YAZAR: Şeyma BULUT

Dünyada birbiri için yaratılmış kaç insan vardır? Ya da şöyle diyeyim dünyada kaç insan yaşadığı süre boyunca diğer yarısını bulabilir? Eskiler mutlak bir şekilde yolların kesiştiğini söylese de bu doğru değildir. Âşık olmadan ölen milyonlarca insan var. Şans faktörü devreye giriyor işte burada. Ya bulursun ya da bulamazsın. Demir de o şanslılardan ama içindeki kaos bu şansını görmesini engelliyor. Aşkı bulmasına buldu ama ah, yok mu o içindeki korku, ona hata üstüne hata yaptırıyor. Hâlbuki mucize gerçekleşmiş. Tadını çıkar ama olmuyor, olamıyor. Hep bir kaos var içinde. İşte o karmaşa bedenini ele geçirdiğinde Demir’in yapması gereken tek şey içindeki o aşka sığınıp bütün hayatım dediği kadına sarılarak yaşamaya devam etmek. Her ne olursa olsun, ne kadar korkarsa korksun Selin öyle yapıyor. Demir de umarım bir şekilde bunu başarabilir yoksa diken üstünde yaşamaya devam edecek.

Selin ve Demir’in yolları kesiştiği günden bu yana hep korkulardan bahsettik. Daha doğrusu Demir’in korkularından. Birini sevince elbette ki gitmesinden korkar insan. Terk edilme korkusu her insanda vardır. Demir çok yaşadığı için onda biraz daha dozu fazla sadece. Peki ya Selin? Bu hikâyede gerçek anlamda korkusu olan o aslında. Ancak onunla baş etmeyi öğrendi. Kırılgan görüntüsünün altında, çok güçlü bir kadın o. Selin hayatı boyunca kaybetmekle sınanmış ve bu kayıplardan da kendini sorumlu tutmuş. Bu sebeple Selin’in içinde taşıdığı bu yük çok daha ağır. Demir’le ayrı ayrı gördükleri kâbusta Demir’in uyanamadığını görmesi ve onun gerçekten gidebileceği ihtimalinden dolayı içinde yaşadığı tedirginliğin verdiği endişeyi bilen bilir. Biraz anlatırsam belki Selin’i daha iyi anlarız hep birlikte. İnsan âşık olduğunda hayatına renkler ve kokular gelir. Daha önce asla görmediğimiz renkleri, doğada duymadığımız kokuları fark ederiz. Aşkın insanın ruhuna açtığı penceredir bu. İşte o âşık olduğunuz kişi, gerçekten evrenizden gittiğinde kıyamet gibi bir şey olur. Erken kıyamet… O renkler gider, kokular gider, kalp sadece biyolojik olarak işlevini görür. Ruh mu? O her gün acıyla kavurur bedeni. Sonrasında acı hafiflediğinde bir boşluk yaratır. Her geçen gün daha da büyüyen bir karanlık aslında. Her kayıpta aşağı yukarı aynı şey olmasına rağmen, sevgilinin gidişi o boşluğu tüm bedeninize yayar. Selin geçmişte arkadaşının kardeşi ve anneannesi için yaşadığını bir daha yaşamaktan korkuyor. Kimse gitmesin istiyor. Düzenli olarak gördüğü kötü rüyaların sebebi de bu.

Rüyalar, bana çok değişik gelmiştir her zaman. Orası tamamen kişiye ait bir dünyadır. Selin ve Demir ayrı geçirdikleri o tek gecede birbirleriyle ilgili en büyük kâbuslarını gördüler. Selin’den bahsettik. Ben size Demir’in korkusundan değil daha farklı bir ayrıntıdan bahsedeceğim bugün. Demir aslında rüyasında Selin’i değil, onun görüntüsünde annesinin gidişini yaşadı. Demir her ne kadar hâlâ belli etmese de Selin onun çocukluğuna dokunuyor. O sır gibi sakladığı çocukluğu yaşıyor. Bahsi geçtiğinde konuyu ışık hızıyla değiştirmesine rağmen Selin bir şekilde o kırılgan çocuğa ulaştı. Hep diyorum ya aşkın sözcüklerle alakası yoktur diye. Düşünün hayatınıza bir insan giriyor. Daha ağzınızı açmadan tüm yaralarınıza dokunarak tedavi ediyor, saflığı ile size yeniden yaşama sevinci veriyor. Belki bir ömür sevgisizliğinizi birden unutturuveriyor. Demir’in sürekli savaş hâlinde olma sebebi de bu değil mi zaten? Böylesine biri hayatınızda olsa ne yapardınız? Siz de o insanı hayatınızda tutmak için Demir gibi mücadele etmez miydiniz?

Ne yazık ki Demir’in tek mücadelesi Selin’i kaybetmemesi için hayatla verdiği savaş değil. Bir de karşısında o kaybetsin diye hareket eden bir insan var. Evet, tabi ki bahsettiğim kişi Burak. Bu hafta öğrendik ki Burak da Demir gibi yaralı biriymiş. Bir şekilde o da sevgisizlikle, ailesiyle sınanırken şimdi gördüğümüz canavara dönüşmüş. İşte onu Demir’den ayıran en büyük özellik bu : değer algısı yok. İnsanlar kötü hayatlar yaşayabilir. Hatta tüm hayatınız acılarla geçmiş olabilir, bu gayet olağandır. Bu acıların arkasına saklanıp “Ben yeterince kaybettim, artık ne olursa olsun kazanmam gerekiyor” mantığıyla hareket etmekse bir tercihtir. Burak, yanlış olanı tercih ettiği yetmezmiş gibi bir de bu konuda haklı olduğunu kendini acındırarak gösterme peşinde. Tabi bu kadar şovmen olması sinir bozucu olsa da artık Demir neyin peşinde olduğunu gördü. Burak Bey’imiz kendisini bir balık ağında görmüş, kurtarıcısı olarak da Selin’i isterken Selin’in başkasını sevmesi her şeyi alt üst etmiş. Onun anlatması bu da gerçek böyle mi peki? Tabi ki hayır. Biri Burak Bey’e Demir gelmeden önce Selin’in gözlerinin içine baktığını, kız başkasına âşık olana kadar da kendisinin bunu umursamadığını anlatabilir mı? Zira içinde bulunduğu durum sevgi değil, elindeki kaybedince onun değerini bilene karşı beslenen çocukça bir düşmanlıktan başka bir şey değil. Aksi hâlde Selin üzülmesin diye asla bir hamlede bulunmazdı. Mevcut vaziyetteyse kendi istekleri için herkesi yakacak hırsı net bir şekilde görülüyor. Demir’le ayrıldığı nokta da tam burada. Demir’in değerleri var. Sevdikleri insanlar üzülmesin diye kendini harap edecek bir ruhu ve kimse yaralarını görmesin mücadelesi var. Bırakın o acılara sığınmayı onları öyle bir ustalıkla kamufle ediyor ki görmek neredeyse imkânsız, tabi kendisi göstermek istemediyse. Bu yüzdendir ki Burak bugün olmasa da yarın kaybedecek. Zaten karşısındakinin bir satranç ustası olduğunu unutup şov yaparken Selin’i istediğini belli etti. Ne demişti Demir? Tanıdığın düşman iyidir. Ya o düşmanın elini görüyorsanız bir de. İşte o zaman sadece en doğru zamanda, en doğru hamleyi yapmanız gerekir. Demir de başındaki sorunları atlattığında Burak’ın önce şirket, sonra da Eylül hamlesine cevap vereceğini düşünüyorum. Şirket pek önemli değil aslında. Yoksa hisselerimi sana vereyim, sözleşme bitince Selin’i alıp giderim, demezdi. Ama Burak’ın hamleleri her şeyim dediği kadına zarar verme noktasına geldi. Her şeyi affetse de bunu affetmeyecek gibi geliyor bana.

Hayat ne kadar garip değil mi? Bir insanla karşılaşıyor ve nefret ediyorum, diyorsun. Çok kısa bir süre sonraysa bir zamanlar gözünün önünden gitsin istediğin o insan, diğer yarın oluveriyor. Holly Bourne Sen Benim Diğer Yarımsın isimli kitabında aşk için “Birine âşık olduğunda bu vücuduna bir kimyasal bomba bırakmaktan farksızdır.” diyor. Selin ve Demir’in ilk zamanlarını düşününce aslında ne kadar doğru diyorum. Birbirini görmeye bile tahammül edemeyen bu iki insan, nereden bilebilirdi birbirlerinin tüm hayatı, hayalleri olacaklarını. Bu ikisi arasında sanki kimyasal bir bomba patladı ve nefreti silip süpürdü. Hayatları birbirine karıştığı ilk zamanlarda, birbirlerini bir dakika görmeye tahammül edemezken şimdi o evi tek kişilik hayal dahi edemiyorlar. Demir’in acı dolu geçmişinin olduğu ev, Selin’le yuva oldu.

