Söz 10. Bölüm
Yazar: Sinem ÖZCAN
Söz’de bu hafta duygusal boyutu yüksek bir bölüm izledik. Eylem’in ölümü ardından timin ilk şehidini vermesi, Yavuz’un Çolak’ı alma konusundaki kararlılığını tetiklerken biz de izleyiciler olarak gerçekte pek çok defa haberlerde izlediğimiz şehit olgusuyla bir defa daha yüzleştik.
Geçen haftayı pek çok düğümle kapamıştık. Yavuz’u Çolak’ın elinde bırakmıştık, okuldaki grup iyice köşeye sıkışmıştı ve Fethi Eylem’i vurmak zorunda kalmıştı. Yavuz’un ve okuldakilerin kurtulacağını tabii ki tahmin ediyorduk da beni en çok ilgilendiren Eylem’in durumuydu. Açıkçası son ana dek, Eylem’in ölmüş olduğunu kabul edemedim. Gerçi her ne kadar Fethi “Omzunun az aşağısından vurdum, oradan vurulan insan ölmez ki!” iddiasında bulunsa da kan kaybı faktörünü dikkate almamış, anlaşılan. Yine de dizilerde çok daha ağır vakaların kurtarıldığına şahit olan bu gözler de Fethi gibi “kan kaybı”ndan ölümü kabullenmek istemedi, bir türlü. Hem Meriç Aral oyunculuğunu seviyordum hem de Eylem ve Fethi ikilisini çok beğeniyordum.
Söz’ün kadın oyuncular ayağı beni baştan beri çok rahatsız ediyor. Melissa Yıldırımer ve Meriç Aral dışındaki kadın oyuncularla sıkıntım vardı. Meriç Aral’ın da kadrodan bu kadar çabuk ayrılması, benim adıma çok büyük bir problem. Gerçi yaratılan karakter boyutuyla düşündüğümde Eylem işlevini tamamlamıştı. Dizide kalması sadece Fethi’yle gelişecek bir duygusal ilişki çatışması yaratabilirdi ama saha dışındaki hayatı yansıtan bu tür sahneler gerekli ve sadece Fethi’nin “aşkı” konumunda bile olsa keşke devam etseydi. Vardır elbet Ethem Özışık’ın bir bildiği deyip bununla bağlantılı bir başka noktaya geçmek istiyorum, izninizle.
Eylem, ekipte sadece Fethi için özel anlam taşıyordu. Yavuz başta olmak üzere diğerleri ondan doğal olarak pek hoşlanmıyorlardı. Haklıydılar da ancak Eylem’in vurulması ve ölmesi meselesi biraz hızlı geçildi gibi geliyor bana özellikle de Fethi açısından. Eylem’e duyduğu yakınlığı bir kenara bırakıyorum sonuçta öyle ya da böyle bir sivilin ölümüne yol açmış Fethi. Kendini bir sorgulamasını bekledim açıkçası. Haaa, hastanede, ameliyat sırasında ve öldüğünü duyunca çok üzüldü ama diyecekseniz kabul. Kabul de Eylem’in cenazesi hastaneden çıktı, olay kapandı. Hafız gördüğü bir rüyanın etkisini üstünde taşıyor ve bunu paylaşıyorken Fethi’nin de etkilenmiş olmasını görmek isterim. O sekans bana sanki bir an önce öldürelim bitsin, gitsin duygusu verdi ve baştan beri ağırlığı olan bir rol için bu finali de pek sevmedim. Bu arada aklım Eylem öldü diyorsa da kalbimin bir yerinde “acaba…” duygusu da yok değil. Eğer o “acaba…” gerçekleşirse şimdi söylediklerimi seve seve geri alırım.
Birkaç bölümdür Çolak için işlerin iyi gitmediğini düşündüğümü yazıyorum. Son dönemde yapmaya kalkıştığı hiçbir eylem gerçekleşemedi ve hiçbir planı sağlıklı yürümedi. Bütün megalomanlar gibi o da bütün bu aksiliklerin kendi dışında geliştiğini düşünüyor ve “çok büyük” bir harekete hazırlandığını iddia ediyorsa durum gerçekte öyle değil. Yaptığı planlar teorik olarak doğru ve hatasız olsa da pratikte çalışmıyor. Bunun ana sebebi de emrindeki adamların beceriksizliği ve Çolak’ın onlarla ilişkisinin de sorunlu oluşu. Bu defa da içlerinden birinin itirafçı olması Çolak’ın yönetim becerisini sorgulatmalı, bana kalırsa.
