“Ben” ve “Sen” i Arkamızda Bırakıp “BİZ” Olabilmek…
Yazar: Black Jasmin
Sizin de göğsünüzde bir yumru var mı? Bölüm üzerinden bir gün geçti ve izlediğimiz şeylerin yükü omuzlarımda sanki. En çok da biz TV karşısında Nefes’i, Mercan’ı, Yiğit’i izlerken bunu yaşamış veya hâlâ yaşayanların olduğunu bilmek acıtıyor canımı. Her hafta gerçekler yüzümüze çarpıyor ve biz afallıyoruz.Nefes’in ‘Peki, bizi neden kimse görmüyor?’ dediği sahneye akıttığım gözyaşının hesabı yok. Keza doktorun ‘rahatımız bozulmasın diye’ repliği ile sol kroşeden yediğim yumruğun sızısını hâlâ hissediyorum. Vicdanım hiç rahat değil, suçluluk hissiyle “Acaba benim de gözden kaçırdığım ufacık bakış ya da cılız bir çığlık var mıdır?” diye içim içimi kemiriyor…
Vedat, şeytani planının ilk hamlesiyle şimdilik toz duman etti Nefes ve Tahir’i. İşin kötüsü bu insana benzeyen varlığın bundan sonraki hamlesini de planladığını hepimiz tahmin ediyoruz fakat ne olduğunu bilmemiz mümkün değil. Zamanını insanlara acı çektirmek için harcayan bir ruh hastası kendisi. Berrak planı farkında olmadan elinde patlıyor, bana kalırsa. Berrak ilacı kesmişti ona yalan söylüyordu, tüm bölüm öyle hissettim. Berrak, vicdanının sesini duydu ve artık ibre bize doğru dönecek diyordum ki Tahir son hamlesi ile yine Vedat’a koz verdi. Tahir gibi kalbi temiz insanlar planlı hareket edemez zaten. Siz onun planlamıştım, dediğine de bakmayın gemiye götürmek ve öldürmektir tüm planı. Fakat Vedat’ın bu atağı, gerek Yiğit konusunda gerekse Nefes üzerinde kullanacağını da biliyoruz. O son sahne gülüşü bana “Gül, gül elbet son gülen iyi güler.” dedirtti ama korkmuyor da değilim açıkçası. Nefes’in zayıf olduğu iki konudan yakaladı, iki kanadını kırıp özgürlüğünü elinden almak tüm derdi çünkü bugüne kadar Nefes’ten alabildiği tek şey bu. Onun dışında bu kadının ne umuduna ne hayallerine ne yüreğindeki sevgiye dokunamamış ve bunun hırsı ve hastalıklı ruhuyla bedenine ve özgürlüğüne dokunup kendini tatmin etmiş, psikopat!
Kısa vadede Yiğit konusunda başarılı olacak gibi çünkü Eyşan fısıltı gazetesine baskıyı verdi. Türkan, Nefes’in deliliğine inanmaya dünden razı zaten, hiç vakit kaybetmeden bütün Sürmene bunu öğrenir. İşin en acıtan tarafı Yiğit de öğrenecek. Okulda yaşadığı olayın bir başlangıç olduğunu bilmek çok üzüyor beni. Çocukları büyütürken gelişimlerinde katkımızın büyük olduğunu unutmak onlara yargısız infazı aşılamak doğru mu? Minicik kalpleri bunun doğru ve yanlış olduğunu anlayamaz ki. Dinlemeyi bilmeyen, sorgulamayan çocuklar büyütmek yerine vicdan, sevgi ve merhameti aşılayabilsek gelecek, bahar olmaz mı?
