Yusuf, Kuyuda
YAZAR: Şeyma BULUT
Hz. Yusuf’un kıssasını bilir misiniz ? Yusuf çok güzel bir çocuktur. Herkes onu çok sever. İyidir Yusuf, kalbi güzeldir. Tek istediği ailesiyle mutlu bir hayattır. Ancak onun bu kadar sevilmesi etrafındaki bazı insanları rahatsız eder ve Yusuf’u kuyuya atarlar. Yusuf o karanlıkta yaşamaya çalışır, mücadele eder ve o kuyudan çıkar. Her şeye rağmen hayatındaki insanları affeder. Affetmek Yusuf’un en güzel özelliğidir çünkü. Derler ki tüm Yusuf’lar aynı kaderi paylaşır. Hayat onları hep sevdiği insanlarla vurur. Yusuf olmak bu yüzden çok zordur, acı vericidir. Kadir’in öyküsü de tam da bu.
Kadir bir Yusuf. Tüm hayatı boyunca sevdiği insanlarla imtihan oldu Kadir. Önce annesi, sonra Zeynep. Annesi onu korumak için terk etti. Zeynep de annesini bulabilmesi için onu yalnız bıraktı. Ancak kimse ona sormadı. Tüm sevdiği insanlar onun hayatıyla ilgili fikrini dahi sormadan kararlar aldılar. Kadir bir deli döngü içerisinde geçmişinde yaşadıklarını tekrar yaşıyor. Zeynep, yeniden onun adına karar alarak ona yardım etmek için adımlar attı ve yine onu terk etti. Kadir’i nasıl etkileyeceğini hiç düşünmedi ve Kadir’in asıl ihtiyacı olan şeyi göz ardı etti. Halbuki Kadir’in tek ihtiyaç duyduğu, Zeynep’in onun hayatındaki varlığı, sevgisi. Maalesef ki Zeynep bunu görmüyor, göremiyor. Zeynep bunu göremedikçe de Kadir yeniden o dipsiz kuyuya çekiliyor. Zeynep bir şekilde çift taraflı sevmeyi ve Kadir’in de duygularını sorması gerektiğini anlamalı. Aksi takdirde en büyük korkusu gerçek olacak ve Kadir’i belki de sonsuza kadar kaybedecek.Kadir’in Zeynep ile imtihanı yeni bir şey değil aslında. Alışkın olduğu bir durum. Zeynep yıllar önce de Kadir’i annesini bulması için terk etmişti. İşin acı yanı da yaptığı yanlışın farkında bile değil. Zeynep, Kadir’de bu yaraları açmasına rağmen Kadir, yine de onun bunu neden yaptığını anlayacak merhamete sahip.- Merkezde Kerem’le yaptığı konuşmada kızların kendilerini korumak için bunu yaptığını söylemişti-Zeynep,Veli ile buluştuğunda Kadir’in merhametine âşık olduğunu söyledi ancak her insanın merhametinin de bir sınırı olduğunu düşünüyorum. Zeynep, yanlış karar üstüne yanlış kararlar aldı. Evet Kadir, Zeynep sayesinde annesini buldu. Zeynep de durumu kurtarmak adına şimdilik Veli’nin istediğini yapıyor. Zeynep’in burada anlamadığı durum şu: Kadir; annesi ve Zeynep arasında kaldığında Zeynep’i seçmişti. Yani Kadir’in annesiyle meselesi geçmişinde yaşadığı acıların hesabını sormak. Zeynep’e verdiği değer annesine verdiği değerin çok üstünde. Zeynep’in göremediği durum tam olarak bu. Peki, Kadir annesini bulduktan sonra ne olacak? Hesaplaşmasını yaşadıktan sonra yine sevdiği insanı isteyecek hayatında ve yeniden Zeynep’le de bir araya gelecek, Veli de sevgi ve nefret çizgisinde yaşayan bir adam olarak nefretini Zeynep’e döndürecek. Kendisi de böyle söyledi zaten. Bu çizgide yaşadığını, birini severken nefret ettiğini, nefret ederken de sevdiğini, Veli gibi ruhsal hastalıkları olan bir adam için çok sevdiği birinden nefret etmek bu kadar kolayken Zeynep’e duyacağı nefretle arasında bir adım var, sadece. Oyunun şekli değiştiğinde neler olacağının işaretlerini de verdi. Zeynep istemese de bu savaşın tam ortasında kalacak. Bundan sonraki adımı, geleceğini net bir şekilde belirleyecek. Bir sonraki adımında doğru olanı yaparak Kadir’in yanında olursa ona cennetin kapıları açılacak; tam aksi olursa da maalesef kendi cehennemini kendi eliyle hazırlamış olacak. Zeynep’in bu oyunda nerede duracağı yer de Veli ve Kadir arasındaki savaşın şiddetini belirleyecektir.
Çarpışma’da haftalardır bir Cansız ismi geçiyordu. Cansız’ın kim olduğu ve Kadir’le olan bağlantısı en büyük merak unsuruydu. Hatta dizinin tek merak unsuru da buydu. Bu hafta sorular cevaplarını bulmaya başladı. Cansız, Kadir’in babası. Dolaylı olarak da olsa Kadir’in ailesinin ölümünden sorumlu olan kişi ve Kadir onu şu anda amansız bir öfkeyle arıyor. Cansız’ın; Kadir’in, oğlu olduğunu bilmediği havası uyandırılsa da ben tam tersini düşünüyorum. Cansız, Kadir’in oğlu olduğunu biliyor ancak yine de işlerine karıştığı için cezalandırmak istiyor. Cansız’ın bunu bilmemesi zaten dev bir hata olur, tüm düşmanlarını ve yanında çalışan insanların sivilcesine kadar bilen birinin bunu bilmemesine olanak yok. Diyeceksiniz ki eğer oğluysa neden öldürmek istesin. Aslında Veli’nin zaaflar hakkındaki konuşması artık bir mantık kazandı. Veli’ye nasıl bir suçlu olacağını öğreten kişi Cansız. Veli de ailenin zaaf olduğunu düşünüyor. Bunu Cansız’dan öğrenmiş olma ihtimali çok yüksek. Hâli hazırda baktığımızda ailesini kendisinden uzak tutan bir adam, zaten ailesini zaafı olarak görüyordur. Kadir’in annesi, oğlunu babasından kurtarmak için ondan vazgeçti. Şimdi ise bir annenin en büyük korkusu gerçek oluyor. Kadir yani Yusuf annesiyle yüzleştikten sonra babasını ona soracak. Asiye bunu ona söyler mi bilemem tabii ama söylerse tıpkı aslanlarda olduğu gibi baba – oğul arasında sonu çok kanlı bitecek bir savaş başlayacaktır. Yavruları büyüdükten sonra sürünün lideri olan aslan, kendi oğlunu sürüden atar. Onunla rakip olmak istemez. Eğer oğul gitmezse babasıyla amansız bir mücadeleye girer. Taraflardan biri ölene kadar da bu kavga bitmez. Cansız ve Kadir arasındaki savaşı da buna benzetiyorum ben. İkisinden biri ölene kadar bitmeyecek bir kavga. Benim oyum Kadir’den yana, ya sizin?
Şu dizide maşallah dediğimin ömrü bir hafta sürmüyor ya, en çok da ona sinirleniyorum. Haftalarca çizgilerinden çıkmadan çok güzel ilerliyorlar dediğim Cemre ve Kerem bu hafta beni hayal kırıklığına uğrattı. Hayatları boyunca sevgisizlikle mücadele eden iki çocuk, nasıl oldu da bir anda bu sevgilerinden vazgeçtiler? Ya da Kerem ne yapmaya çalışıyor? Daha geçtiğimiz bölümde kıza artık yalnız ilerleyeceğini söylerken bu hafta “Ben inanıyorum ama sana değil!” derken amacı neydi? Ben söyleyeyim. Sadece çocukça bir nazlanmaydı. Nerede o sevdiği insana sahip çıkan çocuk? Nerede Cemre’nin yüzü gülsün diye tüm İstanbul’u motor sırtında gezen çocuk?Bir karakter kısa süre içerisinde bu kadar nasıl yön değiştirir? Bu dizide neden hiçbir karakter belirli bir çizgide kalmıyor anlamıyorum ben. Hiçbir insan bu kadar hızlı yön değiştirmez. İnsanın doğasında değişim vardır ancak bu da yıllar içinde ve kademe kademe ortaya çıkar. Her olay sonunda yeni bir değişim yaşamaz. Dizimizdeki tüm karakterler olaylar karşısında ışık hızıyla yön değiştiriyor. Bu sebeple de dizi, inandırıcı olma özelliğini de kaybediyor ne yazık ki.
Kerem ve Cemre arasında yaşananlar bu hafta gerçekten aşırı saçmaydı. Özellikle Kerem’in saçma sapan davranışları, Cemre’ye olan tavırları beni irrite etti. Daha iki gün önce peşinden koştuğu kız için annesine, benim ne işim var onun yanında diyecek kadar nasıl duygusuzlaştı acaba? Bu sebeple Cemre’nin Kerem’e olan tepkilerini haklı buldum . Ben de olsam aynı tepkiyi verirdim. Hatta Sarıyer tarzıyla “Sen ne ayaksın oğlum?” derdim. Bir gün önce beni artık istemediğini söyleyen bir adam ertesi gün yanıma gelince başka bir şey söylemek isteyeceğimi de sanmıyorum. Kerem ve Cemre arasındaki buzlar nasıl erir bilmiyorum ancak Kerem’in biraz gururunu bir kenara bırakıp onu gerçekten seven tek kadına anlayış göstermesi gerekiyor. O kadın ona yardım etmek için kendince bir çözüm buldu ve evet, yöntemi çok yanlıştı. Ancak o tek yanlışın cezası bu kadar ağır kesilmemeliydi. Kerem, umarım bir an önce aklını başına toplar da o çok sevdiğim , içleri ışıkla dolu çocukların sevgilerini izlemeye devam ederiz.
Gelelim haftalardır beklenen yüzleşmeye. Açıkçası izlerken haftalardır biz bunu mu bekledik demekten alıkoyamadım kendimi. Kadir bu hafta Gürcü’nün yardımıyla – bildiğiniz gibi Veli, Gürcü’den on milyon euro para çalmıştı. – Veli’nin mekânını basarak onu aldı. Şimdi benim merak ettiğim bir konu var, burada. Veli Cevher gibi bir örgüt liderini koruyan üç-beş adam dışında kimse yok mu ? Ya da Gürcü, Cansız’a danışmadan bir polisle işbirliği yaparak nasıl Veli’yi Kadir’e verdi? Bildiğimiz gibi bu iki adam da Cansız için çalışıyor. Veli, Gürcü’ye hamle yaparken Cansız’dan korkup dışarıdan adam tutarak iş yaparken Gürcü, nasıl oldu da bizzat kendisi giderek Cansız’ı açığa çıkartabilecek adamlardan birini polis verdi? Burası bana aşırı mantıksız geldi. Keşke en mantıksız kısmı da bu olsaydı. Dizi başladığından bu yana Kıvanç Tatlıtuğ ve Onur Saylak arasındaki sahnelerde ciddi bir sorun var. Olmuyor, olamıyor. Sahnenin dengesizliği mi desem, ya da uyum olmaması mı bilemiyorum ama bu sahneler bir türlü gereken duyguyu vermiyor bana. Kadir’in karşısında annesini, sevdiği kadını ve kardeşim dediği adamı alan ve hayatındaki tüm sırları bilen biri var. Bütün bunlara karşın, nedense, Kadir biraz fazla kontrollüydü. Oysa karakter özelliklerine bakacak olursak onun bu kadar kontrollü olması pek de mümkün değil. Bu dizide neden tüm karakterler anlatıldığı şekilde kalmadı cidden anlayamıyorum. Bu adam öfkesine yenilip operasyonda adamların kafalarını akvaryuma sokacak kadar sinirli biri. Karşısında can düşmanı var ve nedense inanılmaz kontrollü. Tamam, bir iki yumruk attı da onu da Veli’yi konuşturmak için yaptığı bariz belli. Kendisini kaybettiği tek nokta ailesiyle ilgili bölümdü. Orada da müthiş bir öfke ile başlayan anlar sükûnetle bitti. Bunu başaran da Adem. Yani Kadir’in Veli’ye olan öfkesini ona ihanet eden, kardeşim dediği insan açığa çıkarabiliyor. O anda Zeynep gelseydi bu sakinliği anlardım ya da Kerem. Adem’i görünce iyice kendisini kaybetmesi gereken Kadir, saçma bir şekilde Adem’in varlığıyla sakinleşerek Veli’ye bir şey yapmadı. Bu sırada Adem’e de inandı tecrübeli başkomiserimiz. Gerçekten mi ya? Peki, yıllarını polis olarak geçiren tecrübeli bir başkomiser nasıl oldu da birden Adem’e inanma saflığına düştü? Gerçekten bunlar bana inanılmaz saçma geldi. Yani tamam Veli’nin karakola gitmesi, serbest kalarak yeni bir dönem başlaması gerekiyordu da bu, bu kadar mantıksız mı olmalıydı? Kadir ve Veli’nin haftalarca beklediğimiz karşılaşmaları çok daha iyi olabilirdi. Mesela Kadir, Zeynep’i takip etmeye devam ederek Veli’yi ele geçirebilirdi ya da polisliğini kullanarak Zeynep’in telefonunu teknik takibe aldırıp Veli’yi avcunun içine alabilirdi. Böyle olsaydı şapka çıkartırdım gerçekten.
Bir de hâlâ dizinin en önemli iki oyuncusu solo sahnelerinde böylesine devleştikleri hâlde, karşılıklı oynarken nasıl bu kadar vasat olabiliyorlar, anlamıyorum. Şimdi yanlış anlaşılmayayım ben, bahsettiğim aktörlerin oyunculukları değil. Kıvanç Tatlıtuğ da Onur Saylak da ülkemizin en iyi oyuncularından, bunu eleştirmek gibi bir durum da söz konusu değil. Ancak bu iki aktör birbirini müthiş örseliyorlar. Birlikte oynarken hep bir şeyler eksik kalıyor. Belki fazla mı vakit geçirmiyorlar ya da birbirleriyle oynarken kasılıyorlar mı bilmiyorum ama bir olmamışlık var. İlk bölümden bu yana da bu durum böyle. Bu sebeple de bu haftaki sahne, dizinin sıradan sahnelerinden olarak kaldı. Kadir’in Zeynep’le olan yüzleşme sahnesi çok daha iyiydi. Duygu geçişleri oyuncular tarafından oldukça başarılı bir şekilde verildi. Zeynep’in önce donukluğu sonrasında Kadir’in Veli’yle arasında bir şey olduğu imasını yaptığında yükselmesi, Kadir’in hayal kırıklığı ve üzüntüyle karışık ruh hâlini oldukça sevdim. Ancak gel gelelim aynı durum Veli Cevher ve Kadir Adalı sahneleri için geçerli değil. Bundan sonra da düzeleceğini sanmıyorum maalesef.
