine Tahir’in sildiği gözyaşlarından aldığı güçle Vedatlarla savaşacak Nefes ve böyle bir kadını da kolunu kanadını kırmadan pamuklara sarıp sevmek gerek. Hani Karadeniz’e benziyor ya Tahir, hani birden dalgalanıp üzerinde ne varsa sağa sola savuruyor ya ama aynı Karadeniz Tahir’e yuva olmayı da biliyor. Tahir de Nefes’i savurmadan, hırpalamadan, incitmeden sevecek. Karadeniz olmak bunu gerektirir, Deli Tahir!