Yine göğsümdeki sıkışmaya yenilip beni yaralayan konulardan birine dalmışım duramadım. Ne diyordum hah, Eyşan’ın Türkan ve Nazar’ı şahit olarak istediğini öğrendik ve biliyoruz ki Türkan’ın içini saran o kara bulut, Nazar’ı şahitliğe de ikna eder ama asıl üzüldüğüm Mercan. Baştan beri hatta nişan dönemi bile ben Mercan’ı, çift arasına giren klasik kara kedi olarak hiç görmedim. İçinde bulunduğu girdaptan kurtulmaya çalışıyordu sadece. Hani gerçekte de var ya ailelerde böyle bastırılmış bireyler ve onlar kimi zaman tek kurtuluşun o evden evlenip gitmek olduğunu düşünüp yanlışa düşerler. İşte, Mercan da böyle düşünüyordu. Annesinin dayatmaları, babasının sevgi altında sürekli baskısı bunlarla baş edemedi, son olarak da babasının attığı tokat artık içindeki bardağı taşırdı. İsyan edemedi, sesini çıkaramadı ama en önemlisi sürekli değersiz olduğunu hissetti ve ne yazık ki artık kendine zarar vermeye başladı. Öfkesinin, üzüntüsünün ve sessiz çığlığının dışa vurumu bu. Ne acı değil mi aileniz kendinize böyle zarar verdiğinizi bildiği hâlde deli damgası yememeniz için bunu hasıraltı ediyor. “Elâlem ne düşünür”cüler var ya bu hayatta her şeyin önüne koyarlar ya bunu, Dağdevirenler de onlardan… Neyse ki bizim Asiye’miz var. Sen nasıl güzel bir kadınsın! Mazlumun kim olduğu seni zerre ilgilendirmiyor. Kim olursa olsun, yanında olup kanatlarının altına alıyorsun onu. Mercan’ı da senin iyileştireceğini biliyorum. Hatta görüp arttırıyorum, Mercan’ı Nefes’le birlikte ayağa kaldıracaksınız. Nefes ona gücü öğretecek, susmamayı, direnmeyi sen de sevgin ve merhametin ile dimdik durmayı. Nazar gibi sürekli dillendirerek değil çelik gibi gözlerinle o duruşunu karşı tarafa hissettirmeyi öğreneceksin biliyor ve bekliyorum…
Berrak konusuna gelince öğrendik ki Vedat ile olan tanışıklığı Necip’e dayanıyormuş. Necip’in kızı olduğunu içten içe tahmin etmiştim çünkü Vedat kimseye salt yardım amaçlı yaklaşmaz, uzun vadede kullanacağı piyonları hep hazırmış zaten. Berrak da bunlardan biri. 7.bölüm Necip’e bir fotoğraf göstermişti ve onun neden yanında durduğunu hatırlatmıştı. Büyük ihtimalle ailesinin fotoğrafıydı. Nasıl da şeytani değil mi? Kontrol manyağı biri olduğundan hayatının her evresinde karşılaşacağı engeller için kullanacağı kişileri bile hazırlamış. Berrak ilacı vermeyi kesti demiştim yukarıda. Yalan da söylüyordu hatta Tahir ile görüşmediğini de söyledi ama Vedat’ın bu yalanı fark ettiğini de anladım. Yüz yüze konuşmak istemesi kurbanın gözünün içine bakarak ona olacakları hatırlatmak istemesinden kaynaklanıyor. Yine de o konunun artık başka bir yola saptığını düşünüyorum. Necip’in durumu öğrenmesi kısa vadede Vedat’ı kazandırıyor gibi görünse de uzun vadede kaybedeceğinin habercisi gibi geldi bana çünkü yerlerinin öğrenilmesi gereken bir anne ve çocuk var, öğrenildiği an, son hamleyle Vedat’ı mat edeceklerine inanıyorum. Ay, hadi inşallah!
