Yazar: Tuğçe YELİZ

“Son dönemin en güncel ve üzücü konularından biri nedir?” diye sorsam eminim, hep bir ağızdan tek cevap alırım: Kadına şiddet! Afili Aşk‘ı izlerken bölümden ziyade takdir ettiğim tek bir tutum vardı bu hafta: Farkındalık yaratma. Her geçen gün ne yazık ki biraz daha çığırından çıkan toplumumuza dur diyebilmek, bir şeyleri insanlara gösterebilmek adına verilen tüm sosyal mesajlarıyla bu haftaki bölüm şüphesiz yayın hayatına çıktığı günden bu yana Afili Aşk‘ı benim için en kıymetli kılan bölümdür.
“Kadın hayır, diyorsa hayırdır!” Kadınların istemedikleri şeylere maruz kalmasının, şiddetle bir şeyler için zorlanmasının, karşısındakinin tersi bir görüşe sahip olduğu için canından olmasının bu kadar sık gündeme gelmesinin üzerine Kerem’in söylediği bu söz tartışmasız 7’den 70’e herkesin kulağına küpe olmalı. Hoş, şiddete farkındalık yaratmak için Kerem’in birine şiddet uygulaması ne kadar doğru, orası tartışılır ama verilmek istenen mesaj gayet net ve açık sergilenmişti. Ayrıca “şiddet” denince akla ilk önce fiziksel türünün gelmemesi gerektiğinin de altını bir kez daha çizmek isterim. Kadın ya da erkek fark etmez kullanılan sözler, zorla yaptırılan hareketler de birer şiddet ögesidir. Davranışlar, sözler bedene değil belki ama ruha zarar verip derin hasarlar yaratabilir.


Mağdur ve zarar görenler için yaygın bir öneri vardır:  “Size bir tokat atana, diğer yanağınızı dönmeyin. Siz de bir tokat atın!” Bu aslında şiddete teşviktir ve sizi kötülüğün suç ortağı yapar. İstemediğiniz şeylere “Hayır!” demekten, hakkınızı savunmaktan asla korkmayın ve yeni nesillere kendi gördüğünüzden ziyade olması gerektiği gibi bir tavsiye bırakmayı kendinize vazife bilin. Unutmayın, her şey çekirdekte başlar. Limon aşıladığınız bir bitkiden size üzüm vermesini bekleyemezsiniz. Bu konu da Buse üzerinden çok güzel ve etkili bir biçimde ele alındı bölümde. Kerem’in de dediği gibi çocuklar, fotokopi makinesi gibidir ve gördükleri şeyleri kopyalarlar. Aile içinde sürekli kavga ve tartışma yaşanması çocuklar tarafından belli bir süre sonra bu ve benzeri durumların olağan bir şeymiş gibi algılanmasına sebep olabilir. Dolayısıyla ilerleyen zamanlarda çocuklarının da aynı davranışları sergileme ihtimali oldukça yüksektir.


Kerem, artık en az Ayşe’ye olduğu kadar ailesine de alışmaya, onların sorunlarını dert edinmeye ve çözüm yolları aramaya başladı bile. Dili her ne kadar inkâr etse de o da farkında iyiden iyiye bu ailenin artık bir parçası olduğunun. Bakmayın öyle ağzından çıkan sözlere; Kerem, o sözlerle artık kendisini bile kandıramaz hâle geldi. Kendisiyle yüzleşir yüzleşmez soluğu Volkan’da alıp o meşhur kara kutuyu açtırması da bunun en büyük kanıtı değil mi zaten?

Kerem’in de Ayşe’nin de artık kabul etmeleri gereken tek bir nokta kaldı o da “aşktan kaçışın olmadığı.” Önlerine ne kadar engel de koysalar listeler de yapsalar o duygu, kalplerine düştü bir kere; tüm yüreği ele geçirmeden durur mu hiç?

Kerem, hayat felsefesi hâline getirdiği çapkınlıktan; Ayşe, Kerem’in olumsuz yönlerinden dert yanıyor ama unuttukları çok önemli bir nokta var: Âşıksan her şeyin gözüne ne kadar farklı göründüğünü anlarsın. Kötü ya da çirkin bir şey yoktur âşık insan için, sevdiğinin kusurları bile engel olamaz sana. Güzel kavramı, iyi kavramı nitelik değiştirir âşığın gözünde. Dünyanın genel kurallarının hiçbir hükmü yoktur artık. Aşk, kendi kuralını kendisi oluşturur ve senin de ona teslim olmaktan başka şansın kalmamıştır.


Kerem ve Ayşe “aşkın inkâr hâlini” geride bıraktılar diyebiliriz. İkisi de duygularının gayet farkında ve en azından kendilerine karşı dürüst davranmaya başladılar. Onlar için sırada “aşkın sarhoşluk hâli” var. Bu süreçte saydıkları tüm o kötü özelliklerin, ettikleri o koca koca lafların bir bir yutulacağını tahmin ediyorum ve o anları izlemeyi dört gözle bekliyorum.

Bu bölüm, Kerem ve Ayşe’de sadece kıskançlıktan ibaret olmayan daha derin, daha öte anlar vardı ve ben bunları seyretmeyi gerçekten çok sevdim ama hiç tereddütsüz bölüm boyunca en çok Kerem’in tutumunu beğendim. Ayşe’nin listesine yazdıklarının aksine çok başka, çok içten ve vicdanlı bir Kerem vardı, karşımızda. Gerek Ayşe’ye gerekse ailelerine  sarf ettiği sözler tam da ona yakışan nitelikteydi. Kerem Yiğiter’in içinde bastırılmış başka bir adamın olduğunu zaten biliyordum ancak o adamın ona bu kadar yakışacağını tahmin edemiyordum doğrusu. Ne diyelim, sahalarda görmek istediğimiz hareketler bunlar.

Bu hafta bölümü çok tatsız bir noktada kapadık. Hem merakla beklenen veliahtın neticesi hem de Kerem’in kendine hâkim olamayıp meşhur matematik hocasını hırpalamasının üzerine bir de fenalaşan Muhsin eklenince işler iyice içinden çıkılmaz bir hâl aldı. Muhsin’in hastalığının bir yerde patlak vereceği belliydi zaten ve bu zamanın çok da uzak olmadığını söyleyebilirim. Yelda’nın ilaçları görmesinin üzerine bir de bu rahatsızlanma eklenince bu işin çok sürmeden gün yüzüne çıkacağı biraz daha belli oldu.

Birçok yönden üzücü olsa da yeni olaylara kapı açacak şekilde kapadığımız bu bölümde başında da söylediğim gibi en takdir ettiğim konu, şiddete tepkiydi. O yüzden yazımı sonlandırmadan önce çok sevdiğim bir sözü de eklemek istiyorum.
Silahlı insan en çok neden korkar ? Diğer silahlılardan mı? Hayır! Şiddet yanlıları en çok neden korkar ? Şiddetten mi ? Buna da hayır yanıtını verebilirim. Peki ya acımasız ve bencil insanlar en çok neden korkarlar ? Onların hepsini sevgiden, aşktan daha çok korkutan bir şey yoktur. (Jan-Philipp Sendker) demem o ki; SEVİN! insanı sevin, doğayı sevin ve her şeyden önce kendinizi sevin.

Yazan, çeken, oynayan herkesin emeklerine sağlık. Haftaya önce ekran karşısında cuma günleri de @dizisin.com adresinde görüşmek dileğiyle sevgilerimle…

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.