Orası artık iki kişilik. Nüfus azalırsa duvarları çatırdayıp tepelerine yıkılabilir. O evde iki kişi, hayvanları, aşkları ve hayalleriyle çok güzel bir dünya kurdular ama maalesef her zaman iki kişi kalamıyolar. Sürekli çat kapı gelenler, davetsiz misafirler… Hâl böyle olunca da bu iki âşık hala gereken konuşmaları yapamıyorlar. Demir de bunu fark etmiş olacak ki Selin’le sırlar olmadan tüm geçmişlerini, hatalarını, komik ve komik olmayan hikâyelerini paylaşmak için uzaklaşmak gerektiğini düşünerek sevdiğini de alıp gitmek istedi. İki sevgilinin baş başa kalıp tamamen birbirlerine yönelerek geçirecekleri vakit kadar büyülü bir şey olabilir mi? Tıpkı Ümit Yaşar Oğuzcan’ın dediği gibi “Bir gece başımızı alıp gitsek diyorum. Bir deniz kenarı mı olur, bir dağ başı mı olur. Kaçsak bu kalabalıktan.” diyerek yola çıktılar.

Bölümün final sahnesi, tam anlamıyla şoktu benim adıma. Eylül Hanımefendi güya şans getirsin diye yüzüğünü Selin’e verince Selin ve Demir ilişkisinin de seyrini etkilemiş oldu. Zaten panik hâlinde olan Demir, ikisinin arkadaşlıklarının ilerlemesinden korkarak büyük tepki gösterdi. Hatırlarsanız Müge ve İbo meselesinde Selin, eski sevgiliyle aynı yerde olmanın iyi bir şey olmadığını söylemişti. Demir de İbo konumuna düşmek istemediği için korkarak Selin’i şehirden uzaklaştırdı. Ancak artık çok geç kalmıştı. Yüzüğe verdiği – elden ele bıçak vermeyen kız nasıl oldu da uğursuz yüzük aldıysa artık – tepkiyle de parçaları birleştiriverdi.

Demir ve Selin’in ilişkisi en keskin yol ayrımına girdi. Tam bir bıçak sırtı. Neredeyse tüm bölüm boyunca “Seni seviyorum, gitmiyorum.” diyen Selin bu gerçekle ne yapacak merakla bekliyor olacağım. Ancak ben yine de onu terk edeceği kanaatinde değilim. İlk olarak Demir’in başkasını sevme ihtimaliyle çok acı çekecektir ve kâbusları, rüyaları ve en önemlisi kalpleri bir olan iki insan ayrılamaz öyle kolay kolay. Ayrılsa bile bu, uzun sürmez. Zira bir gün bile ayrı kalamayan iki insandan bahsediyoruz. Tabi bunların hepsi tahmin, cevaplarını haftaya alacağız.

Söylemeden geçmeyelim. Dizide çok tatlı bir ilişkinin sinyallerini almaya başladık. Evet Vedat ve Merve’den bahsediyorum. Aşkı bilenle yaşamak lazım der eskiler. O kadar doğru ki bu söz. Aralarındaki bu yeni kurulan bağ, aşka dönüşür mü bilmiyorum ama şimdiden beni fazla içine çekmeye başladı bu ikili. Vedat aşkı bilen, hisseden, karşısındakinin duygularını anlayarak onu ayağa kaldırabilen bir adam. Merve de yaralı. Gölgesinde dinleneceği, güveneceği bir insan ona çok iyi gelecektir. Vedat da eski eşinden dolayı kırılmış biri aslında. Belki de bu iki eksik insan birbirini tamamlar. Kim bilir?

Her Yerde Sen bize yine tatlı bir bölüm hazırlamış. Ayrıca gelenek bozulmadı. Her hafta önemli bir konuya senaryo içinde değinen ekip, bu hafta da plastik kullanımının zararlarını, insan sağlığı için mekânların organik malzeme kullanması gerekliliğini çok nahif bir dille anlattı. Dizinin düzenli olarak bu tip konulara değinmesi çok güzel. Senaristlere teşekkür ederim.

Bu eğlenceli ve romantik bölüm için yazan, çeken, oynayan ve kamera arkasında bize bu güzel bölümü hazırlayan tüm ekibin yüreğine sağlık.

Yazıma Cemal Süreyya’nın bu güzel dizeleriyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Ve aşk,

Bir saç teli kadar inceydi.

Üstünde yürüyebilmek için

Cambaz olmak değil, yürekli olmak gerekiyordu.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.