Yavuz’u elinden yine kaçırdı, İHA ile ilgili planı gerçekleşemedi ve şu anda görünür tek başarısı bir canlı bombayı patlatıp timden birinin şehit düşmesini sağlamış olması. Gerçekte ise Kurtdereli’nin şahadetini bir kenara koyarsak canlı bomba eylemi de başarılı sonuçlanmış değil. Bir süredir söylediğimi yineleyeceğim: Çolak’a bunun hesabı niye sorulmuyor, anlamış değilim. Belli ki birtakım güçlerden çok büyük maddi ve lojistik destek alıyor; peki, o güçler niye bu adamın beceriksizliğinin hesabını sormak üzere Çolak’la doğru dürüst hesaplaşacak biri yerine bir emir kulu kadını gönderiyorlar anlamış değilim. Geçen hafta “Büyük Bey!” le başlayan ve artık sabırlarının kalmadığını dile getiren içi boş birkaç cümle dışında ben Çolak’ın örgüt destekçileri tarafından da köşeye sıkıştırılmasını bekliyorum, gerçeklik adına.
Canlı bomba eylemi timin ilk şehidini vermesine neden oldu. İçlerinden birini kaybetmek, geri kalan herkesi elbette ki çok derinden yaralayacaktı ve öyle de oldu. Hele Feyzullah’ın hâli yüreğimi gerçekten dağladı. Ayrıca bu durumun Hafız’ın rüyasına bağlanmasına ve bir anlamda ona “malum olması”na da bayıldım.
Yavuz ve ekibin geri kalan üyeleri, bir anlamda intikam yemini ettiler ve Çolak’ı almadan dönmeme kararıyla yola çıktılar. Kısacası Çolak için sular iyice ısındı. Bir süredir Yavuz ve Çolak arasında giderek artan gerilim, tepe noktasına vardı. Bunun sonucunda Çolak’ın sağ veya ölü ele geçirilmesi kesin. Diğer yandan itirafçı teröristin verdiği enteresan bir bilgi de var. “Çolak’ın bir oğlu var!” İtirafçı bu bilgiye sahipse doğal olarak oğlunun varlığından Çolak da haberdar. Bu durumda iki şık geliyor aklıma: İlki Çolak ölü ele geçirilecek ve yeni rakip ondan da belalı olan “Çolak’ın oğlu” olacak.
İkincisi Çolak’ın oğlu timin içindeki köstebek… Geçtiğimiz bölümlerde bir köstebeğin varlığından söz edilmiş ama üstünde çok durulmamıştı. Gerçi bir köstebeğe rağmen Çolak’ın isabetsiz eylemlerini anlamakta ayrıca güçlük çekiyorum ama eğer gerçekten timin Çolak’ın bir adamı varsa çok da kritik noktada olmamalı diye düşünüyorum zira Çolak her gelişmeyi anında öğrenemiyor. (Yavuz’un yakıldığını düşünürken hayatta olduğunu sonradan öğrenmesi gibi) Doğal olarak timden kimseye “köstebek” damgası vurmaya kıyamıyor yüreğim ama eğer biri gerçekten onun adamıysa aynı zamanda oğlu da odur diye düşünüyorum.
Çolak’ın oğlu Yavuz olabilir mi algısının biraz kasıtlı yayıldığına inanıyorum ve bana Yavuz, Çolak’ın oğlu olamaz gibi geliyor. Belki de bu şık doğruysa Çolak’ın Yavuz’la diyaloglarında buna dair belirgin bir gönderme olurdu, diye düşünüyorum. Gerçi Çolak, Yavuz’un ailesine dair bir şeyler söyledi ama belki de öyle algılamak istemediğim için o ifadelerde babası olduğuna dair bir ima sezmedim. Senaryo matematiği adına düşündüğümde Yavuz’un Çolak’ın oğlu olması çarpıcı bir çatışma doğurur kabul ediyorum ama bir o kadar da klişe. Ayrıca itirafçının “Çolak’ın bir oğlu var!” cümlesinin ardından bir şey gelmesi gerek ve niyeyse benim zihnim bunu “O içinizdeki köstebek” biçiminde tamamlıyor. Öyle ya da böyle Çolak’la ilgili çatışmanın sonuna geldik gibi görünüyor. Oğlu üzerinden devam edeceğiz diye umuyorum.
Sezon finalinden önce “Çolak’ın oğlu” nu tanır mıyız bilemem ama Ethem Özışık kalemini düşününce büyük bir ters köşeye de kendimi hazırlamaya başlamalıyım.