Bu hafta itibariyle Veli Cevher artık özgür biri. Zeynep şikâyetinden vazgeçip ona isnat edilen başka da bir suç kalmayınca özgür kaldı. Fakat anlamadığım bir şey var. İstanbul’da yargılama süreci bu kadar uzun mu sürüyor? Altı aydan uzun süre önce oluşmuş bir meselenin çoktan soruşturma aşamasından kovuşturma aşamasına gelmesi gerekmiyor muydu? Bu kadar süredir bu dosya savcılıkta nasıl kaldı? Hâli hazırda Veli’nin Aylin’i kaçırdığı da müspet. Fidye istedi, Zeynep’i suça zorladı, telefon kayıtları da net bir şekilde ortada. O da yetmez gibi birini zorlayarak adam öldürmeye azmettirmesi de cabası. Bu da bariz bir şekilde senaristler tarafından yargılama usulünün bilinmediğini gösteriyor. Altı ay önce hakkında bu şekilde kanıtlarıyla soruşturma başlatılan bir sanık çoktan mahkemeye çıkarılır. Çocuk kaçırma suçu şikâyete bağlı suçlardandır. Şikâyetin geri çekilmesiyle ceza yargılaması sona erer ve sanık davada beraat ettirilir. Adam öldürmeye azmettirme ise şikayete bağlı değildir Veli’nin durumu ise ancak mahkemede belli olur. Dizide izlediğimiz şekliyle olmaz çünkü bir soruşturma bu kadar sürmez. Keşke birazcık araştırma yapılsaydı. Bu küçük bir hata olabilir ancak bu diziyi izleyen her hukukçuyu aşırı rahatsız etmiştir eminim. Biraz özen size bir şey kaybettirmediği gibi çok şey katacaktır.
Çarpışma‘daki kaos nedense bir türlü bitmiyor. Senaryo o kadar dağıtıldı ki toparlanmak istense de maalesef toplanamıyor. Yan karakterlerin etrafında döndürülen hikâye artık isteseler de esas konuya dönemiyor mesela Kadir Yakup’u çok rahat bulacakken nedense Meralsiz bulamayacak görüntüsü çizildi. Buna gerek var mıydı? Diğer yandan Demir, Veli’nin sağ kolu olarak kurguda çok daha sağlam ilerleyebilecekken ki oyuncunun ben doğuştan kötüyüm havası zaten bunu mümkün kılıyor nedense Kerem’le Cemre’yi ayırmak için eski pembe dizi klişeleriyle diziye monte ediliyor. Bana kalırsa Veli Cevher çevresindeki bir Demir, çok daha iyi olacaktır. Kerem ve Cemre’nin arasını bozmaya çalışırken girdiği şekiller karakterin inandırıcılığını yok ediyor. Meral ve Yakup’un aksine Demir’in kurgudaki yerini önemli görüyorum. Ancak o da maalesef klişelere kurban ediliyor. Zaten Çarpışma‘nın en büyük sıkıntılarından biri de orijinal kapaklı bir işin kapağını açtığımızda bizi hep bu tarz klişelerin karşılaması. Farklı bir iş yapmaya çalışırken sıradanlaşmamak lazım. Üzülerek söylüorum ki artık bu durumun düzeleceğine dair zerrece bir inancım yok. Sanırım final bölümüne kadar bu gelgitler çevresinde can çekişen bir dizi izleyeceğiz. Büyük heyecanla başlamasını beklediğim bir dizinin bu hâle gelmesi beni gerçekten üzüyor. Düzelmesi de mümkün değil artık. Sağlık olsun diyelim o vakit.
Yazıma Ömer Lütfi Mete’nin dizleriyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere.
Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir dilber kal’asının burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avucunda
Koca yâr adım çağırır
Kaldım parmaklarımın ucunda
Bir gamzelik rüzgar yetecek
Ha itti beni ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Civan hazır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır
Güzelliğin zülme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzdan
Dabbet-ül arz dan
Yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum senden…