Bazı sevdalar vardır; onlar için dökülen gözyaşı, çekilen acı, engeller sadece ilerdeki huzurlu günlere yürürken yollarına döşedikleri birer kaldırım taşıdır. Acı da olsa senden gelsin denir ya hep, tam da izlediğimiz sevda böyle işte. Erkek egemenliğinin dikte edilmeye, kadınların bunun altında ezilmesinin doğru olduğu kodlanmaya çalışılan zamanda Tahir gibi sevmenin nahifliği ve huzuru kimi duygulandırmıyor ki? Sevmek, önce ben demeyi bırakıp önce sen, demektir. Sen mutlu olursan ben de mutluyum, sen huzurluysan bana her yer bahar bahçe…Tahir de tam olarak böyle işte.İçinde kopan fırtınaların sesini hiç duymuyordu, içinde onları öteliyordu hep çünkü aslolan Nefes’in iyi olmasıydı. Ona gelecek her darbenin önüne siper olup kendi yara içinde kalsa da sevdiği kadının canının yanmaması için çırpınıyordu. Fakat bu bölüm engelleyemeyeceğine inanıp Vedat’ı öldürmeye karar verdi. Vedat’ın ölümünü Nefes için kurtuluş gördü ve özgürlüğünden vazgeçti. Tahir’e göre; 8 yıl esaret ve zulüm görmüş ve bunun yaraları ile baş etmeye çalışan sevdiği kadının tekrar o durumu yaşamaması için Tahir özgürlüğünden vazgeçmiş, çok mu? Yeter ki Nefes tekrar o günleri yaşamasın, acıları dinsin ve en önemlisi tek dayanağı olan oğluna dokunamasın Vedat. Çünkü Nefes’in tüm gücünü Yiğit’ten aldığını biliyor ama kaçırdığı bir şey var: Tek kanatla uçmak yorar insanı, ikinci kanadını ararsın. Nefes için Tahir, diğer kanadı oldu ve artık Nefes iki kanadı ile daha güçlü uçuyor. Yani sözün özü; Nefes artık Tahirsizlik ile de baş edemez.Ondan aldığı gücü kaybettiği an, direnci kırılır yere çakılır.
Tahir’in korkmasına rağmen aslında Nefes tamamen Tahir’e teslim olmuş durumda. Söyleyemese de ona dokunamaması ondan uzak durma çabası asıl Nefes’i yaralayan. Bu bölüm Tahir’in yüzünü ellerinin arasına alması onun için tek limanın o olduğunun kanıtı. O kadar zulüm görmüş bir kadın size dokunuyorsa onun için en başta ‘güven’ demeksinizdir. Sonrasında vazgeçilmez ve engelleyemediği bir sevda… Nefes çoktan ‘biz’ olmuş içinde bir bütün olarak kabul etmiş ve kendi benliğine eklemiş Tahir’i. Sevdaluğun önünde kim durabilmiş yengem?
Hepimiz çok dizi izlemişizdir. Tecavüzü de konu olarak bu dizilerde görmüşüzdür fakat ilk defa böyle işleniyor. Bir kadın karakter korkmadan dillendirebiliyor bu yaşadığını ve ilk defa karşısındaki adam biliyor bunun onun utancı olmaması gerektiğini, ona göre davranıyor çünkü bunu yaşayan kadınlar suçlu değildir. Bunu tenezzül eden, yeltenen pisliklerdir asıl suçlu. Onlardır utanması gereken yaşayan değildir.
Tahir gibi sevmek farklıdır keşke gerçekte de olsa dediğimizdir onu sevdası… Bedenine sahip olunmasından çok ruhunda açtığı yaralar için üzülmektir Tahir gibi sevmek. O yaraların acımasına değil sızlamasına bile izin vermemek için dokunmaya çekinmektir Tahir gibi sevmek. Utanç olarak görmek değil aklına gelmesin ve o anlara dönüp canı acımasın inceliğini düşünmektir Tahir gibi sevmek.
Ne güzel demiş Ümit Yaşar Oğuzcan:
Ben senin en çok bana yansımanı sevdim.
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni.
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim.
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni..