YAZAR: Sinem ÖZCAN

Adalet, herkese layık olduğu şeyi veren bir erdemdir, diyor Aristotales. “Herkes” birbirinden farklı ve “layık olma” da çok görece olduğundan “adalet”in tanımı ne yazık ki insandan insana değişiyor. Söz konusu “ilahî adalet”se o, biz sıradan insanları hayli aşan bir durum amaaa toplum düzeni korunsun diye kurulan sistemden söz ediyorsak orada da işler hayli karışık… Yargı, dinamiğini tam da bu noktadan alan bir proje. Sema Ergenekon sektörün en sağlam kalemlerinden biri; Ali Bilgin derseniz kendini çoktan kanıtlamış bir hikâye anlatıcısı ve bir de sağlam bir cast eklenince daha adı duyulduğu ilk günden beri benim beklediğim, üstelik de beklenti çıtamın hayli yüksekte olduğu bir işti, Yargı.

Bölümün ilk on beş dakikası bittiğinde izleyenin zihnine dev bir soruyu çakmıştı bile, dizi: Ilgaz mısın, Ceylin mi? Üstelik öyle bir karşıtlık var ki ortada “İkisinden de biraz…” cevap şıklarında yer alamaz. Mavi köşede dimdik, dümdüz, keskin, salt mantık insanı, kuralcı ve ilkeli Ilgaz; kırmızı köşede ise su gibi akışkan, kıvrak, sınırsız, zehir gibi zeki; kırmızı çizgileri olmayan, “etik”i sözlükte bir kelime sayan Ceylin. Bu maç berabere bitmez, orta yolu ya da biraz ondan biraz bundanı bulunmaz. Birbirlerine çarptıkları anda da biri bir köşeye, öbürü diğer köşeye hızla savrulur. Öyle de olacak – tı. Gel gör ki bir üst irade, maçı durdurup kuralları değiştiriverdi.

Dıştan baktığınızda tek tabanca iki birey gibi dursalar da Ilgaz’ın da Ceylin’in de sırtlarında yumurta küfeleri var: Annesini bilemediğimiz bir nedenle kaybetmiş Ilgaz, babası ve iki kardeşiyle yaşıyor. O, aslında tam babasının oğlu. Belli ki hayatta duruşunu da ilkelerini de babasından almış ama ilk bakışta babası kadar keskin değil onun biraz da sağduyulu düşünüp şefkatle hareket edebileni. Olayların fitilini ateşleyen kardeşi Çınar’la, sevgi dolu ama sorunlu bir ilişkisi var. Babasıyla kardeşi arasında tampon olma görevi de ona düşmüş görünüyor.

Ceylin’se dıştan sorunsuz görünen mutlu bir ailenin ortanca kızı ama evin içine azcık yaklaştığınızda ablanın ölen oğlunu, ablasını aldatan enişteyi ve henüz hakkında hiçbir şey öğrenemediğimiz ama gizemi olduğu çok belli olan “maktul” İnci’yi fark ediyorsunuz. Ceylin’in evin içindeki rolü, Ilgaz’ınki kadar net görünmese de onun da bir tampon görevi olduğu seziliyor.

Bir yanıyla çok karşıt, öte yandan çok benzer iki karakter bir araya geldiğinde de sürtüşme kaçınılmaz elbette ki adliye koridorları, buna defalarca şahit olmuş. Ceylin’in başarı hırsı ve ne olursa olsun kazanma arzusu onu tam bir Makyavelist yapmış. Amacına ulaşma yolunda karşısına çıkan yasa ve kuralları, bilgisayar oyunundaki engeller gibi görüp üzerlerinden atlayıveriyor. Karakoldan sanık kaçırılacaksa, kaçırılır; savcının odası dinlenecekse, dinlenir; karşı tarafı tuzağa düşürmek için gizlice tanık ayarlanacaksa, ayarlanır; delil yok edilecekse, edilir hatta üstüne sifon bile çekilir. Üstelik Ceylin, çiğnediği kuralları da “meslek etiği”ni de durup düşünmüyor, sorgulamıyor dahi. Arabada bulduğu kanlı hırkayı – ki işin en ironik tarafı da hırkanın kardeşine ait olması elbette – yok etmeye kalkıştığında kendi kendime “Ceylin’i hizaya sokacak; onu durduracak bir çizgi olmalı ki “başarı” onun zaafı olmaktan çıksın!” diye düşünmüştüm. Evet, onun zaafı: başarı ve bütün zaaflar gibi sonunda dönüp onu taşıyanı acımadan sokar.

İşin ilginci, Ilgaz’ın zaafı dürüstlük değil (O, Cinayet Büro Amiri Metin Kaya’nın zayıf noktası) Ilgaz’ınki ailesi… Suçüstü yapıp gözaltına attığı Avukat Ceylin’in yaptıklarını yok sayıp bir anlamda ona rüşvet vererek kardeşini savunmaya zorlaması bunun en önemli işareti. Evet, babadan gelen ilkeli, onurlu tavır ona da hükmediyor ve bundan çok da gurur duyuyor, gel gör ki söz konusu kardeşi olunca “sınırsızlığıyla ünlü” Ceylin’in kapısını çalmayı onur meselesi yapmıyor, üstelik bu karara karşı çıkan babasına da “Bize böylesi lazım!” deme cüreti gösteriyor.

Her şey bu kadarla kalsaydı olay basitti aslında: Çınar’ı kurtarıp onun masumiyetini kanıtlamaya çalışan Ilgaz ve Ceylin, didişe didişe, kapışa kapışa iş birliği yapar bu esnada da birbirlerine âşık olur ve sivrilikleri törpülenir güzeeel bir mutlu sonla onlar murada ererdi, biz de kerevete çıkardık. Gel gör ki kader, onları başka biçimde törpülemeyi seçti. Şimdi ikisi de zaaflarıyla sınanacak ve bu arada da nur topu gibi bir imkânsız aşk da kucağımıza bırakılmış olacak.

Ceylin artık “Kazanmak için her yol mubah!” diyebilecek mi ve Ilgaz, Ceylin’in “Diyelim ki kardeşin suçlu; en üst sınırdan mı ceza almasını yeğlersin en alttan mı?” sorusuna onurlu, dürüst Savcı Ilgaz Kaya olarak adil cevabı verebilecek mi?

Her ne kadar odakta Ilgaz ve Ceylin var gibi görünse de etkisi hiç yadsınamayacak bir Metin Kaya, bir Çınar; öte yandan henüz tanışmadığımız ama belli ki öykünün çok önemli bir köşesine yerleşecek Neva ve abisi Pars; sırlarıyla giden İnci ve Ceylin’in ailesi de pek çok taşın yerinden oynamasını sağlayacak.

Çatışması çok ama çok güçlü Yargı’nın. Çok fazla parametresi ve çok fazla yan kapısı var; hatta suç – suçlu, adalet – vicdan, etik – ilke kavramlarına belki de yeni bir pencereden bakmaya zorlayacak bizi. Başta Sema Ergenekon kaleminden beklentimin yüksek olduğunu dile getirdim. Doğru düşünmüşüm çok nefis yerleştirmiş askerleri savaş tahtasına.

Öte yandan Ali Bilgin rejisi de başrolü hikâyeye bırakmış, reji oyunlarına girmemiş ama enfes bir dünya kurmuş. Tertemiz anlattı bölümü Ali Bilgin: Karakterleri ufak ufak izleyiciyle tanıştırıp yabancılık hissettirmeden; detayları ince ince gösterip göze sokmadan, atmosferi temiz tutup kalabalığa boğmadan… Lüzumsuz hiçbir şey yoktu rejide; süslememiş, abartmamış, boyamamış; düz, açık ve yalın bir dil kullanmış.

Pınar Deniz’in Ceylin’ine çok inandım ben. Ufacık bir ayarsızlık yüzünden çok itici olabilecek bir karakteri, tam aksine sevimli ve empatik çizgide tutmuş. En küçük bir aksama ve abartı görmedim ve seyretmesi çok zevkli bir karakter olmuş Ceylin.

Kaan Urgancıoğlu benim her zaman büyük beğeniyle izlediğim bir karakter oyuncusu. Burada da Ilgaz’ı duruş olarak kendime biraz mesafeli bulsam da ona çekici bir ruh katmış yine. Mimiklerdeki başarısı, karaktere kendi tavrını çok iyi yüklemesi bana Ilgaz’ı ilgiyle izletti.

Ayrıca ilk bölümde Uğur Polat’ın canlandırdığı Yekta Dikmen’i şöyle bir gösterip geri çekmesi; Neva’nın ayak seslerini Pars’la gönderip onu perdenin gerisinde tutması da kurgu adına çok değerli bulduğum detaylar oldu.

Sözün özü: Büyük beklentiyle oturdum Yargı’yı izlemeye ve akıcı temposuyla nasıl geçtiğini anlamadığım bir 140 dakika yaşadım. İkinci bölümü deli gibi merak ettim ve bu sezon sürekli izleyicisi olduğum bir iş buldum a, dostlar!

Yazan, yöneten, canlandıran; set gerisinde büyük yük sırtlayan herkesin emeklerine sağlık. İnanın ki değmiş alın terinize. Tebrikler…

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.